28 Eylül 2024 Cumartesi

Yücel Yıldırım yazdı | Diktatörler neden el sıkıştı

Erdoğan-Sisi rekabeti, Arap ayaklanmalarının yarattığı boşluktan olası İhvan hükümetlerine liderlik yoluyla Erdoğan'ın Türk burjuvazisini bölge hakimi yapma stratejisi nedeniyle şiddetlenmişti. Sisi, islamcı diktatörlüğü inşaya başlayan Mursi'yi devirerek, askeri faşist darbe gerçekleştirdi. Erdoğan ise İhvan iktidarının devrilmesine duyduğu öfkeyle Sisi'yle diplomatik ilişkiyi düşük seviyeye indirdi. Fakat Tunus'tan Mısır'a ve Libya'ya, Erdoğan'ın İhvan hükümetleri aracılığıyla bölge hakimi olma rüyası sona erince, Sisi'yle uzlaşma adımı atmak zorunda kaldı. Katar emirinin arabuluculuğunda Erdoğan Sisi'nin elini sıktı.

Erdoğan, Sisi ile ilişkilerini düzeltmeyi geçen yıl dile getirmişti. Çömezleri Çavuşoğlu ve Kalın'a da "ilişkileri konsolosluk düzeyine çıkaracağız"ı söyletmişti.

Fakat araya Katar emiri El Sani girinceye değin "iyi ilişkiler" gerçekleşmedi.

Tabii ki Mısır ve Türkiye diktatörleri arasında çıkar çatışması sürdüğü müddetçe "iyi ilişki" kurulsa bile geçici olur. Geçici de olsa ilişkiyi diplomatik kurumlar düzeyinde yeniden kurmaya iki diktatörü de zorlayan koşullar var.

ARAP TEOKRATLARINDAN BORÇLANMA İHTİYACI 
Öncelikler iki diktatörün işbaşında olduğu iki ülke kapitalist ekonomisi krizde. İkisinin de acil parasal desteğe çok büyük ihtiyacı var.

Mısır elbette Arap burjuva dünyasının lideri olarak Suudiler, Birleşik Arap Emirlikleri gibi petrodolar zengini ülkelerle güçlü ilişkiye sahip. 2013 darbesinden bu yana iki ülkeden de yardım almasına rağmen şimdi de onlardan ve Katar emirinin yardımına veya borçlanmaya ihtiyacı var.

Diktatör Erdoğan öteden beri bölge devletleriyle saflaşmada Suudi-BAE-Sisi ittifakına karşı Katar'la müttefik oldu. Dahası rejimi korumak için Katar'da askeri üs kurdu. Son 10 yılda Katar sermayesini daha yoğun olarak Türkiye'ye çekti.

Fakat borç krizi Erdoğan'ı petrodolar zengini Arap teokratlarından borç almaya daha fazla muhtaç kılmış durumda. Bu nedenle rekabet ettiği Suudi-BAE'leri ittifakıyla ilişki düzeltmeye ihtiyaç duyuyor. Bu ittifakın siyasi lideri Sisi'yle de ilişkiyi düzeltmek zorunda ki daha yüklü acil borç alabilsin.

Nitekim şimdiden swap ve merkez bankasına yatırma yoluyla Katar'dan yüklü miktarda dolar gelirken Suudilerden de 5 milyar dolar sözü alınmış durumda. "IMF'ye şimdi biz borç veriyoruz"la övünen diktatör Erdoğan şimdi petrodolar zengini teokrat liderler karşısında başını eğerek dolar dileniyor.

İHVAN HAMİLİĞİNDEN GERİ ADIM
Katar emiri bu işe aracılık yaparken, sadece iki diktatörü barıştırmakla elbette yetinmiyor. Bölge devletleri arasındaki rakip kutuplaşmanın uzlaşmaya dönüşmesi politikasına dönüş yapmak zorunda kaldı. Rakip ittifak liderini uzlaştırmaya çalışıyor.

İki kutup arasındaki çatışma geniş Ortadoğu'da hangi burjuva devlet grubunun hakim olacağı rekabeti.

Erdoğan-Sisi rekabeti, esasen Arap ayaklanmalarının yarattığı boşluktan olası İhvan hükümetlerine liderlik yoluyla Erdoğan'ın Türk burjuvazisini bölge hakimi yapma stratejisi nedeniyle şiddetlenmişti. Sisi, islamcı diktatörlüğü inşaya başlayan Mursi'yi devirerek, askeri faşist darbe gerçekleştirdi. Erdoğan ise İhvan iktidarının devrilmesine duyduğu öfkeyle Sisi'yle diplomatik ilişkiyi düşük seviyeye indirdi.

Türkiye-Mısır burjuvazileri arasındaki iktisadi ilişkinin daha fazla gelişmesini iki diktatör de engellemedi. Fakat siyasi rekabeti şiddetlendirdiler.

Erdoğan kendisi iç ve dış savaşlarla binlerce insanı katlederken, Sisi'nin Rabia meydanında yüzlerce İhvan taraftarını katletmesini riyakarca kullandı. Zulme karşı olma gösterisinin ve Rabia ajitasyonuyla politik islamcı kitle edinmenin aracı yaptı. Dahası Rabia işaretini tekçi ideolojik simge olarak da kullandı. İhvan liderleri ve militanlarını Türkiye'de üslendirdi.

Fakat Tunus'tan Mısır'a ve Libya'ya, Erdoğan'ın İhvan hükümetleri aracılığıyla bölge hakimi olma rüyası sona erince, Sisi'yle uzlaşma adımı atmak zorunda kaldı. İhvan'a Türkiye'de kurulu televizyonlarınızdan Sisi karşıtı ajitasyonu yumuşatın sınırlaması getiriyor. İhvan hamiliğinden tümden vazgeçmese de zorunlu olarak geri adım atıyor.

LİBYA VE 'MAVİ VATAN' SEFERİ ÇELME YEDİ 
Erdoğan-Katar ittifakı Libya'da Trablus hükümetini himayeci sömürgeciliğin aracı yaptı. Katar emiri para ve silahlandırma, Erdoğan ise islamcı çeteleri ve TSK komutanlarını iç savaşta işlevlendirme yoluyla iç savaşı şiddetlendirdi. Elbette bunu Batı emperyalistlerinin desteğinde yaptılar. 

Fakat ordu artıklarını yöneten Hafter, Mısır ve BAE ittifakı Rusya desteğinde üstünlüğü ele geçirdi. İç savaşı kazanma aşamasında Erdoğan'ın SİHA'ları devreye girdi. Sonuçta ateşkes ve uzlaşma gerçekleştirildi. Erdoğan Trablus bölge güçleri üzerindeki nüfuzuyla yetinmek zorunda kalırken bu güçler üzerinde hakimiyeti de Avrupalı emperyalistlere kaptırdı.

Bu arada Sisi ile İsrail-Güney Kıbrıs-Yunanistan'ın Akdeniz'de doğalgaz koalisyonuna karşı Erdoğan savaş gücüne dayanarak meydan okudu. Savaş gemileri eşliğinde Kıbrıs sularında ve Ege açıklarında gaz-petrol sondajına "Mavi Vatan" seferleri başlattı. Rekabeti şiddetlendirdi.

Trablus hükümetiyle deniz yetki anlaşması yaparak iki ülke arasında geniş bant koridorunda rezerv arama yetkisini dayattı. Bu deniz koridoru Yunanistan'ın Girit sularını da kapsıyordu. Şiddetlenen rekabeti, Fransız savaş uçaklarının Yunanistan burjuvazisine yardıma gelmesi karşısında Erdoğan geri çekilerek yumuşatmak zorunda kaldı. Mavi Vatan sözleri yutuldu.

NÜFUZ VE YAYILMACILIĞIN AZI DA KARDIR
Erdoğan yeni-Osmanlıcı yayılmacılığında ve şiddetlendirdiği rekabette iflas edince daha azını elde tutmak için uzlaşma yolunu seçiyor.

Trump döneminde ABD emperyalizminin bölgede başlattığı İsrail'le Arap diktatör-kral-emirlerini uzlaştırma politikası sonuç verdi. Başta BAE olmak üzere Suudiler, Mısır'ın izlediği yolu tutarak İsrail'i resmen de tanımaya başladılar. Kudüs'ün siyonizmin başkenti yapılmasını sineye çektiler. Sisi, Hamas-İsrail arasında ateşkes sağlayarak rolünü artırdı.

Bu kümelenmeyi elbette İran mollalarına karşı ABD kotardı.

Erdoğan kardeşi El Beşir'i, Sudan halkının ayaklanması karşısında yitirince yayılmacı hevesine bir darbe de oradan yedi. Mısır'ın karşı çıktığı Sudan'a ait adada askeri üs kurma anlaşması muhtemelen bozulacak. Çünkü generaller ayaklanma karşısında Beşir'i yem olarak verirlerken işbirliğinde dümeni BAE-Suudi-Mısır ittifakına çevirdiler.

Yeni kümelenme karşısında Erdoğan-Katar emiri, İran mollalarıyla artan işbirliğini gerileterek, hatta Erdoğan Suriye savaşı nedeniyle rekabeti yükselterek, İsrail siyonizmiyle uzlaşma adımlarını ilerlettiler. Erdoğan diplomatik ilişkiyi yeniden karşılıklı büyükelçi atamasına yükseltti.

Şimdi bu ABD'ci bölge burjuva devletleri kümelenmesiyle uzlaşma yoluyla işgalci savaşlarını ve nüfuzunu sınırlayarak da olsa sürdürmek ve yaymak istiyor.

SURİYE'DE İŞGAL VE NÜFUZ KABUL ETTİRME
Söz konusu Arap devletleri -Mısır hariç- başlangıçta Suriye rejimini yıkmayı hedefleyen gerici iç savaşı Erdoğan'la birlikte destekliyorlardı. Rusya'nın devreye girmesiyle ve DAİŞ'in güç kazanmasıyla bundan vazgeçtiler. Şimdi Suriye rejimiyle yeniden anlaşma egzersizleri yaparlarken ABD'nin ambargosunu nasıl aşacaklarını hesaplıyorlar. Esad rejimini Arap Birliği'ndeki yerine geri getirmenin de yolunu arıyorlar.

Bu arada Erdoğan'ın rejimi devirerek Suriye'de himayeci sömürgeciliği kurma savaşına karşı da tavır aldılar. 'Himaye edecekse Arap devletleri eder' milliyetçiliğiyle hareket ediyorlar. BAE, Ürdün kralı ve Umman sultanı, rejimle ilişkiyi resmen yeniden kurdular.

Erdoğan ise Suriye savaşını Rojava devrimini ezme ve işgali altındaki yerleri elde tutma, himayesindeki çetelere muhtemel Suriye rejimi içinde yer edindirme sınırına çekmek zorunda kaldı. 

Şimdi, ABD'ci devletler kümelenmesiyle uzlaşma yoluyla bunu kabul ettirmek istiyor. Suriye'deki kara savaşını genişletmesine Mısır ve Suudi krallığı başta olmak üzere bu kümelenmenin itirazını engellemek istiyor.

Sonuç olarak;
Söz ettiğimiz nedenlerle Katar emirinin arabuluculuğunda Erdoğan Sisi'nin elini sıktı. Fakat elbette bu ancak geçici olabilir. Burjuva devletler ve ittifakları, aralarındaki kapitalist çıkar rekabeti nedeniyle gerginliği sürekli tutarlar. Halkları kendi arkalarına milliyetçilikle bağlamanın aracı olarak da bu gerginlikleri kullanırlar. Savaşlara da dönüştürürler.

Burjuvazinin sınıf mücadelelerini milliyetçi gerginlik, rekabet ve savaşlarla bastırmasına karşı, yayılmacı savaşlarına karşı, devrimleri ezen bölge jandarmalığına karşı, halkların toplumsal çıkarı proleter enternasyonalist kardeşlik, barış ve dayanışmadan yanadır.

Erdoğan ve Sisi'nin diktatörlük rejimlerine, himayeci nüfuz ve yayılmacılığına karşı tutulması gereken yol budur. Bu yolda işçi sınıfımız ve ezilenlerimiz Erdoğan faşizmi ve işgallerini yenilgiye uğratmak için mücadeleyi yükselterek başarılı olabilir.