Türkmen: İşçi sınıfının çıkarları için birlikteliğe ihtiyacımız var
Antep, Urfa ve Adıyaman'da tekstil işçileri içinde örgütlenen bağımsız sendika BİRTEK-SEN bir süredir Akcanlar'da mücadele ediyor. Patron, polis, vali işbirliğine karşı işçiler direnişi sürdürürken, BİRTEK-SEN, direnen, mücadele eden sendikalara, işçilere ortak mücadele çağrısı yaptı. Çağrıya ilişkin ETHA'ya konuşan BİRTEK-SEN Genel Başkanı Mehmet Türkmen, mücadeleci sendikalar olarak Çalışma Bakanlığı önünde eylem yapmayı, dayanışmak için Fersan Madencilik işçilerinin yanına gitmeyi planladıklarını anlattı.
BİRTEK-SEN üyesi Akcanlar Tekstil işçilerinin 7'li sistem ve vergi dilimi kesintilerine karşı başlattığı direniş 30. gününe ulaştı. İşçiler, polis saldırısına rağmen direnişlerini aileleriyle birlikte kararlılıkla sürdürüyor. Kurulduğu günden bu yana pek çok direnişe öncülük eden BİRTEK-SEN, devlet ve patronların ortak çıkarları doğrultusunda birlikte hareket ettiğine işaret ederek mücadeleci sendikalara ortak mücadele çağrısı yaptı. Sermaye, devlet ve sarı sendika işbirliğine karşı yapılan ortak mücadele çağrısını, Akcanlar Tekstil işçilerinin birinci aya ulaşan direnişini, BİRTEK-SEN'in örgütlenme çalışmalarını sendikanın genel başkanı Mehmet Türkmen'le konuştuk.
7'Lİ SİSTEM İŞ YASASI DEĞİŞİKLİĞİNE DAYANARAK UYGULANIYOR
Akcanlar direnişi birinci ayını doldurdu. Öncelikle okurlarımıza direniş hakkında bilgi verir misiniz?
Başpınar'da uzun zamandır gündeme gelen ve bazı fabrikalarda hayata geçirilen 7'li sistem dayatmasına karşı işçilerin iş bırakarak başlattığı bir direniş. Daha önce yapılan İş Yasasındaki değişiklikle patronlara pazar günü dışında tatil gününü hafta içi de herhangi bir günde verme imkanı tanıyan bir değişiklik olmuştu. Patron bu değişikliğe dayanarak 7'li sistem uygulaması getiriyor. İşyerinde her vardiyada 7'li gruplar oluşturup, her gün sadece bir grubun izin yapabildiği ve izin gününün sürekli değiştiği; pazar gününün normal iş günü haline geldiği bir sistem bu.
PAZAR GÜNÜ MESAİ FARKI DA ORTADAN KALKIYOR
Şu anki sistemde pazar günü resmi tatil. İşçiler pazar günü çalıştığında mesai yapmış oluyor ve yüzde yüz mesai farkı alıyor. Ücretler düşük, geçinemeyen işçilerin çoğu pazar günü gönüllü olarak mesai yaparak, ücretlerini düzeltebiliyor. Şimdi bu düzenlemeyle mesai farkı da ortadan kalkıyor.
VERGİ DİLİMİ KESİNTİLERİYLE ÜCRETLER AÇLIK SINIRININ ALTINA DÜŞÜYOR
Bir de vergi dilimi kesintileri var. Vergi dilimi kesintileriyle işçilerin ücretleri açlık sınırının bile altına düşüyor. Vergi kesintilerini telafi edecek bir iyileştirme ya da vergi dilimi kesintilerini patronun üstlenmesini istiyorlar. Tabii bunun yanı sıra işyerindeki çalışma koşulları, iş güvenliği önlemlerinin alınmaması, patronun sahip olduğu otellerden getirilen kokmuş, artık, bayat yemeklerin düzeltilmesi talebi yansıdı kamuoyuna. Ama direnişin ortaya çıkmasındaki asıl etken vergi dilimi kesintileri ve 7'li sisteme karşı işçilerin itirazıydı.
İŞÇİLER HAKLARINI GASP EDEN KODLARIN DA DEĞİŞMESİNİ İSTİYOR
İşletmede çalışan 85 işçinin hepsi iş bıraktı. Patron işçilerin tamamını Kod 46'dan işten çıkardı birkaç gün sonra ise Kod 22'ye çevirdi. Neden yaptığını anlamadık ama muhtemelen kamuoyunu Kod 46'ya inandıramayacağını düşündü. Ama Kod 22 de işçilerin tazminatsız işten atıldığı belirsiz bir kod. İşçiler aynı zamanda bu kodların da değişmesini, işçilerin işe geri alınmasını istiyor.
POLİS, VALİLİK İŞÇİLERİN SESİNİ KISMAK İSTİYOR
İki otel, petrol istasyonları, Honda yetkili servisi gibi farklı yatırımları olan bir şirketler grubu Akcanlar. Başpınar 5. Organize, Başpınar'ın en ıssız yerlerinden biri. Önünden servis geçmiyor, ziyaret edilebilecek bir yer değil. O yüzden işçiler sesini duyurmak için patrona ait otellerin önünde eylem yapmak istedi. Yemekler bu otellerden geldiği gibi, bazen işçilerin giriş çıkış işlemleri de bu otellerden yapılıyor. Hem bunları teşhir etmek hem de patronun işçi düşmanlığına karşı kamuoyu yaratmak açısından oteller önünde eylemlere başladık. Her seferinde engellemeyle karşılaştık. Otelin önünde durmamıza, tam önünde açıklama yapmamıza izin vermiyorlar. Her gittiğimizde çevik kuvvet yığıyorlar. Birinde Divan Otel önünde toplu gözaltı yaptılar sert müdahaleyle. Bu direniş bir yanıyla polisin, valiliğin de tamamen patronun yanında saf tuttuğu, işçilerin sesini duyurmasını polis zoruyla engellemeye çalıştığı bir süreç. Ama buna rağmen işçiler direnişi sürdürüyor.
BİR SENDİKA İŞÇİLERİ İŞTEN ATMAKLA TEHDİT EDEMEZ
Bugün birçok noktada işçiler direniyor. Sermaye, sarı sendika ve devlet işbirliğiyle direnişler kırılmaya çalışılıyor. Tam da bu süreçte BİRTEK-SEN olarak mücadeleci sendikalara ortak mücadele çağrısı yaptınız. Çağrınız karşılık buldu mu? Atılan somut adımlar var mı?
AKP'li milletvekiline ait Fernas Madencilik'te yaşananlar ve son olarak Bağımsız Maden-İş üyesi bir işçinin üyelik bilgilerinin madenin müdürü tarafından sosyal medyada paylaşılmasıyla bir tartışma başlamıştı. Bakanlığın artık bu tür bilgileri de patronlarla paylaştığına dair ciddi bir şüphe uyandırdı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın sorumluluğunda olan sendikalı işçilerin sendika üyelik bilgileri gizlilik kapsamındadır. Müdürün bunu sosyal medyada paylaşması zaten skandal, ama bu bilgileri teşhir edebiliyorsa, Bakanlık doğrudan bilgileri vermese de onun sorumluluğunda bu bilgiler patrona ihbar ediliyor demek.
ÖZAK DİRENİŞİ SONRASI YAŞADIĞIMIZI BAĞIMSIZ MADEN-İŞ YAŞIYOR
Özak Tekstil direnişinden sonra sendikamıza, bakanlığa bağlı müfettişler, patron ve sarı sendika Öz İplik İş'in taraflı skandal bir teftiş raporuyla 1,5 milyon liralık bir idari para cezası yazılmıştı. Patrona uygulanan madde Türkiye'de ilk kez bir sendikaya uygulandı. Gerekçe olarak işçileri sendikaya zorla üye yapmak gösterildi. Ama bizim 400 üyemiz sarı sendikadan istifa etmiş ve direnişe geçmişti. Bir sendikanın işçileri üyeliğe zorlamasının şiddet yoksa, tek bir yolu vardır. O da işçileri işten atmakla tehdit etmek. Bunu bir sendikanın yapması mümkün değil çünkü sendikanın böyle bir yetkisi yok. Ancak patronla işbirliği içinde olan bir sendika bunu yapabilir. Ki bu durumda bile patron cezalandırılmalı. Özak direnişinde içeride işçileri işten atma tehdidiyle üyeliğe zorlayan bir sarı sendika var, ama dışarıda üyeleriyle direnen BİRTEK-SEN'e böyle bir ceza yazılıyorsa herkese yazılır demiştik. Bağımsız Maden-İş'e yönelik patronun da bu yönde suçlaması var.
BU DİRENİŞLER AYNI ZAMANDA MEHMET ŞİMŞEK PROGRAMINA İTİRAZ
Çağrımızda şunu söyledik; sadece direnişteki işçilerin ya da bugün için hedefe konan tek tek sendikaların sorunu değil bu. Toptan bir sendikal örgütlenme özgürlüğünün, sendika seçme hakkının, hak arama özgürlüğünün ortadan kalktığı anlamına geliyor. Bu aynı zamanda şunu anlatıyor; uygulamak istenen bir Mehmet Şimşek programı var. Bu programın amacı işçilerin, çalışanların ücretlerini en alt düzeye indirmek ve bir avuç zengine, bu ülkenin ekonomik yıkım yaşamasına sebep olan sermaye sınıfının karlarına ve onların çıkarlarına hiç dokunmadan onların sahip olduğu bütün imtiyazları devam ettirerek bu dar boğazı halkın, emekçilerin, en çok da işçi sınıfının sırtına yüklemek, kazanımlarını gasp etmek, ücretlerin daha fazla düştüğü noktaya çekmek. Bu direnişler aynı zamanda bu programa itiraz. O yüzden sert müdahaleler yaşanıyor. Bunlar bize hükümetin, iktidarın devletin Mehmet Şimşek programını sopayla hayata geçirme iradesiyle hareket ettiğini gösteriyor. O nedenle sadece direnişçi işçilerin üyesi olduğu sendikaların sorunu olarak görünemez. Ortak tutum çağrısı tek bir sendikaya, direnişteki işçilere destek çağrısı değil. Bu da olmalı, ama aslında bütün işçi ve emekçilerin, bütün sendikaların yarın herkesin hedef olacağı saldırıya, kırıntı olan sendikal özgürlüğe karşı olan tabloya ortak tutum alma çağrısıydı.
ÇAĞRIMIZ MÜCADELECİ SENDİKALARDA KARŞILIK BULDU
Açıkçası çağrımız yetkili sendikalar, yani konfederasyonlara bağlı sendikalarda çok fazla karşılık bulmadı. Onlardan da görüştüğümüz sendikalar oldu. DİSK'e bağlı kimi mücadeleci sendikalarla iletişime geçtik, çağrımızı çok olumlu karşıladıklarını söylediler ve hala görüşmelerimiz sürüyor. Ortak tutum almaya karşı nasıl bir eylem biçimi vs. tartışıyoruz. Enerji-Sen'den arkadaşlar koordine ediyor. Bağımsız sendikalardan Özel Öğretmenler Sendikası, DGD-SEN, Bağımsız Maden-İş'le görüştük. Onlar da bu çağrıyı olumlu bulduklarını söylediler ve beraber süreci örgütlemek üzere hareket ediyorlar. Türk-İş'e bağlı kimi sendikalarla görüştük, tanıdığımız mücadeleci sendikacı arkadaşlarla. Onlar böyle bir açıklamaya diğer sendikaları ikna etmenin zor olacağını, ama Türk-İş'e bağlı yan yana gelebilecek sendikalarla ayrıca bu meseleye dair ortak açıklama yapma fikrini tartışıyorlar.
Bağımsız mücadeleci sendikalar ve DİSK'e bağlı mücadeleci sendikaların sürdürdüğü bir tartışma bu. Çağrıdan sonra biraz daha yoğunlaştı görüşmelerimiz. İki şey tartışıyoruz; bir Fernas'ta yaşananların teşhir edilmesi ama son dönemde yaşananları da hatırlatarak yan yana gelebilecek sendikaların genel merkez yöneticileri ya da başkanlar düzeyinde Çalışma Bakanlığı önünde ortak açıklama yapması. Ek olarak devam eden Fernas direnişine dayanışma ziyareti örgütleme. Muhtemelen bu ikisi ya da biri yakın zamanda hayata geçecek. Mesele sadece böyle bir açıklama yapmak değil tabii. İşçi sınıfının önündeki en büyük engellerden birinin sendikal bürokrasi olduğunu düşünürsek, mücadeleci sendikaların daha fazla yan yana gelmeye, bu yan yanalığı sadece dönemsel değil işçi sınıfına yönelik saldırılara karşı daha istikrarlı bir birlik haline getirmeye, sendikal bürokrasiyi de -bunun olduğu sendikaları da- onları da işçi sınıfının çıkarları doğrultusunda tutum almaya zorlayacak bir birlikteliğe ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz.
BİRTEK-SEN'İN KURUCULARI DİRENİŞLERİN ÖNCÜ İŞÇİLERİ
Peki 2021 yılında kurulan ve tekstil işçileri arasında önemli örgütlenme çalışmaları yürüten BİRTEK-SEN nasıl örgütleniyor?
Özellikle Antep için söylersek BİRTEK-SEN sıfırdan ortaya çıkan bir sendika değildi. Tekstil ve dokuma işçilerinin son 25-30 yıldaki mücadele birikimine dayanarak ortaya çıktı. BİRTEK-SEN'in kurucu işçileri içinde '96 yılında Ünaldı direnişine öncülük etmiş arkadaşlar da var. Örneğin Genel Sekreterimiz Mikail Kılıçalp 20 bin işçinin katıldığı bir aylık bu direnişi örgütleyen, öncülük eden işçilerden. 2010 yılında 75 gün süren Çemek direnişinin öncüsü işçi arkadaşımız da bu sendikanın kurucularından. 2012'de Başpınar'da 5 bin işçiyle, 6 ayrı fabrikada yapılan direnişi örgütleyen öncü işçiler de bu sendikanın kurucuları arasında. BİRTEK-SEN, özellikle tekstil işkolunda sendikaların çürümüşlüğünün geldiği aşamada Antep ve kısmen de Urfa'da mücadele ve örgütlenme arayışında olan işçiler için başka bir seçeneğin kalmadığı koşullarda ortaya çıktı.
MEVCUT SENDİKALARI DEĞİŞTİRMEYİ ZORLUYORDUK
O güne kadar mevcut sendikalarda örgütlenmeyi, sarı sendikacılık ve bürokratik anlayışı değiştirerek mücadele etmeyi zorluyorduk. Uzun süre denedik. Ben 2 buçuk yıl DİSK Tekstil Bölge Temsilcisi olarak görev yaptım. Antep ve Urfa'da örgütlendiğimiz işyerlerinde ciddi direnişler oldu. Yetkili bir sendika olarak DİSK Tekstil'in direniş ve örgütlenme deneyimi bölgedeki tekstil iş kolunda sendikalara dair güvensizliği yavaş yavaş kırdı. Antep'te Güvenboya, Urfa'da Yasin Kaplan, Angel Halı, Özak Tekstil direnişlerinde... Özak'ta işçilerin topluca Hak-İş'e bağlı Öz İplik-İş'ten istifa edip topluca DİSK'e geçtiği dönemde temsilciydim.
Uğur Tekstil yetkiyi aldığımız bir örnekti. Tüm bunlar sonucunda şöyle bir deneyim yaşadık; ben göreve geldiğimde DİSK Tekstil, az üye sayısıyla baraj altına düşmüştü. Yetkisini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyaydı. Bölgedeki çalışmamızda 2500 civarında üye yaptık, bu üyeliklerle DİSK Tekstil yeniden barajı aştı. Bu bölgede ilk kez yetki aldı uzun yıllar sonra. Ne yazık ki bu süreç; sendika genel merkezi, başta genel başkanı olmak üzere açık ihanetiyle sonuçlandı. Uğur Tekstil'de patladı iş. Bizim kısa sürede örgütlendiğimiz ve yetki almayı başardığımız bir yerdi. İşten atma girişimleri, sendikal örgütlenmeye dönük, patronun tüm baskılarını da işçilerle püskürtmüştük. Ve hiçbir baskı fayda etmeyince patron fabrikayı kapatma yoluna gitti. 315 işçi çalışıyordu, bir pazar günü tüm işçilere mesaj giderek fabrikanın üretime son verdiğini duyurdular. Bir gün sonra atılan tüm işçilerin kıdem ve ihbar tazminatını da verdiler. O zaman sendikayla bir tartışmamız vardı; bunun hileli olduğunu, sendikal örgütlenmeyi tasfiye etmeye yönelik bir oyun olduğunu biliyorduk. Patronun amacı bir süre fabrikayı kapalı tutup, tüm sendikalı işçilerden kurtulmak sonra da sendikasız yeni işçilerle üretime devam etmekti. Sendika merkezi ise "adam fabrikayı kapatmış, yasal olarak yapacak bir şey yok, tüm işçilerin de hakkını vermiş, burayla uğraşmayalım" tutumu gösterdi. İnisiyatif aldık, fabrika önünde direniş başlattık bir gün sonra. Direniş Özak'taki gibi asker engeline rağmen kararlılıkla sürdü. Direnişin etkisiyle 4. gün patron geri adım attı, fabrikayı tekrar açmayı ve atılan tüm işçileri geri almayı kabul etti. Bu Türkiye'de bir ilkti. Kapatılmış, tamamı işten atılmış, tazminatı ödenmiş bir işyerinde hem fabrikayı açtırdık hem de tüm işçileri geri aldırdık.
DİSK TEKSTİL PATRON İŞBİRLİĞİYLE TEMSİLCİLİK GÖREVİNDEN ALINDIM
Tam biz patrona geri adım attırdık ve masaya oturttuk. İstanbul'da bir görüşme yapılıyor. Tüm itirazlarımıza rağmen işçi temsilcilerinin toplantıya katılmasına genel merkez izin vermedi. Toplantıya katılan taraflardan öğrendik ki, patron "sendikayı kabul ediyorum, sözleşme yapacağım ve işçileri geri alıyorum -aldı da- tek şartım var, bölge temsilcini görevden alın, muhatap olmayalım" diyor. Bunun üzerine ben görevden alındım. İtiraz eden Uğur Tekstil işçisi yüz kişi de işten atıldı. Sendika kendi üyelerine sahip çıkmadı, davalarında bile patronun şahitliğini yaptılar. DİSK gibi mücadeleci tarihi olan konfederasyona bağlı sendikanın genel sekreteri, genel başkan vekili üyelerini işten işten atan patrona şahitlik yaptı mahkemede. Hatta mahkemeye ve firmanın üretim yaptığı markalara, atılan işçilerin kendi üyeleri olmadığına yönelik yazı yazdı.
BİRTEK-SEN İŞÇİLERİN İSTEĞİ ÜZERİNE KURULDU
Örgütlenme deneyimimiz böyle sonuçlanınca geriye bağımsız sendika kaldı. Buna hemen karar vermedik. DİSK'ten resmen 2021 Kasım ayında görevden alındım. Antep ve Urfa'da toplamda 150 civarında mücadeleci, ilerici işçiyle gruplar halinde toplantı yaptık. Ne yapacağımızı tartıştık. 2 seçeneğimiz vardı. Deriteks'in bizimle çalışın teklifi yaptı. İşçilere sorduk kabul etmediler, bağımsız bir sendika istediler. Yetki, baraj, ekonomik sorunların olacağını, zorluklar yaşayacağımızı konuştuk, ama işçiler sarı sendikalarla, sendikal bürokrasiyle uğraşmak istemediklerini, işçilerin yönettiği, karar aldığı bir sendikanın olmasını istediklerini söylediler. BİRTEK-SEN böyle kuruldu.
TEKSTİL İŞÇİLERİNİN ÖRGÜTLENMEKTEN BAŞKA BİR SEÇENEĞİ YOK
Tekstil işkolunda işçilerin örgütlenmekten başka bir seçeneği yok. Mevcut üç konfederasyona bağlı üç sendikanın içinde bulunduğu ve kısa vadede değişmesi mümkün olmayan bir çürümüşlük var. Son bir yılda tekstil işkolunda 200 bin işçi işsiz kaldı. Antep'de son birkaç ayda 10 bine yakın işçi işten çıkarıldı. Bu sektör Mehmet Şimşek Programı'nın "düşük ücretle çalıştırma" hedefi olan sektörlerin başında geliyor. Saldırılar karşısında mevcut sendikaların kılını kıpırdatmadığını görüyoruz. Örneğin Urfa'da Teksif'in örgütlü olduğu bir işyerinde işçiler küçülme bahanesiyle tazminatsız ya da tazminatlarının üçte biri teklifiyle, zorunlu olmadığı halde mesaiye gelmediği gerekçesiyle işten atılıyor. İşyerinde yetkili sendika Teksif. İşçiler ne yapacaklarını soruyor, sendika bir şey yapamayacağını söylüyor. Bırakalım mücadele örgütlemeyi, işçiler atıldıktan sonra tazminatları için hukuki destek bile vermiyorlar. Öz İplik-İş'in örgütlü olduğu her yerde de böyle şeyler yaşanıyor. İşyerlerinde bu sendikaları tercih olarak tutan tek şey TİS yetkisine sahip olmaları. Ancak sahip oldukları bu yetki, imzaladıkları TİS, gerçekten işçilerin kazanımı mı, örgütlü ve güvenceli çalışması anlamına mı geliyor? Örgütlü oldukları yerde yaşananlara baktığımızda sorunun yanıtını görüyoruz. TİS yaparken işçinin fikrini almak bir yana işçinin TİS'ten haberi bile olmuyor. Teksif, Öz İplik-İş patronların, sermayenin çıkarına işçileri kontrol etmek için açıktan hareket eden çeteler haline gelmiş.
BU BÖLGEDE TEKSTİL İŞÇİLERİ İÇİN ÖRGÜTLENMENİN TEK ÇATISI BİRTEK-SEN
Bu nedenle tekstil işkolunda örgütlenmek isteyen, sefalet ve kölelik düzenine son vermek isteyen, bunun da tek yolunun işçilerin birlikte hareket etmesinden, örgütlülüğünden geçtiğini bilen her işçinin artık mücadeleci bir sendikada örgütlenme dışında seçeneği yok. Bizim bölgemizde birçok işçi bunun bilincinde ama işten atılma vb. kaygılarla örgütlenmede engeller yaşıyor. Antep, Urfa, Adıyaman, Malatya'da Türkiye'deki tekstil işçilerinin dörtte biri burada ve buralarda BİRTEK-SEN'in öne çıkan tek mücadele ve örgütlenme odağı olduğunu söyleyebiliriz. Son 3 yıldır çoğunluğu kazanımla biten 50'ye yakın direniş yönettik. Bu da BİRTEK-SEN'i daha fazla mücadele ve örgütlenme seçeneği haline getiriyor işçiler için. Bu saldırıları durdurmanın, giderek düşen ücretler, çalışma koşulları daha fazla kazanımın gasp edilmesine yönelik saldırılar, kölelik koşullarına itiraz etmenin tek yolu örgütlenmekten geçiyor. Tekstil işçileri için örgütlenmenin de bu bölgedeki tek çatısı BİRTEK-SEN.
İŞÇİ SINIFINDA MÜCADELE VE ÖRGÜTLENME EĞİLİMİ GELİŞTİ
Son olarak neler söylersin?
Mücadeleci sendikalara ortak tutum çağrısı yapmıştık, önümüzdeki dönem ayrıca sendikal örgütlenmenin önündeki engeller ve sendikal mücadeleye yönelik genel bir çağrı yapmayı planlıyoruz. Bunun çalışmasını yürütüyoruz. Temel meselemiz şu; işçi sınıfına yönelik yakın tarih bakımından en kapsamlı saldırıyla karşı karşıyayız. Mevcut direniş ve örgütlenmelerin önündeki engeller bakımından değil sadece, işçi sınıfının sahip olduğu yüz yıllık kazanımların da tek tek ortadan kalkacağı şekilde hedefe konduğu süreçteyiz. Ama buna karşı da mücadele arayışının yakın zamanda olmadığı kadar yükseldiği bir dönemdeyiz. Son dönem yaşanan grevlere, direnişlere bakarsak, işçi sınıfında ciddi bir örgütlenme, mücadele eğiliminin geliştiğini görüyoruz. Sıkıntı ise hala lokal düzeyde olması, birleşik istikrarlı bir harekete dönüşememesi. Parçalı, lokal şekilde bir yerde başlıyor başka bir yerde ilerliyor. Ama bunlar, işçi sınıfı içinde mücadele eğiliminin istikrarlı bir şekilde geliştiğini, ciddi bir öfkenin biriktiğini ve giderek daha kitlesel, birleşik harekete dönüşmenin zemininin güçlü olduğunu gösteriyor.
SARI SENDİKA, MÜCADELECİ SENDİKA NE DEMEK ANLATMALIYIZ
İşçi sınıfı saldırılar ve bu cendereden kurtulma mücadelesini ilerletmek istiyorsa, aynı zamanda sendikal bürokrasiyle de kavga etmek zorunda. Sendikal bürokrasiyle, sendikal mücadele arasındaki ayrımı biraz daha büyütmeye; işçi sınıfı ve ana gövdesi için de daha anlaşılır kılmaya ihtiyacımız var. Sıkıntımız şu, sendikal bürokrasi, sarı sendikalar dediğimizde sanki bütün sendikalar böyle, sendikalara güven olmaz diye toplam işçiler içinde sendikal örgütlenmeye dair güvensizliğe yol açıyor. Bu da toplamda hepimize zarar veriyor. Bunun için; "sarı sendika nedir, sendikal bürokrasi nedir ve gerçek bir mücadeleci sendika nasıl olmalıdır" sorularına yanıt vermemiz, sendika olmanın kimi ilkelerini asgari düzeyde yeniden belirlemeye ve bu temel ilkelere uymayanları sendika olarak bile saymayacak bir şey üretmeye, bu ilkeleri bütün işçi sınıfına mal edecek bir düzeye çekmemiz gerek.
Bu da şudur, işçilere sormadan TİS yapan bir sendikayı sendika olarak kabul etmemeliyiz. İşyerindeki temsilcisini bile sendika yönetiminin atadığı, işçilerin kendini temsilcisini seçemediği, işçilerin iradesinin hayata geçmediği sendikal bürokrasinin asgari düzeyde bile işlemediği sendikanın sendika olmadığını teşhir etmemiz gerek. Sendika üyeleri açlık sınırında çalışırken sendika yöneticilerinin yüz binlerce lira maaş aldığı, sendikanın sahip olduğu aidat ve gelirlerin harcamasının işçilere açık olmadığı, işçilerin denetleyemediği bir sendikanın işçilerin örgütü olamayacağını kabul etmemiz gerek. Ve bu ilkeleri herkes için kabul edilir ilkeler haline getirmemiz gerek. Tabii ki bu sendikalardaki bütün işçiler istifa etsin demiyoruz. İşçilerin sendikal bürokratik yapıya, sarı sendikacılık anlayışına karşı birleşip örgütlenerek, sendikaların tepesinden bürokratları, sarı sendikacıları atacak bir örgütlenme yapmalı.
Bazı sendikalarda bu hala mümkün, onları da mücadeleci sendika haline getirecek bir cepheyi açmak gerek. Aksi bizim için de çok mantıklı değil, çünkü mevcut sendikaların içinde kimi şubelerde ya da temsilciler düzeyinde de olsa mücadeleci sendikalar ve işçiler var. Sendikal bürokratik yapıdan rahatsız olan, değişmesini isteyen işçiler var. Oralarda da mücadeleyi açacak, güçlendirecek cephe açmaya, sendikal bürokrasiye karşı topyekun, sendikanın asgari düzeyde sahip olması gereken ilkeleri hatırlatacak bir mücadele sürecini örgütlemeye ihtiyacımız var.