Kayyumlara karşı direnişin gösterdikleri
Her şeyden önce verili mücadele düzeyi bir üst düzeye sıçratılamadan sömürgeci faşist rejimin kayyumlarla yönetme politikası kırılamaz. Kürdistan'da kayyuma karşı direniş ulusal genel greve doğru, ulusal kitlesel direnişe doğru ilerlemeksizin faşist kayyum rejimi işlevsizleştirilemez.
Faşist saray cuntası bir yönetme yöntemi haline getirdiği yerel yönetimleri ele geçirme politikası doğrultusunda Batı'da Esenyurt ve Kuzey Kürdistan'da Mardin, Batman ve Halfeti belediyelerine kayyumla çöktü. Üçüncü dönemdir seçimle gelen Kürdistan'daki belediye yönetimleri ve halk iradesi faşist yasa marifetiyle gasp ediliyor. Saray cuntasının tetikçi medyasının gözde yazarı Abdülkadir Selvi, bu faşist kayyum rejiminin boyutlandırılarak sürdürüleceğini, 32 belediye yönetimine daha kayyum darbesi yapılacağını duyurdu. Politik islamcı faşist şef Erdoğan da aynı pervasız saldırının devam edeceğini meclis grup toplantısında açıkladı.
Sömürgeci faşist Türk burjuva devleti, AKP-MHP iktidar bloku eliyle kayyum rejimi diye kodlayacağımız yeni bir yönetim yöntemi ya da enstrümanı kullanıyor. Kayyum enstrümanı faşist şeflik rejiminin temel bir niteliğini somutluyor. Kayyum rejimi sömürgeci faşist diktatörlük aygıtının kendini halklarımızın siyasal gücü ve iradesi karşısında yeniden örgütleyip teçhiz ettiğini gösteriyor. Görüldüğü gibi parlamentodan belediyelere, TTB'den üniversitelere değin halklarımızın seçme-seçilme iradesi tümüyle iğdiş ediliyor, biçimselleştiriliyor, dahası ortadan kaldırılıyor. Bu dosdoğru halklarımızın faşist diktatörlük koşulları altında elde ettiği yönetsel mevziler ve politik kazanımların tasfiye edilmesi oluyor.
Seçimler var ama seçilenlerin yönetme hakkı yok. Faşist düzen partilerinden gayrısına siyasal-yönetsel varlık hakkı yok. Faşist saray cuntası istediği anda halk iradesini çiğneyip belediye mevzilerine çöküyor. Seçilmiş halk temsilcilerini terör yaftasıyla zindanlara tıkıyor. Çünkü saray cuntası ve şeflik rejimi elindeki kanun hükmünde kararnameler ve olağanüstü yönetim mekanizmalarına yaslanıyor. Hukuk, yasa, KHK deyip faşizmin sınırlandırılamayan gücünü istediği yönde kullanıyor. TBMM'nin yetkilerini elinden alıyor. Belediyeleri, üniversiteleri, meslek örgütlerini, dernekleri kayyumlarla ele geçirip faşist rejimin uzvu haline getiriyor. Faşizmin korporatist yapısını tahkim ediyor.
Bütün bu gerçeklik tablosuna karşın liberaller, kimi emekçi sol hareket bölükleri hala kendilerini ve halklarımızı aldatma yolunda yürüyor. "Seçimler var, faşizm kurumlaşmamıştır" abukluğuyla faşizme karşı halklarımızın saflaşmasını ve mücadeleye girişmesini önlüyor. Kayyumlarla yönetmek azgın ve fütursuz bir sömürgeci faşist diktatörlük pratiğinin kendisi değilse nedir?
Önümüzdeki dönemde faşist saray cuntasının yeni belediyelere çökeceği açıktır. Dolayısıyla kayyumlara karşı mücadele bir dönem boyunca politik özgürlük mücadelesinin tam merkezinde olmaya devam edecektir. Kayyumlara karşı mücadele ile faşizme karşı mücadele birbirinden ayrıştırılamaz. Bu gerçeği tüm yalınlığıyla gören, AKP-MHP faşist blokunun yeni kayyum darbelerini öngören ve hesaba katan bir görüş açısı berraklığıyla politik mücadele geliştirilmelidir. Sömürgeci faşizmin kayyum darbesine ve halklarımızın mevzilerinin tasfiye edilmesine karşı daha güçlü, sonuç alıcı bir direniş hazırlığı yapmak tüm emekçi sol hareketimizi bekleyen güncel politik görevdir.
Kayyumlara karşı geride kalan üç haftalık direniş ve mücadelenin toplam tablosu, politik islamcı faşist şeflik rejiminin saldırısını geri püskürtmeye ve Van'daki gibi bir mevzi kazanımını korumaya yetmedi. Elbette büyük, kitlesel, militan ve yaygın ulusal muhtevalı politik bir direniş düzeyi açığa çıktı. Kitle mücadelesinin yeni formları belirdi. Hareketi politik olarak ileriye ve daha üst düzeyde muharebelere hazırlayan koşullar gelişti. Saray cuntasını hedef alan kayyumlara karşı mücadele dinamiği, pek çok politik kazanımıyla yeni mücadele olanaklarını biriktirdi. Kayyum darbesine karşı Türkiye ve Kürdistan kentlerinde ortaya çıkan kitle mücadeleleri eşitsiz bir gelişimin çarpıcı tablosunu sundu. Bu bağlamda kayyumlara karşı direnişin ortaya çıkardığı kitle hareketinin somut gelişim tablosu bize ne söylemektedir?
Her şeyden önce verili mücadele düzeyi bir üst düzeye sıçratılamadan sömürgeci faşist rejimin kayyumlarla yönetme politikası kırılamaz. Kürdistan'da kayyuma karşı direnişi ulusal genel greve doğru, ulusal kitlesel direnişe doğru ilerlemeksizin faşist kayyum rejimi işlevsizleştirilemez. Van direnişi sonrasında ortaya çıkan Colemêrg, Batman, Mardin ve Halfeti direnişlerinin düzeyi, kent kent direnerek, çarpışarak kayyum düzeninin kesin bir yenilgiye uğratılmasının zor olduğunu gösteriyor. Bütün koşullar faşist kayyum saldırı dalgasının ancak birleşik ulusal politik genel direnişle tersine çevrilebileceğine ve kazanabileceğine işaret ediyor. Bunu başarmak, ortaya çıkan mücadele gücü ve olanaklarına yaslanmaktan geçiyor. Saray rejiminin ortaya çıkan kitle direnişlerinin gücünü hesaba katarak, emekçi sol hareketin ve Kürt demokratik hareketinin gücünü sınayarak hareket edeceğini öngörebiliriz.
Kayyum darbesi bir saldırı dalgası olarak veya aynı anda topyekun bir saldırı gasbıyla gerçekleşebilir. Her iki biçime karşı geride kalan toplam direniş deneylerinden öğrenerek yeni mücadele düzeyi örgütlemek gerekiyor. Halkın iradesiyle kazanılan belediyeleri mekanından başlayarak gece-gündüz savunacak bir halk direnişini örgütlemek kritik bir yerde duruyor. Kayyum darbesi hep aynı biçimde uygulanıyor. Bir sabah uyandığımızda sömürgeci faşist polis ve asker gücüyle belediyeler işgal edilmiş oluyor. Bu işgal ve kuşatmayı boşa çıkarmak için direniş mevzilerini belediyelerin içinden barikatlarla başlatan ve büyük politik ulusal genel direnişi tutuşturan yeni bir direniş planı düşünülebilmelidir. Kayyumlara karşı birleşik ulusal politik genel direnişin örgütlenmesi kapsamlı bir politik-taktik plan ve hazırlığı gerektirir. Kürdistan sathına yayılacak bir ulusal politik serhildan düzeyinin elde edilmesi için kent merkezlerinden semtlere uzanan barikat ve blokaj eylemleri, yaygın sokak çarpışmaları temel bir koşuldur. 6-8 Ekim Kobanê serhildanının özgün bir baskısı ve biçimiyle ancak faşist kayyum saldırıları durdurulabilir. Bu, fiili-meşru mücadelenin tüm biçimlerinin örgütlenip pratikleştirilmesi anlamına geliyor.
Serhildanlarla ayağa dikilecek Kürdistan, bu mücadelenin lokomotifi olarak faşist saray rejimine karşı Türkiye halklarının ve emekçilerin de politik özgürlük mücadelesinde ileri atılmasını ve yeni bir düzeye geçişini sağlayabilir. Batı'da da politik özgürlük mücadelesinin kayyumlar ekseninde fiili meşru mücadele biçimlerine dayalı, politik çarpışmalar olarak geliştirilmesi hedeflenmelidir. Emekçi sol hareket faşist saray rejiminin halklarımıza dizginsiz saldırılarını birleşik genel halk direnişiyle durdurabilir. Yeni bir mücadele düzeyine geçerek politik özgürlük kazanımları elde edebilir. Bu mücadele düzeyini örgütlemek için devrimci bir inisiyatifle ileri atılmalıdır. Kürdistan'ın yönünü serhildanlara dönen direnişleriyle birleşmek için her kentte, her semtte, her yerde kayyumlara karşı mücadele komiteleri kurulmalıdır. Kürdistan'dan farklı olarak Batı'da kent kent ve semt semt direniş imkanlarını realize etmek günün koşulları açısından elverişli görünüyor. Fiili meşru mücadelenin bir protesto hareketi olarak alevlenip sönümlenmemesi için faşizme karşı birleşik mücadelenin kayyuma karşı komitelerde ve direniş formlarında somutlanması gereklidir.
Kayyum darbesine karşı ortaya çıkan halklarımızın direniş gücü, emekçi sol hareketimize cüretle bir adım öne çıkarak faşist saray cuntasına karşı mücadelenin öncü görevlerini omuzlamayı, devrimci önderlikte politik etkinleşmeyi dayatıyor. Kayyumlara karşı filii-meşru eylemlerin çapı ve gelişme istidadı emekçi halklarımızda faşist saray cuntasına karşı biriken öfkeyi somutluyor. Kitle hareketinin antifaşist militanlığının bariz biçimde geliştiğini ve yeni bir düzeye geçiş eşiğinde devindiğini ifade ediyor. Emekçi sol hareketimiz tam da gelişen bu antifaşist dinamiğe yaslanarak, politik özgürlük mücadelesini aktif savunma ve birleşik genel halk direnişine doğru çekmeli ve örgütlemelidir. Kitle mücadelelerinin yarattığı tüm edinimlere yaslanarak bir sonraki büyük direnişleri hazırlamalıdır.
*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 22 Kasım tarihli 194. sayısında yayımlanan başyazısı.