28 Eylül 2024 Cumartesi

Ulusoy: İran'da durum devrimci

İran'da 2017'den bu yana sık sık yaşanan halk isyanlarına bu yıl bir yenisi eklendi. Jîna Mahsa Amini adlı Kürt kadının saçı göründüğü bahanesiyle polis tarafından işkenceyle katledilmesi kadın isyanına yol açtı. Rojhilat'ta başlayan bu isyan bir halk isyanına dönüştü ve tüm İran'a yayıldı. 52 gündür süren isyanın tarihsel dinamikleri ve bugün yaşananları değerlendiren Marksist Teori dergisi yazarı Ziya Ulusoy, İran'da durumun devrimci olduğuna işaret etti. Faşist molla rejiminin terörüne rağmen sokakları terk etmeyen halkın direnişinin devrime ulaşması için zayıf olan örgütlülüğün geliştirmesinin önemine dikkat çekti.

Jîna Mahsa Amini'nin ahlak polisi tarafından işkenceyle katledilmesinin ardından Rojhilatê Kürdistan'da başlayan isyan, tüm İran kentlerine yayıldı. Faşist molla rejiminin halk üzerindeki 43 yıllık terörüne karşı isyan 52. gününde. Kadınların faşist molla rejimine karşı başlattı isyan kısa sürede halk isyanına dönüştü ve faşist molla rejimini yıkmaya yöneldi.

İran'da gelişen hareketin devrime doğru ilerlediği tartışmaları isyanın ikinci ayına yaklaşırken halkın bazı kentlerde devlet kurumlarını yakması, yıkması ve işgal etmesiyle derinleşti. Marksist Teori Dergisi yazarı Ziya Ulusoy, Özgür TV'de katıldığı programda İran halkının isyanını değerlendirdi.

Faşist molla rejiminin isyana katılan halkı katliam, kaçırma, işkence, gözaltı, tutuklama terörüyle yıldırmaya çalıştığını ancak başarılı olamadığını vurgulayan Ulusoy, İran'da bugün bakımından bir devrim olduğundan bahsedilemeyeceğini ancak durumun devrimci olduğunun söyleneceğini kaydetti.

Ulusoy'un İran halkının isyanının niteliği, İran'da geçmiş yıllarda yaşanan isyanlara ilişkin değerlendirmeleri ve isyanın bölge halklarına etkilerine ilişkin değerlendirmeleri şu şekilde:

Jîna Mahsa Amini'nin gözaltında katledilmesinin ardından İran halkının sokaklara taşan isyanı neye işaret ediyor. Ve bu isyanın tarihsel arka planı ne?
Halkların rejime karşı ne kadar öfkeli olduklarını ve rejimin ideolojik hegemonyasının bir daha geri dönmemek üzere kırıldığını gösteriyor. Aşağı yukarı 43 yıllık rejim halklar ve ilerici güçler üzerinde hapishane dönüştürdü. İlerici, antifaşist, sosyalist güçlerin, işçi sınıfının, halkların, kadınların özgürlükçü örgütlenme mücadele ve hak talep etmesine karşı sürekli bir baskı uyguladı. Aynı zamanda örgütlenmelerini de İslami ideoloji ile kökünü kurutmaya çalıştığını, buna karşı tepkinin de o oranda sert, kalıcı, ısrarlı ve sonuç almaya yöneldiğini gösteriyor.

90'lı yıllarında başlarında bu tür ayaklanmalar oldu, fakat bunlar bastırıldıktan sonra uzun süre devam edemediler. 2009'da biri biraz daha ılımlı iki islamcı klik arasında seçim hilesine karşı ayaklanma oldu. 2009'dan sonra 2017'de yeniden ayaklandı, 9-10 yıllık aralarla ayaklanıyordu. Fakat 2017'den bu yana beş yılda 6 ayaklanma, yılda bir ayaklanmalar yaşandığını görüyoruz. 2012'de Arap İsyanları sırasında bir ayaklanma oldu ama erken bastırıldı. 2017'den bu yana sürekli bir ayaklanma çabası içinde olduğunu gösteriyor halkların. Aralarda aynı zamanda işçi sınıfının grev hareketleri oldu. İşçi sınıfı da haklar için mücadele içinde iyi bir rol oynadılar. İşçi konseyi şeklindeki yarı illegal, yarı legal örgütlenmeleri söz konusu oldu. Zaman zaman grevleri tutuşturuyorlardı. Bu yıl Jîna Amini olmadan önce de yine gösteriler ve grevler vardı. Onlar tüm ülke çapına yayılmadı. Fakat Jîna'nın öldürülmesini protesto tüm ülkeye yayıldı. İran halkı artık islami ideolojiden korku duvarını yıktı, ideolojik kırılma daha önce başlamıştı. Korku duvarını yıktıktan sonra her isyan, grev, öğrenci direnişi ve boykotu katılan kitleleri eğitti.

5-6 yıl içinde 20 yaşında olan bir genç hala genç. Bunların mücadele içindeki deneyimleri, ölümü göze alarak mücadeleye girişmeleri çelikleşmeleri devam ediyor. Kuşak kaybı yok, yaşlanıp da mücadeleden vazgeçmiş değiller. Gençlik ve kadınlar mücadelenin öncüsü, ama genç kuşaklar aslolarak. Genç kuşak son 6-7 yılda bütün deneyimleri kendinde topladı, korku duvarı da yıkıldığı için fırsat buldukça halkı ayaklanmaya doğru çekiyor.

Öğrenci gençlik bunun içinde çok önemli bir rol oynuyor. Çeşitli halkların mücadeleleri önemli rol oynuyor. Mesela Rojhilat'ın mücadelesi sadece bu isyanlara katılmak biçiminde değildi. Nasıl ki Jîna öldüğünde hemen alanlara çıkıp isyan bayrağını yükselttilerse aynı zamanda kolberler öldürüldüğünde de isyan ettiler. Böyle bir deneyimleri de var. Aynı zamanda PAJK ve İran Komünist Partisi'nden (Komala) etkileniyorlar. İran KDP'si de var tabi. Onların örgütleri belki daraldı, fakat ulusal kurtuluşçu etkileri devam ediyor. İran rejimiyle 40 yılda hiç barışık olmadılar. Dağlarda gençlerini, liderlerini yitirdiler. Kolber isyanlarına katıldıkları gibi bütün isyanlara da katılıyorlar. İşçi sınıfı çok güçlü olmamasına rağmen Kürdistan'da da grev örgütlüyorlar. İşyerleri artı kepenk kapatma şeklinde grevler var.

Mollaların faşizmine karşı isyan daha uzun sürdü. İlk isyanlar ölümlerin çoğalması, Pastaranlar, Besiçlerin sahne sürülmesi, tehditler ve idam cezaları nedeniyle daha kısa sürüyordu. Fakat bu baskılar, mücadele içinde deneyim kazanan halk çelikleşiyor, korku duvarını yıkıyor, ağlar, küçük kentlerde birbirini tanıyan gruplar biçiminde çok güçlü olmasa da örgütlülükler oluşturuyor. Korsan, yıldırım eylemler biçiminde çok yaygın, küçük çaplı, geceleri, akşamları yapılan bu eylemler kendi aralarında örgütlendiklerini de gösteriyor. İsyan dünyadan da destek görünce daha fazla sürdü ve 1,5 ayı aşkındır devam ediyor.

Bu isyanın arkasında bir devrimci önderlikten bahsedilebilir mi?
İran Türkiye değil, önce bunu bilelim. Halkların öfkesi çok büyük, korku duvarını da yıkmış. 2019'daki isyanda bin 500 insan öldürüldü. Bu kadar sert bir saldırı var. 43 yıl boyunca da halkın örgütlenmesini hem rejimin militarist terör yoluyla hem de İslami ideoloji, İran-Irak savaşının milliyetçiliğini şahlandıran yoluyla kökünü kuruttular. Bu isyanın örgütleyen bir örgüt yok. Öncüler var, öncü iddiasında olanlar var. Fakat bunların aldığı darbeler çok zayıflamalarına neden oldu. Ancak değişen ölçülerde bu örgütlerin etkisi var. Kısmen Mücahitler'in var, MED diye örgütlenmeden bahsediyorlar. Halk arasında grup grup kuruyorlar.

Eski komünist örgütlerin, İran Komünist Partisi'nin (Komala) bir örgütlülüğü var. Komala'nın diğer kanadının, antifaşist liberal hale gelmiş etkisi var. PAJK'ın etkisi çok daha büyük. PAJK'ın çok sayıda siyasi kadrosu da geçen on yılda idam edildi. PAJK'ın bir de Kodar diye bir cephesi var, daha geniş etkisi ama kuzeyle, Rojava'yla hiçbir zaman kıyaslanamaz bu örgütlülük. Orada örgütlülük zayıf tabi, fakat etkisi çok, ulusal dava var. Son olarak da Komala'nın liderlerinden biri İbrahim Alizade PAJK ile PKK ile bir ulusal ordunun kurulması, mücadelenin bu ulusal ordu vasıtasıyla sürdürülmesi anlaşması yaptı.

Çünkü İslami faşist militarist güçlere karşı mücadele için. Devrim Muhafızlarının devasa militarist aygıtları var. Ekonomik güçleri var aynı zamanda, çok önemli işletmelerin de sahibi. Bunu ancak ulusal ordu kurarak Kürdistan'da rejimi yıkmayı hedefliyorlar. PAJK'ın sorunu İran'ın PKK'ye Kandil'e saldırmasını kışkırtacağı için tereddütlü adım attılar. Yerelde bütün halklar yönetimi ellerine almalı çağrısını yaptılar, fakat ama devleti yıkmalı demediler.

Belucistan'da ise Sünni islamcı örgütler ulusal davayı sürüklüyor. Antifaşist, demokrat, ilerici örgütler de var ama zayıflar. Daha çok ilerici, demokrat, antifaşist, kadın özgürlüğünü savunan kadın örgütü var. Fakat onun etkisi diğerleri kadar değil. Nitekim Belucistan'da çatışmalar çok sert oluyor. İki kez rejimin şiddetine karşı Sine'yi ele geçirdi Kürtler. Zehadan, Belucistan ve bazı kentlerde de bu ele geçirmeler yaşandı, tekrar çekilmek zorunda kaldılar. Çünkü büyük bir katliam oldu. Bu isyanda 250 kişi ölmüşse 70-80'i Belucistan'da yaşamını yitirmişti. Yaşamını yitirenlerin sayısı daha yüksek olabilir. Mesela Evin Hapishanesi'nde kaç kişinin öldürüldüğünü bilmiyoruz. Kaybedilen, kaçırılarak öldürülenleri bilmiyoruz. Belucistan'da Sünni İslami örgütler var. Biliyorsunuz rejim İslami Şii. Mezhep çatışması temelinde ideolojik karşıtlık üzerine kurulmuş örgütler bunlar. Belucistan'daki gibi mezhebe dayalı örgütler İran çapındaki halkların mücadelesini ileri taşıyamaz. Hatta iktidarı yıkma mücadelesinde bazı zorluklar da çıkarabilir. Ancak onların da kendi hakları için mücadele etmeleri bugün bakımından rejimi zayıflatan bir rol oynuyor.

Şunu kavramak lazım. Her isyan bir sonraki isyanın daha güçlenmesi için bir birikim hazırlıyor, onun içinde çevresel biçimde ya da kendiliğinden de olsa örgütler kuruluyor, işçi grevleri içinde konseyler kuruluyor. Mesela, petrol, şeker, çelik işçilerinin grevlerinin bütün ülkeye yaydılar. Otobüs işçilerinin (İstanbul'daki İETT işçileri gibi) sendikaları var, o bütün işçi sınıfına çağrı yaptı ayağa kalkın, isyana katılın diye kendileri de grev yaptı. Öğretmenlerin sendikal örgütlülüğü var. Geçen haftalardaki ülke çapındaki öğretmen ve öğrenci boykotlarını, 13 üniversitede büyük eylemler örgütledi. Hem kendi hakları için sendikal örgütlülük hem de rejime karşı ayaklanmaya katılmanın çok önemli bir aracı haline geliyor.

Kendiliğinden veyahut ortaya çıkacak yeni devrimci örgütler ya da eski devrimci örgütlerin siyasal çizgisine sempati duyularak kurulacak örgütlerin, her tarafta mücadele, ayaklanma örgütleri kurmaları gerekir. Bunları merkezi olarak birleştirerek ne yapabileceklerini tartışabilirler. Çünkü oradaki devlet aygıtı tepeden tırnağa militarist. Bu militarist aygıt İslami Şia ideolojisine sahip. Onun dışındakilere özgürlük tanımıyor. Mesela geçenlerde "İsyana son verin, sizi ezeceğiz" diye tehdit etti. Daha önce de "idamlarla sizi durduracağız" dediler. Dolayısıyla buna karşı nasıl bir silahlı ayaklanmaya girebileceklerini tartışmaları lazım.

Devlet daireleri ve polis merkezleri ateşe verildi. İran'da devrimin başladığı değerlendirmeleri var. Bu isyan devrime dönüşür mü? Devrimin güncelliği bakımından bu gelişmeleri nereye koyabiliriz?
Kırk günü aşkın süren ayaklanmanın devrim başlangıcı olduğu yorumları var. İran'ın bazı devrimci örgütleri bu yorumu yapıyor ve doğrudur. Fakat bu bastırılabilir mi, tartışılabilir. Az önce örgütlülük zayıflığını tartıştık, 40 yıllık baskının sonucu bu örgütlülük zayıflığı. Bu zayıflığı gidermek kolay değil. Yeni örgütler zaman, bilinç, emek gerektirir. Dolayısıyla bir devrime dönüşmenin başlangıcında diyebiliriz. İranlı devrimcilerin bu kapsamdaki yorumu doğrudur. Ama kesin olarak bu durumun devrimci olduğunu söyleyebiliriz.

Kitleler son birkaç ayaklanmadan bu yana, çıplak elle silahların üzerine yürüyorlar ve "İktidara ölüm" sloganını atıyorlar. Bu kesinlikle devrimci bir durumun olduğunu gösteriyor.

Sine ve bazı kentleri ele geçirdi isyandaki halk. Fakat Devrim Muhafızlarının tanklı, toplu güçleri gelince geri çekilmek zorunda kalıyorlar. Bunlar iki Kürdistan kentinde ve Belucistan'da var. Belucistan'da kentin bazı mahallelerini ele geçiriyorlar. Hükümet binalarını, Devrim Muhafızlarının merkezlerini yaktılar. Diğer yerler bu seviyede değil. Diğerleri de ayaklanmayı devam ettirmek için küçük küçük gruplar aracılığıyla her tarafta geceleri çatışmalı eylem yapıyorlar. Gündüz yaptıkları yürüyüşlerde Besiçlerin IŞİD vari saldırıları oluyor eylemcilere. Besiçler göstericileri yakaladığında IŞİD gibi boğazına bıçak dayıyor ve boğazınızı keserek öldüreceğiz diyorlar. Bu korkuyla engellemeye çalışıyor. İnsanlar bunları göze alarak sokağa çıkıyor. Besiçleri ve faşist molla rejiminin diğer güçlerini zayıf yakaladıkları yerlerde saldırıp püskürtüyorlar. Böyle cesur, militan, kararlı ölümü göze alan eylemler hemen hemen bütün kentlerde var. Fakat kentleri ele geçirme iki Kürdistan kentinde ve Belucistan'da bazı mahallelerde söz konusu. Bu da oradaki ulusal mücadelenin etkisi.

Bunlar bir devrimin başlangıcı denebilir. Fakat ülke çapında devrime dönüştüğü söylenemez. Rejimin beklentisi devlet terörü, idam cezaları, Evin Hapishanesi saldırısı, tutuklamalar karşısında yılgınlığa kapılıp geri çekilmesini bekliyor, fakat geri çekilmiyor. Bu ayaklananların güçlülüğünü gösteriyor. Grevler, öğrenci boykotları, öğretmen grevleri, gösterilerle sürdürüyor. Jîna Amini'nin cenaze törenine yasak getirdiler halk değişik yollardan buluştu, töreni yaptı ve devletin saldırı güçleriyle çatıştı. Faşist molla rejiminin yılgınlığa kapılıp isyanın sona ermesi beklentisi de gerçekleşmiyor.

2010 sonu 2011-12'de Arap ve Güney Avrupa ayaklanmaları, Öfkeliler Hareketi, Yunanistan'daki, İspanya'daki, İtalya'daki 2000'lerin başlarındaki hareketler, emperyalist küreselleşme döneminde çok yaygın, dünyada da birbirini etkileyen silahlı olmayan büyük halk ayaklanmaları yaşandı. Bu birçok ülkede devrimci durum yarattı, sonra hareketler geri çekildi.

Bu şunu gösteriyor, büyük ölçüde proleter hale gelen emekçi sınıflar kapitalizmin krizlerine ve neoliberal saldırılar altında yoksulluk yaratan ağır sonuçlar, diğer taraftan da tekellerin zenginliğini büyüten çelişki karşısında ayaklanmaya katılıyorlar. Birbirlerini etkiliyorlar. 2013 Gezi de onun bir parçası ve devamıydı. O dönem İran halkları da ayaklandı. İran'daki mücadelenin örgütlülüğü değil ama daha gelişkinliği şunu gösteriyor; halklar rejimi yıkmaya karar vermiş durumda, yoksulluğun kader olmadığına isyan etmiş durumdu. Bunu sık sık yapıyorlar ve devam ettirecekler. İran halkı isyan ediyor geri çekiliyor ama bir devrimci durum dinamiğini 2017'den bu yana sürdürüyor.

 Ayaklanmalara müsait maddi koşullar var. Bu maddi koşullar halkların siyasal deneyimiyle, örgütlerin halkla bağlarının gücü-güçsüzlüğü gibi etkenlerle birleşerek daha zayıflık, daha güçlülük, daha sık ayaklanmaya gidebilme, ayaklanma arasında da kitleleri mücadeleye katıp katmama biçiminde yansıyor. Antikapitalist ve antifaşist mücadelelerin, hem özgürlük için hem de kapitalizme karşı ayaklanmaların önümüzdeki yıllarda süreceğini gösteriyor. Çeşitli ülkelerde seçimlerle düzen içine çekme, burjuva partilerin görece arkasına takma biçimde taktikleri var. Ama bu taktik ne kadar etkili olur göreceğiz pratikte. Avrupa'da bunu faşizme doğru yöneltme var. Kapitalizmin emperyalist küreselleşme dönemindeki krizlerin süregeldiği ve yoksullaşmayı sürekli kılması, tekeller yararına acımasız saldırganlığı, yoksulların seçimlerden de umudunu bulamayınca kitle mücadeleleriyle ayaklanmalara girmeleri söz konusu olabilir. Seçimlerle ılımlılaştırma, sakinleştirme ya da sönümlendirme taktiklerini kimi zaman oyuna gelerek kimi zaman aşarak bu mücadele sürecek. Avrupa'daki faşizmin bu durumu kullanılması Avrupa Birliği'ne karşı milliyetçi temelinde göçmen düşmanlığıyla yükseltilmesi başka bir tehlikeyi de ifade ediyor. Halkların bir tepkisi var ama onu devrimci yönde değerlendirmezsen faşist hareketlerle hem dalga kıran rolünü oynatıyor burjuvazi, onları el altında tutuyor, iktidara da getirmeye başladı. Dünya devrimci hareketinin o tehlikeye karşı da uygun politikalar ve mücadeleler yürütmesi gerekir. Ama maddi temelini kapitalizmin krizsel durumu, halkların yoksullaştırılması, gelecek vaadinin artık tükenmiş olması, ideolojik hegemonyasının, krizinin de adeta bir varoluş krizi içinde olmasından alıyor. Bu var oluş krizi mücadelelere bir maddi zemin hazırlıyor. Ama maddi zeminin ne zaman siyasal bir fırtınaya dönüşeceği her somut ülkedeki örgütlenme, mücadele deneyimi, örgütlerin birikimi, kitle örgütlerinin birikimi belirliyor. Her somut durumu incelemek lazım.

İran ve Rojhilat'taki halk hareketi, bölgedeki mücadeleyi ve halkları nasıl etkileyecek?
1979'da İran devriminin liderliğini politik islamcı mollaların çalması, büyük bir terör uygulayarak, Irak savaşıyla milliyetçiliği de kullanması bölgede politik islamcı örgütlerin gelişmesini hızlandırdı. Şu anda bir mezhep çatışması içine de girdikleri için o kadar etki yapamaz ama şu etkiyi yapabilir. Politik islamcıları yıkacak bir İran devrimi, bölgede yeniden ilerici, antifaşist, antikapitalist güçlerin halkın tepkisi ve öfkesini kendi barajlarına toplayabilmesi ve gelişmesine yol açacak. Bu az çok mücadele deneyimleri olan halklarda İran gibi ayaklanmalara dönüşme, biz de yapabiliriz, biz de yıkabiliriz şeklinde özgüven geliştirebilir. Bunun ilk örneğini Basra ve Bağdat'ta Şiiler'de gördük. Mezhep ayrımı yapmadan Şii partilerine karşı da ayağa kalktılar yüzlerce şehit verdiler. Komünist partiden militanlar da şehit düştü mücadelelerde.

Dolayısıyla yeniden ezilen halkların mücadelesi de dahil olmak üzere ama bütün halkları antifaşist, antikapitalist ve antiemperyalist bir çizgide gelişme yönüne sokabilir, hızlandırır bunu. Bundan hiçbir kuşkumuz olmasın. Antifaşist, komünist örgütlere akış hızlanır, kimi ayaklanabilir, kitlelerin eylemleri tek tek çok yaygınlık kazanabilir. Bir ayaklanmaya gidecek süreci hızlandırabilir.