28 Eylül 2024 Cumartesi

Topalkara: İktidar devrimci avukatlık geleneğinden rahatsız

9 yıldır süren ÇHD davasının avukatlarından Oğuzhan Topalkara, iktidarın devrimci avukatlık geleneğinden rahatsızlık duyarak saldırılarını sürdürdüğüne, bu davanın da bu kapsamda ele alınması gerektiğine işaret etti. ÇHD davasının ülkedeki tüm avukatlar için bir parmak sallama niteliği taşıdığını söyleyen Topalkara, devrimci avukatlık geleneğine sahip çıkmak için herkesi 7-11 Kasım tarihlerinde Silivri'de görülecek duruşmaya davet etti.

9 yıldır süren Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) davasının bir sonraki duruşması 7-11 Kasım tarihlerinde Silivri'de bulunan Marmara Hapishanesi Kampüsü'nde görülecek. Toplam 22 avukatın yargılandığı dava kapsamında ÇHD Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı 6, ÇHD üyelerinden Oya Aslan 3, Barkın Timtik ise 5 yıldır tutuklu. Dava avukatlarından ÇHD'li Oğuzhan Topalkara, davanın tarihsel seyrini ve devrimci avukatlık geleneğine dönük giderek artan saldırıları ETHA'ya anlattı.

Davanın 2013 yılının Ocak ayında ÇHD üyesi avukatlara dönük ev ve ofislere, dernek şubelerine yapılan baskınlarla başladığını anlatan Topalkara, bu baskınlar sonrası 8 avukatın tutuklandığını hatırlattı. "Aslında davamızın başlangıcı tam Haziran ayaklanması öncesi iktidarın yine bir kriz yaşadığı dönemde meslektaşlarımıza ve ÇHD'ye bir saldırısıydı" diyen Topalkara, bu tutuklama saldırısı sonucu 8 avukatın 9 ayla 1 yıl 2 ay arası sürelerde tutsak edildiğini kaydetti. 17-25 Aralık süreci sonrası cemaat örgütlenmesinin sahte tanık, delil ve itirafçı yarattıklarının ortaya çıkmasıyla meslektaşlarının tahliye olduğunu aktaran Topalkara, dosyanın özel yetkili mahkemelerden genel yetkili mahkemelere gönderildiğini kaydetti ve ikinci bir duruşma olmadan, ara kararla 2014 yılının Şubat ayından itibaren tutsak kimsenin kalmadığını belirtti.

'DAVA MESLEKİ FAALİYET, GİZLİ TANIK VE SAHTE DELİLLERE DAYANIYOR'
2014'ten sonra davanın uzun süre devam ettiğini ifade eden Topalkara, bu davanın üç delil grubu üzerine kurulduğunu söyledi. Birinci delil grubunun avukatların mesleki faaliyetleri olduğunu dile getiren Topalkara, bu grupta avukatların katıldıkları cenazelerin, adli tıpta yaptıkları işlemlerin, kaç tane örgütün davasına girdiklerinin, kaç tane örgüt mensubu olmakla suçlanan kişilerin ifadesine girdiklerinin yer aldığını söyledi.

İkinci delil grubunun "Hollanda-Belçika belgeleri" denen bir delil grubu olduğuna işaret eden Topalkara, bunun 1999 ve 2004 yılında yurtdışında DHKP-C'ye dönük bir operasyonda ele geçirildiği ve Türkiye'ye getirildiği iddia edilen dijital materyaller olduğunu söyledi.

'İDDİA EDİLEN HOLLANDA-BELÇİKA BELGELERİ ORTADA YOK'
Hollanda-Belçika belgelerinde örgütsel yazışma yapıldığı ve bu yazışmalarda yargılanan avukatların isimlerinin geçtiğinin iddia edildiğini kaydeden Topalkara, bu belgelerin 2005 ve 2007 yılında Türkiye'ye getirildiğinin söylendiğini ancak 2022 Ocak ayındaki duruşmaya kadar bu dijital belgelerin varlığına ilişkin herhangi bir bilgi olmadığını vurguladı. "Defalarca meslektaşlarımız, bizden önceki müdafiler ve sanık meslektaşlarımız, bu dijital belgelerin gerçek olmadıklarını söyleyerek dosyaya getirtilmesi ve incelememize imkan tanınmasını talep etti. Davanın sekiz yılı boyunca bu dijitaller emniyete, savcılığa defalarca yazılmasına rağmen bulunamadı" diyen Topalkara, Ocak ayında bu belgelerin bulunduğunu, ancak yapılan inceleme sonucu bu dijitallerin de bahsi geçen belgelerin orijinalleri değil, polis tarafından hazırlanan kopya belgeler olduğunun ortaya çıktığına işaret etti.

'GİZLİ TANIK DEVRİMCİLERE, SOSYALİSTLERE KARŞI KULLANILIYOR'
Son delil grubunun ise tanık ve gizli tanık beyanları olduğunu belirten Topalkara, iktidarın Ergenekon, Balyoz vb. yargılamaları sonrası gizli tanıklığın cemaatin kullandığı bir silah olduğu ve bununla hesaplaştıkları yönündeki iddialarını hatırlattı. "Lakin görüldü ki gizli tanık delili halen devrimcilere, sosyalistlere, demokratlara karşı kullanılan bir delil" diyen Topalkara, dosyadaki hiçbir tanığın bugüne kadar dinlenmediğini, kendileri tarafından sorgulanmadığını vurguladı. "Şöyle açık bir durum var; savcılığın meslektaşlarımızın örgüt üyesi olduğuna delil gösterdiği tanıkları biz istiyoruz, savunma avukatları olarak biz getirin, dinleyelim diyoruz ve hakim, mahkeme bunu açıkça ceza usulüne de aykırı olmasına rağmen reddetti" ifadelerini kullanan Topalkara, tanıklar dinlenmeden ama tanık deliline dayanılarak bir mütalaa ve karar aşamasında olduklarının altını çizdi.

'TUTSAKLIK SÜRESİNDE KANUNİ HAD AŞILDI'
2017 yılında ÇHD ve Halkın Hukuk Bürosu'na (HHB) yapılan bir operasyon sonucu yine bazı meslektaşlarının gözaltına alındığını ve bu operasyonla açılan davada Oya Aslan, Barkın Timtik ve Selçuk Kozağaçlı açısından bir bozma kararıyla 2013 yılındaki davayla birleştirildiğini aktaran Topalkara, avukatların yıllardır süren tutsaklığının kanuni haddi çoktan aştığına dikkat çekti. Topalkara, "Aslında kanuni olarak çoktan tahliye edilmeleri gerekirken meslektaşlarımız hala tutuklu ve hem tutuklu hem de serbest yargılanan meslektaşlarımız şu an cezalandırma tehdidiyle karşı karşıyalar" ifadelerini kullandı.

'İKTİDAR DEVRİMCİ AVUKATLIK GELENEĞİNDEN RAHATSIZ'
Türkiye'de 12 Eylül öncesine dayanan, Halit Çelenkler, Gülçün Çaylıgillerden gelen bir avukatlık geleneği olduğunu kaydeden Topalkara, bu avukatlık geleneğinin her zaman iktidarın hedefinde olduğuna işaret etti.

Devletin savcı ve yargısının devrimci avukatlık geleneğinden rahatsız olduğuna dikkat çeken Topalkara, bunun gizli tanık beyanlarında somutlaştığına işaret etti. "Bir gizli tanık gelip 'Evet, bu onun avukatlığını yapıyordu, bu bizim avukatlığımızı yapıyordu' deyince savcının söyleyemediği, 'Sizin devrimcilerin, sosyalistlerin, ilericilerin avukatlığını yapmanızdan, bir PKK tutuklusunun, bir DHKP-C tutuklusunun avukatlığını yapmanızdan rahatsız oluyoruz' düşüncesi gizli tanık ağzıyla ifade ediliyor. Bu gizli tanık ve tanık beyanları bir saldırı amacı olarak kullanılıyor" diyen Topalkara, delil gösterilmemesine rağmen yaptığı gizli tanık ağzıyla yürütülen mesleki faaliyetin örgüt avukatlığı sayıldığını belirtti.

'GİZLİ TANIK İFADELERİ SALDIRININ ARACI OLARAK KULLANILIYOR'
"Bu ülkede katledilen Ebru Timtik var; bu ülkede katledilen Tahir Elçi var. Dolayısıyla bu avukatlık pratiğinin devlet ve iktidar nezdinde bir rahatsızlık yarattığı açık. Sadece bu saldırının belli bir metodu var" diyerek gizli tanık beyanlarına işaret eden Topalkara, avukatların böylece yalan beyanlarla tutuklanarak cezalandırılmak istendiğini vurguladı.

Bu saldırıların sadece ÇHD'ye değil Türkiye'de devrimcilerin, sosyalistlerin, işçilerin, öğrencilerin avukatlığını yapan tüm avukatlara yöneldiğini kaydeden Topalkara, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD), Ezilenlerin Hukuk Bürosu (EHB), Halkın Hukuk Bürosu (HHB) ve Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) üyesi avukatlara dönük açılan soruşturma ve davalara işaret etti.

'İKTİDAR KRİZE GİRDİKÇE SALDIRILARINI ARTIRIYOR'
Bu ülkede ciddi bir devrimci, ilerici, halkın avukatlığı geleneği olduğunun altını çizen Topalkara, bu gelenek neticesinde iktidar karşısında iktidarın rahatsız olduğu bir muhalif kimliğe sahip olduklarını belirtti. İktidarın yönetememe krizinin her büyüdüğü dönemde avukatlara saldırdığını kaydeden Topalkara, baroların bölünmesinin, bugün süregelen yeni bir Türk Tabipleri Birliği (TTB) kurma tartışmalarının, kapatma davaları ve kayyum atamalarının da tüm toplumsal kesimler için benzer bir sürece işaret ettiğini ifade etti.

'İKTİDAR DEVRİMCİLERİ, İŞÇİLERİ AVUKATSIZ BIRAKMAK İSTİYOR'
"Birçok meslektaşımıza yönelik sözde hukuki saldırıların da nedeni bu. Bu avukatlık pratiği engellenmek, bastırılmak, öldürülmek isteniyor ve açıkçası öldürülüyor da. Tahir Elçi'yle öldürülüyor, Ebru Timtik'le öldürülüyor. Bunu hukuken uzun uzun değerlendirebiliriz ama esasen politik olarak iktidarın avukatlarla, ÇHD'yle, devrimci, ilerici avukatlarla derdinin ne olduğunu ortaya koymak daha önemli ve dert de budur" diyen Topalkara, iktidarın direnen öğrencileri, hapishanede işkence gören devrimcileri avukatsız bırakmayı amaçladığına işaret etti. Topalkara, iktidar ve devletin bu hedefinin bir sonucunun da ÇHD davası olduğunu vurguladı.

'MAHKEME HEYETİ DAVAYI HIZLANDIRMA NİYETİNDE'
Mahkeme heyetinin delillerin yeniden tartışıldığı dönemde davayı hızlanarak karara götürmeye odaklandığını belirten Topalkara, bu duruşmada karar çıkabileceğine işaret etti. Topalkara, şöyle devam etti: "Aslında Türkiye'de oturmuş olan bu avukatlık geleneğinin güzel yanı, halkın, ezilenlerin sesi olabilmesi. 'Jin, jiyan, azadî' diyen meslektaşımız Aryen Turan daha yeni gözaltına alındı ve bırakıldı. Söylediği şey halkın söylediğinden farklı bir şey değildi. Biz de halkın söylediklerini söylediğimiz kadar varız. Ama iktidar halkın aydınlarını, ezilenlerin savunmanlarını hedef alıyor. Bu bir gerçeklik, dün Aryen'le oldu, yarın başlayacak duruşmayla da Selçuk, Baran, Oya için olacak."

Yarın başlayacak ve 11 Kasım'a kadar sürecek duruşmada bazı mahkumiyet kararları çıkabileceğine, tutsak meslektaşları hakkında tutukluluğun devamı kararı verilebileceğini söyleyen Topalkara, tutsak meslektaşlarının neden içeride olduklarını ve bu saldırının amacını ve devrimci avukatlığın bedelini bilen ve çeken insanlar olduğunu vurguladı.

'MAHKUMİYET KARARI TÜM AVUKATLARA PARMAK SALLAMA NİTELİĞİNDEDİR'
Bugüne kadar davanın onlarca baro, dünyanın her yerinden binlerce avukat ve hukuk kurumu tarafından sahiplenildiğini kaydeden Topalkara, bu duruşmada da çok güçlü bir katılım beklediklerini söyledi. Dosyada bugüne kadar 10 bin yetki belgeli avukatın savunmanlık yaptığını kaydeden Topalkara, dolayısıyla bu çağrının davanın karara çıkıp mahkumiyet verilmesiyle ilgili olduğunu değil, halkın savunmanlarına sahip çıkmak gerektiği için yapılan bir çağrı olduğunu vurguladı.

"Bu davada verilecek bir mahkumiyet kararı aslında bu ülkedeki her avukata parmak sallama niteliğindedir. 'Böyle avukatlık yapamazsınız, müvekkillerinizi böyle sahiplenemezsiniz, adli tıptan cenaze alamazsınız, işkence gören müvekkilinizle görüşmekte ısrar edemezsiniz' şeklinde bir saldırının, bir meydan okumanın devamı" diyen Topalkara, avukatların dayanışmasının, omuz omuz durmasının önemine işaret etti.

''BİZİM SINIRLARIMIZI SİZ ÇİZEMEZSİNİZ' DEMEK İÇİN ÖNEMLİ BİR ARENA'
"İktidara da, yönetenlere de, 'Biz o kadar kolay lokma değiliz, bizi o kadar kolay yıldıramazsınız, avukatlık mesleğini böyle ayaklar altına alamazsınız. Bizim avukatlık pratiğimizi siz belirleyemezsiniz, bizim sınırlarımızı siz çizemezsiniz' demek için önemli bir dava, önemli bir arena" şeklinde konuşan Topalkara, 7-11 Kasım'da Silivri'de görülecek duruşmaya katılım çağrısında bulundu.

"Bu belki son duruşmamız olacak ama son saldırı olmayacak" ifadelerini kullanan Topalkara, bu davada ne karar verilirse verilsin dava kapsamında tutsak edilen avukatların halkın nezdinde beraat ettiğinin altını çizdi.