27 Eylül 2024 Cuma

'Tecrit işkencedir, kaldırılsın'

Asrın Hukuk Bürosu ve insan hakları örgütleri, PKK Lideri Abdullah Öcalan'a uygulanan tecridin kaldırılması için açıklama yaptı. Tecridin insanlık suçu olduğu vurgulanan basın toplantısında, iktidara, kanunları uygulama çağrısı yapıldı.

Asrın Hukuk Bürosu avukatları, müvekkilleri PKK Lideri Abdullah Öcalan ile 7 Ağustos 2019'da gerçekleştirdikleri görüşmenin ardından yaşanan gelişmeler ve 15 Şubat'ın yıldönümü dolayısıyla basın toplantısı düzenledi. Taksim Hill Otel'deki basın toplantısı İnsan Hakları Derneği (İHD), Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), Özgürlük İçin Hukukçular Derneği ile birlikte gerçekleştirildi. 

Toplantıya Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Leyla Güven, HDP İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm, TİHV Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, İHD Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, ÖHD Eş Genel Başkanı Ayşe Acinikli, Ezilenlerin Hukuk Bürosu (EHP) avukatlarından Gülhan Kaya ve Sezin Uçar da katıldı.

PKK Lideri Abdullah Öcalan ile yapılan son görüşmede yer alan avukat Rezan Sarıca, Öcalan'ın Türkiye'ye getirilişinin üzeriden 22 yıl geçtiğini hatırlattı ve o tarihten beri İmralı Hapishanesi'nde sistematik olarak tecritte tutulduğunu söyledi. Öcalan'ın Kürt sorununun demokratik temelde onurlu bir barışa kavuşması için ortaya koyduğu yol haritaları ve barış çağrılarının hep çözümsüz ve hesapçı politikalarla boşa çıkarılmaya çalışıldığına dikkat çeken Sarıca, "Gelinen noktada Kürt sorununu çözmeyen Türkiye devleti demokrasiyi unuttu, halklar ekonomik ve toplumsal sorunlarla boğuşur hale geldi" dedi. Ortadoğu'da yaşanan savaş ve kaosla halkların geleceğinin çalındığını söyleyen Sarıca, Öcalan'a yaklaşımın, Türkiye ve Ortadoğu'da yaşananlarla bağlantılı ve iç içe olduğunu ifade etti.

'ÖCALAN ÇÖZÜM GÜCÜNÜ ORTAYA KOYDU'
Kürtlerin Öcalan'ı siyasi irade olarak gördüğünü söyleyen Sarıca, şunları kaydetti: "1993 yılından bu yana verdiği barış mücadelesi ve demokratik yaşam paradigması ile halkların kabul ettiği bir lider olmuştur. Böylesi bir anlamla Sayın Öcalan'a uygulanan yasakların son bulması, Anayasa ve yasalarda yer alan hakların uygulanması için 8 Kasım 2018 tarihinde Demokratik Toplum Kongresi Eşbaşkanı Sayın Leyla Güven, süresiz dönüşümsüz açlık grevine başladığını ilan etmişti" dedi. Açlık grevi sürecini ve sonrasında yaşanan gelişmelere değinen Sarıca, açlık grevi sırasında Öcalan ile yaptıkları görüşmeleri anlattı. Öcalan'ın görüşmede gönderdiği mektuba işaret eden Sarıca, "Derin bir toplumsal uzlaşıya ihtiyaç olduğunu, sorunların çözümünde her türlü kutuplaşma ve çatışma kültüründen uzak, demokratik müzakere yöntemine şiddetle ihtiyaç olduğunu Türkiye'nin ve hatta bölgenin sorunlarını, başta savaş olmak üzere, fiziki şiddet araçlarıyla değil, yumuşak güçle yani akıl, politik ve kültürel güçle çözebileceklerini ortaya koydular. İmralı'daki duruşun, 2013 Newroz bildirgesinde belirttikleri ifade tarzının daha da derinleştirilerek ve netleştirilerek sürdürme kararlılığında olduklarını, esas olanın onurlu bir barış ve demokratik siyaset olduğunu deklare ettiler."

'DEVLET AKLINA SORUMLULUĞUNU HATIRLATTI'
Görüşmede Öcalan'ın Kürt ve Türk halkının tarihsel birlikteliğinin "Anadolu ve Mezopotamya birlikteliği" tespiti yaptığını belirten Sarıca, "Bugünkü sorunların bu birlikteliği bozan anlayıştan kaynaklandığını ve de tarihsel hakikate zıt, riyakar bir tarih yaratıldığını ifade ediyordu. 'Ortadoğu'da yaşananlarla benim 21 yıldır burada tutulmam birbiri ile bağlantılıdır' diyordu. Demokratik Cumhuriyet, ortak vatan ile halkların birlikteliğine dayalı demokratik bir Ortadoğu. Ağustos ayında yaptığımız son görüşmede de Sayın Öcalan, 'Bir haftada çatışma ihtimalini ortadan kaldırabileceğine, kendine güvendiğine, devlet aklının da gereğini yapması' gerektiğine dair açıklamalarını kamuoyu ile paylaşmıştık" açıklamalarını hatırlattı. Yapılan çağrıya ilişkin bir sonuç alınmadığını hatırlatan Sarıca, İmralı'da süren tecride karşı mücadeleyi büyütmeye ve duyarlı olmaya çağırdı.

'TECRİT İNSANLIĞA KARŞI BİR SUÇTUR'
TİHV Başkanı Şebnem Korur Fincancı, hapishanelerde yaşanan hukuksuzluklara dikkat çekti, tecridin uzun yıllardır bir politika olarak uygulandığını vurguladı. 19 Aralık'ta "Hayata Dönüş" adı altında katliam gerçekleştirildiğini hatırlatan Fincancı, "Bütün bu süreçte cezaevleri tecrit ortamlarına dönüştürüldü. İnsanlar tecride konuldu. Abdullah Öcalan'ın da tecritte olması gibi. TİHV bir insan hakları örgütü olarak tecridin insanlığa karşı bir suç olduğunu her seferinde söylemiş ve uyarmıştır. Çünkü tecrit insanın doğal sağlık düzenini ortadan kaldıran bir takım kısıtlayıcı özellikler taşıyan bir ortamı zorunlu kılmaktadır. İsterdim ki bizim de verilerimiz somut olarak önümüzde olsun ve bunlarla ilgili çalışma yapabilelim. Ama hiçbir zaman bu veriler tam tutulmadığı için yapamıyoruz" dedi.

Danimarka'da tecridin insan yaşamı ve bedeni üzerindeki etkilerinin araştırıldığını kaydeden Fincancı, şunları söyledi: "Biz bulunduğumuz yerde de tecridi yaşıyoruz. Verilere ulaşmakta sorun yaşıyoruz. Danimarka'da yapılan çalışma çok önemli bir çalışma. Doğrudan veriler üzerinde ve anlamlılık hesapları yapılarak çalışma yapılmış. Danimarka'da tecrit tabi ki üç gün ve dört yedi gün arasında yapılıyor. Aslında Mandela kurallarına göre tecrit yasaklanmış. Ama ona rağmen bir haftaya kadar tecrit uygulandığını böylece görmüş olduk. Bu kadar kısa süreli bir tecrit uygulanmasına rağmen kişilerin cezaevinden çıktıktan sonra önümüzdeki beş yıl içinde ölüm oranları cezaevinde hiç kalmayan insanlara oranla anlamlı oranda çok daha yüksek düzeye ulaşmış."

'TECRİT İŞKENCE KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLMELİ'
"Özellikle tecrit koşulları kişilerin sağlık durumlarıyla ilgili tüm sistemler üzerinde baskılayıcı bir etki yaratıyor" diyen Fincancı, tecritte bulunan bir insanın dış ortamla karşılaştığında doğal savunma mekanizmaları bulunmadığı için çok daha hızlı bir şekilde ölüme doğru gittiğinin altını çizdi. Fincancı, "O anlamda biz hekimler olarak tecridin halk sağlığı sorunu olduğunu söylüyoruz. Tecridin işkence kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini söyledik. Doğrudan işkence kapsamında değerlendirilmesi gerekiyor. Ve bir an önce kaldırılması gerekiyor. İnsanların doğal ortamlarda bulunması gerekiyor" çağrısı yaptı.

TÜRKDOĞAN: BİR ÜLKE KENDİ KANUNLARINI UYGULAMAK ZORUNDADIR
İHD Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, Öcalan ve birlikte tutulan üç tutsağın avukatları ve aileleri ile görüştürülmemelerinin hukuka aykırı olduğunu vurguladı. Türkdoğan, "Bir ülke öncelikle kendi kanunlarını uygulamak zorunda. Kişiye özel bir uygulama yapılamaz, altını çizmek gerekiyor. Çok rahatlıkla Öcalan ve diğer mahpusların aileleri ve avukatları ile görüşme hakları var. Adalet Bakanlığı'nın izin vermesi halinde heyetlerle görüşebilirler. Mektup, gazete, dergi alma hakları var. Bu keyfi uygulamaların bitmesi gerekiyor" dedi.

Açlık grevi sürecine de değinen Türkdoğan, tecridin devam etmesi durumunda oluşacak demokratik tepkilerin kendilerini kaygılandırdığını söyledi. Türkdoğan, şunları söyledi: "Bu sene 15 Ocak'ta Adalet Bakanlığı ile tekrar görüştük. Sadece hapishanelerde değil İmralı hapishanelerinde tecridin kaldırılması için talebimizi dile getirdik. Türkiye'nin yeniden bir barış sürecine ihtiyaç olduğunu, kötüleşen bir tablonun daha fazla kötüleşmemesi için tekrar tekrar söylemek istiyoruz. Barışa giden yolun Abdullah Öcalan'dan geçtiğini tekrar söylemek istiyoruz."

ACİNİKLİ: TECRİT İNSANLIK SUÇUDUR
Türkiye'nin 71 yıldır Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi'ne imza attığını, ancak insan hakları noktasında bir ilerleme olmadığını vurgulayan ÖHD Eş Genel Başkanı Ayşe Acinikli, açlık grevleri sürecinde hapishaneleri yakından takip ettiklerini hatırlattı. Acinikli, "Tecrit insanlık suçudur. İmralı'da uygulanan tecrit politikasının sonlanması gerekiyor. Kimseden tolerans, ayrıcalık beklemiyoruz. Hukuka saygı duyulsun. Bütün kamuoyuna duyarlılık çağrısı yapıyoruz" dedi.

GÜVEN: KÜRT SORUNU ÇÖZÜLMEDEN BAŞKA SORUNLARDAN SÖZ EDİLEMEZ
DTK Eşbaşkanı Leyla Güven, Kürt sorunun Öcalan'la bütünleştiğini belirterek, Kürt sorunun Türkiye'nin en önemli sorunu olduğunu söyledi.

Güven, şöyle konuştu: "Bu sorun çözülmeden ne açlıktan, ne şiddetten, ne de başka sorunlardan söz edebiliyoruz. Çünkü ana kaynak budur. Bu sorun maalesef hala yetkililerin izni olmadan haber yapmayan ana akım medyanın gündeminde değil. İki gün önce 15 Şubat komplosunun yıl dönümüydü. Kürtler için bir kara gündür. Uluslararası komploda yer alan egemenlerin yaklaşımını yeniden kınıyoruz. Bunun aslında Türkiye'ye karşı da geliştirilen bir komplo olduğunu belirtiyoruz. Çünkü egemenler 'Biz onu size veriyoruz ama siz gardiyanlığını yapın' diyerek Türkiye'ye teslim etti. Türkiye bundan cesaret alarak İmralı Adası'nı tahsis etti. Şimdi Türkiye birçok anlamda bu konuda egemenlere minnet borcu taşıyor. Dolayısıyla onların söylediği çizginin dışına çıkamıyor."

'TECRİT BİR AN ÖNCE KALKMALI'
Sadece İmralı'da değil, tüm hapishanelerde tecridin arttığını söyleyen Güven,  tutsakların tecrit ve diğer hukuksuzluklara karşı direndiğini kaydetti. "Kimse içinde bulunduğu sistemi kabul etmiyor" diyen Güven, şunları söyledi: "Medeniyetin doğuşu olan Ortadoğu'daki her yerde bir değişim kendisini dayatıyor. Bu değişimi isteyen halklar ayakta. Peki yerine koyacak olan sistem nedir? Sayın Öcalan burada en önemli ve kritik kişidir. Rojava'da yapılan bir kadın devrimi var. Kadınlar, halklar ortak bir yaşam kurmuş ve orada beraber yaşıyorlar. Bunu hedef alan, bunu yok etmeye çalışan bir zihniyet var. Biz de diyoruz Sayın Öcalan'a tecrit uygulamak tam da bunun içindir. Dolayısıyla bu tecridin bir an önce kalkması gerekiyor."

Tecride karşı yaptığı açlık grevini hatırlatan Güven, 9 tutsağın yaşamını yitirdiğini anımsattı. Güven, "Bizim siyaseten de sorumluluklarımız var. Şu anda tecridin kalkması kuşkusuz önemlidir. Açlık grevi eylemi sırasında gelip bizi ziyaret eden değerli insanlar vardı. Bize 'Açlık grevini bırakın siz ölmeyin biz tecridin kaldırılması için başka yöntemlerle mücadele ederek kaldırırız' dediler. Biz bugün onlara sesleniyoruz; gelin tecridi birlikte kaldıralım. Tecrit hala devam ediyor. Sayın Öcalan özgür olmalı. Ortadoğu'nun barışı için, ahlaki, politik bir toplum için Sayın Öcalan özgür olmalıdır. Kimse tecrit konusunda kendisini yanıltmasın. Bütün toplum tecrit altında. Dolayısıyla tecrit kaldırılırsa bütün toplum rahat bir nefes alacak" dedi.