29 Eylül 2024 Pazar

Serhat Rojavalı yazdı: İşgalci saldırganlık Libya'da zor durumda

Askeri bakımdan ağır kayıplar veren sömürgeci faşizm, siyasi ve diplomatik alanda da günden güne sıkışmakta, askeri kuşatma altına girmişken, diplomatik ve siyasi kuşatma ile Libya'daki işgalci konumunu sürdürmekte daha fazla zorlanır durumda. Dünya Koronavirüs gündemi ile uğraşırken Türk sömürgeciliği belki bir ölçüde nefeslenmiş olacak ama Libya işgalinin faturası de geçen her gün ağırlaşacak.

Libya'da uzun bir süredir iç savaş devam ediyor. Yaşanan bu savaş Libya halklarının mücadelesi değil, esas olarak uluslararası devletlerin paylaşım savaşı olarak sürmektedir. Türk devleti de bu paylaşım savaşından uzak kalmadı. Askeri güçleri, paralı faşist çete artıkları ve teknik olanakları ile Libya savaş cephesindeki yerini almış durumda. Buradaki amacı, Libya'nın paylaşımından pay kapmak ve bölgesel güç olma konumunu ilerletmek. Doğu Akdeniz'deki hegemonya mücadelesinde elini güçlendirmek, eğer gücü yeterse Libya'yı Afrika'ya giriş kapısı olarak kullanmak. Türk sömürgeciliğinin çok iddialı ve cüretli hedefler koyduğu kabul edilmeli, bu hedefler yayılmacı hevesler olarak mı kalır yoksa sert bir bölgesel savaşa girişmeyi de göze alabilir mi, göreceğiz.

Emperyalistlerin ve bölgesel güçlerin dahil olduğu taraflar, Tobruk merkezli 'Libya Ulusal Ordusu' Hafter güçleri ile Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükümeti' Feyyaz Sarrac olarak saflaşmışlar. Rusya'nın desteklediği Hafter, bir CIA yetiştirmesidir. Feyyaz Sarrac, Avrupalı emperyalistlerin ve sömürgeci Türk devletinin işbirlikçisi durumunda. Bu iki uşaktan Libya halklarına nasıl bir fayda gelecek?

Saflar çok karışık, kim kimle hareket ediyor, ikili üçlü ilişkiler vb. Libya'daki kaotik durumu iyice içinden çıkılmaz hale getiriyor. Hafter'i, Rusya, Mısır, Suudiler, BAE, Fransa, İtalya ve Güney Kıbrıs Cumhuriyeti destekliyor. Özellikle Rusya ve BAE para, silah ve asker desteği ile Hafter'in yanında yer alıyor. Ruslar Mısır-Libya sınırına S-300 füze savunma sistemi kurdular. Özel güvenlik şirketi Wagner'e bağlı paralı askerlerle doğrudan savaşıyor.

Trablus merkezli Sarrac hükümetini sömürgeci Türk devleti ve Katar desteklemekte. Sarrac'ın en önemli avantajı BM tarafından resmen tanınıyor olması. Başlangıçta Sarrac'la işbirliği temelinde kurulan gerici ilişki zamanla beklentileri karşılamayacağı görüldükçe saf değiştirmeye yöneldi. Sarrac, Avrupa nezdinde giderek yalnızlaşıyor. BM içinden kimi devletler Hafter'i Libya'nın meşru hükümeti olarak kabul ediyorlar artık.

Türk devleti, Suriye'de örgütlediği çetelerin (El Mutasım Bölüğü, Sultan Murat Tugayı, Suqur el Şamal Tugayı, El Hamza ve Süleyman Şah Tugayı) bir kısmını Libya'ya taşıdı. AKP rejimi çete başına 1500-2000 dolar maaş ödüyor. Bu paralı askerler, Selahattin, Trablus hava sahası çevresi, El Rama, El-Hadaba ve Mişrata'da çatışmalara katılıyorlar. Şimdiye kadar 200'e yakın çetenin öldürüldüğü haberleri çıktı.

İşgalci Türk devletinin Libya ve Akdeniz politikalarına Avrupa ve Ortadoğu ülkeleri de eleştirel bakıyor. Faşist şefin Sarrac'la yaptığı kıta sahanlığı anlaşması karşısında, Fransa, Mısır, Yunanistan, Kıbrıs Rum Cumhuriyeti 8 Ocak'ta Kahire'de toplandılar ve Libya ile yapılan anlaşmaları geçersiz sayan bir deklarasyon yayınladılar. Ayrıca Libya'lı büyük aşiretler Bingazi'de toplanarak Türk devletinin Libya'daki varlığını işgal olarak gördüklerini beyan ettiler. İşgalci devletin kuvvet yığınağı, ne Libya halkı ne de bölge devletleri tarafından kabul görüyor.

Türk ordusu ve çetelerin desteği ile 25 Mart'ta 'Barış Fırtınası' adıyla saldırı başlatan Sarrac-UMH güçleri kısmi bir ilerleme sağlayabildi. Hafter güçlerinin elindeki Witaya hava üssüne yönelik saldırıda aralarında bir tuğgeneralin de olduğu üst düzey komutanlar SİHA'larla vuruldu. Sirte bölgesine yapılan saldırıda da 20 asker öldürüldü. Yine Hafter'e bağlı Veşka bölgesinde önemli komutanlar havadan suikastla öldürüldüler. Kasr bin Gaşir'de Rus askerleri vuruldu. Libya Ulusal Askeri Hava üssü UMH'nin eline geçti. Türk ordusuna ait Göksu ve Gökova isimli firkateynler Trablus'a gönderildi.

Faşist şef Erdoğan'ın akıl hocalığı ile başlatılan bu saldırılar çabuk kırıldı. Kısa süreli başarının bir getirisi olmadı. Kayıpları daha çok oldu. Watiya hava üssü geri alındı. Bunun yanında, Tabela, Jadida, Ragdalin, El Assa, Ebu Kemaş, el Cemil ve Tunus'la sınır kapısı olan Ras Jadir kapısı Hafter güçlerinin eline geçti. Karşı hamlelerle kuşatılan Trablus ve Misrata'nın dış dünya ile bağları kesildi. Liman kenti Zuvara'yı da kaybeden Sarrac hükümeti Trablus ve Misrata'ya sıkıştı. Çok sayıda SIHA'sı düşürülen işgalci ordunun teknik malzeme ve tedarik depolarının da vurulması ile ciddi darbeler aldığı bir gerçek.

Bir yanda savaş bütün hızıyla sürüyor. Bir yandan da ateşkes, barış görüşmeleri devam ediyor. Fakat bu görüşmeler bir sonuç vermiyor. 20 Ocak 2020'de Moskova'da yapılan anlaşmanın ömrü çok kısa oldu. Hemen arkasından Berlin Konferansı yapıldı. Konferansın en önemli kararı, güçlerin karşılıklı konumlarını korumaları kararıydı. Erdoğan'ın teşviki ile saldırıya geçen Sarrac, bu ani hareketi ile Hafter güçlerine aradıkları fırsatı vermiş oldu. Nitekim ilk saldıran taraf Sarrac olduğu için, Hafter'in karşı atakları ile Trablus'u kuşatacak kadar ilerlemesine kimseden itiraz gelmedi.

Berlin konferansı ile nispi sükuneti fırsata çevirmek için Sarrac'ı saldırıya teşvik eden işgalci Türkiye, Avrupa emperyalistleri ile de karşı karşıya gelmiş oldu. Kararlardan birisi bölgeye asker ve askeri teçhizat göndermeme idi, Türk tarafı buna da uymadı, Suriye'den devşirdiği çeteleri Libya'ya taşımaya devam etti. Silah ve askeri sevkiyatı da gizli kapaklı sürdürdü. Türklerin bu ihlallerine Almanya sessiz kalırken Fransa ve İtalya sert tepki gösterdiler. Her iki devlet Libya karasularında devriye görevi yürütmek üzere savaş gemilerini gönderdiler ve Trablus denizden de kuşatma altına alındı.

Bu arada, Türk faşizminin taşıdığı çeteler arasında çözülmeler arttı. Bir kısmı Libya'yı Avrupa ülkelerine geçiş yolu olarak değerlendirmeye başladı. Geleneksel kaçakçılık yollarından çok sayıda Türk işbirlikçisi çetenin Avrupa ülkelerine dağıldığı bilgisi mevcut. Paramiliter güçlerin çözülmesi bir yana, Avrupa ülkeleri Türk hükümetinin çeteleri tehdit unsuru olarak gönderme ihtimalini değerlendiriyorlar. Her iki sonucun, işgalci Türkiye'nin durumunu zorlaştırıcı olduğu ortada.

Sömürgeci Türk faşizmi, İslamcı çetelerin yanı sıra Roj peşmergelerini de Libya'ya gönderiyor. Hafter güçlerinin sağ yakaladığı kişiler arasında Roj peşmergelerine mensup çeteleşmiş unsurlar da var. Türk MİT'inin Hevler'deki kamplarında eğitim gören çete elemanı, 2000 dolar maaşla Libya'ya gittiğini ve ayrıca çok sayıda başka Roj peşmergesinin de mevcut olduğunu itiraf ediyor. Bu durum ayrıca Roj peşmergelerinin nasıl Türk işbirlikçisi konumuna gelmiş olduklarını göstermesi bakımından da dikkate değerdir.

Askeri bakımdan ağır kayıplar veren sömürgeci faşizm, siyasi ve diplomatik alanda da günden güne sıkışmakta, askeri kuşatma altına girmişken, diplomatik ve siyasi kuşatma ile Libya'daki işgalci konumunu sürdürmekte daha fazla zorlanır durumda. Dünya Koronavirüs gündemi ile uğraşırken Türk sömürgeciliği belki bir ölçüde nefeslenmiş olacak ama Libya işgalinin faturası de geçen her gün ağırlaşacak.