29 Eylül 2024 Pazar

'Özel sektörde çalışan sağlık emekçilerinin özlük hakları açısından tablo kötüye gitmektedir'

Ankara Tabip Odası, özel sağlık kuruluşlarında çalışan sağlık çalışanları için yapılan anket sonuçlarını yayınladı. Sonuçlara göre ankete katılan sağlık çalışanlarının yüzde 51'i kişisel koruyucu ekipman kullanımı konusunda hizmet içi eğitim almazken, yüzde 7'sinin ise eğitimden haberi yok.

Ankara Tabip Odası, özel sağlık kuruluşlarında çalışanlar için yapılan anket sonuçlarını ve analizleri yayınladı. Ankette özel sağlık kuruluşlarında çalışan sağlım emekçilerinin yaşadıkları sorunlar gözler önüne serilirken, bu sorunlar için çözüm önerileri de yapıldı.

07 Nisan 2020-16 Nisan 2020 tarihleri arasında, birinci ikinci ve üçüncü basamak özel sağlık kuruluşunda çalışanların pandemi döneminde karşılaştıkları sorunları değerlendirmeyi amaçlayan ankete toplam 499 sağlık çalışanı, içinde bulundukları yoğun ve zor koşullara rağmen katıldını belirten Ankara Tabip Odası, "Özellikle özel sektörde çalışan hekimlerin ve sağlık çalışanlarının bütün olarak özlük hakları açısından tablo kötüye gitmektedir" dedi.

Ankara Tabip Odası'nın hazırladığı anket sonuçları şu şekilde:

Katılımcıların demografik durumu incelendiğinde, yüzde 64'ünün erkek, yüzde 36'sının kadın olduğu görülmektedir.
Katılanlardan yüzde 29'u 45 yaş altı, yüzde 34'ü 46-55 yaş aralığında iken 55 yaş üstü olan sağlık çalışanlarının oranı ise yüzde 37'dir.
Katılımcıların yüzde 84'ü uzman hekim, yüzde 14'ü pratisyen hekim, yüzde 2'si de farklı branşlardaki sağlık personelinden oluşmaktadır.
Kurum türlerine göre katılımcıların yüzde 10'u muayenehanede, yüzde 4'ü poliklinikte, yüzde 25'i tıp merkezinde, yüzde 53'ü hastanede, yüzde 8'i ise vakıf üniversitesi tıp fakültesi ve hastanesinde çalıştığını belirtmişlerdir.
İstihdam tipine göre, katılımcıların yüzde 33'ü 4/A'lı (eski SSK), yüzde 13'ü 4/B'li (eski Bağkur) ve yüzde 54'ü ise emekli/çalışan olduğunu belirtmiştir.
Ücretlendirme biçimine göre dağılımda yalnızca sabit ücret alanlar yüzde 35, şirket kurma aracılığıyla sabit ücret ve hakediş alanlar yüzde 52 iken yalnızca hakediş (sadece nöbet tutarak) alanların oranı yüzde 13'tür.
Katılımcıların yüzde 26'sı çalıştığı kurumda ciro baskısı uygulandığını, yüzde 56'sı böyle bir uygulama yaşamadıklarını ve yüzde 18 ise kimi zamanlar baskı uygulandığını ifade etmişlerdir.
Pandemi sürecinde ücret ve hakediş ödemeleriyle ilgili olarak katılımcıların yüzde 48'i sorun yaşadıklarını, yüzde 39'u sorun yaşamadıklarını ve yüzde 13'ü ise bazen sorun yaşadıklarını belirtmiştir.
Eksik ve düzensiz ödeme, sağlık çalışanlarının ekonomik stabilitesini olumsuz yönde etkilemektedir. Katılımcıların yüzde 7,6'sı ücretlerinin yüzde 30'unu; yüzde 6,4'ü ücretlerinin yüzde 40'ını; yüzde 22'si ise ücretlerinin yüzde 50'si ve daha fazlasını kaybetmiştir. Pandemi döneminin kriz ortamını fırsat bilen işverenler nedeniyle ücretsiz izne ayrılan veya ayrılmaya zorlanan sağlık çalışanlarının oranının yüzde 21 olması en yoğun ihtiyaç duyulan dönemde trajik bir veri olarak kayıtlara geçmiştir. 
Pandemi döneminde iş yükü artışının yol açtığı fiziksel ve ruhsal baskı dışında, sağlık çalışanlarına şiddet vakaları -seyrek de olsa- yaşanmaktadır. Katılımcılardan yüzde 8'i sözlü şiddete, biri fiziksel-sözlü şiddete uğradığını, katılımcıların yüzde 92'i ise herhangi bir şiddete maruz kalmadığını belirtmiştir.
Katılımcıların yüzde 68'i çalıştıkları kurumda İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu (İSG) ve ilgili yönetmeliklerdeki tedbirlerin uygulandığını, yüzde 13'ü uygulanmadığını ve yüzde 19'u ise tedbirlere dair bilgi sahibi olmadıklarını belirtmiştir. Sağlık çalışanlarının, İSG'nin gerektirdiği önlemlerin alınmadığı şartlarda hizmet vermek zorunda kalması en net ifade ile birey, profesyonel ve toplum sağlığının tehlikeye atılmasıdır.
Katılımcıların yüzde 52'si çalıştıkları sağlık kuruluşunun pandemi hastanesi olduğunu, yüzde 48'i ise olmadığını belirtmiştir.
Covid-19 hasta muayenesi için ayrılmış bir Covid-19 polikliniğinin olup olmadığı sorusuna katılımcıların yüzde 47'i evet, yüzde 39'u hayır ve yüzde 14'ü bilgim yok yanıtını vermiştir. Bu veri bile başlı başına salgınla mücadelede kurumlarda yetersiz planlama, bilgilendirme ve eğitim eksikliğine işaret etmektedir.
Çalıştıkları sağlık kurumunda olası Covid-19 hastalarını tespit ve uygun yönlendirme yapılabilmesi amacıyla ön triaj için ayrılmış bir alan olup olmadığı sorusuna katılımcıların yüzde 66'sı olduğunu, yüzde 23'ü olmadığını ve yüzde 11'i ise bilgisi olmadığını belirtmiştir.
Pandemi sırasında ve sonrasında Covid-19 bulaşı ile ilgili sağlık çalışanlarına özel bir sürveyans ve bildirim sistemi kurulduğunu belirtenlerin oranı yüzde 39, kurulmadı diyenlerin oranı yüzde 38 ve bilgim yok yanıtını verenlerin oranı ise yüzde 23'tür.
Sağlık çalışanlarının sağlığı açısından periyodik ve yaygın test hayati önem taşımaktadır. Katılımcıların yüzde 55'i çalıştıkları kurumda test yapıldığını, yüzde 38'i test yapılmadığını, yüzde 7'si test yapılıp yapılmadığı hakkında bilgi sahibi olmadıklarını belirtmiştir. Sağlık Bakanlığının paylaştığı verilerde test sayısında göreceli artış olduğu izlenmekle birlikte sağlık kuruluşları arasında bir homojenite sağlanamadığı görülmektedir.
Viral enfeksiyon riski sağlık emekçilerini doğrudan tehdit etmektedir. Katılımcıların yüzde 32'si çalıştıkları kurumda Covid-19 tanısı alan hekim veya sağlık çalışanı olduğunu, yüzde 42'si olmadığını, yüzde 26'sı ise bilgisinin olmadığını belirtmiştir.
Pandemi ile mücadelede kişisel koruyucu ekipman ve donanımın yeterli sayıda temin edildiğini belirtenlerin oranı yüzde 48 iken, temin edilmediğini belirtenlerin oranı yüzde 39, bilgisi olmadığını belirtenlerin oranı ise yüzde 13'tür.
Kişisel koruyucu ekipman temini kadar önemli olan diğer bir konu bulaşı riskine karşı kişisel koruyucu ekipman kullanımı konusunda hizmet içi eğitimdir. Bu konuyla ilgili soruda, yüzde 42 katılımcı hizmet içi eğitim aldığını belirtirken, yüzde 51 katılımcı eğitim almadıklarını, yüzde 7'si bilgilerinin bulunmadığını dile getirmiştir.
Bu salgın sırasında sağlık çalışanları hem en yüksek risk grubundadırlar hem de önemli bir enfeksiyon kaynağıdırlar. Eksiksiz kişisel koruyucu ekipman ve donanım ile çalıştıkları durumda kendi sağlıklarını ve toplum sağlığını koruyabilirler. Katılanların yüzde 34'ü KKE'ların çalıştıkları kurum tarafından sağlandığını, yüzde 20'si kendi imkanlarıyla aldıklarını,yüzde 37'i ise hem kurum hem de kendi imkanları ile temin ettiklerini belirtmiştir. Pandemi döneminde mücadelenin ön saflarında yer alan sağlıkçıların kendi bütçeleriyle koruyucu ekipman alımına yönelmesi, hem çalıştıkları kurumların hem de Sağlık Bakanlığı'nın bu konuya dair plansızlığını ve hazırlıksızlığını ortaya koymaktadır.
Sağlık emekçileri açısından hizmet/performans baskısı kadar ekonomik baskı da önemli bir sorun kümesini oluşturmaktadır. "Çalıştığınız kurumda (siz veya başkası) ücretsiz izne çıkarılan veya rapor almaya zorlanan sağlık personeli var mı" sorusuna ne yazık ki yanıt verenlerin 226'sı yani yüzde 60'ı evet yanıtını vermiştir.
Ankete katılanların yüzde 58'i çalıştıkları sağlık kurumunda 65 yaş üstü sağlık personeli olduğunu belirtmiştir. 65 yaş üstü bireylerin bu salgında yüksek risk grubunda yer almasına karşın çalışmak zorunda kalmaları gelir dağılımında makro adaletsizlikle de ilişkilidir. Özellikle emekli hekimlerin aylık maaşlarının açlık ve yoksulluk sınırının altında kaldığını göz önüne alırsak, toplum ve bürokrasideki yaygın inanışın aksine sağlıkçıların sadece yaşayabilmek için çalışmak zorunda olduğu anlaşılmaktadır.
Pandemi dönemi, hem sosyal-psikolojik hem de iş yükü nedeniyle sağlık emekçileri üzerindeki bireysel mental ve moral yorgunluğu ve baskıyı artırmaktadır. Katılımcıların yüzde 50'si bu yoğun iş yükü ve çalışma koşullarının psikolojilerini olumsuz etkilediğini belirtmişlerdir.
Bu süre zarfında çalıştıkları kurum tarafından sağlık çalışanlarına yönelik psikososyal destek sunulduğunu belirtenlerin oranı yüzde 19 iken, herhangi bir destek sunulmadığını belirtenlerin oranı yüzde 62, fikrim yok yanıtını verenlerin oranı ise yüzde 19'dur. Nesnel ve öznel psikolojik baskı faktörlerinin artışı, başta hekimler olmak üzere sağlıkçıların bir bölümünün işten ayrılmayı düşünmesine yol açmaktadır. Bu veriler, salgınla mücadelede vazgeçilmez olan sağlık çalışanlarının bu süreçte tüm baskı unsurlarının kaldırılması ve psikolojik/psikiyatrik açıdan desteklenmesi gerektiğini göstermektedir.
Özel sektörde mobbing ve benzeri yıldırma pratiklerinin hizmet sunumunu artırmaya dönük ciro/performans baskısından kaynaklı olduğu bilinmektedir. Pandemi döneminde yöneticiler tarafından mobbing ve benzeri yıldırma yöntemlerinin uygulanıp uygulanmadığına ilişkin soruya "arttı" diyenler yüzde 7, "kısmen arttı" diyenler yüzde 23 iken, hayır diyenlerin oranı yüzde 59 olup yüzde 11'i ise bilgisi bulunmadığı yanıtını vermiştir.