28 Eylül 2024 Cumartesi

Metin Çizgi yazdı: Futbol, kapitalizm ve koronavirüs

Dünyayı kasıp kavuran virüs salgınına karşı ligin devam etmesi kararının sadece futbol federasyonu tarafından alınmadığı anlaşılıyor. Keza yayın gelirini elinde tutan Katar sermayesi ile şans ve bahis oyunlarını elinde tutan Demirören şirketinin AKP ile siyasal ve ekonomik ilişkilerini de hesaba katmak gerek. Böylece bu çıkar ilişkisi milyon dolarlık futbolculardan stadyumlarda görev yapan top toplayıcı çocuklara kadar herkesi salgın tehlikesiyle yüz yüze bıraktı.

Son zamanlarda tüm dünyayı kasıp kavuran koronavirüsü birçok iş kolunda üretimin sınırlanmasına, kimi ülkelerde ise zorunlu üretim alanları dışında tüm üretim ve ticari faaliyetlerin durmasına neden oldu. Bunların yanı sıra oteller, kafe, restoran ve bar gibi her türlü sosyal işletme mekanları kapandı. Açık ve kapalı alanlardaki bütün kültür-sanat etkinlikleri iptal edildi. Özellikle bu tür ticari ve kültürel işletmelerde sigortasız çalıştırılan yüz binlerce emekçi kitlesel olarak işten atıldı. Milyonlarca işçi ve emekçi ise zorunlu ücretsiz izne çıkarılırken ücretli izin hakkı tanınmayan daha çok sayıda işçi ise hiçbir koruyucu tedbir olmadan çalıştırılıyor. Dolayısıyla "Evde kal" sloganının emekçiler cephesinden bir karşılığı yok. Üç gün işe gitmediği takdirde işçiler açlıkla karşı karşıya geleceğini biliyor.

Tüm bu sektörlerden önce kepenkleri indiren bir "endüstri" alanı daha var. En büyük gelirini emekçilerin üç kuruşluk maaşından sızdıran, dünyanın birçok noktasında milyarlarca insanı ekrana kilitleyen bir iş alanı; futbol endüstrisi.

Koronavirüs ve futbol muhtemelen yan yana yazıldığı zaman hepimizin aklına ilk olarak Galatasaray teknik direktörü Fatih Terim gelecektir. Elbette Terim'in "futbol dehası" değil, koronavirüs test sonucunun pozitif çıkması. Koronavirüse yakalanan binlerce insan arasındaki en ünlüsü o.

Türkiye'de virüs vakaları çıkmaya başladıktan sonra açık ve kapalı her türlü organizasyon iptal edildi ya da ileri bir tarihe ertelendi. Nedeni elbette salgının yayılmasının önüne geçmekti. Ancak 50 kişinin bile yan yana geleceği etkinliği iptal etme başarısını gösteren irade ilginç bir şekilde Türkiye Süper Ligi ve alt kademe lig maçlarını ertelemekten özellikle imtina etti. Bundan dolayıdır ki Fatih Terim salgına yakalanarak karantina altına alındı. Esasen Terim'in korktuğu başına gelmişti. Avrupa'daki ligler ertelenirken Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) 15 Mart'taki Beşiktaş–Galatasaray maçı hakkında önce seyircili ardından da seyircisiz oynanması yönünde karar verdi. Birbirinden metrelerce uzak mesafe ile oynanan tenis maçları dahi iptal edilirken "omuz omuza mücadelenin" esas olduğu futbol maçı nedense ertelenmedi. Terim'in bu satırlara konu olmasının nedeni de seyircisiz oynanan bu maçtan sonra yaptığı basın toplantısında söyledikleri oldu.

Fatih Terim, başta Avrupa olmak üzere dünyada futbol ligleri başta gelmek üzere spor müsabakalarının ertelenmesine rağmen Türkiye'de devam etmesine isyan ediyordu. Seyircisiz olmasına rağmen stadyumda görevli olarak bin kişinin bulunmasından yakınan Terim, "Bir kişide virüsün bulunması demek hepimizin karantinaya gitmesi demek" diye sitem ederken o kişinin kendisi olabileceğini sanırız tahmin etmemiştir.

Burjuva sınıfa mensup, devletçi bir antrenör olarak yaşanan duruma itiraz eden Terim'in soruna dair çözüm fikri ise kendisini yakından tanıyan bizler için hayli dikkat çekici ve şaşırtıcıydı. Sınıf bilinçli, egemen ideoloji yanlısı Terim, çözümü gayet sınıfsal bir şeklide ortaya koydu: Sendikalaşma.

Terim'e göre futbolcuların bir sendikası olmuş olsaydı böylesi bir salgın koşullarında ortak ses çıkarır ve maçlara çıkmama kararı alırlardı! Şüphesiz Terim'in bu sözlerine katılıyoruz. Ancak aklımıza şu soru da gelmiyor değil. Koronavirüsünden önce Galatasaraylı futbolcular bir sendika kurma hazırlığına girmiş olsalardı Terim'in tavrı ne olurdu? Ya da daha geriye giden bir perspektiften soralım: Futbolcuların haklarını savunduğu için komünist olarak anılan Terim'in çağdaşı ve takım arkadaşı Galatasaray'lı Metin Kurt spor sendikası kurmaya çalışırken Terim ne yaptı? 50 yıllık spor kariyerinde neden futbolcu haklarını hiç savunmadı? Cevabı hepimiz biliyoruz. Buraya yazmaya gerek yok. Terim'in futbolculuk yıllarını az da olsa bilenler yanıtın "Hiçbir gol emekçinin kalesine atılmayacak" diyen futbol emekçisi Metin Kurt'la aralarında yaşananlarda olduğunu da bilirler.

Gelelim tüm dünyada NBA dahil birçok spor organizasyonu iptal edilirken Türkiye'de futbol liglerinin neden ertelenmediğine… Elbette sporu çok sevdiğimizden değil. Bu sorunun en doğru cevabını maçların oynanması durumunda kimlerin en kazançlı çıktığına bakarak verebiliriz. O vakit kazananları yazalım:

Maç yayını gelirlerinden Katar sermayeli Bein Sport, bahis gelirlerinden Demirören ve Las Vegas merkezli Scientific Games'in oluşturduğu Şans Ortaklığı İddaa. Buraya sadece pastadan en büyük payı alan iki şirketi yazdık. Endüstriyel futbol çarkının içerisinde birçok sektör maçlardan milyarlarca dolar para kazanmakta. Tabi "vergilendirilmiş" bahis şirketlerinin haricinde "kaçak bahis şirketlerinin" kazançları ise bu sektörün altın yumurtlayan tavuğu. Bahis sitesi olan İddaa'nın sahibi Yıldırım Demirören. Kendisi bu ihaleyi kazandığı zaman TFF Başkanı'ydı. İhaleden sonra bu görevinden sözde etik gereği istifa etmişti. Yapılan seçim sonrası yerine Nihat Özdemir başkan seçildi.

Özdemir, birçok kentte doğanın canına okuyan LİMAK şirketinin sahibi. Devletten aldığı otoyol, köprü, havalimanı, baraj, HES ihaleleri nedeniyle son yıllarda adını sıkça duymaktayız. Tabi AKP gibi Nihat Özdemir'in de bir Katar sevdası var. Çölüne veya develerine değil elbette, parasına. Fransa, İngiltere, İspanya, Almanya futbol ligleri 13 Mart'ta ertelendi. Türkiye Süper Ligi ise 19 Mart'ta tatil edildi. Avrupa ligleri ile aralarındaki bu 1 haftalık süreçte Türkiye liginde oynanan maçlar yukarıdaki bahis şirketlerin normal zamanlardaki karlarından katbekat fazlasını kazandırdı bu şirketlere. Şöyle ki, Avrupa ve dünyanın diğer futbol ligleri ertelendiği için internet üzerinden onlarca bahis şirketi aracılığıyla milyonlarca insan Türkiye liglerinde oynanan maçlara milyonlarca dolar dökmüş oldu. İddaa'nın yanı sıra yayın hakkını elinde tutan Bein Sports da elde ettiği yayın gelirinden meşin yuvarlağı doksana göndermiş oldu! Tabi bu bilinen hasılatın çok daha fazlasını vergiye tabi olmayan Rivalo gibi kaçak bahis şirketleri kazanmış oldu.

Buradan bakınca dünyayı kasıp kavuran virüs salgınına karşı ligin devam etmesi kararının sadece futbol federasyonu tarafından alınmadığı anlaşılıyor. Keza yayın gelirini elinde tutan Katar sermayesi ile şans ve bahis oyunlarını elinde tutan Demirören şirketinin AKP ile siyasal ve ekonomik ilişkilerini de hesaba katmak gerek. Böylece bu çıkar ilişkisi milyon dolarlık futbolculardan stadyumlarda görev yapan top toplayıcı çocuklara kadar herkesi salgın tehlikesiyle yüz yüze bıraktı. Fatih Terim'in ardından Galatasaraylı yönetici Abdürrahim Albayrak ve Fenerbahçeli bir futbolcu ile bir kulüp çalışanının koronavirüs testleri de pozitif çıktı. Görünen o ki, sermaye grupları insan yaşamını hiçe sayarak futbol dünyasını da çıkarları uğruna kullanmış oldu.

Bu çıkar ilişkisi dışında da temel bir sebep var elbet. Her cenahtan "evde kal" sloganının yükseldiği bu zamanlarda insanları evde tutacak, onları meşgul edecek bir şey vermek zorundasınız. Yoksa okumak, düşünmek, sormak, sorgulamak gibi "tehlikeli" faaliyetlerin içerisine pekala girebilirler! Onun için yığınların ruhsal birlik yaşadığı en kolektif faaliyetlerinden olan futbolu onlara sunmak gibi ideolojik bir amacınız olmalı. Bundan dolayıdır ki, kitle gerektiren yüzlerce kültür-sanat faaliyeti ertelenir, düğünler bile iptal edilirken futbol maçları devam ettirildi. Şimdi futbol da bu işlevini zorunlu olarak yitirdi. Ama yine de yığınları evde oyalayacak başka bir sektör futbolun eksikliğini hissettirmiyor: Dizi sektörü! Birkaç yapım hariç onlarca oyuncu ve set çalışanın yan yana geldiği onlarca dizi ve yapım çekimlerini sürdürmekte. Başrol oyuncuları "evde kal" görüntüsü verirken kamera ardındaki yüzlerce, binlerce emekçi salgının önüne iteklenmiş durumda.

Koronavirüslü günler nasıl biter meçhul, ancak kendi mezarını kazmakta olan kapitalizmin milyarca işçi ve emekçinin alın terinin son damlasına kadar nasıl göz diktiği ortada. Koronavirüsten sonra maske, kolonya ve dezenfektanları karaborsa yapan fırsatçılar gibi bu kan emicileri de aklımızın bir kenarına yazalım.