28 Eylül 2024 Cumartesi

Günün kitabı: İtalyan Kadın Devrimciler

Sizlere bugün Paola Staccioli’nin "İtalyan Kadın Devrimciler" kitabını öneriyoruz. 10 kadın devrimcinin yaşamlarının anlatıldığı kitabı, Ceylan Yayınları okurla buluşturmuştu.

Paola Staccioli’nin "İtalyan Kadın Devrimciler/Kadın Olsak da" kitabı 10 kadın devriminin mücadelesini, yaşamını anlatıyor. 10 kadın devrimcinin ortak noktası, "erkek alanı" olarak bilinen bir alana yani "silahlı direniş" alanına girmeleri, silaha el atmalarıdır.

Kitabın önsözünü rehin tutulan HDP’nin önceki dönem Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ şu şekilde yazmıştı: 
Elbette "Elinizdeki kitap" diye başlamayacağım bu yazıya. Zira elinizde kitaptan fazlası var. En azından benim için öyle. Bazı kitaplar vardır; gözleri, elleri hayatın içinde dolaşır. Geçmişin geleceğin, bugünün içinde saklı kalmış, zaman zaman toprağa gömülmüş hakikati arar. Kadın Olsak da!" ilk okuduğumda bende oluşturduğu izlenim buydu. Hele kitabın hazırlanma hikâyesine bakıldığında bu arayışın ne kadar emek dolu, tutkulu, sabır ve zamanla sınanmış olduğunu anlıyorsun. Bu nedenle kitapta anlatılan her kadın öyküsü böyle bir enerji çemberinin içinden geçerek günümüze ulaşabilmiş. Sıradan çoğunluğun şimdi konuşmak, hatırlamak istemediği oldukça sıra dışı öyküler çıkıyor karşınıza. Sıradışı, düzendışı, asi, devrimci… Hiç de kadına yakıştırılan sıfatlar değil(!) Ama zaten o kadınların hiçbiri de erkek egemen baskı ve sömürü sistemleri kendilerine bir sıfat yakıştırsın, bir kimlik versin diye yaşamadı; kendi anlamını beklerken ölmedi. Hayatlarının ve nice kadına ilham olacak öykülerinin anlamının elleriyle, yürekleriyle, bilinçleriyle kendileri yarattılar. Kelimenin tam anlamıyla "yaşayan" o kadınların anıları üstüne toprak dökenlerin, bir gün o topraktan mutlaka yeşerip çıkacaklarını bilmesi gerekiyor. Paola Staccioli’nin bu çalışması, yaşarken tohum olmayı başaranların uzun ve zorlu bir kışın ardından yeryüzüne çıkışını, gün ışığına kavuşmasını hatırlatıyor insana. Belki uzun zamandır bilmiyorduk, belki uzun.

Paola Staccioli 12 zamandır hatırlamıyorduk ama sizlerle karşılaştığımıza çok sevindik! Yaşadığımız hayatlar, verdiğimiz kavgalar o hazin yenilgilerimiz, parlak zaferlerimiz… Kadınların, her tarihte zor olan "yaşadık" diyebilme maceraları.. Aslında birbirlerinden çok da farklı değiller. Gerçekten yaşamaya karar veren ve bu yüzden erkek egemen sömürü düzeniyle çatışmaya giren her kadının payına düşenler hemen hemen aynı değil mi? Cadı ninelerimiz, komünist annelerimiz, feminist kız kardeşlerimizden bugüne, bize ibret olsun diye sayısız trajik anı bırakıldı. Ama anılarımız ölüm ve acılardan ibaret olmadı hiçbir zaman. Aksine, tarih boyunca başka deneyimlerle güç biriktiren ve hafızanın önündeki ataerkil bariyerleri aşıp kuşaktan kuşağa aktarılan bir bilinç örgütledi: Cins bilincini… Kadınların devrimci deneyimleri içerisinde bu bilincin bütün pırıltılarını da gömülmek istendiği derin karanlığı da en açık haliyle görebilirsiniz. Tabii esas olan, kadınların bu karanlıkla girdiği açık hesaplaşmadır. Kitaptaki bütün anı, öykü ve aktarımlar, bu hesaplaşmanın bazen keskin biçimler alabileceğini, bir toplumsal kurtuluş davasıyla kadın kurtuluş davasının bilinç ve enerjisi birleştiğinde, insanlığın devrimci gelişim süreçlerine damga vuracak bir fenomenin ortaya çıkabileceğini gösteriyor. (‘68 rüzgârıyla yelkenini şişiren İtalya’daki devrimci hareketin gelişimi ve bu gelişimin her düzeyinde etkili olan kadın devrimi bilinç ve hareketi, ne kadar tarihten silinmeye çalışılsa da, hala kendinden sonraki hayatın ilhamı olarak yaşıyor. Sanırım bu kitabın görevi de bize bunu göstermek, yeniden hatırlatmak. Çevirdiğiniz her sayfada, ataerkil kapitalist düzenin ablukası arasında yol açmaya çalışan kadın insanın öykülerini göreceksiniz. Adaletsizliğin derin, kuru bir nefes hakkına sahip olma bedelinin bile demir külçeler gibi ağır ve sömürünün kahredici düzeyde sıradan olduğu bir sistemde kadın olmanın, bütün bunlara cevap hakkı doğurduğuna inananların öyküleri olacak bunlar. Verdikleri cevap ve seçtikleri yolun, haksızlıklar karşısındaki duyarlılıkları kadar derin, öfkeleri kadar keskin.

Kadın Olsak da! 13 olduğunu göreceksiniz bir de. Makul çoğunluğun kriterlerine göre standart ya da standart üstü yaşamlarını bırakıp yeraltına geçen kadınların, "Yerin altının üstünden kötü olduğunu nereden biliyorsunuz" sorusuyla karşılaşacaksınız. Toplumsal-siyasal bir alt-üst oluş döneminde, tarihe ve insanlığa sorulmuş yeni sorulara, açılan yeni ufuklara, köhnemiş algıları sarsan yeni hareketlere nasıl kaynaklık ettikleri hakkında da bir fikir edinebilirsiniz. Bir dönem İtalya’sındaki devrimci sol, sosyalist, anarşist mücadelenin bir dizi eksiğini, katılıp onaylamadığımız yanlarını da görebilirsiniz anlatılan yaşanmışlıklarda. Ama her bir öyküden yansıyan tutku, mücadele arzusunun yarattığı manevi-ahlaki nitelik ve terör yaftalamaları, kıyıcı antiterör operasyonları karşısında kararmayan devrimci romantizm, baştan sona kitabın asıl eksenidir. Kadın Olsak da!, klasik bir toplumsal hafıza çalışması değil. En önemli fonksiyonu kadın tarihinin kayıp halkalarından birini bulup, sıkıca kavramış olması ve ezilen cins bilinciyle yeni tarih yazımına değerli bir katkı yapması. Paola Staccioli kitabını "Daha derin bir çalışma için ilk tuşa basmak" olarak tanımlıyor. Devamını görmeyi ummak için yeterli bir vaat bu. Tabii yine umarım ki Ceylan Yayınları benden bu önsözü isterken vaat ettiği "Kadın mücadele deneyimlerinden oluşan kitap serisi" çalışmasını da ihmal etmez. Böylece daha zengin bilgi ve deneyim kaynaklarına ulaşmış oluruz. Sözü uzatmaya gerek yok. Zira sonuna kadar yaşamış ve anıları idealleriyle hala yaşayan kadınlar, Paola Staccioli’nin kalemiyle kendilerini size anlatacaklar. Sadece son bir söz söylememe izin verin. Rüzgâra karşı yürüyenler, akıntıya kürek çekenler "rağmen"lere, "bile"lere aldırmadan öğretilmiş, dikte edilmiş rolleri darmadağın edenler, kolay bir hayat sürmezler. Ama tarihte yazılmaya değer öyküler sadece onlarınkidir.