28 Eylül 2024 Cumartesi

Evrim Kızılırmak yazdı | Bize limanı gösterenlere

"Yolun düşerse kıyıya bir gün,
Ve maviliklerini enginin seyre dalarsan
Dalgalarla göğüs germiş olanları hatırla
Selamla yüreğini dolu dolu
Çünkü onlar fırtınayla çarpıştılar
Eşit olmayan savaşta
ve dipsizliğinde enginin yitip bitmeden
Sana limanı gösterdiler"

                        Beranger

Kasım şehitler ayında düşlerim sonsuzluğa koşuyor. Anılar bir rüzgar gibi esiyor yüreğimde ve aklımda. Sanki şimdi onlar gelip kapımı çalacak gibi telaşa kapılıyorum. Güneşin sofrasına konuk olmanın, sımsıkı yeniden birbirimize sarılmanın, derin sohbetlere dalmanın mutluluğunu yaşayacak gibiyiz. İyi ki tanıdım seni, sizleri diyorum. İyi ki büyük aşklar için büyük ayrılıklara direndik, öğrendik diyorum. Ölümsüzlerin izinde hep aynı inatla yürümenin coşkusunu, iradesini yaşadık diyorum. Sizi düşünürken içimde baharlar canlanıyor. Güneş daha sıcak oluyor.

Nasıl anlatsam seni. Hangi cümlelerle başlasam söze. Bir ilk yaz yağmuru gibisin içimde. Seninle gezdiğimiz Ankara sokaklarını, sohbetlerimizi, didişmelerimizi, kahkahalarımızı, tüm ortamlarda yoldaşların "siz ikiniz ayrılın" sözlerini, toplantılarımızı, birlikte oynadığımız futbol maçlarını öyle çok özledim ki anlatamam. 

İlk tanıştığımız an geliyor aklıma seninle. Randevu yeri olan durağın biraz ötesinde duruyorsun. Bizi gelip alacak yoldaş epeyce gecikmiş ve sıkıntıdan durağa vuruyorum. Her vuruşta sen biraz daha uzaklaşıyorsun. Sonradan içinden ne kadar kızdığını söylemiştin. Ve o andan itibaren benim için Bahadır (Özgür Evrim Göçen) olan dönemin ve çalışma yoldaşlığımız başlamıştı. Birden toplantının bir anında "Sen kaç yaşındasın" diye sormuştun. Normalde birbirimize yaşımızı, ismimizi sormamız yasaktı. Yaşımı söyleyince sana "Ya sen daha çocukmuşsun" deyişin ve kahkahan hala kulaklarımda. Adım ondan sonra senin yüzünden "Çocuk" kaldı. Tabii sen şehit düştükten sonra öğrendim ki, sen benden küçükmüşsün.

Devrimci işbirliğini, dayanışmayı, bireysel ve kolektif yaratıcılığı, hiç tereddüt etmeden sorumluluk ve risk almayı senden öğrendim. Hasan Ocak yoldaş gözaltında kaybedilmeye çalışıldığında parti iki alanı merkez ilan etmişti. Biri İstanbul, biri Ankara'ydı. Ankara'daki çalışmanın üniversitelerde örgütlenmesinde, İHD Ankara Şube binasına gençlik ve parti kitlesinin götürülmesinde, polis barikatlarına rağmen Ankara'da ilk defa Yüksel Caddesinde kitlesel bir yürüyüşün yapılmasında hep senin emeğin, cüretin ve iraden vardı. Sosyalizm öldü propagandasının yapılması için Gorbaçov'un ODTÜ'yü ziyaret edeceğini duyunca protesto eylemi örgütlenmesi gerektiği fikrini ortaya atmıştın. Gençlik örgütü olarak ziyaretin olacağı gün Gazi Üniversitesi'nde faşistlerin cezalandırılması eylemini örgütleyecektik. Sen çok ısrarlı bir şekilde o gün tüm gençlik kitlesinin ODTÜ'ye gelmesini ve Gorbaçov'u protesto eylemine katılıp, devrim sloganlarını haykırmanın daha doğru olacağını vurgulamış ve hızla eylem planının değiştirilmesini istemiştin. Ve her zamanki inatçılığın, kararlılığın ve ısrarın sonucunda tüm gençlik kitlemiz ODTÜ'ye gitmişti. Gorbaçov protesto eylemine katılan tüm yoldaşlar eylemi ve kitleyi nasıl yönettiğini, jandarmanın saldırısına karşı okulun her yerini direniş alanına çevirdiğini, yoldaşları jandarma dövdüğünde onları korumak için nasıl siper olduğunu sürekli anlattılar. Akşam tüm televizyon kanalları seni daire içine alıp, "ODTÜ provokatörü" diye hedef göstermişti. Eylemde bizim yoldaşlar koşmayı beceremediği için jandarmadan çok dayak yemişlerdi. Senin iddian spor yapmamaktı. Bunun üzerine ODTÜ'deki yoldaşları sabah 6.00'da koşmaya başlatmıştın. Senin dışında bütün yoldaşlar isyandaydı. 

Bir organ toplantısında yoldaşlardan biri yer olmadığı için eğitim çalışmasını yapamadıklarını söylemişti. Hemen "Okulda amfi, orman da mı yok. Orada örgütleseydin" diye cevap vermiştin. Senin dünyanda, devrimci çalışma tarzında bir şeyin yapılamayacağı, imkansız diye bir şey yoktu. Bir iş örgütlenmediyse o iş üzerine az düşündüğümüzü söylerdin. Senin için devrimci çalışma her günkü pratik devrimci değerlerin içselleştirildiği, uygulandığı bir alandı. Sosyalizmi hedefleyen devrimci militanların dünyasında kapitalist sistemin kültürüne ait değerlerin olmaması gerektiğini savunurdun. Buna göre bir yaşam kurmaya çalışırdın. Senle bir toplantıya giderken, bir yoldaşın eve uğradığını, hasta olduğum halde bana bakmadığını söylemiştim. Toplantı anında ona "Hastayken yoldaşına bakmayan biri devrime nasıl fedakarlık yapacak" diye konuşman hala kulaklarımda.

Devrimci çalışma için gençlik örgütü okulu bırakmanı, İstanbul'a devrimci çalışma için gitmeni istediğinde hiçbir şekilde tereddüt etmemiştin. İhtiyaç neredeyse orada olmak ve konumlanmak gerektiği fikrindeydin. Hatta herkesin sürgün saydığı basın alanında çalışmak hayalin olduğundan dolayı ailene daktilo aldırmış ve on parmak öğrenme derdine düşmüştün. Sürekli kendini geliştirmek, marksist yöntemi kazanmak için marksist leninist klasikleri okur, tartışırdın. Dergiye sürekli yazı yazardın.

Devrimci işleri yaparken küçük büyük iş diye hiçbir zaman ayrım yapmadın. Yaşamını devrimci işlerin örgütlenmesine göre konumlandırdın. Bazen gazeteden okuduğun bir perspektifi hayata geçirdin, bazen gençlik örgütünün aldığı bir kararı alanına özgünleştirdin. İşin sahibi oldun. Pankartın, dövizin, duvar gazetesinin en güzelini yapardın. Her gün okula gider, öğrencileri örgütlemek için yurtta kalırdın. Ve herkesin de işini devrimci aşkla ve özenle yapmasını isterdin. Bir iş yapılırken olumsuzluklarla gerekçelendirmenin doğru olmadığını hep savundun. Zamanım yok, insan yok, iş çok, yoruldum sözlerini senden hiç duymadım. Senin için devrimcilik engelleri aşmak, sorunlara çözüm üretmek ve özne olmayı bilmek, kritik anlarda risk almayı bilmekti.

Hatırlıyor musun, bir organ toplantısı için Ankara'nın çok uzak bir yerine gitmiştik. Yürümekten yorulmuş ve hatta dönüşte son aracı kaçırdığımız için başımıza bir sürü macera gelmişti. Yanlış hatırlamıyorsam, Partinin Sesi'nde "Panzerlere Yenilmeyen" başlıklı bir yazıyı tartışırken birden yağmur yağmaya başlamıştı. Seninle çılgınlar gibi dans etmeye, bağırmaya başlamıştık. Ve sonra birbirimizin ellerinden tutup, "Mücadele sonuna kadar", "Söz mü?" diye birbirimize sorarak "SÖÖÖÖÖZZZZZ!" diye haykırmıştık.

Devrim mücadelesinde bir an durduğumda, tökezlediğimde, tereddütte düştüğümde, zorlandığımda, gözaltında, hapishanede, eylemde, bir yoldaşla ilişkilerde sorun yaşadığımda, duygularımı yönetemediğimde hep sen yanımdasın. Birbirimize verdiğimiz söz ile aklımdasın. Çoğu zaman uzun bu koşuda soluğum oluyorsun. Yürüdüğüm bu yolda ışığımsın. Seni her düşündüğümde ya "Arkadaş" şarkısını dinlerim, ya da Adnan Yücel'den bir şiir okurum.

Seninle karşılaştığımız en son gün senin şehit düştüğün gündü. Birlikte bizim okula gittik. Futbol maçı yaptık. Aynı takımdaydık. Gol atınca "KGÖ savaşıyor" diye slogan atmıştık. Ve tabii epeyce azar işitmiştik. Sen hemen kızmayın ya bir dahaki sefere parti sloganı atarız demiştin. Yoldaşların parti sloganı atmamıza değildi kızmaları. Başka bir örgütle yaptığımız maçta böyle bir sloganı gol atınca atmamıza kızmışlardı. O gün ODTÜ'de Özgür Gençlik standı açılacaktı. Senin aklın o gün oradaydı. Ne oldu acaba sorusu seni hiç o gün bırakmamıştı. Artık Ankara gençlik çalışmasından ayrılacağından ve okulda da jandarmanın hedefi olduğundan dolayı okula gitmemen yönünde gençlik örgütünün kararı vardı. Toplantı bittikten sonra eve gideceğini söylemiştin. Ama eve değil yoldaşları çok merak ettiğin için ODTÜ'ye gitmişsin. Radyolarda jandarma saldırısı sonrası komada birinin olduğu söylendiğinde ismini bilmediğim için sürekli umarım içimden "Bahadır" değildir diyordum. Hastaneye gelip senin olduğunu anlayınca ne yapacağımı, hangi duyguları yaşayacağımı şaşırdım. O anı anlatacak kelimelerin olduğunu sanmıyorum.

"Vedalaşmayalım" diyor şair "gitti sanırlar bizi". Gitmediğini, yıldızlara çengel taktığını, mücadelenin içinde yeni sevinçler yarattığını, ışıklı türküler söylediğini, içimde dinmeyen sınıf, cins öfkemi biriktirdiğini görüyorum. Senden bize kalan en önemli miras devrim dışında bir yaşam seçeneğinin olmadığıdır.

Sizinle yürüyoruz bu eşitsiz kavgada. Kasım ayında yeniden kuruyoruz kendimizi. Yeniden sorular soruyoruz. Eksikliklerimize bakıyor düzeltmeye çalışıyoruz. Sizinle sohbete dalıyoruz. Sizinle yürüyoruz geleceğe umutla, inançla. Her Kasım daha çok büyüyeceksiniz içimizde, kavgamızda. Şehitlerimizin izinde düşü gerçek kılacağız, imkansızı isteyeceğiz! Sizin sözlerinizi, düşlerinizi kalbimizin üstünde taşıyacağız. Bir gün mutlaka kazanacağız ve buluşacağız. Daima seninleyim, daima benimlesin!