27 Eylül 2024 Cuma

Aksu: Kapitalizmin krizi herkesi yok etmez

SGDF'nin Ankara'da gerçekleştirdiği "Kapitalizmin krizi ve devrimin güncelliği" panelinde konuşan Cemil Aksu, "Kapitalizmin krizi herkesi yok etmez, yoksulları-emekçileri yok eder" dedi, Ebru Yiğit ise 8 Mart'ın tatil edilmesi ve eşit işe eşit ücret şiarıyla bu yılki kadın grevini daha güçlü örgütleyeceklerini söyledi. Eğitimin piyasalaştırılması AKP ile başlamadığını söyleyen Öztorun, "Eğitimin piyasalaştırılması AKP ile tavan yapmıştır" dedi.

Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF), Ankara'da "Kapitalizmin krizi ve devrimin güncelliği" başlığıyla panel düzenledi.

Panele konuşmacı olarak Eğitim-Sen MYK üyesi Varol Öztorun, Sosyalist Kadın dergisi editörü Ebru Yiğit ve Polen Ekoloji aktivisti Cemil Aksu katıldı.

Paneli HDP İzmir Milletvekili Murat Çepni ve HDK Eş Sözcüsü Sedat Şenoğlu ile birlikte çok sayıda üniversiteli izledi.

AKSU: ESKİ YÖNTEMLERLE KRİZ AŞILMAZ
Panelde ilk sözü alan Cemil Aksu "Kapitalizm ve ekoloji" başlığında sunum yaptı. Aksu, "Kitlelerin Neoliberalizmin hegemonyasından çıktığını görüyoruz. Dünya çapında gelişen ayaklanmalar bunu göstergedir. Sermaye kendini yeniden değerli kılacak alanlar arıyor ama artık eskisi gibi değil koşullar. Eski yöntemleriyle bu krizi aşabilecek durumda değildir" dedi.

Ekolojik açıdan yeni bir yıkım dalgasının oluştuğunu ifade eden Aksu, "Hukuken kamuya ait olan alanlar sermayeye sınırsızca açılıyor. Dünyanın her yerinde mega-projeler olarak sunulan bu model uygulamalar dünyayı yaşanmaz hale getiriyor. Su, orman ve tarım arazileri özelleştiriliyor ve sermayenin amansız saldırıları aralıksız sürüyor ama kriz aşılamıyor" diye kaydetti. Aksu konuşmasını şöyle sürdürdü:
"7 Haziran seçimlerinden sonra yaşanan ağır süreçle birlikte düşündüğümüzde yükselen toplumsal mücadelenin temel bileşeni kadın hareketinden sonra ekoloji hareketi olmuştur. OHAL süreci ve sonrasında da bu yükseliş sürmüştür. Yerel seçimlerden hemen sonra Kaz Dağları'nda yaşanan orman katliamının arından yükselen tepkilerle beraber ekoloji hareketi tekrar yükselişe geçti, yüzlerce insan Kaz Dağları'na gitti. Kanal İstanbul'a karşı hareketle birlikte bir anda ne denli yükselişin yaşanabileceğini gördük. Çevre ve ekoloji hareketlerinin mücadele deneyimi, toplumsal mücadelenin büyümesinde nasıl rol oynayacağını iyi okumalı ve görmeliyiz. Sosyalizm olarak tarif ettiğimiz dünyada ekoloji ile nasıl ilişki kuracağımız sorusunu güçlü bir şekilde bugünden cevaplamalı ve toplum anlayışımızı, ekolojik toplum anlayışımızı iyi kavramalı ve kavratmalıyız. Kapitalizmi hedef alan hareketlerle ekoloji hareketinin birleştirilmesi konusundaki ödevleri yapmamız gerekir."

Kriz tartışmalarının kapitalistler için ayrı bir şey ifade ettiğini, sosyalistler için ise farklı anlam ifade ettiğini söyleyen Aksu, "Toplumun yoksul kesimleri yaşanan bu krizde en çok ezilen emekçiler, kadınlar etkileniyor. Dünyanın zenginliği 2000 kişinin elinde toplanmış, o zenginlikle 4.5 milyar insan yoksulluktan kurtulur! Kapitalizmin krizi herkesi yok etmez, yoksulları-emekçileri yok eder. Zenginleri, egemenleri, sömürenleri öldürmez bu kriz. Bizim dünyamızda doğayla daha başka bir felsefeyle ilişki kurmamız gerekiyor. Yoksa yaşayabileceğimiz bir dünya olmaz ve kalmaz" dedi.

YİĞİT: BİRİKEN VE YÜKSELEN BİR KADIN HAREKETİ VAR
Sosyalist Kadın dergisi editörü Ebru Yiğit ise "Kadın hareketleri ve kadın grevi" başlığında bir sunum yaptı. Ekonomik krizin en görünen yanının cins çelişkisi olduğunu vurgulayan Yiğit, "Biriken ve yükselen bir kadın öfkesi ve hareketi olduğunu görüyoruz. Kendi gelişiminin yanı sıra zengin eylem tipi ve pozisyonuyla toplumsal mücadelenin gelişiminde özel bir yer tutuyor. 'Benim gizli özgürlüğüm' eylemlerinin İran'da nasıl bir etki yarattığını hatırlıyoruz. Sosyal medya üzerinde baş örtüsüz fotoğraflarını paylaşan hareket 2017'de sokak hareketine dönüştü. Eylemin şiddetle bastırılması sonrasında kadınlar baş örtülerini çıkararak baskıya meydan okudular. İran rejimi kadın hareketinin üzerinde özel bir baskı uyguluyor ve sert önlemler alan bir ülke ama buna rağmen kadınlar kendi yöntemleriyle eylemli duruşlarını sürdürüyorlar. Sudan'da kadınların giyim kuşamına siyasi iktidar yasayla karar veriyor, reddeden kadınlar kırbaçlanarak cezalandırılıyor. Ama buna rağmen kadınların örgütlülük düzeyi oldukça gelişkindir. 2019 Nisan ayında Sudan'lı kadınlar kitlesel eylem gerçekleştirerek dar pantolon ve spor ayakkabıları giyerek rejimin dayatmasını reddediyor ve bu protesto büyümeye başlıyor. 'Kadının yeri evi değil meydanlardır' diyerek kadınlar sokakları eylem alanına çeviriyor. Şili'de 2015'ten itibaren kürtaj karşıtı hareketle beraber yükselmeye başlayan hareket 2019'da ulaşıma yapılan zamla birlikte yükselişe geçti. Kadınlar bu harekette polis şiddetinin özel hedefi haline geldi. Muhalif gazeteci kadınlar gözaltına alındı, tecavüz edildi, işkenceyle katledildi. Ama meydanları doldurarak dans eden kadınların duruşu tüm dünyaya yayıldı ve birçok ülkede Las Tesis eylemleri örgütlendi. Dünyada bir hayalet dolaşıyorsa, cinsiyeti kesinlikle kadındır" diye konuştu.

'TÜRKİYE'DE DAHA GÜÇLÜ KADIN GREVİ ÖRGÜTLEYECEĞİZ'
Kadınlar kendilerini eve hapseden ve yaşamına müdahale eden yasaklara itiraz ederek sokakları doldurmaya devam ettiğini ifade eden Yiğit, dünyanın birçok yerinde kadın grevleri örgütlendiğini ve her yıl gelişim gösterdiğine dikkat çekti. Yiğit, "Bilindik anlamda iş yerlerindeki bildiğimiz haliyle örgütlenen bir grev değildir. Eşit işe eşit ücret talebi, ev içi emeğin ücretlendirilmesi, kürtaj yasağı, kadın cinayetleri ve özsavunma kadın grevinin temel konuları arasındadır. Gündemler değişse bile gündem işçi ve emekçi kadınların gündemidir kadın grevi" diye belirtti. Tüm kesimden kadınların katılabileceği kadın grevinin katılımcı kitlesinin hareketin nasıl bir zemine evrilebileceğinin işareti verdiğinin altını çizen Yiğit, "Geçtiğimiz sene Türkiye Kadın Buluşması'nda kadın grevi selamlanmıştı, SKM grev örgütlemeye çalışmıştı ama şimdi daha geniş çevrelerle bu kadın grevi örgütleniyor. 8 Mart'ta Türkiye'de de kadın grevi örgütlenecek ve temel talepler 8 Mart'ın tatil edilmesi ve eşit işe eşit ücret şiarı olacaktır. Türkiye'de bu sene çok daha güçlü bir kadın grevi örgütleneceğinden şüphemiz yok" diye konuştu.

ÖZTORUN: EĞİTİMİN PİYASALLAŞTIRILMASI AKP İLE TAVAN YAPTI
Eğitim-Sen MYK Üyesi Varol Öztorun ise "Eğitimin piyasallaştırılması ve kapitalizm" başlığında konuştu. Eğitimin piyasalaştırılması AKP ile başlamadığını söyleyen Öztorun, "YÖK'ün kuruluş süreci ve öncesini özel olarak incelemek gerekir. Eğitimin piyasalaştırılması AKP ile tavan yapmıştır" diye belirtti. YÖK'ün işinin eğitimi piyasalaştırmak ve kar politikasını sürdürmek olduğuna dikkat çeken Öztorun, "Burada eğitimin metalaştırıldığını görürüz. Bilginin ve öğrenim hakkının metalaştırıldığını görüyoruz. YÖK ile birlikte üniversiteler yeniden yapılandırıldı. Her kente üniversite açarak ucuz iş gücü yaratmak istediler. Üniversitelerin sayısı arttı ve bununla birlikte işsiz üniversiteli ve işsiz genç sayısı da arttı. Yaz okulları ve ikinci öğretim uygulamaları kar odaklıdır. AKP ile birlikte siyasi iktidarın politik çıkarlarına göre şekillenen lise ve üniversiteler oluşturuldu" diye kaydetti.

15 Temmuz darbe girişiminin ardından emekçi memurlar ihraç edildiğini, barış bildirisini imzalayanların hedef alındığını söyleyen Öztorun, "Seçimle gelen rektörler yerine şimdi atama usulü uygulamalar hayata geçiriliyor. Sınavlarda 'reis nedir, kime denir' sorularının sorulduğu bir eğitim sistemi yaratıldı. Depremin sonuçlarını pedofiliye bağlayan sözde profesörler üniversitelere yerleştirildi. Emekçi çocukların okumasının engellendiğini, eğitim hakkının zorlaştırıldığını görüyoruz. MEB'de cemaatin de varlığıyla birlikte eğitime ayrılan bütçelerin düşürüldüğü dönemleri biliyoruz. Genel bütçeyi düşündüğümüzde ayrılan bu bütçenin ne denli az olduğu aşikar. Üniversitelerdeki gibi 'toplam kalite yönetimi' anlayışıyla 'en iyi öğretmen' gibi uygulamalarla para hırsı büyütülüyor, eğitim her geçen gün piyasalaştırılıyor. Öğrenci yurtlarının vakıflara teslim edildiğini görüyoruz. TÜGVA ve ENSAR gibi yandaş vakıflara teslim edilen bir eğitim sistemiyle karşı karşıyayız. Eğitim-Sen'e bırakılacak bir iş değil, gençlik örgütleri, öğrenciler ve velilerle birlikte bunlara karşı mücadele etmeliyiz. 4+4+4'e itiraz ettiğimizde söylediğimiz şey oldu ve her yer imam-hatip liselerinin sayısı oldukça arttırıldı ama gördük ki doluluk oranı yakalanamadı. Toplumda karşılık bulmayan bir AKP politikasıdır bu. AKP'li olduğunu söyleyenler dahi çocuklarını bu liselere göndermiyor. Bunun yanı sıra öğrenciler burs ve kredi borçlarını ödeyemiyor. Gelecek kaygısı artıyor, geleceksizlik daha hissedilir bir duruma geldi. Çözüm yollarını birlikte aramalı ve birlikte mücadele etmeliyiz" diye belirtti.

Panel soru-cevap bölümüyle sona buldu.