24 Eylül 2024 Salı

Oluç: Vahim bir tablo var, görmezden gelemezsiniz

Gündemdeki konulara ilişkin basın toplantısı düzenleyen HDP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, tutsak yakınlarına yönelik saldırıları kınadı, "Ramazan ayında kendinizi annelerin yerine koyun" dedi. Oluç, seçimlerle ilgili yaşananlara ilişkin de, "Cumhur ittifakı YSK üzerindeki tehditlerine son vermelidir" çağrısı yaptı.
HDP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, TBMM'de basın toplantısı düzenleyerek açlık grevi ve ölüm oruçları, tutsak yakınlarına yönelik saldırılar YSK'nin olası kararına ve bu konuda yapılan açıklamalara ilişkin değelendirmelerde bulundu.
 
RAMAZAN AYI TÜM MÜSLÜMÜNLÜRÜ KUTLU OLSUN'
 
Oluç, "Milyonlarca Müslüman için rahmet, bereket ve mağfiret dönemi olan Ramazan ayındayız. Savaş yerine barışın, şiddet yerine diyalogun, düşmanlık yerine kardeşliğin esas alınması gereken bir aydayız. Ramazan ayının ülkemiz başta olmak üzere tüm coğrafyamızda yaşayan herkes için onurlu bir barışı, dualarımızın kardeşliği ve eşitliği yaratmasını diliyoruz. Tüm Müslümanların Ramazan ayını bir kez daha kutluyoruz, mübarek olmasını diliyoruz" dedi.
 
'DENİZ GEZMİŞİN SON SÖZÜNÜ YÜREĞİMİZDE, BEYNİMİZDE TAŞIYORUZ'
 
Bugün Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan'ın idam edilişlerinin 47. yıldönümü olduğunu hatırlatan Oluç, şunları söyledi: "Bu Meclis'in utanç oylamalarından birinin sonucunda ortaya çıkan idamların 47'nci yıldönümü. Deniz, Hüseyin, Yusuf, bağımsızlık, özgürlük, eşitlik, özgürlük ve adalet mücadelesinde büyük insanlık değerlerini savundular ve asla boyun eğmediler. Bu 3 fidanın açtığı yol, onların onurlu mücadelesi Türkiye'de demokrasi mücadelesi yürüten herkes için o günden bugüne kadar önemli bir örnek olmuştur. 
 
Onları saygı ve minnetle tekrar anıyoruz. Ve asla unutmuyoruz, Deniz Gezmiş'in idam sehpasını tekmelerken söylediği “Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği” sözünü. O sözü bu ülkede yaşayan herkes, demokrasi mücadelesi, özgürlük ve barış mücadelesi veren herkes beyninde ve yüreğinde taşımaya devam ediyor. Can Yücel'in deyimiyle “onlar o maratonun en güzel 100 metresini koşanlar”dı. 3 fidanı, Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan'ı bir kez daha saygı ve minnet ile anıyoruz."
 
'VAHİM BİR TABLO VAR, GÖRMEZDEN DUYMAZDAN GELMEYİN'
 
HDP'nin açlık grevlerinin başlatıcısı değil ama talebin yerine gelmesi için mücadele eden bir parti olduğunu belirtti ve Leyla Güven'in direnişin 180. gününde olduğunu hatırlattı: Oluç, şu bilgileri paylaştı: "Cezaevlerinde açlık grevleri 143'üncü gününe varmış durumda. Geçmiş dönem vekillerimiz Sebahat Tuncel ve Selma Irmak açlık grevlerinin 111'inci günündeler. Şu anda milletvekillerimiz olan Dersim Dağ 64, Tayip Temel ve Murat Sarısaç 60'ıncı günündeler. 5 cezaevinde olan 15 tutsağın ölüm orucunun 7'nci günüdür. 
 
Son derece vahim bir tablo ile karşı karşıyayız. Bu Meclis kürsüsünde de defalarca ifade ettik, talepleri son derece hukuki ve insanı taleplerdir. 1490 gündür, evet 1490 gün; 35 bin 760 saattir, yani 4 Nisan 2015 tarihinden beri İmralı'da sürdürülen mutlak ve ağırlaştırılmış tecridin sona erdirilmesi talebidir. Herhangi bir yeni yasa veya özel yasa çıkarma talebi de değildir. Var olan yasaların, Anayasa'nın, Türkiye'nin altında imzası olan uluslararası sözleşmelerin uygulanması talebidir. Çok net ve açık bir şekilde bir kez daha yetkilileri, Adalet Bakanlığı başta olmak üzere bu ülkeyi yönetenleri uyarıyoruz. Son derece vahim bir tablo ile karşı karşıyayız.
 
HDP açlık grevlerinin başlatıcısı değildir, ama HDP, bu talebin yerine gelmesi için mücadele eden, bir tek insanın bile yaşamında tahribat yaratılmadan açlık grevlerinin nihayete erdirilmesi için mücadele eden bir partidir. Bir kez daha bu konuda yetkililere hatırlatıyoruz, bu konuyu görmezden ve duymazdan gelmeyin. Bu konuda adım atılmasını sağlayın."
 
'KENDİNİZİ ANNELERİN YERİNE KOYUN'
 
Hapishanelerin önünde, açlık grevindeki çocuklarının sesini duyurmak isteyen annelere yönelik polis saldırılarını kınayan Oluç, "Bu mübarek ayda kendinizi açlık grevinde olan insanların annelerinin yerine koyun. Empati yapın. Acıları ile hemhal olun" dedi. 
 
Annelerin, günlerdir Bakırköy'de, Gebze ve Diyarbakır'da eylem yaptığını hatırlatan Oluç, şöyle devam etti: "Yarım saat, bir saat oturmak istemektedirler. Çünkü çocukları içeride ve ölümle yüz yüzedir. Bu nedenle anneler son derece duygusaldır, bunun karşısında güvenlik güçlerinin tutumu acı ve utanç vericidir. Bu emri verenlerin de uygulayanların da tutumu asla kabul edilemez. Bu gösterdiğim fotoğrafların her birinde olan, annelerin itilip kakılmaları, 70-80 yaşındaki annelerin bu şekilde gözaltına alınmaları, böyle bir muamele ile karşı karşıya kalmaları, bu şekilde kollarından sürüklenmeleri asla kabul edilebilir görüntüler değildir. Türkiye açısından ve işletilmeyen hukuk açısından asla kabul edilebilir değildir.
 
'BU UTANÇ VERİCİ GÖRÜNTÜLERİ İNSANLARA YAŞATMAYIN'
 
Çubuk'ta CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'na linç girişiminde bulunanlara 'anayasal hakkını kullandılar' diyen Cumhurbaşkanı danışmanına ve yetkililere hatırlatmak isteriz. Bu anneler protesto haklarını bile kullanmak istememektedir. Anneler, çocukları ile dayanışma içinde olmak istemektedir. Orada oturarak çocuklarına iyi niyet duygularını göndermek istemektedirler. Buna rağmen gayri insani ve gayri hukuki bir davranışla karşı karşıyadırlar. Bu emri verenler, başta İçişleri Bakanı olmak üzere, bu emri uygulayanlar bu mübarek ayda kendinizi annelerin yerine koyun, empati yapın, onların acılarını anlamaya çalışan ve bu berbat görüntüleri ne bizlere ne de insanlara yaşatmayın.
 
'SEN HANGİ VATANDAŞIN CUMHURBAŞKANISIN?'
 
31 Mart yerel seçimlerinin bittiğini ancak hala, AKP'nin İstanbul'da yenilgiyi kabul etmediğini ifade eden Oluç, şu değerlendirmeleri yaptı: 
 
Son değinmek istediğim konu İstanbul köyünün seçim sonuçları. 16 milyon insanın yaşadığı bir kentten değil, bir köyden bahsediyoruz sanki… Sanki küçük bir kasabadan bahsediyoruz. 31 Mart'tan bugüne 1 ay ve 1 hafta geçmiş, hala İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimlerinin sonuçları kesinleşmemiş durumda, 
 
Bir rezaletle karşı karşıyayız. Olabilecek bir şey değil bu. Her seçimde olduğu gibi bu seçimde de adayların, siyasi partilerin itiraz hakları vardır ve bu hakkı kullanmak son derece demokratiktir. Hukukun gereğini yerine getirmek için itiraz hakkı kullanılmak istenmektedir. Bizler de bu yerel seçimlerde itiraz hakkımızı birçok yerde kullanmak istedik. Ve son derece haklı olan, sağlam belgelere dayanan itiraz dilekçelerimiz ilçe ve il seçim kurulları ve en son YSK tarafından büyük bir hızla reddedildi."
 
'BÜTÜN İTİRAZLARIMIZ HIZLICA REDDEDİLDİ'
 
Muş'ta böyle, Tatvan ve Viranşehir'de böyle oldu, saymakla bitmez. Ama İstanbul'daki itiraz hakkının kullanılması, ne yazık ki artık hukukun uygulanması, usulsüzlüğün ortadan kaldırılması için bir itiraz değildir. 
 
Tam tersine hukuksuzluk yaratmak için bir itiraz haline gelmiştir. Bütün itiraz edilen maddeler boş çıkmıştır. KHK'liler oy kullanmasın denmiş, reddedilmiş; kısıtlı seçmen iddiası ortaya atılmış, reddedilmiş; sandık kurulları ile ilgili iddialar boş çıkmıştır. 
 
Şimdi bütün bu gerçeklik ortada olmasına rağmen, büyük bir pişkinlikle kimi insanlar çıkıp aslında İstanbul'daki seçimlerin iptal edilmesi gerektiğini belirterek YSK üzerinde siyasi bir baskı oluşturmaya çalışıyorlar. Bunların başında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan gelmektedir. Bir partinin genel başkanıdır. Diyor ki “vatandaşım bana diyor, başkanım bu seçimi yenileyin”. Sen hangi vatandaşın Cumhurbaşkanısın? “Yüzde 48 oy verenlerin Cumhurbaşkanı değilim” diyorsun yani. Sadece sana oy vermiş olanların Cumhurbaşkanı olduğunu söylüyorsun yani. Sana oy vermemiş, seni desteklememiş olanların Cumhurbaşkanı olmadığını vurgulamış oluyorsun."
 
'DEMOKRATİK İTİRAZ HAKKINI SUİSTİMAL EDİYORSUNUZ'
 
Böyle bir Cumhurbaşkanlığı yapılabilir mi? Yapılamaz. Bakın hakkınız olmayan bir seçimi almak için demokratik itiraz hakkını suistimal ediyorsunuz. Birisi, “Hiçbir şey olmamış olsa da bir şey olmuş olduğunu hissediyoruz” diyor. Ne hissediyorsunuz, seçimi kaybettiniz bunu hissediyorsunuz. Ve bu seçimi kaybettiğinizi kabullenmek istemiyorsunuz."
 
İstanbul sonuçlarının tartışılması 24 Haziran'ın, 16 Nisan referandum sonuçlarının tartışılması demektir
 
Bakın AKP Genel Başkanı, 1995 seçimlerinde yüzde 25 oyla İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı oldu. Bugün yüzde 48 küsur oy almış bir kişinin meşruiyetini tartışıyoruz. İstanbul seçimlerinin meşruiyetini tartışan herkes için söylüyoruz: Bu tartışma aynı zamanda 24 Haziran sonuçlarının, 16 Nisan referandum sonuçlarının tartışılması demektir. Bugün var olan sistemin meşruiyetinin tartışılması demektir. Bugün var olan ve demokratik olmayan sistemin meşruiyetinin tartışılması demektir. Bugün koltuklarında oturan Cumhurbaşkanı olmak üzere, danışmanlarının ve kabine heyetinin meşruiyetinin tartışılması demektir. 
 
Böyle bir durumla karşı karşıyayız. Evet 4 oy bir zarfta kullanılmış, 3 oy sayımında sorun yok. 1 oyun sayımında sorun çıkmış. Şaka mı yapıyorsunuz? Ciddi ciddi 1 ay 1 haftadır İstanbul'da yaşayan herkesi bununla meşgul ediyorsunuz. Öyle bir utanç durumu olabilir mi?
 
'YSK ÜZERİNDEKİ BASKI VE TEHDİTLERE SON VERİN'
 
YSK üzerinde Demokles'in kılıcını sallıyorsunuz, “kendinizi aklayın” diyorsunuz YSK üyelerine. Çok açık bir şekilde Anayasa'nın 138. Maddesi çiğnenmektedir. Erdoğan'ın ilk icraatı değildir Anayasa çiğneme konusunda. Birçok kez çiğnemiştir Anayasa'nın ilgili maddesini. YSK bugün bir kez daha toplanacak ve son değerlendirmelerini yapacaktır ve bir sonuca varacaktır. Cumhur İttifakı'nın sözcüleri, YSK üzerindeki tehditlerinizi ve baskılarınızı sona erdirin. Bu yaptığınız açıkça İstanbul halkının iradesini yok saymaktır."
 
Efrin operasyonu sırasında yaptıkları açıklama nedeniyle TTB yöneticilerine verilen hapis cezalarını kınayan Oluç, şunları söyledi: "Hekimler ve TTB yöneticileri hakkında iki kez 10 ay, toplamda 20 ay verilen cezalar savaşa karşı çıkmalarından dolayı kesildi. Yani bir doktor ettiği yemin gereği savaşa karşı çıktığı için, savaşa hayır dediği için 20 ay cezalandırılmıştır. İbret verici bir yargı kararıdır bu. 
 
Bakın yarın barış için imza atmış olan akademisyenlerden Prof. Füsun Üstel 15 aylık cezasını çekmek üzere cezaevine girecektir. 200'den fazla gündür akademisyenler duruşmalara gidip gelmektedir, 2 bine yakın duruşma yaşanmıştır. Yüzlercesi yargılanmakta, barış için imza attıklarından dolayı ceza almaktadır. 
 
Füsun Üstel hocamıza bir kez daha geçmiş olsun diyoruz. Attığı onurlu imza için ve bunun arkasında durduğu için, barış için mücadelesinden asla vazgeçmediği için kendisine saygılarımızı ve teşekkürlerimizi sunuyoruz."
 
HDP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, "Barış bu ülkede mutlaka kazanacaktır" diyerek, HDP'nin de bu mücadeleden asla vazgeçmeyeceğini vurguladı.