KADIN
Kate Millett: İkinci dalga feminizmin önemli ismiydi
Cinsiyetler arası ilişkinin politik olduğu temeline dayanan kitap, feminist hareketin amaç ve stratejilerini tanımladı, hızlıca geniş kitlelere yayılarak ikinci dalga feminizmin temel kaynaklarından biri haline geldi. Millett bu kitapta "Eğer bir grup diğerini yönetiyorsa ikisi arasındaki ilişki politiktir" diyordu.
Kadın özgürlük mücadelesinin önemli isimlerinden Kate Millett, geçtiğimiz yıl 6 Eylül günü hayata veda etti.
1934 yılında ABD'de dünyaya gelen yazar, Minnesota Üniversitesi ve Oxford Üniversitesi'nin İngiliz Edebiyatı bölümlerini bitirdikten sonra 1961'de heykeltıraşlık yapmak için Japonya'ya gitti.
Daha sonra New York'a geri dönen Millett, Barnard Üniversite'sinde İngilizce ve felsefe dersleri verdi. Bu sırada yurttaşlık hakları konusuyla ilgilenmeye başladı.
Irk Eşitliği Kongresi ve Ulusal Kadın Örgütü'ne katıldığı için üniversiteden atılınca Columbia Üniversitesi'nde doktora tezi olarak "Cinsel Politika"yı yazdı ve ikinci dalga feminizminin en önemli isimlerinden biri haline geldi.
1970 yılında yazdığı kitabın temeli ataerkil iktidarın bir analiziydi. Millett, erkeklerin kadınlar üzerinde kurumsallaştığı ve bu gücün biyolojik veya doğuştan ziyade sosyal olarak inşa edildiği fikrini geliştirdi.
Cinsiyetler arası ilişkinin politik olduğu temeline dayanan kitap, feminist hareketin amaç ve stratejilerini tanımladı, hızlıca geniş kitlelere yayılarak ikinci dalga feminizmin temel kaynaklarından biri haline geldi. Millett bu kitapta "Eğer bir grup diğerini yönetiyorsa ikisi arasındaki ilişki politiktir" diyordu.
Kate Millett'in "Sokak Kadınları" adlı kitabıyla çizmeyi aştığı düşünülmüş olacak ki pek çok saldırıya uğradı. Ancak yazar, duruşundan taviz vermeden yazmaya, anlatmaya devam etti.
Sahip olduğu ünün hayatı üzerindeki negatif etkisinden 1974'de yazdığı "Uçmak" kitabında bahseden Millett, görüşlerinden ve açık eşcinsel bir kadın olmasından dolayı maruz kaldığı baskıları kaleme aldı.
Uçmak ile beraber yazdığı bir diğer otobiyografik eser olan "Sita"da cinsel kimliğini inceledi ve eşcinsel olduğunu açıkladı.
Millett'ın 1979'da yazdığı "Bodrum"da tecavüze uğrayan ve öldürülen bir kadının gerçek hikayesini anlattı.
Hiçbir tartışma, tehdit Millett'i yolundan alıkoymadı. Kadınlar için verdiği mücadeleyi İran'a kadar taşıdı. İran'dan Humeyni yanlılarınca kovulduktan sonra bu ülkedeki kadın hakları mücadelesini de "İran'a Gitmek" adlı yapıtında kaleme aldı.
Mücadeleci, aykırı yaşamının karşılığını iki kez tımarhaneye kapatılarak aldı. Ancak O'nu normalleştiremediler. "Tımarhane Yolculuğu"nu yazarak "normallik" ve "delilik" kavramlarını irdeledi.
1994'te yayımlanan "Zulüm Politikaları"nda da ilk elden tanıklıklara dayanarak dünya üzerindeki zulüm politikalarını, işkenceyi yazdı.
Ne o anlayabiliyordu toplumu ne de toplum onu. Bu kez kendisi gibi olanlarla yaşama yolunu seçti. Poughkeepie'de bir çiftlik açarak Kadın Sanatçılar Kolonisi kurdu.
Her sanat dalından konukları ağırlayan çiftliğin masrafları yetiştirilen noel ağaçlarından sağlanıyordu. Konuklar sabahtan ağaç dikiyor, ağaçların bakımıyla ilgileniyordu. Hep birlikte yenen akşam ve öğle yemekleri arasında herkes kendi sanatıyla uğraşıyordu.
Uğraşısını son nefesini verinceye kadar sürdürdü.