29 Eylül 2024 Pazar

Kalkan: Kandil'de olası savaşın sorumlusu biz olmayacağız

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan "ABD ve Türkiye'den alınan güçle, destekle aslında Türkiye'nin Bradost alanında yürüttüğü saldırıyı Kandil tarafından desteklemek üzere yöneltilen askeri hareket oluyor. Dolayısıyla da bir savaş durumu ortaya çıkıyor ve bunun sorumlusu biz olmayacağız" diye belirtti.

KDP'nin Kandil'in Zînî Wertê alanına peşmerge konuşlandırmasını değerlendiren PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, işin perde arkasında Türkiye ile ABD'nin olduğuna dikkat çekerek, durumu bir savaş gerekçesi olarak değerlendirdi.

Olası bir savaş durumunda kendilerinin sorumlu tutulamayacağının altını çizen Kalkan, "ABD, TC istiyor, KDP de uyguluyor. ABD ve TC'nin desteğiyle PKK'ye saldırmanın ne Kürtlükle ne özgürlükçülükle ne Kürt devleti kurmakla herhangi bir alakası yoktur. Bu düpedüz ABD ve TC'den alınan destekle Kürt iç çatışmasını geliştirmektir. Onların isteği doğrultusunda Kürt özgürlük mücadelesi yürüten gerillaya, PKK'ye karşı düşman safında savaş açmaktır. Başka hiçbir izahı yok, bunu herkes böyle bilmeli. Yani bir savaş durumu ortaya çıkıyor, sorumlusu biz değiliz" dedi.

Medya Haber televizyonunda yayınlanan Ülkeden programına katılan Duran Kalkan, koronavirüs (Covid-19) salgını ve PKK lideri Abdullah öcalan'dan haber alınmamasına ilişkin şunları söyledi:
"İmralı'dan da bilgi alınması gerekir. Görüşme başvuruları yapılıyor, ama reddediliyor. Telefon görüşmeleri reddedildi. Oysa bu yönetim, cumhurbaşkanı bu tür görüşmelerin olacağına, bilgi alınacağına dair söz vermişti. Bu kamuoyunda da infial yaratıyor. Eğer yönetim ciddi yaklaşıyor, sükunet istiyorsa, işleri daha doğru düzgün yürütmek istiyorsa bu tür durumlarda kurallara uygun, hukukun kurallarına daha uygun davranmalıdır. Kendi yasalarına uygun davranmalı. Kısacası görüşme olmak durumundadır. Bu kendilerinin de yararınadır."

İNFAZ YASASI İLE 'SİZİ ÖLÜME MAHKUM EDİYORUZ' DENİLİYOR
AKP-MHP ortaklığı ile yeni infaz yasası apar-topar Meclis'ten geçirilmesini değerlendiren Kalkan, "İnfaz aslında öldürme anlamına da geliyor. Gerçekten yeni infaz yasası dendi ama toplu idam yasası, toplu katliam yasası demek gerekiyor. Başka hiçbir anlamı yoktur. Derler ya özrü kabahatinden beter şimdi tahliye edilenlerin edilme gerekçeleri neler koronavirüs salgını bulaşabilir ve ölebilirler. Bu salgından ve ölümden kurtarmak için bir kısım insanlar zindandan çıkarıldı, bir kısmı da oradan tutuluyor. Şunun garantisi var mı, çıkartılanlara virüs bulaşabilirdi ama çıkartılmayanlara bulaşmaz diyemezler. Böyle bir garanti yok. Madem cezaları affedilip bırakılanlar salgına tutulabilirler ölüm tehlikesi altındalar, ondan kurtulunmak isteniyor. O halde orada olan herkes için aynı şey geçerlidir. Dolayısıyla bırakılmayıp orada tutulanlara 'sizi ölüme mahkum ediyoruz ve öldüreceğiz' denilmiştir. Bu yasa bir idam yasasıdır. Hatta idamın imzalanmasıdır" diye kaydetti.

İnfaz yasasının antidemokratik olduğunu ifade eden Kalkan, "Bu en vahşi biçimde bir teslim alma saldırısı, bir intikam saldırısıdır. Niye bize teslim olmadınız, niye bu kadar baskı ve işkence yaptık düşüncelerinizden vazgeçmediniz diye insan düşüncesine, iradesine, inancına ölümle hem de koronavirüs gibi bir illet saldırısıyla saldırıp intikam almak istiyorlar. Bu kadar da olmaz yani. Bu artık sözün tükendiği yerdir. Zulmün en üst düzeye çıkışıdır. Bundan daha büyük bir zalimlik zulüm sanırım olamaz. Bunu çok net bu bakımdan cezaevlerinde bırakılan tutsaklara sahip çıkmak gerekiyor" dedi.

Faşizme karşı mutlaka mücadele edilmesi gerektiğini söyleyen Kalkan, "Ölçü şu olmalı, şunu tüm devrimci, demokratik güçler, yurtseverler, gençler, kadınlar, Kürtler ve Türkiye halkları görmeliler. Cezaevlerinden çıkabilecek her bir cenaze için mutlaka intikam mücadelesi vermek gerekir. Bu kararı alanlardan hesap sormak gerekiyor" diye belirtti.

PKK'li Agit İpek'in cenazesinin PTT ile ailesine gönderilmesine ilişkin konuşan Kalkan, "Gerçekten de nasıl bir düşmana karşı nasıl bir insanlık mücadelesi yürüttükleri herkesin görebileceği kadar açık ve ortadadır. Yani söz söylemeye gerek bırakmayacak kadar aydınlık bir durum var, gerçeklik var ortada. Bu bakımdan, bu şehitler gerçeğini ne kadar çok sahiplensek yeridir, gereğidir. Doğru anlamak ve izlerinde doğru yürümek şarttır" ifadelerini kullandı.

Küresel bir tehdit olarak ortaya çıkan koronavirüsün kapitalist sistemin bir sonucu olduğunu vurgulayan Kalkan, "Onun azami kâr elde etmek için topluma ve doğaya yönelttiği saldırıdır. Doğal genleri bozan, daha fazla kâr elde edebilmek için yağmayı, talanı, azami düzeyde geliştirmeye çalışan saldırıları ortaya çıkardı. Kendiliğinden otaya çıkmadı yani" diye belirtti.

KAPİTALİST SİSTEM YOK EDİLMEDİKÇE YENİ VİRÜSLER ORTAYA ÇIKAR
Kapitalist sistem yok edilmedikçe her an yeni tehlikeler, yeni virüsler ortaya çıkabileceğinin altını çizen Kalkan konuşmasını şöyle sürdürdü: "Kapitalist sistem böyle büyük bir tehlikedir insanlığın başında. Yüz yıl önce de sosyal bilimciler, devrimciler, sosyalistler durumu tespit ettiler zaten. Ya sosyalizm ya felaket dediler. Kapitalizm yok edilmezse insanlığın başına felaket gelir, dediler. Emperyalizmi, azami kârı bütün dünyaya yayılmasını da sistemin en zayıf anı, can çekişme durumu olarak değerlendirdiler. İyi mücadele edilirse kurtulunabilir dediler ama, geçen yüz yıllık durum değerlendirilirse besbelli ki insanlık, aydınlar, devrimciler iyi ve yeterli mücadele vermediler. Bu kanserleşmiş hastalık zihniyetinden ve siyasetinden kendilerini ve insanlığı kurtaramadılar. Şimdi bu bilince ulaşmak yeniden toparlamak, yenilenmek ve mutlaka kapitalizmden kurtulacak bir düzeye gelmek gerekir. Buna ihtiyaç var. İmkânı ve fırsatı da var. Bütün devrimciler, sosyalistler, aydınlar için önemli, doğru yaklaşmak sadece doğru analiz etmek değil, ona karşı doğru tutum ve mücadele görevleri de ortaya çıkarmak ve pratikleştirmek gerekir. Böyle bir doğru tahlile ve doğru doğru mücadele görevleri belirlemeye ihtiyaç var. İnsan bunu görüyor. Bu temelde mücadele ediyorlardı."

AKP iktidarı tarafından başlatılan 'evde kal Türkiyem' kampanyasına değinen Kalkan, "Bu bir oyun. Kendisi evde kalmıyor. Evde kalanlar kim; 60 yaşının üstü, 20 yaşının altı. Okulları tatil etmişler. 20 yaş ile 60 yaş arasındaki işçileri gönderiyor işyerine, her türlü tehlikeye rağmen çalıştırıyor. Niye? Oradan kâr geliyor kendisine diye. Kâr üstüne kâr elde ediyor, vurgun üstüne vurgun yapıyor bu süreçte. Hiç durdurmuyor kâr elde etmeyi. Nasıl vurgunlar dönüyor, bilinmesi lazım" diye konuştu.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun istifasını ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın istifayı kabul etmemesini değerlendiren PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, "Yani dediler ki AKP yönetemedi de krizi, hükümette kriz çıktı, Süleyman Soylu şeyi. Peki yönetememeyi sağlatan nedir? Krizin kendisi değil yani. Bir taraftan kriz içi çelişkilerse bir taraftan da böyle bir ortamda da faşizme karşı her türlü durumu göze alarak büyük cesaretle mücadele eden güçler bu krizi artırdılar, yönetim krizini ortaya çıkardılar. Gerçekten ne çıktı ortaya? AKP-MHP faşizmi çöküyor, çözülüyor. Krizi yönetemiyor değil, kendisi derin bir iç çelişki, kriz içinde" dedi.

SOYLU ERDOĞAN'IN HALEFİ OLMA HAMLESİ YAPTI
AKP içerisinde iç mücadelenin olduğunu söyleyen Kalkan, "Belli ki bu tür krizi iyi yönetemiyor diye birileri Süleyman Soylu grubunu eleştirmeye, zayıflatmaya yöneldi. Süleyman Soylu da bir hamle yaptı, Erdoğan'ın halefi olma hamlesini yaptı. Erdoğan'a karşı bir şeyi olmayabilir ama ondan sonrasının ne olacağı belli ki sorgulanıyor, onun mücadelesi yürütülüyor. Böyle kritik bir süreçte bu tarz hamle yapmayı göze aldığına göre Tayyip Erdoğan gidici görünüyor. Önemli bir sonuç o. Erdoğan gidici görünmese bu kadar risk üstlenmezdi çünkü kendi aleyhine de dönebilirdi bu. O riski üstlendiğine göre gidici görünüyor. Zayıf olmayayım ele geçireyim, diye düşündü. Çok önemli durum bu. Diğer taraftan AKP'den iki parti doğdu. Denildi ki AKP yeniden partileşiyor, yapılanıyor. Öyle olmadığı göründü. AKP kazanı fokur fokur kaynıyor, çatışmalar, çelişkiler var. AKP içinde gruplar var. Bu ona da bir işaret. MHP destekli bir toparlanmadır. İttifakla ayakta kaldı. Bu ittifakın sonunun geldiği görünüyor. AKP içindeki gruplar Tayyip sonrasını ele geçirmek için daha yoğun mücadele ediyorlar. Süleyman Soylu'nun girişimi böyle bir şeydi, ciddi bir durumdu, kendisini güçlendirdiği değerlendiriliyor. Ciddi bir tehlikedir. Süleyman Soylu'yu herkes bilmeli. Gerçekten de 1993 yılı Türkiye'de önemli şeylerin yaşandığı yıllardır. Özal'ı öldüren saldırı sadece ANAP'a, Özal çizgisine değildi, Demirel-DYP çizgisineydi. Demirel'i oradan alıp cumhurbaşkanlığına koydular, tam bir kuşatmaya aldılar, 7 yıl kendi istedikleri gibi militanca çalıştırdılar. DYP'yi de Demirel'den aldılar, Çiller-Ağar kontrgerilla çizgisi oldu. Kontgerilla hareketini geliştiren oldu. En son başkanı Süleyman Soylu'dur. Ayrı bir partinin şeyidir, Erdoğan'a ağır sözler söylemiş kişidir. Kontra şefidir. Ağar'ı da aşan, o çizgiyi uygulayan kişilik oluyor. Böyle ortamda her türlü yetkiyi kullandı, hem de istediği gibi kendini güçlendirmek için saldırı yapabiliyor. Bu kadar katliama imza attı. Normal bir yönetim değildir. Herkes bu tehlikeye karşı tedbir almalıdır" diye konuştu.

BU SAVAŞ GEREKÇESİ
Kandil'in Zînî Wertê boğazına KDP'nin ağır silahlarla askeri yığınak yapmasını değerlendiren Kalkan, "Zînî Wertê boğazına KDP'nin belli bir güç sevk ettiği, orada bir askeri üs kurmaya çalıştığı görülüyor. Bir süreden beri böyle bir şey oldu. Ona da gerekçe gösterilen, işte virüs nedeniyledir, hareketliliği önlemek için deniliyor ama hiçbir alakası yok. Sınır üzerinde bir alan değil, tamamen Güney Kürdistan'ın iç bir alanı. Kandil'in bir güvenlik noktası. KDP geçen yıl da aynı zamanda baharda TC ile birlikte, TC'nin zorlamasıyla Bradost alanında, Xinere'ye dönük böyle yeni üsler kurma adımları atmak istedi. Biz o zaman uyardık. Bu tehlikelidir savaş gerekçesidir, dedik. Ciddi, net tutum koyduk. Gerçekten de olurdu. Uygulamadılar. Bir yıldır öyle çatışmalı bir durum gelişmedi. Aslında bir anlamda sağduyu hakim oldu, denilebilir. Şimdi Wertê'ye dönük şey, onun bir benzeri, devamıdır. Aynı tehlikedir" diye kaydetti.

Kalkan konuşmasını şöyle sürdürdü:
"ABD ve TC'den alınan güçle, destekle aslında TC'nin Bradost alanında yürüttüğü saldırıya Kandil yönünden desteklemek üzere yönetilen askeri hareket oluyor. Bunun başka türlü anlaşılması mümkün değil. Kandil'in güvenliğini ortadan kaldırıyor. Bu bakımdan yönetimimiz de açıkladı, geçen baharda Bradost için söylediğimiz şey Wertê için de geçerlidir. Bu bir savaş gerekçesidir, kesinlikle kabul edilemez. ABD, TC istiyor, KDP de uyguluyor. ABD ve TC'nin desteğiyle PKK'ye saldırmanın ne Kürtlükle ne özgürlükçülükle ne Kürt devleti kurmakla herhangi bir alakası yoktur. Bu düpedüz ABD ve TC'den alınan destekle Kürt iç çatışmasını geliştirmektir. Onların isteği doğrultusunda Kürt özgürlük mücadelesi yürüten gerillaya, PKK'ye karşı düşman safında savaş açmaktır. Başka hiçbir izahı yok, bunu herkes böyle bilmeli. Dolayısıyla da yani bir savaş durumu ortaya çıkıyor, sorumlusu biz değiliz. Umuyoruz, bundan vazgeçilir Bradost'ta yapıldığı gibi, yoksa başka biçimde bu durumun kabul görmesi mümkün değil. Kaldı ki KDP'nin bu alan için hiçbir şeyi yok. O alan 20 yıl önce 2000 savaşında gerillanın elinde kaldı. KDP'nin elinde bir alan değildi, YNK'nindi daha öncesinde. PKK ile YNK ilişkileri çerçevesinde, YNK'nin bazı işlerini orada yapması için küçük bir YNK'li peşmerge biriminin orada kalmasına PKK izin de verdi yıllardır. Boğazda YNK'nin peşmergeleri vardı. KDP neden geldi, neden YNK peşmergeleri onların askeri gücünün gelmesini engellemedi, o da anlaşılır bir durum değil. Acaba danışıklı dövüş mü? YNK de bu işin içinde mi? Açıklanmalı, açığa çıkmalı. PKK 20 yıl önce gerillanın denetiminde kalmış olsa da katı davranmadı. KDP'nin de YNK'nin de hareketine, halkın kullanımına açtı. Hatta YNK'lilerin küçük peşmerge birimi bulundurmasına da izin verdi. Buna rağmen böyle bir oldubittiye getirmek provokasyondur, ABD-TC yönlendirmesidir. Kürt iç çatışmasını teşvike dönüktür. PKK'ye dönük imha ve planlı tasfiye saldırısının parçası haline gelmektir. Bunu PKK kabul etmez, buna karşı savaşır, her şeyi de göze alır, herkes bilsin. Tüm Kürt yurtseverleri, aydınları, Güney Kürdistan halkı görmeli, suç PKK'de değildir, PKK'ye dönük bir saldırı yapılmıştır. Boş yere gelinmemiştir. Orası PKK denetiminde bir alan. KDP ile hiç alakası yok. Böyle bir yere askeri harekât başlatılmıştır. PKK'nin en temel bir güvenlik alanını ele geçirmek için PKK'ye yöneltilmiş bir saldırı yani. Buna karşı kendini savunur. Savunduğu zaman hiç kimse sorumluluğu PKK'de görmemeli. Biz inanıyoruz, umut ediyoruz ki toplum duyarlılık sağlar, KDP'de de geçen yıl gösterilen sağduyu bu yıl da gösterilir. Böyle olursa iyidir. Ama gösterilmezse kabahat ve suç bizden gitmiştir."