1 Ekim 2024 Salı

Baran Ararat yazdı | Suruç: Bir devrim için savaşanlar

Klişeleşmiş gibi duran fakat devrimci yaşamın merkezinden hiç çıkmayan; eğer bir devrim için savaş veriyorsanız, bunun bir bedelinin olacağını her zaman cebinizde taşırsınız sözünü, o meşe ağacının altında olan 33 kızıl karanfil, devrim için savaşın hangi bedelleri gerektirdiğini bilerek ve hesap ederek, kaygısız ve korkusuz bir cesaret ile altında toplandılar. 

Küba devriminin ölümsüz önderi Fidel Castro, 13 Mart'ın yıl dönümünde Havana Üniversitesi'nde katıldığı bir törende, konuşmasının bir yerinde şöyle bir cümle sarf eder; 'Devrim için kavga etmeyene-savaşmayana- komünist denmez!'

Bu sözün 13 martta sarf edilmesi çok önemlidir, çünkü 13 Mart, faşist Batista diktatörlüğüne verilen savaşta başkanlık sarayı kuşatmasının tarihidir ve bu tarihin yıl dönümünde Fidel Casto, devrimcinin devrim için ne yapması gerektiğini kendi devriminde 10 yıl sonra tüm dünya komünist hareketine tekrar hatırlatır. 

Peki Castro, 'savaş'ın sadece silahla mı yapıldığını söylemek istiyordu? Bu sorudan mücadelenin o biçiminin küçültüldüğü sonucu çıkartılmasın, mücadelenin silahlı biçimi pratiğin farklı boyutun oluşturuyor. Devrimci savaşın yöntemi, politik ilkesellik ekseninde farklı araç ve biçimler ile pratikleşir ve bunlar mücadelenin nihai sonucunu belirlemekle kalmaz, hareketin kitleler nezninde güvenini kazanmasına sebep olur.

Devrim için savaşın politik merkezinde yatan şey, politik atılganlık, yaratıcılık ve ezilen kitlelerinin nabzını iyi tutmaktır. Peki bu durum nerede açığa çıkar ? Elbetteki devrimci savaşın pratikteki sahaya yansımasında kendini gösterir. Bunu bir kampanyadan, kitlelerin bilincini aydınlatacak açıklamaya, militan kitle eyleminden, panele değin ortaya çıkarabilirsiniz ve hiç kuşkusuz bunların hepsi devrim için savaşın sahayla buluşmuş nesnel olgularıdır diyebiliriz. Ama bunlar kesinlikle bir yeterlilik arz eder diyemeyiz, çünkü yetmez; komünistleri ayırt eden bir şey daha vardır; Enternasyonalizm! İşte o herkeste yoktur. Tam da bu bakış açısı ile bakar isek devrim için savaşın ana ekseninde yatan gerçekliği de görmüş oluruz. O gerçeklik bizi, sosyal şovenizmden, sol sapmacılardan ve her türden gerici eğilimden ayırır. İşte bu ayırt edici özellik, kimileri devrime gözünü kapatmışken, kimileri devrimi boğanlarla, kendi yazılı basınında aynı dili kullanıp, sosyal şovenizm batağına batarken, onları oradan çıkartmak ve harekete geçirmek için bir atılımı ortaya çıkarttı: Kobane'yi yeniden inşa edelim kampanyası ve bu kampanya kitleler nezninde karşılık buldu. Yüzlerce insan bir devrim'in yeniden inşası için gönüllü oldu, harekete geçti, ezilenlerin savaşının yanında, ezilenlerin barışı için yerini aldı. Bu gönüllülük esaslı çalışmanın merkezinde yatan şey; eğer, ortada bir devrim varsa, onun için savaşmak gerek, neyiniz varsa onunla katkı sunmak, ter dökmek, tırnaklarla yeniden kurmak gerek bilinci ve bakış açısı ile bu topraklarda tartışmasız bir şekilde vücut buldu.

Bir kampanya, bir savaş aracıdır, burjuvazi ile girdiğiniz politik hegemonya mücadelesinde o sizin sözünüzle attığınız kurşundur, o dağıttığınız bildiri ile kitlelerinin bilincinde aydınlanma yaratan işaret fişeğidir. Ama bunlar devrimciler açısından olumlu olsa da, faşizm nezninde onun olumsuzladığı, rahatsız edici gördüğü militan işlerdir. Ortaya çıkardığımız politik yaratıcılık ve hareket sadece ezilen emekçi kitleleri harekete geçirmekle kalmaz, aynı zamanda burjuvaziyi korkutur, tedirgin eder, onu da harekete geçirir. Bu topraklarda ve bu coğrafya dışında ezilen uluslar ile komünistlerin yan yana gelmesi demek, burjuvazinin sonu demektir. Bu nesnel gerçeklikten bakarsanız, o da sonunu getirecek bir pratiğe karşı kendi doğası gereği, izin vermek istemeyip karşı çıkmak zorundadır. İşte, faşist saray rejimi, onun besleyip büyüttüğü çetelere karşı yürütülen mücadeleye 20 Temmuz'da 33 enternasyonalist devrimciyi, bugün Ortadoğu'nun başka yerlerine ihraç ettiği çeteler ile kendisinin ait olmadığı Kürt ulusunun topraklarında katlettirdi. O da devrimcilerin, savaşına kendi en adi yöntemi ile cevap verdi. Burada şuna bakmak gerekir; faşist şeflik rejimine dayalı burjuvaziyi bu kadar tedirgin eden, onu bu katliamı yapmasına zorlayan sadece bir kampanyaydı demek yanlış olur, o bir ayağıydı, peki diğeri neydi? Kronolojik bir geri sarmadan ziyade, şöyle diyebiliriz; komünistlerin Rojava devriminde tuttukları yer, onların çekim merkezi haline gelmesi, ve tabi ki bir enternasyonalist birleşik mücadelenin mütevazi kuvvetleri ile Ortadoğu'da öncü politika rolünü üstlenmiş olmasıydı. Tüm bunlar yan yana gelince; burjuva rejim için ayrı bir tedirginlik haline geldi: Elinde silah olana gücü yetemeyince, kendine yakışanı yapacak, karakteristik özelliği olan şeyi yaptı: elinde oyuncak olana saldıracak kadar alçaklaştı. 

Klişeleşmiş gibi duran fakat devrimci yaşamın merkezinden hiç çıkmayan; eğer bir devrim için savaş veriyorsanız, bunun bir bedelinin olacağını her zaman cebinizde taşırsınız sözünü, o meşe ağacının altında olan 33 kızıl karanfil, devrim için savaşın hangi bedelleri gerektirdiğini bilerek ve hesap ederek, kaygısız ve korkusuz bir cesaret ile altında toplandılar.

DAİŞ'e ve DAİŞ'i destekleyen bir rejime karşı oluşan bu irade bile devrim için savaştır, o irade bile burjuvaziye bir başkaldırı, sınıf kinidir. O irade bile teslim olmayız diz çökmeyiz kararlılığının defaatle tekrarlanmasıdır. İşte, Castro'nun devrim için savaşmak sözü sadede bir silah olgusu üzerine oturmuyor, onu bilince çıkarmak gerektiğini de gösteriyor. Bu bilinç ve sonuçları ışığında kim kazandı, kim kaybetti bu irade savaşını? Elbetteki devrim için savaşanlar kazandı. Onlar, karanlığa karşı enternasyonalizmin bayrağını indirmeden bir meşale gibi elden ele taşıyarak, sınırları ortadan kaldırarak, Rojava çocuklarına isim, topraklarına fidan, sokaklarına resim olarak yayıldıkça yayıldılar. Onlar, Castro'nun sözünün pratikteki uygulayıcıları, Leninist bir partinin yönünü nereye çevireceğinin pratik yaratıcıları olarak Türkiyeli ve Kürdistanlı proleterlerin bilincine kazındılar. 

Devrim için, kaleminize, bildirinizle, alın teriniz ve emeğinizle savaşmak için ne bekliyorsunuz? Bunun yolunu Suruç ve onun anısı sokakta yaşatmak için militanca direnenler gösteriyor. Devrimlerden öğrendik, devrimleri yapmak lazım.