24 Eylül 2024 Salı

Adıyaman: Ülkede hukuksuzluk aldı başını gidiyor

"Cezaevleri, Açlık Grevleri-İzolasyon ve Hekimlik" panelinde konuşan TTB Merkez Konseyi Başkanı Sinan Adıyaman, "Ülkede hukuksuzluk aldı başını gidiyor. Biz bir tek şey istiyoruz hukuk geri gelsin dışarıda ve içeride çalıştırılsın" dedi. Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu ise devletin tutuklu bulunan kişilere karşı daha fazla sorumluluğu olduğunu belirtti.
Türk Tabipleri Birliği (TTB), "Cezaevleri, Açlık Grevleri-İzolasyon ve Hekimlik" başlığıyla İstanbul Tabip Odası'nda panel düzenledi. Panele TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Sinan Adıyaman, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Milletvekili Filiz Kerstecioğlu, Halkların Demokratik Kongresi (HDK) önceki dönem Eş Sözcüsü Onur Hamzaoğlu, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik, TTB üyesi hekimler ve çok sayıda kişi katıldı.
 
'GREVLER İNTİHAR DEĞİL PROTESTO BİÇİMİ'
 
Panelin açılış konuşmasını yapan TTB Merkez Konseyi Başkanı Sinan Adıyaman, hekimler için yaşamın kutsal olduğunu belirterek, "İnsan hakları savunucuları, vicdanı fikri hür herkes için yaşam kutsaldır. 'Ama' 'fakat' ile başlayan cümleler kurmadan kime ait olduğundan bağımsız yaşam kutsaldır. Bu durumda cezaevlerindeki mahkumların yaşamları da kutsaldır. Son dönemde izolasyon denen uygulamalar bir bıçak gibi saplandı. Birçok hükümlü şuan açlık grevinde. Ülkede hukuksuzluk aldı başını gidiyor. Biz bir tek şey istiyoruz hukuk geri gelsin dışarıda ve içeride çalıştırılsın. Açlık grevi bir intihar değil bir protesto biçimidir. Adalet Bakanlığı'yla iletişim kurmaya çalışıyoruz ama bunda çok başarılı olamadık şimdiye kadar" diye konuştu.
 
'İNSANLIĞI ETKİLEYECEK BİR SORUN'
 
Panelin ilk oturumunda moderatörlüğü Dr. Samet Mengüç yaptı. Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, Doç. Dr. Ferda Keskin ve Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST) Yönetim Kurulu üyesi Berivan Korkut konuşmacı olarak söz aldı.
 
Can yakıcı bir süreçten geçildiğini belirten Mengüç, "Tüm toplumu ve insanlığı etkileyebilecek boyutuyla bir sorun var karşımızda. Açlık grevleri ve ölüm orucu. Bu soruna nasıl dahil olabiliriz, üstesinden nasıl gelebiliriz, en az hasarla nasıl atlatabiliriz diye böyle bir panel düzenledik" dedi.
 
'CEZA İNTİKAM ARACIDIR'
 
Ardından söz alan Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ferda Keskin, açlık grevlerinin tarihi ve felsefi kökenine değindi. Açlık grevleri ve ölüm oruçları ile hapishane arasında önemli bir ilişki olduğunu ifade eden Keskin, "Cezaevi kurumunun tarihine baktığımızda bunun yeni olduğunu görüyoruz. Kapatma pratiği olarak cezalandırma 18'inci yüzyılda gerçekleştirilen bir pratiktir. Tarihe baktığınızda ceza bir intikam aracıdır" ifadelerini kullandı.
 
'TÜRKİYE, AVRUPA BİRLİĞİ ÜLKELERİ ARASINDA BİRİNCİ'
 
Türkiye'de tutuklu sayısında 2005'ten sonra büyük bir artış olduğunu belirten Berivan Korkut, 2005'te 56 bin olan tutuklu sayısının 250 binlere çıktığını söyledi. Kadın tutuklu sayısının da 10 bini aştığını ifade eden Korkut, "Türkiye dünyada tutulu sayısında 36'ncı Avrupa'da ise 3'üncüdür. Avrupa Birliği'nin sıralamasında ise Türkiye 42 ülke arasında birincidir. Türkiye'deki hapishane sayısı ise 385'tir. Türkiye'de kampüs tipi hapishaneler ise 16 tanedir. Bunlar da genelde şehir dışında yapılmaktadır. Ulaşımı zor olduğu içinde bu cezaevinin izolasyonunu da beraberinde getiriyor. Bu da avukatların müvekkillerini görmesini yine aileleriyle iletişim kurmasını imkansız hale getirmektedir. Son dönemde çok yaygınlaşan şey ise sevklerdir. Yapılan sevkler kişiye haber verilmeden gerçekleşmektedir. Haber verilmediği için çoğu kişi eşyalarını dahi yanına alamamaktadır. Yine ifade özgürlüğü alanında birçok sorun yaşanmaktadır. Son dönemlerde İmralı cezaevi dışında birçok cezaevinde hiçbir sorun olmadan tutukluları tek kişilik hücrelere konulduğunu biliyoruz" diye belirtti.
 
'SORUMLULUK DEVLETİN ELİNDEDİR'
 
Mahpus hakları üzerine konuşan İbrahim Kaboğlu ise içinde bulunduğumuz durumun anlaşılabilmesi için OHAL dönemlerine bakmak gerektiğini söyledi. OHAL'in kalkmasına rağmen toplumun hala bir OHAL'in içerisinde olduğunu belirten Kaboğlu, "Burada özgür kişi ile mahpus ayrımı yapıldığı zaman aslında devletin mahpus kişiye karşı sorumlulukları kat be kat artıyor. Mahpus kişinin yaşamının sorumluluğu devletin elindedir. Bu çerçevede özgür birey ile tutuklu bu bakımdan oldukça farklı. İkinci konu ise rejimin niteliği açısından bir kişinin özgürlüğü elinden alınıp tutuklandığı anda rejimin niteliği önemlidir. Kişi özgürlüğü ve güvenliği ne kadar güvenceli ise ülke de demokratik devletine o kadar yakındır. Üçüncüsü ise haysiyet bakımından mahpus olan ile olmayan arasında mutlak eşitlik var. Kişi tutuklandığında bedeni özgürlüğünden alıkonuluyor olabilir ama fikri özgürlüğü devam ediyor. Onun için haysiyet bakımından eşitlik vardır. Devletin buna engel koyması tamamen hukuk dışıdır" diye konuştu.