24 Eylül 2024 Salı

15-16 Haziran işçi direnişi 51. yılında

Türkiye işçi sınıfı tarihinin en büyük işçi direnişlerinden biri olan 15-16 Haziran büyük işçi direnişi 51. yılında.

15-16 Haziran büyük işçi direnişi, 51'nci yılında. Türkiye işçi sınıfının önemli kilometre taşlarından biri olarak tarihteki yerini koruyan direniş, devlet eliyle sendikal bürokrasinin güçlendirilmesine karşı işçilerin isyanıydı. Türkiye işçi sınıfı tarihinin en büyük işçi direnişlerinden biri olan 15-16 Haziran direnişi, pek çok yönüyle bugün de işçi sınıfının mücadelesine rehber oluyor.

TÜRK-İŞ 5 SENDİKAYI GEÇİCİ İHRAÇ ETTİ
Türkiye işçi sınıfının mücadele tarihinde bir dönüm noktası olarak bilinen, Paşabahçe grevi, grevci işçiler ve sendikaları Kristal-İş'in karşı çıkmasına rağmen mevcut Türk-İş yönetimi tarafından TİSK ile anlaşarak bitirildi. Buna tepki olarak, Petrol-İş'ten Ziya Hepbir, Maden-İş'ten Kemal Türkler, Lastik-İş'ten Kemal Ayav, Basın-İş'ten İbrahim Güzelce ve Tez Büro-İş'ten Muzaffer Gökçeoğlu, destekleme komitesi kurarak grevin sürmesini sağladı. Türk-İş yönetimi ise "Sendikacılık prensip ve disiplinini çiğnedikleri" bahanesiyle Petrol-İş, Maden-İş, Lastik-İş, Basın-İş ve Kristal-İş sendikalarını konfederasyondan geçici olarak ihraç etti.

5 SENDİKA TÜRK-İŞ'TEN AYRILDI
Patron ve devlet yanlısı Türk-İş yönetiminin geçici ihraç kararının ardından 5 sendika açıklama yaparak Türk-İş ile yollarını ayırdı. Sendikaların açıklamasında, "Türk-İş'in içerisinde kalarak yönetimi işçilerden yana olanlara devretmek yolları artık tamamen tıkanmıştır. Türk-İş çıkarcı sendikacılığın, israfın ve yerli-yabancı sömürücülere hizmetin temsilcisi olmuştur" tespiti yapıldı.

DİSK KURULDU
Hemen ertesinde "Konfederasyonumuz, işçi sınıfının yurt yönetiminde ağırlığını koyması, kula kulluk yürütümü yerine her yönden eşitlik ve kardeşlik kurmayı amaç edinecek, işçi sınıfının yurt sorunlarında etkin bir rol oynamasını sağlayacaktır" şiarıyla yola çıkan ve bu ihraçlara tepki koyan 17 sendika, 15 Ocak 1967'de İstanbul'da bir araya gelerek yeni bir konfederasyon olan DİSK'i kurma kararı aldı.

274 VE 275 SAYILI YASALAR HAZIRLANDI
Sermaye ne yapıp edip işçileri kontrol altına almalıydı. Bu yönelimin bir parçası olarak 1970 yılında CHP ve Adalet Partili milletvekilleri 274 sayısı Sendikalar Kanunu ile 275 sayılı Grev ve Lokavt Kanunu'nda değişiklik yapılması için ayrı ayrı taslak hazırladı. Bu taslaklar komisyonda birleştirilerek tek taslak haline getirildi ve Meclise sevk edildi. "Güçlü sendikacılık yaratılması" iddiasıyla gündeme gelen değişikliğin asıl amacı sendikal örgütlenmenin ve grev hakkını işçi sınıfının elinden almaktı.

SENDİKALAR YASASI DEĞİŞTİRİLDİ
Tasarı 274 sayılı Sendikalar Kanununda şu değişiklikler getiriyordu:

-Bir işçi sendikasının Türkiye çapında faaliyet gösterebilmesi için o işkolundaki toplam işçi sayısının üçte birini üye kaydetmiş olması gerekir.
-İşçi federasyonlarının faaliyet gösterebilmesi için o işkolundaki toplam işçi sayısının üçte birini üye kaydetmiş olması gerekir.
-İşçi konfederasyonu kurulabilmesi için daha önce sözü edilen sendika ve federasyonların üçte birini, sendikalı işçilerin üçte birini üye yapması gerekir.
-Sendika üyeliğinden ayrılabilmek için noter onaylı belge gerekir.
-Sendika kurmak için en az üç yıl işyerinde çalışmak gerekir.
-Uluslararası işçi kuruluşlarına ancak en fazla işçiyi barındıran konfederasyon üye olabilir.

YASA DEĞİŞİKLİĞİ İLE DİSK'İN ÖNÜ KESİLMEK İSTENDİ
Mecliste yapılan görüşmelerde tasarı 4 ret oyuna karşılık 230 oyla kabul edildi. Bu maddelerin hepsi DİSK'in örgütlenmesinin önünü kesmek ve işçiler üzerinde Türk-İş hegemonyasını güçlendirmek için getirilmişti.

Dönemin Çalışma Bakanı Seyfi Öztürk'ün "Çok yakında DİSK'in çanına ot tıkayacağız" açıklaması bunun net ifadesiydi. Patronlar ve iktidarın ortaklığında çıkarılan bu yasa düzenlemesiyle mücadeleci işçi ve sendikaların önü kesilmek istendi.

14 HAZİRAN'DA EYLEM KARARI ALINDI
DİSK yöneticileri, 274 ve 275 sayılı yasaların geri çekilmesi için cumhurbaşkanı ve başbakan ile yaptıkları görüşmelerden sonuç alamayınca, 14 Haziran 1970'te Lastik-İş'in Merter'deki binasında toplanarak eylem kararı aldı.

15-16 Haziran'da pek çok kentte işçiler şalterleri indirerek, işyerlerini, fabrikaları boşaltarak gün boyunca sokaklarda hükümeti protesto ederek DİSK'i boğdurmayacaklarını ilan etti. Direniş İstanbul'la sınırlı kalmadı, Ankara, İzmir, İzmit başta olmak üzere tüm ülkeye yayıldı.

15 Haziran günü İstanbul ve İzmit'teki fabrikalarda önce oturma eylemleri yapıldı. Daha sonra yerel çapta yürüyüşler düzenlendi.

15 HAZİRAN'DA İSTANBUL'DA YÜRÜYÜŞ
15 Haziran sabah saatlerinde İstinye ve Levent'teki işçiler iş bıraktı, yürüyüşe geçti. Bakırköy'de bulunan Emayetaş Fabrikası'nda çalışan 500 işçi ilçedeki adliye binası önüne doğru yürüdü. Topkapı'dan Sağmalcılar yönüne doğru yürüyüşe geçenlerin sayısı yol boyunca katılımlar ile hızla arttı.

Alibeyköy yönünden gelen çok kalabalık bir işçi grubu Eyüp Emniyet Amirliği binasının etrafını sardı. İşçiler, gözaltına alınan arkadaşlarının serbest bırakılmasını istiyordu.

İZMİT'TE İKİ KOLDAN YÜRÜYÜŞ
15 Haziran günü, İzmit bölgesindeki işçiler Ankara Asfaltı üzerinde iki yönden yürüyüşe geçti. Birinci yürüyüş kolu, İzmit'in doğusunda Köseköy yöresindeki fabrikalarda çalışan işçilerden oluştu.

Bu yürüyüş kolundaki işçiler, yolları üzerinde bulunan DİSK'e bağlı Lastik-İş Sendikası üyesi işçilerin çoğunlukta olduğu Pirelli ve Goodyear fabrikalar önünde tezahürat yaparak, işçilerin yürüyüşe katılımını sağladı. Yürüyüş kolu 3,5 saat sonra İzmit'e ulaştı.

İkinci yürüyüş kolu İzmit'in batısında Yarımca yönünden şehre doğru hareket etmişti. Önceleri Gazal, Aygaz, Anadolu Döküm işyerlerin işçilerinden oluşan yürüyüş kolu Türk Kablo önüne geldiğinde tezahürata başladı. Türk Kablo'daki tüm işçiler de yürüyüş koluna katıldı. Bu arada fabrikanın müdürü ve ona yakın yöneticiler, işçilerin yürüyüşe katılmalarını engellemeye çalışsalar da başarılı olamadı.

Yürüyüşe yalnız DİSK'e bağlı işçiler değil, Türk-İş'e bağlı sendikaların örgütlü olduğu işyerlerindeki işçiler, gençler ve halk da katıldı.

16 Haziran günü İstanbul'da 200 kadar büyük fabrikadan yaklaşık 150 bin işçi iş bırakmış, sokakta sendikal örgütlerine sahip çıkmak için eylemler yaparken, DİSK'in örgütlü olmadığı kimi fabrikalarda çalışan işçilerin DİSK'lilerle buluşmasını engellemek için fabrika kapıları kilitlenmiş, dışarı çıkamayan işçiler de gün boyu üretimi durdurmuşlardı.

ANADOLU YAKASI'NDA İKİ KOLDAN YÜRÜYÜŞ YAPILDI
Anadolu Yakası'nda ise iki koldan yürüyüş yapıldı. Üsküdar yönüne yürüyen işçiler, önlerine kurulan polis barikatına yüklendi, polisle çatıştı. Polisin silah kullanmasına karşın dağılmayan işçiler barikatı aşarak yola devam etti. Üsküdar'a ulaşan işçileri, vapur seferlerini iptal ederek engelleyebileceğini sananlar yanıldıklarını gördü. İşçiler Avrupa yakasına geçemeyince Paşabahçe-Beykoz yönüne yürüdü. Kartal istikametinden gelen ikinci kol ise bölgedeki fabrikalardan katılımlarla daha da büyüdü.

YOĞURTÇU PARKI'NDA ÜÇ İŞÇİ HAYATINI KAYBETTİ
Kartal'da polis barikatı kurulurken, Çayırova'dan gelen işçiler Kartal'a doğru yürüyüşü sürdürdü . Katılımlar sürekli artarken çok büyük bir işçi kitlesi Kartal'a ulaşmayı başardı. Bir diğer kol Şaşkınbakkal'a geldiğinde buradaki polis barikatını aşarak yoluna devam etti. Fenerbahçe Stadyumu önünde kurulan barikattan ise işçilere ateş açıldı. Burada çıkan çatışmada çok sayıda işçi yaralandı. Kadıköy İskelesi civarında da polis işçilere silahla ateş açtı. Kadıköy Yoğurtçu Parkı'nda Yaşar Yıldırım, Mustafa Bayram, Mehmet Gıdak polisin açtığı ateş sonucu hayatını kaybetti.

İşçiler Başbakan Süleyman Demirel'in kardeşi Şevket Demirel'in ortağı olduğu Haymak fabrikasını işgal edince Kartal Maltepe'deki 2. Zırhlı Tugay'a ait birlikler fabrikayı kuşattı.

Tuzla-Çayırova fabrikalarından çıkan işçiler de yolu keserek Gebze'ye doğru yürüyüşe geçti. İzmit bölgesindeki işçilerde iki koldan İzmit'e yürüdü.

AVRUPA YAKASI'NDAKİ İŞÇİLER DE EYLEMLERE KATILDI
Eylemlere Avrupa Yakası'ndaki işçiler de katıldı. Eyüp bölgesindeki işçiler Topkapı'ya yürüdü. Bakırköy'deki fabrikalarda çalışanlar Londra Asfaltı'nı trafiğe kapattı. Levent bölgesindeki işçiler de Şişli-Taksim yönüne yürüdü. İstanbullu işçiler eylemler sırasında gözaltına alınan iki arkadaşlarını da protestolarla serbest bıraktırdı.

İŞÇİLERİN DİRENİŞİ DİSK’İ ÜRKÜTTÜ
15-16 Haziran direnişinde önemli bir rol oynayan DİSK, belli bir aşamadan sonra işçi sınıfının kararlı, direngen ve yıkıcı eylemi karşısında ürktü. Direnişin kendi kontrolünden çıkması üzerine, devletle karşı karşıya gelmeme adına, devlet yetkilileriyle görüşmeler gerçekleştirdi.

İçişleri Bakanı, Vali ve DİSK yöneticileri İstanbul'da toplantı yaptı. DİSK Genel Sekreteri Kemal Sülker, "Girişilen tahripkar eylemlerle ilgimiz olmadığını İçişleri Bakanı'na söyledik ve kesinlikle bu tahripkar olayları tasvip etmediğimizi bildirdik. Ayrıca işçilere de radyoda bir uyarı yaparak kötü cereyanlara alet olmamalarını istedik" şeklinde talihsiz bir açıklama yaptı.

İSTANBUL VE KOCAELİ'DE SIKIYÖNETİM İLAN EDİLDİ
16 Haziran akşamüstünde İstanbul ve Kocaeli'de sıkıyönetim ilan edildi. 21 DİSK yöneticisi gözaltına alınırken, 5 binin üzerinde işçi önderi işten atıldı. Yasa değişikliğine direnen pek çok fabrikada işçiler grev ilan etti, şalterleri indirdi. Bu nedenle bazı sanayi bölgeleri askeri birlikler tarafından denetim altına alındı.

İPTAL DAVASI
Yeni sendika yasası, uygulamaya sokulamadan yükselen direniş ve grevlerin de etkisiyle TİP ve CHP tarafından iptal istemiyle Anayasa Mahkemesine götürüldü. AYM, 9 Şubat 1972 tarihli kararıyla "üçte birlik" olarak da bilinen kanunu iptal etmek zorunda kaldı.

1980 ASKERİ FAŞİST DARBESİYLE İŞÇİLERİN HAKLARI ELLERİNDEN ALINDI
Sermayedarlar, işçilerin sendikalaşması ve grev hakkını engelleyen yasal düzenlenmeleri ancak 1980 askeri faşist darbesi ile yapabildi.

Dönemin TİSK Başkanı Halit Narin, "Şimdiye kadar işçiler güldü, şimdi sıra bizde" deme cüretini gösterebildi. Tüm bunların sonucunda işçiler kazanımlarından yoksun, üzerlerinde her türlü tasarrufun yapıldığı ücretli köleler haline getirildi. Sağlıksız, kuralsız, güvenliksiz, güvencesiz ve sendikal mücadeleden yoksun çalışma yaşamı, işçileri kaçınılmaz olarak -gittikçe artan özelleştirme ve yükseltilen işsizlik baskısıyla- kaderine boyun eğen suskunlar ordusu haline dönüştürmeyi amaçlıyordu.

Fakat bu sömürü çarklarına karşı kimi zaman kitlesel, kimi zaman tekil direnişlerle işçiler direnmeye hep devam etti. Bugün de bu direnişler sürüyor.

15-16 Haziran günlerine yayılan bu büyük direnişte edinilen deneyimler, çıkarılan dersler, üzerinden geçen zamana rağmen bugün hala işçi sınıfının ve ezilenlerin mücadelesine ışık tutuyor. Bugün işçi sınıfının ve sınıf sendikacılığının görevi daha ileri ve yeni 15-16 Haziranlar yaratmak için, 15-16 Haziran’ın zayıf ve güçlü yanlarından öğrenmeyi başararak bu ışıklı yolda ilerlemek olacak.