Van'da 'Tarımda ve gıdada geleceği kurma' sempozyumu
DEM Parti Ekmek ve Adalet Buluşmaları kapsamında Van'da Kürdistan'da tarım politikalarını tartışıyor. Sempozyumda önemli kararlar alınacağını kaydeden DEM Parti, Kürdistan'da tarımın bitme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu kaydetti.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi'nin (DEM Parti) Ekmek ve Adalet Buluşmaları kapsamında "Tarımda ve gıdada geleceği kurma" başlıklı bir sempozyum düzenledi. Van'da iki gün sürecek olan sempozyumda "Tarımın ekonomi-politiği", "Sömürü politikaları bağlamında Kürdistan'da tarım politikaları", "Ne yapmalı, nasıl yapmalı", "Tarım ve gıdada nasıl bir gelecek; çözüm önerileri", "Tarımın geleceğini şekillendirmek; avantajlar dezavantajlar" gibi konu başlıkları tartışılacak.
Van Barosu Tahir Elçi Konferans Salonunda başlayan sempozyumun açılış konuşmasını yapan DEM Parti Van İl Eşbaşkanı Gülşen Kurt, katılımcılara teşekkür etti. DEM Parti Tarım Komisyonu Eş Sözcüsü Rıdvan Turan, "21 yıllık AKP politikaları Türkiye ve Kürdistan yaşanamaz hale getirildi" dedi.
'NEOLİBERAL POLİTİKALAR MÜLKSÜZLEŞTİRMEYİ DERİNLEŞTİRMİŞTİR'
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, iki gün boyunca önemli tartışmaların yapılacağı ve kararların alınacağını söyledi. Hatimoğulları, "Artık insanlar açlığı, yoksulluğu barınamama sorununu iliklerine kadar hissediyor. Tarım, Türkiye açısından oldukça önemli. Hem üretim, geçim, beslenme bakımından tarım çok önemli. Türkiye tarım ülkesi ve hayati öneme sahiptir. Biz bugün iktidar politikalarını eleştirirken AKP iktidara gelmeden önce mükemmel tarım politikaları vardı diyemeyiz. Elbette iyi değildi ama Türkiye'de neoliberal politikaları en iyi şekilde uygulayan parti unvanını kazanan AKP, tarımı da bitirme noktasına getirdi. AKP iktidarı bu programın hayata geçirilmesinde en önemli rolü üstlenen siyasi partidir. Neoliberal politikalar saldırıların etkisiyle özelleştirmeyi, mülksüzleştirmeyi derinleştirmiştir" dedi.
'KÜRDİSTAN'DA TARIM BİTMEYLE KARŞI KARŞIYA'
Kürdistan'a yönelik özel politikalara dikkat çeken Hatimoğulları, "Kürt meselesinin çözümsüzlüğündeki ısrarı, AKP iktidarının politikası değil aynı zamanda geleneksel devlet anlayışının Kürt sorununa yaklaşımı devam ettirmiş bir parti olarak bu ısrarla özel olarak bölgeye uyguladığı politikalar ortadadır. Köy yakmalar, köyden göçertmeler o kadar had safhada oldu ki yayla yasakları gibi pek çok yöntemle aynı zamanda tarım Kürdistan'da da bitmeyle karşı karşıya kaldı. Türkiye tarımsal ürünleri ihraç edebilen bir ülke pozisyonundayken şu an ithalatçı bir ülke pozisyonuna gelmiştir. Türkiye buğday, hububat pamuk cennettir. Bu alanlarda ciddi ihracatçı ülke pozisyonundayken yaş sebze ve meyve ihracatçısı pozisyonundayken şu an ne yazık ki her şeyi ithal eden bir ülke pozisyonuna geldi. Ülkede bitirilmek istenen tarımı diriltmek, onu alınmayan gıda güvenliğini sağlamak, ülkenin yarısından fazlasını etkileyen yoksullukla mücadele etme konusunda biz DEM Parti olarak son derece kararlıyız" ifadelerini kullandı.
'AKP TARIM POLİTİKALARIYLA ÇİFTÇİYİ ÜRETİMDEN KOPARDI'
AKP'nin tarım politikalarıyla çiftçiyi üretimden kopardığını söyleyen Hatimoğulları, "Tarım tasfiye edildi. Çiftçilik yapanların zorla köylülüğü ortadan kaldırılarak Kürdistan'daki politikalardan da bahsettiğimiz gibi zorla kentlere göç ettirdiler. Kente giden başta Kürt işçiler olmak üzere batıdaki sermayenin emek gücünü karşılar bir pozisyonda şu anda. AKP neredeyse bütün politikalarını sermayeyi korumak, küçük üreticiyi bitirmek üzere endeksledi. Kısa bir süre önce işlenmeyen tarım arazilerinin tarımsal amaçla kiraya verilmesine ilişkin yönetmelik yayınlandı. Masrafını karşılayamadığı zarar ettiği için tarlasını ekemeyen, biçemeyen insanların tarlalarına el koyma yöntemini geliştirmek, kiralama usullerine gitmek ve bunu aslında daha büyük ölçekli bu işleri yapan sermayedarlara peşkeş çekmek gibi bir politika izleniyor, Çiftçi kayıt sistemlerine göre 2003 yılında 2.8 milyon çiftçi varken şimdi bu rakam 2.2 milyona düşmüş durumda. Çiftçilerin borcu yaklaşık 859 milyar lira. Ziraat Bankası çiftçi için çalışması gerekirken ne yazık ki sermayedarlar için çalışıyor. Çiftçiler bu kadar zor durumdayken onların borçlarını bırakın silmeyi faizlerini dahi silmiyorlar. Mazot, gübre, elektrik, tarım ilacı, tohum, tarım makineler gibi girdi maliyetleri o kadar hızla artıyor ki sadece mazotu örnek verecek olursak bir sene içinde mazot 24 liradan 44 liraya kadar yükseldi" dedi.
'OVP'NİN GERÇEK HAYATTA KARŞILIĞI YOKTUR'
Orta Vadeli Programa ilişkin de konuşan Hatimoğulları, "Siz kaç tane OVP açıkladınız? Hepsi hayal hepsi kağıt üzerinde. Bugün Türkiye'de işçiler, çiftçiler alanlardaysa demek ki iş son raddeye gelmiş durumdadır. OVP'yi açıklayan hükümete diyoruz ki sistematik şekilde tarımı siz bitirdiniz. Sermayeyi merkeze aldınız çiftçi ve küçük üreticiyi bitirme aşamasına geldiniz. Sizin açıkladığınız hiç bir OVP'nin gerçek hayatta bir karşılığı yoktur, olamaz da. Dedikleri doğru olsaydı çiftçi borçlu olur muydu, traktörüne haciz gelir miydi, ürününü tarlada bırakmak zorunda kalır mıydı, 'zarar ediyorum' diye isyan eder domatesleri sokağa döker miydi? Ama artık çiftçi üretici ve tarım emekçileri bu aşamaya gelmiştir" diye tepki gösterdi.
'DEDAŞ İŞKENCE YÖNTEMİ OLARAK KULLANIYORLAR'
Kürdistan'da geleneksel devlet anlayışının Kürt sorununda çözümsüzlüğü dayatmaya devam ettiğini ifade eden Hatimoğulları, "Bugüne kadar 4 bine yakın köy ya yakılarak ya işkence uyguladıkları için ya başka yöntemlerle boşaltıldı. Bölgede tarım ve hayvancılık yapanlar Türkiye'deki gelişmelerden elbette payını aldı. Ama bölge nezdinde uygulanan özel politikalardan dolayı çifte sömürüye tabii olduklarını ifade edersek asla abartmış olmayız. DEDAŞ gibi bir baş belası bölgede varlık gösteriyor. Sanırım Türkiye'de DEDAŞ kadar gündem olan başka bir enerji şirketi yoktur. Neredeyse her Allah'ın günü parlamentonun ve kamuoyunun gündeminde. Bakın sadece elektrik kesintileri yaşatarak çiftçiyi ve bölge insanının zora sokmuyor aynı zamanda 35 senelik küçücük tahta direklere çekilen teller ve onların çıkardığı yangınları hatırlanıyor. Mesela en son Mardin ve Diyarbakır'da çıkan yangında 15 köylü yaşamını kaybetti. Binlerce dönüm arazi, önemli bölümü ekiliydi yok oldu. Bunun nedeni DEDAŞ bütün bunlara rağmen kendisini yenileme konusunda da hiç bir adım atmıyor. DEDAŞ'ı adeta Kürdistan'da bir işkence yöntemi olarak kullanıyor. DEDAŞ derhal kendini yenilemeli kesintilere son vermelidir. Buradaki bu haksızlığa bu hukuksuzluğa artık son verilmeli. Bunun için diyoruz ki Kürt sorunu barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmelidir. Bölgeler arası ayrımcılık derhal son bulmalıdır" diye konuştu.
'ÇİFTÇİLERİN DESTEKLENMESİ ŞART'
Ekolojik, demokratik, doğaya ve topluma zarar vermeyen, emekçilerin haklarını koruyan, kadın işçilerin haklarını koruyan halk için gıda sorununu çözen bir tarım ve gıda politikasına ihtiyacın olduğunu ifade eden Hatimoğulları, "Bu artık zorunludur ve kendini dayatmaktadır. Türkiye'de tarım alarm veriyor. Tarım üretiminin insan yaşamına canlıların yaşamına ne büyük katkı sağladığını pandemi ile sadece Türkiye değil bütün dünya deneyimlemiştir. Bizler tarımda neoliberal dönüşümün durdurulması için elimizden gelen her türlü çabayı sarf edeceğiz. Kar ve rant yerine toplumsal faydayı esas alan üretici-tüketicinin karşılıklı ilişkisi üzerinden temellenen gıda güvenliği ve güvencesi çerçevesinde halkın nitelikli ucuz gıdaya kavuşmasını sağlayan, ekolojist cinsiyet eşitliğini esas alan demokratik planlamacı, kendine yeten tarımsal üretim perspektifi ile hareket etmek hayati bir öneme sahiptir. Türkiye dört mevsim yaşayan tarıma elverişli toprağı olan suyu tarım için yeterli olabilecek bir ülke. Dolayısıyla bizlerin yapması gereken ilk iş tarımda üretilen bütün ürünlerin ithalatının yasaklanması, tarım alanındaki tekelleşmeleri kıracak şekilde yeniden düzenlemelerin yapılması, büyük işletmeleri değil küçük işletmeleri merkezine alan bir yöntemin izlenmesi ve köylere etkin geri dönüşüm projelerinin geliştirilmesidir. Bugün kırsal iyice boşalmış durumda. Kırsala geri dönüşün teşvik edilmesi için kırsalda çok güçlü yatırımların ve teşviklerin geliştirilmesi gerekiyor. Bunun de öncülüğünü yapmamız gerekiyor. Küçük ve orta ölçekli üreticilere sulama suyu, elektrik, tohum, zirai ilaç, gübre desteği gibi destekleri sağlamak şarttır" ifadelerini kullandı.
'ÇOCUK İŞÇİLİĞİ YASAKLANMALI'
Tarımda en çok emek veren kadınlar olduğunu ama emekleri en fazla sömürülenlerin de kadınlar olduğunun altını çizen Hatimoğulları, "Güvenceli çalışma koşullarının hiç olmadığı bir alan. Sağlığı tehdit eden bir alan. Dolayısıyla burada kadınların özellikle güvenceli ve güvenli çalışma koşullarının sağlanması konusunda çok önemli adımları hep birlikte atmalıyız. Burada pozitif ayrımcılık ilkesiyle hareket edebilmeliyiz. Eşit işe eş değer ücreti en iyi şekilde sağlayabilmeliyiz. Aynı zamanda tarımda karşılaştığımız diğer sorunlardan biri çocuk işçiliğidir. Çocuk işçiliği mutlaka ve mutlaka sağlanmalıdır. Doğrudan kooperatifleşmenin gerçekleşmesi çok önemlidir. Emek sömürüsünün en önemli sebeplerinden biri de aracılar. Aracıların ortadan kaldırılması, üretimden tüketime doğrudan bir zincirin kurulması, bu anlamıyla kooperatifçiliğin geliştirilmesi çok önemli anlamlı ve elzemdir. Bu konuda pekala yerel yönetimler de buna ön ayak olabilir" dedi.
'BU CENDEREDEN KURTULMAK MÜMKÜN'
Hatimogulları son olarak şunları söyledi: "Bizim için ekmek ve adalet buluşmaları sıradan bir kampanya değil, tam da ana paradigmamız bakımından bizlerin bu ağır sömürü cenderesine karşı en güçlü şekilde hep birlikte mücadelemizi yürütmemizin tam zamanı. Tarım üreticilerinin örgütlenmesi bakımından sendikal mücadeleyi güçlendirme ve kurumsallaştırmak bakımından, önemli fikirlerin gelişeceğine inanıyorum. Bizler ezilen ve sömürülenlerin yayında olan siyasi parti olarak ezilen ve sömürülenlerin kurtuluşunun yanında örgütlenen ve mücadele eden bir siyasi olarak her daim mücadeleyi yükseltmek zorundayız. Bugün ülkenin içinden geçtiği bu ağır cendereden kurtulmak mümkün. Alternatif politikalarımızla alternatif örgütlenmelerimiz ve birleşik mücadelemizle kurtulmak mümkündür. Mutlaka başaracağız."
Konuşmaların ardından sempozyumun ilk oturumu başladı.
İLK OTURUMDA KÜRDİSTAN'DA TARIM EKONOMİSİ KONUŞULDU
Moderatörlüğünü Melis Tantan'ın yaptığı oturumda Kürdistan'da tarımın ekonomisi konuşuldu. İlk sunumu yapan DEM Parti Grup Başkanvekili Sezai Temelli Kürdistan'ın sömürgeleştirilmesinin Türkiye kapitalizmi için birinci hamle olduğunu ifade etti. Temelli, "Kürdistan'daki tüm yatırımlar ve yapılanlar kapitalist aklın ürünü sonucu gerçekleşir. Burada onun için kendine yeten bir tarım ekonomisi değil, tarım ekonomisini tasfiye eden, tarım ekonomisi içerisinde olan köylüleri işçileştiren, ucuz iş gücünü batıya taşıyan ve burada da doğal kaynakların batıya kaydırılmasına sağlayan bir mekanizma yaratıyorlar. AKP'nin Rojava'da ve Kürdistan'ın tüm parçalarında yaptığı şey sömürgeciliğinin yayılmasıdır. Kürdistan'ın kaynaklarına el konulması işte bu politikanın bir parçasıdır. Bunun en önemli yolu da onlar için savaştır. Türkiye'de bugün iktidar sürekli savaşı gündemde tutuyorsa bunun ekopolitiği Türkiye kapitalizminin geldiği noktayı ortaya koyuyor. Bunca yaşadığımız sömürünün kaynağında savaş ve mülksüzleştirme var ve en büyük mülksüzleştirme ise Kürdistan'ın tarım arazileri üzerinde yapılıyor. Kürdistan, altındaki madeni ve üstündekilerine el koyma ile bir şekilde mülksüzleştiriliyor. Bunun için savaşa karşı çıkmaktır. Sömürü kapitalizm için olmazsa olmazdır. Kapitalizmin sömürü hinterlandı artık Kürdistan'dır. İşte tüm bunlara karşı 'Hoş geldin sayın Öcalan' demek gerekiyor. Çünkü sayın Öcalan'ın ortaya koyduğu demokratik özerlik paradigması tüm bunlara karşı yeni bir yaşam ve çözümü geliştiriyor. Tüm de bu paradigma ışığında başka tarım politikaları mümkün ve bunu inşa etmeliyiz" dedi.
'YENİDEN DEVRİMİ BAŞARMAK MÜMKÜN'
Van Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Neslihan Şedal ise, demokratik komünal ekonomiyi inşa etmenin artık elzem olduğunu ifade ederek, "Bunun için tarım çok önemlidir. İlk tohumun kadın eliyle ekildiği, ilk tarımın yapıldığı Mezopotamya'da bunu yeniden başarmak mümkündür. 25 yıl önce bile söz ettiğimiz yaşamdan uzak değildik ve yaşıyorduk. Bir yıllık bir süreç büyük bir emekle geçiyordu. Herkesin dahil olduğu bir yaşamdan söz ediyoruz. Devletli uygarlık yapısının erkek aklının ürettiği ve kurumsallaştığı kapitalizme karşı bir ekolojik yaşamı savunuyoruz. Tarım ve köy devrimi tamamen insanların emeğiyle oluşan bir süreçtir. Tarım ve köy devrimi kadın öncülüğünde gelişirken, bu durum hiyerarşinin olmadığı demokratik, ekolojik bir yaşam formuydu. Bizim geliştirmeye çalıştığımız da budur. Erkek zihniyeti kadını hedef alırken doğayı da hedef alıyor. Bir toplumu toplum yapan üretimi ve ekonomipolitiğidir. Ama insanlar bundan koparıldı. Bunun sonuncunda da insanlar topraktan ve üretimden koparılarak yapıldı" diye konuştu.
Son olarak Kürtçe sunum yapan Ziraat Mühendisi Şahin Karakoyun da Kürdistan ve dünyada tarım politikalarının geldiği aşamayı anlattı.
Oturum soru-cevap bölümüyle sona erdi.
İKİNCİ OTURUMDA TARTIŞILDI SÖMÜRÜ, SÖMÜRGE BAĞLAMINDA KÜRDİSTAN'DA TARIM POLİTİKALARI
Birinci günün ikinci oturumunda "Sömürü, sömürge bağlamında Kürdistan'da tarım politikaları" tartışıldı. Moderatörlüğünü Fatih Çiçek'in yaptığı oturuma konuşmacı olarak DEM Parti milletvekilleri Nejla Demir, Sinan Çiftyürek ve Ramazan Polat katıldı.
'ÇİFTÇİ ARTIK TOHUMDAN VERİM ALAMAYACAK'
İlk olarak konuşan DEM Parti Ağrı Milletvekili Nejla Demir, "Kendi kendimize yetmeyi tartışırken, öncelikle konuşmamız gereken şey tarımdır. Savaşlar gösteriyor ki tarımsal üretimiz yoksa siz kendinize yetemezsiniz. Türkiye son yıllardır giderek tarımdan uzaklaştığını görüyoruz. Bu durumun Kürdistan'daki sonuçlarını çok ağır bir biçimde de görebiliriz" diye belirtti. Geçmişte Türkiye tarımının yüzde 65'inin et ihtiyacının ise yüzde 70'inin Kürdistan'da sağlandığını dile getiren Demir, "Tarım alanların mayınlanması, her ile göre üretilen ürünün belirlenmesi, insanları kenti tohumunu üretmek yerine toprağı kısırlaştıran bir tohum politikası bu insansızlaştırmayı beraberinde getirdi. Çiftçi artık tohumdan verim alamayacak duruma getirildi. Tarımsal destekler sunuldu ama alternatif ürün yetiştirmek yerine çiftçiler tam da onların istediği gibi bir ürüne yönlendirildi" dedi.
'EN BÜYÜK SÖMÜRÜ KÜRDİSTAN'DA YAŞANIYOR'
Sempozyumda önemli kararlar alınacağını ifade eden DEM Parti Van Milletvekili Sinan Çiftyürek, "Tarım bir devletin yaşaması ve en stratejik hamlesidir. Telefonsuz, internetsiz yaşanabilir ama buğdaysız yaşanamaz. Buğday sadece köylüler için değil herkes için hayatidir. Kürdistan statüsüzdür ve tüm problemlerin başı da odur. Sömürgenin en büyüğü Kürdistan'da yaşanıyor. Türkiye'nin en büyük 4 barajı Kürdistan'da ama en az elektrik alan da Kürdistan'dır. İşte sömürge budur. Savaşın en büyük etkisi Kürdistan coğrafyasında yaşandığı için tarım alanlarına da o denli etkide bulunuyor. Çünkü bu savaştan dolayı insanlar tarım arazilerini ekemiyor, yaylalarına gidemiyor ve üretemiyor. Bu nedenle insanlar göç etmek zorunda kalıyor. Evet, artık devletin tarımsal gelişme için bir şey yapmayacağını anladık asıl önemli olan şey bizim ne yapacağımızdır. Siyasetimiz ve belediyelerimiz bir planlama önlerine koymalıdır. Halkın tekrar köylerine geri dönüşlerinin sağlanması en önemli konudur. Yine kooperatifleşme ve tarım reformu için kararlar alınmalıdır" ifadelerini kullandı.
'SAVAŞ GIDA KRİZİNİ DERİNLEŞTİRİYOR'
Gıda Mühendisi Ramazan Polat ise, "Kürt sorununda çözümsüzlük politikalarının kıskacında tadım ve gıda krizinden çıkış arayışları" başlığında sunum yaptı. Tüm dünyada gıda ve tarım krizinin devam ettiğini söyleyen Polat, "Kürdistan'daki savaş ise bu krizi daha da derinleştiriyor. Endüstriyel kirlilik, savaşlar, gübre kullanımı ve sermaye denetimsizliği; toplumsal gıda krizine neden oluyor. Şu an Türkiye'de toplumun gıdaya ulaşması giderek krize dönüyor. Savaş, çatışma, tüketici ile üretici arasında bağın kopması gıdaya ulaşmamanın önündeki en büyük engeldir. Yerel seçimler öncesi zamlar gündeyken Erdoğan'ın, 'bir mermi ne kadar, biz iki aydır Efrîn'de leblebi atmıyoruz' sözü bu durumu tam olarak anlatıyor. Bu ülkede yaşanan gıdaya ulaşamama sıkıntısının en büyük nedeni işte savaş, çatışmadır. Diğer nedenleri ise, iklim değişikliği, topluma gıda ulaştıran kamu kurumlarının tasfiye edilmesi ve yerel tohumların yok edilmesidir" dedi.
SON OTURUMDA KÜRDİSTAN'DA TARIM POLİTİKALARI TARTIŞILDI
Sempozyumun son oturumunda "Kürdistan'da tarım politikaları, ne yapmalı, nasıl yapmalı" sorusunun cevabı arandı. Panele Van Büyükşehir Belediyesi eski Eşbaşkanı Mustafa Avcı, Hamit Kurt, Agit Özdemir ve Necmettin Türk konuşmacı olarak katılırken, sunumun moderatörlüğünü ise DEM Parti Van Milletvekili Gülcan Kaçmaz Sayyiğit yaptı.
'BELEDİYESİZ BELEDİYECİLİK DENEYİMİ'
Söz alan Mustafa Avcı, yerine kayyum atanmasından sonra kurdukları kooperatife ilişkin bilgi verdi. "Belediye olmadan olmaz" demenin doğru bir yöntem olmadığını söyleyen Avcı, "Yerimize kayyım atandıktan sonra alanı terk etmedik ve üretim için bazı yol haritası çizdik. Toprağından koparılma bir devlet politikasıdır. Toprağından kopan kişi kelkeleye (kökünden kopan ve kuruduğundan rüzgarda savrulan bitki) döner. Bir yandan devlet insanları topraklarından kopardı bir diğer yandan yoksulluğa mahkum etti. Biz, kooperatifi kurarken önemli veriler elde ettik ve bu veriler ışığında hareket ettik. İşte üretimden kopan bu insanları yeniden üretime sevk ettik. Öz örgütleme süreci işlemediği sürece insanları tekrar üretime ve örgütlenmeye sevk etmemiz mümkün değil. Belediyeler insanları üretime teşvik edecek projeler geliştirmelidir. Belediyelerin ortak tarımsal makine parkı olması gerekiyor. Çitçiye tohum, mazot ve traktör vererek insanları buna teşvik etmemiz gerekiyor. Belediyesiz belediyecilik fikrini bu kentte hayata geçirdik ve bunu devam ettireceğiz" dedi.
'TARIM VE HAYVANCILIĞIN İÇİN SAVAŞ BİTMELİDİR'
Ziraat Teknikeri Hamit Kurt, "Dünya'da tarımsal arazi varlığı 4,9 milyar hektar, Türkiye'de 24 milyon hektardır. Türkiye arazi varlığı açısından dünyada 9'uncu sırada ve bunun en büyük bölümü ise Mezopotamya sağlıyor. Kürdistan'da 6 milyon hektar ekilebilir arazi var ve bunun yüzde 60'ından fazlası sulanabilir arazidir. Türkiye'de 53 milyon küçük, 16 milyon büyükbaş hayvan var. Van küçükbaş hayvancılıkta birinci sırada yer alıyor. 1980 yılında Van'da tam 5,5 milyon küçükbaş hayvan vardı. Türkiye'de 1989 yılında 53 milyon hayvan varlığı, 2009 yılında 26 milyona düşüyor. Bunun tek nedeni savaşa bağlı olarak köylerin zorunlu göçe zorlanmasıdır. Yine Türkiye'deki mayınlı araziler ve yayla yasakları da elbette bundan etkili oldu. Türkiye'de tarım ve hayvancılık azalıyorsa bunu savaştan bağımsız ele almamız mümkün değil. Savaş politikaları, özelleştirme ile tüm kaynakların sermayeye peşkeş çekilmesi, eğitim, liyakatsizlik, kar hırsı, tarım girdilerinin artması da bunda etkili oldu. Türkiye'de Kürt sorunu demokratik bir şekilde çözmeden hiçbir sorunu çözemez ve her alanda geriye gider. Savaş son bulmalı, yasaklar kalkmalı, mayınlı araziler temizlenmeli ve insanların köylerine dönmelidir. Bu savaş devam ettikçe ülkenin kaynakları yine mermiye gidecek ve tüm alanlarda geriye gideceğiz" ifadelerini kullandı.
'BARAJ POLİTİKASI DEVLET İÇİN STRATEJİKTİR'
Ardından, toplumsal ekoloji işçisi olarak kendisini tanımlayan Agit Özdemir sunum yaptı. "Kimin, ne için ve hangi tür enerji" sorularını soran Özdemir, "Verimli Hilal'in nasıl baraj ve enerji üretim yerleri ile yok edildiğini hepimiz iyi bilmeliyiz. GAP projesi ile Harran Ovası topraklarının yüzde 25'i tuzlandı, işsizlik bitmedi, halk sağlığı konusunda hastalıklar ortaya çıktı. Türkiye, Kürdistan'da endüstriyel tarımı dayatarak geri dönülemez sıkıntılara yol açıyor. Türkiye'de demokratikleşme olmadan ne DEDAŞ sorunu ne diğer sorunların çözümü olur. Kürdistan'daki tüm tahribatlar birbirinin devamıdır. Bütünsel bir bakış açısıyla buna itiraz etmediğimiz için bu tahribatlar giderek derinleştiriliyor. Kürdistan'da sömürgecilik okunabilir, izlenebilir ve denetlenebilir hale getirildi. Bu baraj politikası devlet için stratejiktir. Mesele enerji değil stratejidir. Zilan, Silvan, Hasankeyf'in seçilmesinin bir anlamı var. İklim krizinin derinleştiği bir dönemde bu barajlar aynı zamanda Rojava için de tehdit olarak kullanılıyor" diye belirtti.
'ÖCALAN'IN PARADİGMASIYLA YENİ BİR MODEL GELİŞTİRİLDİ'
Son olarak konuşan Çevre ve İnsan Hakları Aktivisti Necmettin Türk ise Almanya'dan video konferansla bağlandı. "Rojava'da tarım inşasıyla sömürgeciliğin yapı sökümü" başlığında bir sunum yapan Türk, "Benim saha çalışmamın tamamı Rojava'da. Herkes kırımcı politikaları görmesi gerekiyor çünkü hepsi sömürgecilikle bağlantılıdır. Ulus devlet sömürgeciliği her zaman sömürgeciliği uyguladı. Suriye Baas rejimi Kürt bölgelerinde devlet sömürgeciliğini uyguladı. Tarım moderizasyonunun merkezi kontrolünü sağlamak ve Kürt kimliğini bastırmak için bunu yaptı. Yine demografik ve politik yapıyı değiştirmek için Arap Kemeri politikasını uyguladı. Ama bugün orada Kürt Halk Önderi Sayın Öcalan'ın paradigmasıyla yeni bir model geliştirildi. Özerklik ve merkeziyetsiz karar alma, toplulukları güçlendirmek için köyden bölge düzeyine kadar uzanan konseyler kurulması, monokültürden çeşitlendirilmiş agroekolojik kültüre yönelme gibi adımlar atıldı. Ekonomi, ekoloji ve tarım konseylerinin kurulması, kadın ekonomisi, kadın ekolojik köylerinin kurulması gibi tüm bu çalışmalar Rojava'da hayat buluyor. Rojava'da 500 bin hektar arazi ortak kontrol altında ve yüzde 80'i tarım kooperatiflerine ayrıldı. Rojava'da 500 tarım kooperatifi var ve kadın kooperatifleri buna dahil değil. Kuraklık orada da sorun ve yağmur suyu ve damlama sistemi devreye alınıyor. Yani ürettikleri ile siyasette olduğu gibi gıda özerkliğini de eline almış durumda " dedi.
'ROJAVA UMUT VERİCİ BİR MODEL'
Rojava'nın yeni, umut verici bir model olduğunu söyleyen Türk, "Rojava modeli toplumu güçlendirme, ekolojik sürdürebilirlik ve kültürel dayanıklılığa odaklanır. Tarım politikası Öcalan'ın felsefesinden esinlenen, komünal bir tarım ekonomisi olarak sırasıyla kooperatifler ve ekofabrikalar aracılığıyla kendi kendine yetmeye dayanmaktadır. İşletme tesislerinin geliştirilmesi ve adil fiyat politikası hayat bulmuştur. Bunun için Rojava bu sömürgeciliğe karşı umut verici ve en güçlü model olarak önümüzde duruyor" diye bitirdi.