18 Eylül 2024 Çarşamba

Tsıtsekun*

Çerkesler şimdi dünyanın 40 civarındaki ülkesinde dağınık bir halde yaşamlarını sürdürüyor. Vubıh, Abaza ve Adıgelerin Türkiye?deki nüfusu, kadim topraklarında yaşayanlarından çok daha fazla. Halkın iç dinamikleri ile gelişimi kesildi. Özgürce yaşamak, kültürlerini geleceğe taşımak ve insanlığın ortak kültürüne katmak hakları tehdit edildi.
154. yıl…
 
İnsanlık suçunun adı; Çerkes soykırımı 
 
Çerkesler; eski Rusya ve Avrupa kaynaklı haritalarda -19. yüzyıl dahil- Karadeniz’den Hazar’a Çerkesya olarak isimlendirilen, masalların Kaf dağının kuzeyinde kalan coğrafyanın kadim halkıdır.  
 
Kadim topraklarında iç dinamikleri ile oluşturdukları yazısız anayasa (Xabze) ile yaşayan Çerkesler, XV. yy.’dan itibaren dönemin iki kolonyal gücü Çarlık Rusyası ve Osmanlı İmparatorluğu arasında kalır. Hindistan’ı sömürgeleştiren İngiltere de bu coğrafyaya kayıtsız değildi. 
 
“Dünyaya hâkim olmak için İstanbul ve Hindistan’a yakın olmak gerek… Bize Çerkezistan gerekli, Çerkesler değil… Ya tam itaat ya imha.” 
 
Politikasını böyle belirleyen Çarlık uygulamaları şöyleydi:
 
-İşgal edilen Çerkes köylerine Kazaklar ve Rusların yerleştirilmesi.
-Çerkes köylerinde evlerin içindekilerle birlikte yakılması. 
-Ekinlerin atlara çiğnetilmesi, yakılması. 
-Hayvanları çalınması, telef edilmesi.
-Ormanların tahrip edilmesi.
-Karadeniz’den abluka uygulanarak ticaretin engellenmesi, Çerkeslerle gıda ticaretinin yasaklanması. 
 
Kısaca Çarlık Rusyası Çerkesleri dize getirmek için vahşet uyguladı. Anılan uygulamalar planlı ve sistematikti. Çarlık generalinin (Gen. Fadayev) aktardığı gibi; “Ölenlerin azami %10’u savaşta silahla öldürülmüştü.” 
 
Lermontov'un İsmail Bey manzumesi işte bunları anlatır:
 
"Köyler yanıyor, imdada gelen yok / yuvalara dalan yırtıcılar süngüyle / yaşlı, çocuk demeden katlediyorlar / zavallı kızları ve anneleri / kanlı elleriyle kirletiyorlar". 
 
Tolstoy doğrular Lermontov'u; "Köylere gece karanlığında dalıvermek adet haline gelmişti. Gecenin kara örtüsü altında Rus askerlerinin ikişer üçer evlere dalmasını izleyen dehşet sahneleri öylesine korkunçtu ki, hiçbir rapor görevlisi olanları aktarmaya cesaret edemezdi." 
 
Puşkin; "Çerkesler bizden nefret ediyor. Çünkü onları özgür yaylalarından attık, köylerini yaktık ve kabileleri toptan yok ettik" der.
 
Savaşın belli bir evresinde planlanan sürgün uygulaması da soykırımın devamıdır. Kafkasya’nın doğusunda uygulanmayan sürgün (Dağıstan ve Çeçen- İnguş Bölgesi'nde 1859'da Şeyh Şamil'in teslim olması sonucu hakimiyeti ele geçiren Çarlık, bu bölgede sürgün politikası izlemedi), batısında planlı bir şekilde uygulanır.¹ Çarlık Rusyası ve Osmanlı bu konuda uzlaşır. Muhacirin Komisyonu daha 1860 yılında kurulmuştu (Osmanlı padişahı Abdülmecit ile Çarlık Rusyası sefiri Melikov 40-50 bin Müslüman için anlaşma yapmıştı), yani sürgün planlanmıştı.
 
“Çerkesleri destekliyoruz, çünkü onlar Hindistan’ın bekçileridir” diyen, ikiyüzlü politikası Marx tarafından teşhir edilen dönemin kolonyalistlerinden İngiltere de ilerleyen süreçte Çerkeslerin yenilgisinin kaçınılmazlığını gördüğünde, Osmanlı ordusu saflarında savaşa devam edebilmelerini sağlamak için Çerkes sürgününü desteklemişti. Marx ve Engels, dağlıların Rus Çarlığına karşı verdikleri mücadeleyi; "Halkın kendisinin bizzat katıldığı haklı bir özgürlük savaşı" olarak değerlendirmişti. 
 
İngiltere ve Osmanlı'nın ikiyüzlü politikasının açık örneği, Kırım-Doğu Savaşı (1853-1856) sonrası imzalanan Paris Antlaşması'dır. Savaşın galibi İngiltere-Fransa-Osmanlı ittifakı olmasına karşın anlaşma metninde Çerkeslere dair tek bir kelime yoktur. 
 
Sürgün sırasında Çerkesler Karadeniz’in Kafkasya sahilindeki birçok noktada toplandı. Bekleme ve birikim süresince açlık ve salgın hastalıklardan kırım devam etti. Osmanlı’dan gelen tekneler kapasitesinin üzerinde insan alarak yola çıktı. Henüz yolda batan/batırılan tekneler ve yolculuk sürecinde teknelerde yine açlık-salgın hastalıklar nedeniyle ölümler devam etti. Sonra da Karadeniz’in Anadolu sahilleri Çerkes mezarlıklarına ev sahipliği yapmaya başladı. Samsun ve Trabzon’da yaklaşık 50’şer bin insanın öldüğü kayıtlardadır. 
 
Sürgün sonrası tabloyu Prof. Dr. N.A. Smirnov; “Çerkesya’nın yerli halkının neredeyse tamamı Kafkasya dışına atıldı. Üstelik bu vahşet sırasında dağlıların yaklaşık yarısı yaşamını kaybetti. Vatan topraklarında ise Adıgelerin sadece %10’u kaldı” sözleriyle tanımlıyordu.
 
21 Mayıs, uzun yıllar süren Kafkas-Rus savaşlarında, Çerkeslerin direnişinin kırıldığı gündür. 2014 Soçi Kış Olimpiyatları'nın yapıldığı alan Krasnaya Polyana -kadim adı Kbaada-, Çerkes kimliğinin oluştuğu bu topraklar, Kafkasya harekâtını birçok koldan yürüten Çarlık Rusyası birliklerinin buluştuğu ve zafer kutlaması yaptığı alandır. Soçi -kadim adı Saç'e- 1840'lı yıllarda merkezi bir yapı kurmaya çalışan Çerkeslerin meclislerini topladıkları kenttir, Çerkesya'nın başkentidir.
 
Yaşananların kısa özeti; 
-1.5 milyon Çerkesin² sürgün edilmesi, 
-Yaklaşık 500 bininin sürgün sırasında yitirilmesi, 
-Çerkeslerin Natuhay kabilesinin savaşta yok edilmesi, 
-Vubıh dilinin kaybolması.
 
Çerkesler şimdi dünyanın 40 civarındaki ülkesinde dağınık bir halde yaşamlarını sürdürüyor. Vubıh, Abaza ve Adıgelerin Türkiye’deki nüfusu, kadim topraklarında yaşayanlarından çok daha fazla. Halkın iç dinamikleri ile gelişimi kesildi. Özgürce yaşamak, kültürlerini geleceğe taşımak ve insanlığın ortak kültürüne katmak hakları tehdit edildi.
 
Sürgün sonrası Osmanlı planlı bir iskân politikası uyguladı. Çerkesler İmparatorluğun sorunlu bölgelerine ve potansiyel tehlikelere karşı bariyer oluşturacak şekilde yerleştirildi. Balkanlar'a Müslüman olmayan halkların civarına, Ortadoğu'da Suriye-Ürdün hattına, Anadolu'da Samsun-Hatay hattı üzerine, İstanbul çevresine, Marmara Denizi doğu ve güneyine. Osmanlı'da göçmenlik yasası gereği olan askerlik muafiyeti, "Gönüllü Birlikler" oluşturularak aşıldı.
 
1877-78 Osmanlı-Rus savaşları sonucu Çerkesler Balkanlar ve Kafkasya’dan tekrar sürgün edildiler.
 
Çerkesler yaşadıkları her yerde; kimliklerini yaşatabilmek, yeniden üretebilmek ve geleceğe taşıyabilmek için demokrasi daha fazla demokrasi mücadelesi saflarında kararlılıkla yerlerini alırken; 19. yy.’da yaşadıkları trajediye yönelik adalet mücadelesinde, 1997 yılında Dünya Çerkes Birliği’nin başvurusu sonucu BM’de Temsil Edilmeyen Halklar ve Uluslar Örgütü’nün (UNPO) aldığı kararın gereğinin yapılması için mücadelesini sürdürüyor:
 
-Çerkes soykırımının kabulü,
-Çerkeslere sürgün ulus statüsü verilmesi,
-Çerkeslere hem Rusya Federasyonu ve hem de yaşadıkları ülke vatandaşlığı yani çifte vatandaşlık hakkı verilmesi,
-Çerkes halkının tarihsel vatanlarına dönebilme garantisi verilmesi.
 
Soykırım insanlık suçudur ve zaman aşımı yoktur!
 
*Vubıhça soykırım anlamındadır. 
 
1.Paul Henze: “Bir halktan sürgün veya soykırım yoluyla kurtulma politikası önceki Rus uygulamaları içinde yer almıyor. Bu büyük göç, modern zamanlarda dünyanın bu bölümünde yaşanan şiddete dayalı kitlesel nüfus hareketlerinin birincisiydi. Çerkes sürgününün Ermeni soykırımına örnek teşkil ettiğinden hareketle Çerkeslerin başına gelen en hafif ifadeyle soykırımla mukayese edilebilir.” Aktarım: Stephen D. Shenfield.
2.Mc Carthy; 1.200.000 sürgün, 400 bini öldü. Arsen Avagyan; 1-1.5 milyon sürgün. Nihat Berzeg; 1.400.000 sürgün. Kemal Karpat; 1.2-2 milyon sürgün. Fuat Dündar; 2 milyon sürgün. Guaze gazetesi; 1.760.000 sürgün. Anzor Kuşhabi; Kuzey-batı Adıgeleri 1864 öncesi 1 milyondan fazla, sürgün sonrası Kafkasya’da kalan 50 binden az.