Topal: Kadın işçilerin öz örgütlülüğünü oluşturmak için yan yana geldik
Kadın ve erkek işçiler, sermayenin saldırılarına karşı birlikte mücadele yürütüyor. Ancak, kadın işçilere yönelik daha özgün saldırılar söz konusu. Bu da kadın işçilerin özgün örgütlenmesi ihtiyacını doğuruyor. Bu ihtiyaçtan yola çıkan ve kısa bir süre önce kurulan Kadın İşçinin Sesi'nin Sözcüsü Serpil Topal ile kadın işçi örgütlenmesini konuştuk. Topal, kadın işçilerin öz örgütlerinin sermayenin sömürüsüne, mobbing, cinsel saldırılar ve sendikal bürokrasiye karşı durmak, eşit işe eşit ücret talebinde kazanım elde etmek bakımından önemli olduğuna vurgu yaptı.
Kapitalist sistem işçilerin emeğinden elde ettiği artıdeğer üzerinde yükseliyor. Patronlar işçileri sömürerek karlarına kar katıyor. Bu işçi sınıfının sisteme karşı mücadelesinin temelini oluşturuyor. Fakat kapitalist sistem aynı zamanda erkek egemen bir niteliğe sahip. Yani kadın işçiler evde, sokakta olduğu gibi işyerinde de erkek işçilerden daha fazla sömürülüyor, baskı, mobbing, taciz, tecavüz, şiddet görüyor. Erkek işçilerden daha az ücret alıyor. Kayıt dışı, güvencesiz, esnek çalışma biçimleri dayatılıyor. Bir de buna kadın işçilerin örgütlenme zorlukları ekleniyor.
İşçi sınıfı mücadelesi yürütülürken bu boyutun görülememesi, kadın işçilerin talepleri ve mücadelesinin daha geniş bir alana yayılmasını zorlaştırıyor. İşçi sınıfının taleplerini esas almayan sendika bürokrasisinin kadın işçilerin talepleriyle ilgilenmediği de aşikar.
Bu tablo, kadın işçilerin özgün örgütlenmesi ihtiyacına işaret ediyor. Bu ihtiyaca yanıt vermek için 28 Nisan 2024 tarihinde Tuzla'da kadın işçiler bir araya gelerek Kadın İşçinin Sesi'ni kurduklarını duyurdu. Bu buluşmada kuruluş deklarasyonu da açıklandı. Fabrikalardan tarlalara, evlerden ofislere işçi sınıfının yarısı olan tüm işçi ve emekçi kadınlar Kadın İşçinin Sesi saflarında örgütlenmeye çağrıldı.
Kadın İşçinin Sesi çalışmasının hangi ihtiyaçtan doğduğu, nasıl örgütleneceği, sendikalarda kadın işçilerin durumuna ilişkin sorularımızı yanıtlayan Kadın İşçinin Sesi Sözcüsü Serpil Topal, işçi erkeklerle birlikte patronlara karşı yürüttükleri mücadelenin yanı sıra, kadın işçilerin özgün talepleri ve mücadelesini örgütleme amacıyla yan yana geldiklerini vurguladı. Topal sorularımıza şu yanıtları verdi:
KAZANIM ELDE ETMEK İÇİN ÖRGÜTLÜLÜĞÜMÜZ GÜVENCEMİZ
Neden kadınlar için özgün bir örgütlenme ihtiyacı duydunuz?
İşçi kadınlar sınıfın yarısıyız. Ancak kadınların kadın işçi olmaktan dolayı yaşadıkları sorunlar sınıf mücadelesinde biraz farklılaşmakta. Genel olarak sınıf mücadelesi içerisinde kadın işçinin sorunları erkekler tarafından dile getiriliyor. Kadınların kendi hakları ve talepleri doğrultusunda emek sömürüsüne karşı mücadelesini örgütlemek, öz örgütlülüklerini oluşturmak için yola çıktık. Sınıf mücadelesi içerisinde kaybolan taleplerimiz, görmezden gelinen ihtiyaçlarımız, sınırlandırılan çeşitli mücadele biçimlerimize karşı örgütlülüğümüzün en büyük güvencemiz olduğunu biliyoruz.
KADIN İŞÇİLER ÇİFTE MESAİ YAPIYOR
Kadın işçilerin özgün ne tür sorunları var?
Kadın işçiler erkeklerden daha şiddetli sömürüye maruz kalıyor. Ucuz iş gücü, esnek çalışma koşulları en çok kadınlara dayatılıyor. Ayrıca ücret eşitsizliğine maruz kalıyor kadınlar. Yine cinsiyete dayalı iş bölümüne maruz kalıyor çalışma alanlarında. Baskı, mobbing, taciz, şiddet en çok kadınların yaşadığı özgünleşen sorunlarımız. Erkek işçilere ve çalışma koşullarına göre kadın işçilerin sorunları özgünleşen bir yerde duruyor.
Aynı zamanda kadının çifte mesaisi söz konusu. Hem işyerinde hem evde işçi olarak çalışıyor kadın.
KADINLARIN YAŞADIĞI SÖMÜRÜNÜN ŞİDDETİ GENEL TABLO İÇİNDE KAYBOLUYOR
Bu yüzden kadın işçilerin özgün bir örgütlenmeye ihtiyacı var. Ama bu, bulunduğumuz işyerlerinde erkek işçilerle yan yana gelmeyeceğimiz, birlikte mücadele etmeyeceğimiz anlamına gelmiyor. Ya da bunların şöyle şöyle sınırları olacak değil, tam tersine bunların bir ilkesi olacak. Kadınlardan yana pozitif ayrımcılığı olacak elbette. Çünkü sınıf içerisinde kadınların ihtiyaçları ve talepleri, yaşadığı sömürü biçimlerinin şiddeti genel tablo içerisinde ele alınıyor ve kayboluyor. Bu yüzden kadınların örgütlenmesi daha zayıf kalıyor. Buradan doğru kadınları güçlendirerek, kadın işçiler olarak ortak akılla bir bütün olarak sınıf mücadelesini büyütmek, ileriye taşımak için yapacağımız katkılar var.
Elbette aynı işyerinde erkek işçilerle birlikte direniş örgütleyeceğiz, örgütlenmelerde yer alacağız, çeşitli gündemlerle yan yana geleceğiz. Mesela kreşin sadece kadınların gündemi olmadığını biz yanı başımızdaki erkek işçiye anlatacağız. Çünkü sadece kadının çocuğu değil, erkek işçinin de çocuğu. Kreş talebi erkek işçinin de talebi olmalı. Bu gibi sorunlarda ve taleplerde mutlaka birlikte mücadele edilirse başarabileceğimize inanıyoruz. Kadın ve erkek işçiler olarak sınıf mücadelesini birlikte büyüteceğiz ama kadın örgütlenmesini özgün olarak yürütmek istiyoruz.
KADIN İŞÇİLERİN SENDİKALARDA TEMSİLİYETİ GERİ DÜZEYDE
Kadın işçilerin örgütlenmesi ve temsiliyeti bakımından sendikalardaki tablo ne?
Bugün sendikalarda kadın işçilerin yer alması, söz kurması, temsiliyeti ciddi anlamda geri düzeyde. Sendikalardan doğru kadınların yönetimdeki varlığı tartışılır bir veri sunuyor. Kota uygulamasının olmadığı sendikalar, konfederasyonlar var, eş temsiliyetin bugün tartışılması gereken sendikalar var. Göstermelik olarak kadın komisyonları kuruluyor. Ancak bunların aldığı kararlar, yetkisi, yaptırım gücü, denetimi çok sınırlı, göstermelik. Erkek egemen sendikal anlayışın sendikal bürokrasinin sınırlarını belirlediği biçimde ilerliyor. Sadece 25 Kasım ve 8 Mart gibi takvimsel gündemlerde bu komisyonlar işlevleniyor ve sadece o komisyonu ilgilendiren kararlar çerçevesinde ilerleyen bir işleyiş biçimi var.
SENDİKALAR DIŞINDA KADINLARIN ÖZ ÖRGÜTLÜLÜĞÜNÜ YARATMALIYIZ
Bugün var olan en güçlü örgütlenme biçimi sendikalar elbette ama, bu sendikalar dışında kadınların öz örgütlülüklerini kurmaya ihtiyacımız var. Sendikalarda söz kurması, sözünü güçlendirmesi bakımından da kadın işçinin kendini örgütlemesi, örgütlü, kolektif akılla var olmasının çok daha kıymetli olduğunu düşünüyoruz.
KREŞ SADECE KADINLARIN TALEBİ OLMAMALI
Kadınlar üzerinden tarif edilen bir kreş hakkı var. Çocuk sadece annenin değil. Bir işyerindeki kadın sayısından ziyade toplam işçi sayısına bağlı olarak kreş talebinin oluşturulması, bunun bu şekilde uygulanması tartışması yürütmek gerekiyor. Ayrıca toplu iş sözleşmelerinde kadınlara sendikaların kazanım olarak sunduğu şeyler var. Toplu iş sözleşmelerine kreş için şu kadar ödeme yapılır şeklinde bir madde konuluyor. Ama bu kadınların talebi değil. Yine 8 Mart için ücretli izin günleri çeşitli sözleşmelerde madde olarak yer alıyor. Ama bunun uygulanıp uygulanmadığının sendikalar tarafından denetlenmesi söz konusu bile değil. Bu hakkımız kağıt üzerinde kalıyor. İşçi kadınların çoğunluğu bu hakkı kullanamıyor. Bu konuda da çeşitli yaptırımlara ihtiyaç var.
ÖRGÜTLÜLÜĞÜMÜZ TALEPLERİMİZİ KAZANMAMIZIN GÜVENCESİ OLACAK
Bunları biz erkek sendikal bürokrasiden talep etmiyoruz, kendi örgütlülüğümüze dayanıyoruz. Biz işçi kadınlar ne kadar örgütlü olursa bulunduğumuz alanlarda, hem sendikaya bunun uygulanması için baskı yaparız, hem de kendi sözümüzü kendi işyerimizden doğru örgütleyebiliriz. Bizim güçlü olmamız, örgütlü olmamız, ortak akıl ve iradeyle hareket etmemiz, taleplerimizi kazanmamızın güvencesi olacaktır.
Sendikalardaki erkek egemen anlayışa karşı da mücadele etmemiz gerekiyor. Kadınlar yönetimde yer alsa bile, erkek egemen anlayışın baskısına maruz kalıyor. Yönetimlerde yer alan ve mobbinge maruz kalan kadınlar var. Sendikalarda, derneklerde, işyeri komitelerinde kadınlar yer almalı. Ancak örgütlü bir şekilde yer almalı ki orada daha güçlü söz kurma ve iradesini ortaya koyma fiilini hayata geçirebilsin.
KADINLARIN SENDİKALI OLMASI İÇİN ÖZGÜN BİR ÇALIŞMA YÜRÜTÜLMÜYOR
Sınıf sendikacılığı yaptığını söyleyerek mücadele yürütenlerin kadın özgürlük mücadelesiyle kurduğu ilişkiyi nasıl değerlendiriyorsun?
Sınıf sendikacılığı, sınıfın öncülüğünü yaptığını söyleyen sendikalar, konfederasyonlar elbette var. Ama günümüzde sendikaların ne kadar işçi sınıfının taleplerine dönük mücadele yürüttüğü, kapsayıcı olduğu bir tartışma konusu. Bu tablo içerisinde kadın işçilere dönük de tartışma yürütebileceğimiz noktalar var. Örnek vermek istiyorum. İkinci dönem seçilen DİSK Başkanı Arzu Çerkezoğlu, bir kadın. Bir konfederasyonun genel başkanı. Ancak DİSK'in içerisinde kadın örgütlenmesine baktığımızda özgün bir dönem oluşturulmadığını görüyoruz. Kadınların sendikalı olması için erkek işçilerden daha özgün bir çalışma yürütülmesi gerekiyor.
Erkek işçilerle aynı örgütlenmiyoruz. Onlara göre farklı sorumluluklarımız var. Toplumun kadınlara biçtiği toplumsal rol ve görevler var. Bizim aşmamız gereken çok fazla sorun var. O yüzden erkek işçilerden daha özgün örgütlenmelere ihtiyacımız var. Bugün sendikalar bu ihtiyaçlarımızı ya da kadın işçiler olarak bu farklılığımızı görmezden gelerek daha üstenci daha durumu kurtarır bir örgütlenme biçimlerine yöneliyor. Kadın işçilere özel bir örgütlenme biçimi buralarda kadınlara söz vermemesiyle de ilgili. Sendikalara üye olsun nicelik olarak sayısını artırsın diye bakılıyor.
SENDİKALARDA KADIN KOTASI OLMALI
Son yıllarda artan kadın işçi direnişleri var. Buralarda kadınlar ön planda, ya direnişin örgütleyicisi, ya sürükleyicisi ya da oralarda güçlü sözler kuruyor. Ama bazen de kadınlar göstermelik olarak biraz ön plana çıkarılıyor. Sendikalar, gelen eleştiriler sonucu, “Biz kadınlara değer veriyoruz. Söz kurduruyoruz, öne çıkmasına yardımcı oluyoruz” diyerek göstermelik bir yaklaşım içerine giriyor. Bunu çeşitli sendikalarda yaptığımız tartışmalar ve görüşmelerde çok rahat gözlemleyebiliyoruz. Birçok sendikaya gidin duvarlarında direnişlerden, eylemlerden fotoğraflar var. Ama erkek işçilerin ön planda olduğu fotoğraflar bunlar. O fotoğrafların değişmesi gerekiyor. O yönetimlerde kadın işçilerin yer alabilmesi için kota uygulanması gerekiyor. İşyeri temsilciliklerinden, sendika yönetimlerine, merkezi yönetimlere kadar uygulanması gerekiyor. Sınıf sendikacılığı iddiasında bulunanların kadın işçilere dönük özgün bir örgütlenmeyi yaptığı verilerine ancak bu şekilde ulaşabiliriz. Ama bugün bu yönde iç açıcı bir tablo yok.
ÖRGÜTLENMEK İÇİN BİRBİRİMİZE DOKUNACAĞIMIZ BİÇİMLER GELİŞTİRECEĞİZ
Kadın İşçinin Sesi nasıl bir çalışma yürütecek hedeflerine varmak için?
Artık sadece fabrikalara sıkışan bir emek sömürüsü yok. Bizim de bundan dolayı yaşamın her alanında kadınlarla yan yana gelme çalışmamız var. Evinde, ofiste, plazalarda, fabrikalarda, okullarda, atölyelerde kadınlarla konserler, çeşitli buluşmalar, piknikler, panel-söyleşiler ve bunlara eklenebilecek araç ve biçimlerle yan yana gelmeye çalışıyoruz. Yüz yüze birbirimizi anlayarak, yaşamlarımıza dokunarak neden örgütlenmemiz gerektiğini, örgütlendiğimizde kendimize nerelerden yol açabileceğimizi kadın işçilerle tartışarak yol almak istiyoruz. Ve bunun her türlü araç ve biçimini de kullanmaya da hazırız.
Ev emekçisinin evine giderek, mahallesinde, semtlerde örgütlenerek, işyerinde o işkoluna ait çeşitli sorunları dile getirerek örgütleneceğiz. İşkollarının özgün sorunlarını, taleplerini, oradaki kadınların yaşadığı sıkıntıları belirleyerek, o alanlarda daha özgün çalışmalar yapacağız.
KADIN İŞÇİLERİN SINIFSAL MÜCADELESİ İLE KADIN ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİNİ BİRLEŞTİRMELİYİZ
Kadın özgürlük mücadelesi yürütenlerle kadın işçilerin talepleri ve mücadelesinin ortaklaşmasına ilişkin sorunlar olduğunu düşünüyor musunuz?
Kadın işçiler olarak, hem emek sömürüsünden ötürü yaşadığımız sorunları ve talepleri dile getirmek, hem de İstanbul Sözleşmesinden çekilme, 6284'e yapılan saldırılar, nafaka hakkımızın gasp edilmek istenmesi, boşanma hakkımızın fiilen ortadan kaldırılmaya çalışılması gibi temel sorunları gündemimiz olması gerektiğini düşünüyoruz. İşçi emekçi kadınların işyerinde yaşadığı taciz, şiddet, mobbingin de genel olarak kadın özgürlük mücadelesinin gündemi olması gerektiği, patron ve kadın işçi arasındaki çelişkinin, emek ve sermaye arasındaki çelişkinin kadın özgürlük mücadelesi içerisine taşınması gerektiği fikrindeyiz. Bu iki mücadele birleştirildiğinde çok daha güçlü bir kadın örgütlülüğü ve fiili meşru mücadelesi ortaya çıkacaktır.
Son yıllarda 25 Kasım ve 8 Martlarda hepimiz gözlemliyoruz, sokağı kullanan, sokaklarda taleplerini kitlesel olarak yükselten bir kadın hareketi var. Yan yana gelmenin kıymetini ve sokağı kullanmanın en çok değerini bilenleriz kadınlar olarak. Aynı kitleselliği, aynı fiili meşru mücadeleyi kadın işçi çalışmasında da göstermeliyiz.
Bugün çeşitli fabrikalarda işyerlerinde kadın direnişlerinin öne çıktığını görüyoruz. Ancak kadın özgürlük mücadelesi yürütenlerin, burayla dayanışma, emek sömürüsünü teşhir etme, direnen kadınların yanında olma, mücadeleyi kazanması için yan yana gelme konusunda eksik kaldığını söyleyebiliriz. Dönem dönem direnişte olan kadınların, “kadınları dayanışmaya, yanımızda olmaya çağırıyoruz” şeklinde çağrıları da oldu. Ancak yine de sanki iki ayrı kulvarda ilerliyormuş gibi. Bu iki kulvarın birleşmesi ve dayanışmanın güçlü olarak yürümesi bakımından, kadın işçilerin olduğu direnişlerle dayanışmayı büyütmemizin çok kıymetli olduğunu düşünüyoruz.