7 Kasım 2024 Perşembe

Yeni faşist hareketler ve kadınlar

Yeni faşist hareketlerin erkek şiddetinin kaynağı ve sorumlusu olarak gösterdiği mültecilere dönük düşmanlaşma ve ırkçılık genç kadın kitlelerinde de karşılık buluyor. Kadın özgürlük mücadelesinin baskı ve zor ile sindirilemeyen en dinamik kesimi böylece hedef bulanıklığı ile mücadele dışında bırakılmak isteniyor. Erkek şiddetinin bunca uçlaştığı, mücadelenin ise görece zayıfladığı bu dönemde bu bulanıklığı dağıtma görevi önümüzde duruyor.

Yeni faşist hareketlerin yükselişe geçtiği bu dönemde bazı Avrupa ve Güney Amerika ülkelerinde aşırı sağ partiler iktidara gelirken Türkiye ve Kürdistan'da da ırkçı faşist partiler ve hareketlerin kitlelerdeki gelişen etkisi gözle görülür durumda. Mevcut olarak faşist şeflik rejimi ile yönetilen Türkiye-Kürdistan'da hareket tarzları iktidara gelme amaçlı değil, şeflik rejiminin bekasını ona muhalif kesilme ama bu yolla esasında ise onu koruma ekseninde ilerlemekte.

Tarihsel olarak faşizmin karakterine bakacak olursak ortaya çıkışından bu yana cinsel politikasını oluşturan noktaları incelemekte fayda var. Keza isminde geçen "yeni"ye karşın daha önce karşılaşmadığımız bir gerçekliği incelemiyoruz. Faşist hareketler, kadın düşmanlığı ve LGBTİ+ düşmanlığı ile güçlü temeller üzerine inşa ettiği cinsel politikasında erkek egemenliğini güçlendirmeyi amaçlarken gündemlerini de kadınların kazanılmış haklarını ellerinden geri almak ve kadın cinsini erkek cinsine mahkum etmek üzerine şekillendiriyor. Toplumsal cinsiyet eğitiminin müfredattan çıkartılarak cinsiyet eşitsizliğine dayalı eğitim müfredatının oluşturulması, fiili kürtaj yasakları, kadını köleleştiren aile yasaları, kadınların yaşamını ve bedenini hedef alan düzenlemeler, LGBTİ+lara yönelik nefret saldırıları, eşit işe eşit ücret hakkının gasbı yeni faşist hareketlerin cinsel politikalarında ortaklaştığı örnekler oluyor. Faşizm, coğrafya ve zaman fark etmeksizin rejimlerine tehdit oluşturan her unsuru kontrol altına almak için baskı ve zor araçlarıyla harekete geçer. Bu tehdidi oluşturan başlıca unsur kim diye soracak olursak kuşkusuz vereceğimiz ilk cevap kadınlar ve kadın hareketi olacaktır. Kadınların kazanılmış haklarının ellerinden alınması ilk hedef iken bir sonraki adım ise kadınların kamusal yaşamın dışına itilmesi, iş yaşamından uzaklaştırılarak ev içerisine mahkum edilmesi ve burada evli olduğu erkeğin, babanın veya erkek kardeşin şefliği altında yaşamaya mecbur bırakılması olarak şekillenir.

Coğrafyamızda da faşist rejimin cinsel politikası, dünyadaki ile benzeşiyor, işbirliğiyle ve eşgüdümlü ilerliyor. Örneğin İstanbul Sözleşmesi'ne karşı yeni faşist hareketlerin Avrupa çapında yürüttüğü kampanyanın etkisiyle belli başlı ülkelerde İstanbul Sözleşmesi'nin onaylanması tamamlanmamış veya sözleşme uygulamaya konulmamıştır. Polonya'da faşist hükümet İstanbul Sözleşmesi'nden çekileceğini açıklasa da kadınların mücadelesi rejimin geri adım atmasını sağlarken İstanbul Sözleşmesi'ne karşı yürütülen kampanyanın en hızlı sonucu Erdoğan'ın şefliğini üstlendiği Türkiye'de sözleşmenin feshedilmesi ile gerçekleşti. Türkiye'nin sözleşmeyi feshetme aşaması tıpkı dünyadaki aşırı sağ ve politik İslamcı akımların "ailenin korunması" söylemine sarılıp aileyi güçlendirme için sözleşmeden çekildiklerini ilan etmesi gibi ilerledi. Örneğin kadınların mücadelesiyle İstanbul Sözleşmesinin feshedilmesinin durdurulan Polonya'da 2019'da BM'ye sunulmak üzere yeni faşist akımlar tarafından hazırlanan Aile Hakları Sözleşmesi, coğrafyamızda Aileyi Güçlendirme Yasası'nda somutlaşır. AKP faşizmi, şef tipi aile yapısı ile kadınları tahakküm altında tutabilmek için ev içinde baba, kardeş gibi erkeklerden şefler yaratıyor. Aile gündemi bu faşist hareketlerin kadın cinsine dönük politikalarında önemli bir noktada duruyor. Adalet Bakanı başta olmak üzere AKP'nin her fırsatta "Aileyi koruyacağız." açıklamaları bunu kanıtlar nitelikte. Genç kadınlar arasında bu eğilimi yaratmak için ise kadınların ailede ve toplum içinde oynadıkları role ilişkin güçlü ve geleneksel inançları yeşertmek adına eğitiminden yasasına her yolu deniyorlar. Kadınlara özgürleşmenin aile kurmaktan geçtiğine inandırmaya çalışırken, geleneksel eş ve anne rollerine dönmeye ikna etmek için propagandalar yapılırken eğitim müfredatında kadının rolünü "itaatkâr kadınlar ve güçlü anneler" olmaları, sade ve mütevazı giyinmeleri ve evde çok çalışarak erkeğe, çocuğa ve eve iyi bakarak "başarılı bir kadın" olmaları gerektiğini işledi.

Yeni faşist akımların başını çektiği ve sıkça karşılaştığımız "erkek hakları", "baba hakları", "nafaka mağduru erkekler", "ezilen erkek" kavramlarının yaygınlaştırılması ile gerici erkek saflaşması yaratılır. Buradan hareketle mağdur erkekler ordusunun en önemli bileşeni özellikle genç erkek kitleleri olurken, kadın düşmanlığı ve kadın bedenine dönük saldırıların örgütlenmesi genç erkek kitlelerinde önemli düzeyde karşılık buluyor. Kadın düşmanlığı üzerinden şekillenen bu "mağdur erkeklik" genç erkeklerde "erkeklik krizi" olarak tarifleyeceğimiz sonuçları beraberinde getiriyor. Bu yalnızca sıradan bir gerici erkek dayanışmasının ürünü değildir. Erkek egemenliğine karşı mücadelede önemli bir mevziyi tutan kadın hareketinin etkisinin zayıflatılması, kadın kitlelerinin zihnini ve bilincini bulandırmak için bu saflaşmanın yaratılması önemli bir halkayı oluşturuyor.

Devletin yasal-yasadışı tüm paramiliter, kontrgerilla aparatları ve Zafer Partisi gibi yeni faşist hareketlerin başını çektiği kuvvetler bir bir ırkçı ve şoven saldırıları körüklerken göçmen ve mültecilere dönük kitlesel saldırıların örgütlenmesinde de özel bir görev üstleniyor. Bunlar yakın zamanda örneğini gördüğümüz üzere sözde kadın ve çocukların haklarını korumak için işlenen pogromlara kadar varıyor. Mültecilere dönük saldırılara gerekçe olarak ise çocuklara istismar, kadınlara dönük taciz gösteriliyor. Göçmenleri; yoksulluğun, açlığın ve sefaletin olduğu gibi bir kriz halini almış erkek şiddetinin de sorumlusu olarak gösteriyor. Kadına, çocuğa yönelik şiddet ve istismarın sebebi olarak gösterip geniş halk kitlelerinin konumunu ezilenlerin karşısında konumlandırmak ve bilincini bulandırmak istiyor. Bu yolla hem kadınların ve geniş kitlelerin erkek şiddetine duydukları öfke erkek devlete yönelmiyor hem de açlık ve sefalet içinde yaşama mecbur edilen mültecilere sürekli bir zor sopası gösteriliyor. Kadın özgürlüğü kisvesi ile hedef şaşırtıyor.

Kadın kitlelerindeki bilinç bulanıklığı diye bahsettiğimiz kısım ise burada karşımıza çıkıyor. Her gün çocukların en yakınlarında, ailelerindeki ve akrabalarındaki erkekler tarafından istismar edildiği haberleri ile karşılaşıyoruz. Erkek şiddeti, yeni faşist aparatların işaret ettiği gibi "dışarıdan" gelmiyor, failler tam da içimizde. İşte erkek egemen faşist rejim hem çocuk istismarında hem kadın cinayetindeki yargı eliyle fail aklayıp erkek şiddetinin besleyicisi olurken geniş kitlelerin hedefi olmaktan çıkmanın yolu olarak yeni faşist hareketler yoluyla kadınların ve kitlelerin hedefini mültecilere yöneltiyor. Erkek egemenliği kaynağı olduğu kadın cinayetleri ve çocuk istismarının yarattığı öfkenin hedefi olmamak adına ırkçılık ve şovenizmi körüklüyor. Peki kadın kitleleri bu ırkçı ve şoven politikalardan etkileniyor mu? Özellikle genç kadın kitlelerinin bu propagandalardan etkilendiğini söylemeliyiz. Yeni faşist hareketlerin erkek şiddetinin kaynağı ve sorumlusu olarak gösterdiği mültecilere dönük düşmanlaşma ve ırkçılık genç kadın kitlelerinde de karşılık buluyor. Kadın özgürlük mücadelesinin baskı ve zor ile sindirilemeyen en dinamik kesimi böylece hedef bulanıklığı ile mücadele dışında bırakılmak isteniyor. Erkek şiddetinin bunca uçlaştığı, mücadelenin ise görece zayıfladığı bu dönemde bu bulanıklığı dağıtma görevi önümüzde duruyor.

Tüm bu gelişmelerin önümüze çıkardığı görevler açık, yeni faşist hareketlerin kadın düşmanı özünü teşhir etmeye ve erkek şiddetinin kaynağının rejimin kendi karakterinde olduğunu daha güçlü işaret etmeye ihtiyaç var. Erkekler bakımından ise bu hareketlerin kadın ve LGBTİ+ düşmanı etkileri toplumsal çürümenin bir yansıması olarak ele alınmalı. Erkeklikle yüzleşerek "insanlaşma" ve yeni faşist hareketlerin güdümünden bu yolla çıkışın çağırıcısı olmalıyız.