24 Eylül 2024 Salı

SYPG Temsilcisi Bahadır: Lozan'ı paçavraya çevirecek olan Kürt ulusu ve bölge halklarının stratejik ittifakıdır

SYPG temsilcilerinden Haydar Bahadır, Türk devletinin 100. yılında Lozan Anlaşması'nı ruhunu yaşatmaya ve Kürt halkının kazanımlarını yok etmeye çalıştığını dile getirdi. Bahadır, “Rojava Devrimi, Lozan Anlaşmasını delmiştir. Lozan'ı paçavraya çevirecek olan ise Kürt ulusunun dört parçadaki mücadelesinin birleşmesi ve bölge halklarının stratejik ittifakı ile başarılacaktır” dedi.

Halkların Birlik ve Dayanışma Kurumu (SYPG) temsilcilerinden Haydar Bahadır, 100. yılında tartışılan Lozan Anlaşması'nı ajansımıza değerlendirdi.

Bahadır, Osmanlı devletinin yıkılış sürecinde emperyalist devletlerle kurulan yeni ilişki biçimi ve Lozan Anlaşması'nın Türk-İslam ideolojisine dayanan Türk ulus devletinin kuruluşu üzerindeki etkilerini yorumladı.

Kürdistan'ın parçalanması ve Kürt halkına yönelik inkar, imha, asimilasyon ve soykırım politikalarının 100 yıldır sürdüğünü dile getiren Bahadır, Türk devletinin halen Lozan Anlaşması ruhunu yaşatmaya çalıştığını vurguladı. Kürt halkının, dört parçadaki kazanımlarının ortak bir mücadele birleştirmesi gerektiğini ifade eden Bahadır, Lozan Anlaşması'nı hükümsüz kılan Rojava devriminin daha fazla sahiplenilmesi gerektiğinin altını çizdi.

Lozan Anlaşması, Türk devletinin kuruluş ideolojisini nasıl şekillendirdi? Bunda emperyalist devletlerin ve dolayısıyla kapitalizmin rolü ne oldu? Kemalizm, nasıl oluyor da antiemperyalist olduğu söylemini kullanmayı sürdürebiliyor?

Kürt sorunu da dahil olmak üzere günümüzde yaşanan birçok meselenin doğru anlaşılabilmesi için hem Osmanlı devletinin çözülüş sürecini hem de Türk devletinin kurucu unsurlarının bu süreci nasıl yönetmek istediklerine bakmak gerekir. Osmanlı tıpkı Rusya Çarlığı gibi halklar hapishanesine çevirmişti hakim olduğu toprakları. Sömürgeleştirilen halklar ve uluslar, 19. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren birer birer özgürlüklerini elde etmeye başladılar.

Her şeyiyle çürümüş Osmanlı, ya devrimci bir tarzda yıkılıp yeniden kurulacaktı ya da burjuva bir cumhuriyete dönüşecekti. Sol, sosyalist arayışlar vardı ama henüz çok cılızdı. Osmanlı'yı diriltme ve yeniden ayağa kaldırma arayışı devletin içinde en örgütlü kesim olan ordu içerisindeki subaylar ve bir grup aydın tarafından başlatıldı. Aslında Osmanlı İmparatorluğu henüz dağılmadan önce padişah zaten iktidarı kaybetmişti. Çok sınırlı bir etki ve yetki alanı vardı. İttihat ve Terakki Partisi, hükümeti ele geçirmişti.

OSMANLI'YI DİRİLTİLEMEYİNCE; TÜRK ULUS DEVLETLEŞMESİNE YÖNELDİLER
Osmanlı İmparatorluğunu yeniden diriltmenin yol ve yöntem arayışları, aydınlar ve subaylar arasında da ayrışmaları beraberinde getirdi. Nihayetinde Osmanlı'yı Türkçülük kimliğiyle yaşatabileceklerini düşünenler egemen oldu. Türkçülük ideolojisine kısa süre sonra din ve mezhep de eklenerek her şey tekleştirildi. Türk-İslam ideolojisinin egemen hale gelmesiyle birlikte başta Ermeni Soykırımı olmak üzere çok kıyıcı bir politika izlenerek Osmanlı yaşatılmaya çalışıldı. Osmanlı'nın diriltilemeyeceği ortaya çıkınca bu İttihat ve Terakki kadroları arasında da yeni bir ayrışmayı getirdi. Mustafa Kemal'in, Osmanlı'nın yerine Türk ulus devletleşmesi temelinde geliştirdiği ideoloji ve politika egemen hale geldi. Osmanlı'nın yerine kurulan Türk ulus devleti, özellikle Kürtler, Rumlar, Ermeniler; Aleviler, Hıristiyanlar ve diğer etnik, dinsel ve mezhepsel topluluklar için cehennem haline getirildi. Türk devletleşmesinin ve uluslaşmasının hemen hemen bütün aşamalarında soykırım ve katliamlar vardır.

Türk devletleşmesinin bir diğer boyutu ise emperyalist devletlerle geliştirilen ilişkilerdir. İngiltere, Fransa, İtalya ve ABD gibi emperyalist devletler kendi aralarında bölgenin yeniden paylaşımı konusunda çelişkiler yaşasa da Lozan Anlaşmasıyla bu çelişkileri asgari düzeyde çözmüşlerdir ve Türk devletinin mali-ekonomik sömürgeleştirilmesinde ortaklaşmışlardır.

'KÜRT ULUSUNUN ÖZGÜRLÜK TALEBİ KARŞILIK BULMADI'
Lozan Anlaşması'ndan birkaç ay önce yapılan İzmir İktisat Kongresi'nde emperyalist devletlere ve tekellere her türlü ayrıcalıklar verildi. Emperyalist sermayenin önündeki engeller kaldırıldı. Bu da Türkiye'nin kapitalizme tam olarak biat etmesi ve kapitalizmin bütün yasalarının uygulayıcısı olacağı anlamına geliyordu. Bu temel olarak iki olgu açığa çıkardı. Türkiye sınırları içerisinde milli burjuvazi için pazar alanı oluşturulması ve bunun emperyalist-kapitalist sisteme sınırsız bağlanması ve sunulmasıdır. Lozan Anlaşması ve Kemalistler aracılığıyla emperyalist devletler, Türkiye'nin kendileri için pazar alanına dönüştürülmesini güvencelemişlerdi.

Diğeri ise; Kürt ulusu için parçalanma ve her bir parçanın da pazar alanı haline getirilmesi sürecidir. Hem Türk devletinin hem de emperyalist devletlerin Kürt ulusal sorununa yaklaşımı, bu durum göz ardı edilerek değerlendirilirse (ki çoğunlukla öyle yapılıyor) Kürt ulusal sorunu ve çözümünün anlaşılması olanaksızlaşır. Kapitalizm, hiçbir ulusun ulusal demokratik haklarını önsel olarak savunmaz, onun için en temel olan kendi çıkarıdır. Kendi çıkarını Türk devletinin kurulmasında ve Kürt halkının inkarında bulmuştur. Bundan dolayı da Kürt ulusunun özgürlük talepleri karşılık bulmaz.

Birleşmiş Milletler de ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı varsa da bu esas olarak o günkü koşullarda Ekim Devriminin dolaysız etkisi koşullarında gündeme gelen ulusal bağımsızlık hareketlerinin baskısı sonucudur. Günümüzde Kürt ulusal sorununu, kapitalizmle bağı kurulmadığı sürece devrimci, antikapitalist ve antiemperyalist tutarlı bir mücadele hattı da geliştirilemez.

Lozan Anlaşması, emperyalist kapitalist devletlerin Türk devletiyle tamamen kendi çıkarları doğrultusunda geliştirdikleri ilişkilerin güvenceye alınmasına vesile olmuştur. Ve bu politika, hala günceliğini koruyarak devam etmektedir. Türk devleti kuruluş felsefesi ve ideolojisinden asla vazgeçmemiştir ve vazgeçmeyecektir de.

ERDOĞAN DA HER ŞEYİ PAZARLIYOR
Kemalistler, Türk devletini emperyalistlere peşkeş çekerek kurmuş ve Lozan Anlaşması'yla da emperyalistlere güvence vermişlerdir. Ama içeride bunun tam tersi bir propaganda yaparak kendilerini bağımsızlıkçı, özgürlükçü, devletçi, halkçı göstermeye çalışmışlardır. Bunu göremeyen emekçi sol parti ve örgütler ise ayrı bir tartışma konusudur. Emperyalist kapitalizm için her şeyi pazarlayan, satılık hale getiren Erdoğan da dünyaya kafa tutan lider olarak kendisini pazarlıyor, tıpkı Kemalistler gibi. Bu anlamıyla Kemalist pragmatist politik yöntemin en iyi temsilcisi İslam sosuna bulanmış Erdoğan'dır diyebiliriz.

'LOZAN SONRASINDA KÜRTLERE KARŞI SOYKIRIM POLİTİKASI DEVREYE KONULDU'

Kürdistan'ın işgalini resmileştiren Lozan Anlaşması'nın 100. yıl dönümündeyiz. Geçtiğimiz yüzyılda Lozan Anlaşması ezilen Kürt halkı bakımından nasıl sonuçlara yol açtı?

Lozan'a Ankara Hükümeti adına giden İsmet İnönü, Kürtler ve Türkler adına geldiklerini söylemekteydi. Aslında kimsenin kimseyi kandırdığı yoktu. Zaten uluslararası ilişkilerde kanma-kandırılma diye bir şey yoktur. Çıkar ilişkisi vardır ve bunların pazarlığı yapılır. Emperyalistler de çok iyi biliyordu Kürtlere bir şeyin verilmediğini, aksi olsaydı Lozan Anlaşması'nda Kürtlerin adı geçerdi. Hakeza Türk devleti temsilcileri için zaten durum belliydi. Türk devletinin kuruluşunu uluslararası güvenceye alacak Lozan Anlaşması'nı imzalayana kadar, Kürtler varmış gibi yapılacaktı. Tek kandırılan Kürtler oldu. Lozan Anlaşması ile Türkiye Cumhuriyeti'nin yeni sınırları belirlenirken, Kürdistan toprakları dört parçaya bölünmüş oldu.

Kürtler, anlaşmada varlıkları ve haklarının en ufak bir güvenceye alınmadığını, Lozan'ın Kürtler için hiçbir anlam ifade etmediğini kısa süre sonra gördü ve itiraz etmeye ve ayaklanmaya başladılar. Kendisini Lozan Anlaşması'yla güvenceleyen Türk devleti ve Kemalist ideolojisi hiç tereddüt etmeden Kürtlere karşı katliam ve soykırım politikalarını devreye koydu. Naziler, Kürtlere karşı kimyasal silahla yapılan katliamları kendilerine örnek aldılar ve bunu dünyaya ilan da ettiler. Türk devleti, Lozan Anlaşması'yla kendini güvenceye aldıktan sonra Kürtler için tam anlamıyla inkar,imha, asimilasyon, parçalanmışlık; katliamalar, soykırımlar ve sömürgecilik süreci başlamış oldu ve günümüzde de ağırlaşarak devam etmektedir.

'SÖMÜRGECİ TÜRK DEVLETİ, LOZAN RUHUNU YAŞATMAYA ÇALIŞIYOR'

İşgalci Türk devleti ve gerici bölge devletlerinin Lozan Anlaşması için yeni dönemdeki planları hakkında neler söyleyebilirsiniz?

İşgalci faşist Türk devleti başta olmak üzere bölgesel gerici sömürgeci diktatörlükler, Kürt ulusuna karşı tavırlarını değiştirmiş değiller. Buna rağmen Kürtler de eski Kürtler değil. 20.yüzyıl Kürtlerin isyan ve serhildanlarına (ayaklanma) tanıklık etmiştir. Bunun karşısında büyük katliamlarda yaşanmıştır. Ama Kürtler fiili biçimde kolektif varlıklarını korumayı başarmışlardır. 21. yüzyıl Kürtler için büyük bir ulusal uyanışa sahne olmaktadır. Tabi ki gelgitler olmaktadır ama geri dönüşümsüz bir gelişme içerisindedirler. Çok önemli tarihsel kazanımlar da elde ettiler bu süreç içerisinde.

İşgalci sömürgeci Türk devleti, Kürtlerin inkarı üzerine yapılan Lozan Anlaşması'nın ruhunu yaşatmaya çalışıyor. Dün masa başında elde edip katliamlarla sürdürdüğü Kürt halkına karşı düşmanlık siyasetini bugün Kürtlerin direnişi karşısında zorlansa da devam ettiriyor. İşte bakın gerillaya karşı kimyasal silah kullanıyor (tıpkı Zilan'da, Dersim'de yaptığı gibi) dünyanın gözü önünde ve bu silahları da emperyalist devletlerden alıyor. Dün Lozan'da bu emperyalist devletler Kürtleri yok saydı, bugün de Kürtleri yok etmek için işgalci sömürgeci Nazi Türk devletine kimyasal silahları veriyor. Yani Lozan'ın ruhunu emperyalist devletler de sürdürüyor; çıkarları Türk devletinin varlığının devam etmesinden ve Kürtlerin inkarından yana. Ulusal sorun da dahil olmak üzere bütün meselelerde emperyalist kapitalizmin yasalarından dünyayı okumaya çalışmazsak ne dünü ne bugünü ne doğruyu ne yanlışı ne dostu ne düşmanı ayırabiliriz.

Sömürgeci Türk devleti ve emperyalistler Kürt ulusal özgürlük mücadelesinin en ileri mevzisi olan Rojava Devrimini yıkmak istiyor ve bunu yaparken de her türlü yol ve yöntemi kullanıyor. Yine Rojava Devriminin devrimci, demokratik, komünist öznelerini ezmek, önderliksiz, iradesiz bırakarak, teslim almak istiyorlar. “Jin jiyan azadî” sloganıyla dünya halklarına, ezilenlerine ve tabii ki kadınlarına moral, motivasyon ve ilham kaynağı olan Rojhîlat serhildanını, İranlı molla diktatörlüğü rejimiyle ezmek istiyorlar. Yüzyılı aşkındır ulusal mücadele yürütülen ama maalesef ki işbirlikçi ihanetçi KDP-Barzani oligarşisinin eline geçmiş Başurê Kürdistanın bütün Kürdistani özelliklerini ve direnişçi tarihini yok etmek istiyorlar. Bakurê Kürdistanda yine yüzyılı aşan direniş ve özgürlük mücadelesini ezmek istiyorlar. Sömürgeci faşist Türk devleti hem Kürt halkına karşı hem de onun siper yoldaşlarına karşı katliamcı politikalarını sürdürüyor, sürdürecektir. Ama görüyoruz ki başaramıyor.

Direniş geriye düşebilir, zayıflayabilir ama işgalcilerin sömürgecilerin işi hiç de kolay değil. Milyonların uyanışı, hem Kürdistan'da hem Türkiye'de hem Ortadoğu'da hem de dünyanın her bir köşesinde sürmektedir. Yönetemeyen, çözülen, yozlaşan ve çürüyen kapitalizm ve onların burjuva ideolojisidir.

'KÜRDİSTAN'IN HER PARÇASINDAKİ KAZANIMLAR ORTAK OLARAK GÖRÜLMELİDİR'

Dünün ışığında geleceğe baktığınızda Kürt halkını yeni Lozanlara karşı nasıl bir mücadele bekliyor? Kürt halkı önüne nasıl bir yol haritası koymalı?

Kürt halkının tarihsel olarak öncelikli görevlerinin başında ulusal birliklerini sağlamak gelmektedir. Ulusal birlik, emperyalistler ve sömürgeci diktatörlüklerin çizdiği suni sınırlar parçalanarak ve gerçek anlamda Kürt ulusunun hakları temel alınarak yürütülecek bir mücadele ile yeni Lozanların önüne geçilebilir.

Ulusal birliğin önündeki en büyük engel işbirlikçi-ihanetçi çizgide olan ve bu çizgiyi özellikle işgalci faşist Türk devletiyle derinleştiren KDP-Barzani çizgisidir. Devrimci demokratik ulusal birlikten ve ulusal çıkardan yana olanların her şeyden önce bu ihanetçi-işbirlikçi çizgiye karşı mücadele etmesi gerekir. Çünkü KDP-Barzani ihanetçiliği, ekonomik, siyasi, askeri güce ve egemenliğe sahiptir. Emperyalistlerin ve bölge gerici diktatörlüklerin desteğine sahiptir. Bu işbirlikçi çizgi yalıtılmadan, buna karşı tutarlı bir mücadele verilmeden ulusal birliğin sağlanması zordur. Bir yandan bu işbirlikçi ihanetçi çizgiye ve onun her türlü türevine karşı mücadele edilmeli, diğer taraftan ise Kürt halkının ulusal çıkarlarından yana olan, bağımsız, özgür ve birleşik Kürdistan için mücadele eden devrimci, demokratik, sosyalist kuvvetler bir ulusun en demokratik hakkı olan “kendi kaderini tayin hakkı” için bir araya gelmelidirler.

Kürdistan'ın her bir parçasında elde edilen kazanımlar, Kürt halkının ortak kazanımı olarak görülmelidir. Örneğin Bakurê Kürdistan halkı Rojava devrimini gerçekten büyük bir ruhla, inançla, kararlılıkla sahiplenmeli, korumak ve geliştirmek için her şeyi yapmalıdır. Rojava devrimini kendi devrimi olarak görmelidir. Rojava devriminin savunulması Bakur, Başur, Rojhilat parçaları için elzemdir. Her parça hem kendi devrimini gerçekleştirmeli hem de diğer parçadaki devrimleri ve kazanımları kendi devrimi ve kazanımı olarak görmelidir. Tutarlı ulusal bilinç bunu gerektirir. Ama maalesef görüyoruz ki hala çok yetersizlikler söz konusudur. Hem kendi gerçekliğini hem de emperyalist kapitalizmin Kürtlere karşı konumlanışını anlayamamaktan kaynaklı sorunlar, sıkıntılar yaşanmaktadır.

'SÖMÜRGECİLİĞE KARŞI SOSYALİST YURTSEVERLİK ÇİZGİSİ'
Emperyalist küreselleşmenin daha da pekiştirdiği pragmatist politik çizgi, Kürdistan'da olduğu gibi dünyanın birçok yerinde de görmekteyiz. Emperyalistlerin çıkarları, yeni suni devletler kurmayı gerektirirse hiç de tereddüt etmezler; ama çıkarları yoksa kırk milyonu aşmış bir ulusun kendi kaderini tayin etmesi söz konusu olduğunda kör ve sağır kesilirler. Bunu bilelim. Doğal olarak kiminle ne kadar nereye kadar yürüyebileceğimizi bilelim, boş hayallere kapılmayalım. Burjuvazinin her türden rengine yedeklenmeyelim, Kemalizm'in kurnazlıklarına, hilelerine, ikiyüzlülüğüne kanmayalım. Kürdistan'da kapitalizme, faşizme ve sömürgeciliğe karşı temel çizgi sosyalist yurtseverlik çizgisidir.

Ulusal sorun da dahil olmak üzere toplumsal bütün çelişkilerin merkezinde kapitalizmin ortaya çıkarttığı çelişki ve çatışmalar vardır. Kürdistan'da da sınıfsal çelişki her geçen gün derinleşmektedir. KDP-Barzani işbirlikçi-ihanetçi çizgisinin özünü bu çıkar ilişkisinde aramak gerekir. Siyasi, ekonomik ve sınıfsal çıkarları artık ulusal çıkarların önüne geçtiği için Başurê Kürdistanda sömürgeciliğin yeni biçimde, yeniden inşasında işbirlikçi-ihanetçi politikalar yürütmektedir.

'ROJAVA DEVRİMİ, LOZAN ANLAŞMASINI DELMİŞTİR'

Rojava devrimi Kürdistan'ı dört parçaya bölerek sömürgeleştiren Lozan anlaşmasının karşısında barikat oldu. Rojava devriminin geleceği bakımından süreci değerlendirir misiniz?

Rojava Devrimi, tasarlananın ve tahmin edilenin ötesinde bir pratik ortaya çıkarttı. Rojava devrimi, emperyalist ve bölge gerici, sömürgeci diktatörlüklerin sadece Ortadoğu'yu değil dünyayı yeniden paylaşma süreci içerisinde olduğu bir dönemde, Kürdistan'ın en küçük parçasında gerçekleşti. İfade ettiğiniz gibi Lozan Anlaşmasını kesinlikle çok net olarak parçalayan bir durum ortaya çıkardı. Rojava Devrimi, hem Kürtler için büyük bir adım ve kazanım oldu hem de dünya halkları, ezilenleri ve kadınlar için.

Rojava Devrimi, antiemperyalist bir devrimdir. ABD ile girişilen askeri taktik ilişkiye bakarak onun antiemperyalist karakterini göremeyenler yanılgı içindedir. Bu anlamda da emperyalistlerin 20. yüzyıl temel stratejisi olan “böl-parçala-yönet”e karşı devrimci bir var oluştur. Emperyalistler ve aynı masada oturan Türk devleti için yok sayılan Kürtlerin, kolektif varlıklarını toplumsal zeminde inşasıdır.

Rojava Devrimi, Lozan Anlaşmasını delmiştir. Lozan'ı paçavraya çevirecek ise Kürt ulusunun dört parçadaki mücadelesinin birleşmesi ve bölge halklarının stratejik ittifakı ile başarılacaktır. Kurucu ideolojisini Lozan'dan alan sömürgeci faşist Türk devleti için Rojava Devrimi tam bir kabus oldu. Devrimi ezmek için her türlü yol ve yönteme başvurdu. İşgaller, katliamalar, suikastlar, göçertme, doğa kıyımı vb. her renkten politik İslamcı çetelerle işbirliği yaptı, destekledi. DAİŞ, El Nusra (yeni adıyla HTŞ) ve El Kaide bunlardan sadece birkaçıdır. Yetmedi kendi katliamcı ordusunu devreye soktu. Bu direniş ve kazanım çok büyüktür, bunun ne kadar farkındayız, bilincindeyiz iyi değerlendirilmeli.

Karşımızda NATO'nun en büyük ordularından birisi var. Bölgenin en gerici, en faşist, en katliamcı, en statükocu, en kıyıcı, en barbar devleti var. Ve onun tepesinde duran faşist yef Erdoğan ve Nazi partileri AKP-MHP ortaklığı var. Bunların efendileri, işbirlikçileri var. İşgalci sömürgeci faşist Türk devletinin bütün katliamlarına, kıyımlarına, ses çıkarmayan, ortak olan, destekleyen emperyalist kapitalist devletler var.

'BÖLGESEL DEVRİMİN GELİŞMESİ İÇİN TUTULACAK HALKA ROJAVA DEVRİMİDİR'
Bunlar yetmezmiş gibi bir de kendisine sol-sosyalist deyip merkezi örgütlülüğü reddeden, silahlı mücadeleyi lanetleyen, örgütsel disiplini, devrimci savaşı, ezilenlerin direnişini ve şiddetini kabul etmeyenler var. Böylesi bir konjonktürde Rojava Devrimi gerçekleşti. Bakın şöyle bir etrafınıza ayaklanmaya kalkışan birçok yerde neden acaba sadece Kürtler başardı ve Rojava devrimi gerçekleşti. Bu zor şartlarda kendisini var eden Rojava Devrimi tabii ki geleceğe de umutla bakıyor. Ama tabloyu gördünüz, bu tek başına yetmez. Bölge ve dünyanın her tarafından desteğe, dayanışmaya ihtiyaç var.

Dünyanın her tarafında, Rojava devrimi deneyiminden dersler çıkartılarak büyük başarılar elde edilebilir. Dünyanın her bir köşesinde Rojava devrimi başta olmak üzere Kürtleri mücadeleleri ve kazanımları özellikle kadın devrimi sistematik olarak propaganda edilmelidir. Her türlü örgüt ve örgütlenme biçimi kurulmalı var olanlar geliştirilmelidir. Bölgesel ve dünya devrimine bağlanmalıdır. Bölgesel devrimin gelişmesi için tutulacak halka Rojava devrimdir. Rojava devrimi bölgesel ve evrensel ölçekte devrimlerin manivelasıdır. Bu manivela doğru kavranmalıdır. Rojava devrimine ilgisizlik, yabancılık aslında devrimlere ve devrimlerin güncelliğine ilgisizlik ve yabancılık anlamına gelir. Rojava Devrimi sadece Kürtler açısından değil, bütün ezilen halklar ve toplumsal kesimler açısından egemenlere, sömürgecilere, diktatörlüklere karşı mevziinin en önündedir. En önde dövüşenlerin yenilgisi, komşusunun Naziler tarafından alınıp götürülmesine sesini çıkarmayanın başına geleni unutmak ya da bilmezden gelmektir.

'NATO TOPLANTISINDA KÜRTLERE KARŞI YİNE ORTAK KARARLAR ALINDI'

11-12 Temmuz tarihlerinde NATO toplantısı yapıldı. Faşist Türk devleti, Kürtlerin kazanımlarını yok etmek için İsveç'in NATO'ya üyeliğini şantaj olarak kullandı. Dünden bugüne faşist Türk devletinin bu tavrını nasıl yorumlamak gerekir?

Faşist Türk devleti, NATO toplantısında da Kürtlere karşı Lozan Anlaşması ruhunu yaşatmaya devam etmiştir. İnkar, imha ve soykırım politikasını cumhuriyetin kuruluşundan itibaren aralıksız sürdürmektedir. Kürtleri dün olduğu gibi bugün de kendisi için varoluşsal bir tehdit olarak görmektedir. Doğal olarak sadece Kürdistan'da değil, dünyanın dört bir tarafında da Kürtlere karşı bir savaş yürütmektedir. Kürdün bırakın en demokratik haklarını kullanmasını nefes almasına bile tahammülü yoktur. Kürt düşmanlığı, paranoyakça bir düzeye gelmiştir faşist Türk devleti için. 

Bundan dolayıdır ki bütün olanaklarını Kürtleri imha etmek için kullanmaktadır. Sömürgeci Türk devleti Lozan'ın ruhuna darbe vuran Rojava Devrimi'ni en büyük tehditlerden birisi olarak görmektedir. Her fırsatta Rojava ve Kuzey Doğu Özerk Yönetimi'nin öncü kadrolarına ve altyapısına saldırmaktadır. Böylece Lozan'ı yaşatacağını sanmaktadır. NATO toplantısında da bu planlarını hayata geçirmek için emperyalistlere her türlü kolaylığı göstermiştir. Yeter ki Kürtlere karşı yürüttüğü inkar, imha, soykırım politikasına ses çıkarmasınlar, yanında olsunlar.

Dün Lozan Anlaşması'yla Kürtleri yok sayan devletler, bugün de faşist Türk devletiyle birlikte Kürtlere karşı yine ortak karar almışlardır. Özellikle Kürtlerin Rojava'da elde ettikleri kazanımları ortadan kaldırmak ve imha ve inkar siyasetinin devamını sağlamak için faşist Türk devletinin istekleri doğrultusunda hareket etmişlerdir. Emperyalist kapitalist sisteme, onların devletlerine, sömürgecilere karşı Kürt ulusundan yana devrimci demokratik bir mücadele yürütmek, günümüz devrimcilerinin güncel olduğu kadar tarihsel de görevidir.