24 Eylül 2024 Salı

Serhat Raperin yazdı | Umut ve umudu örgütlemek

Devrimci öznenin umudu toplumsaldır. Ezilenlerin çıkarlarıyla, onların gelecekte iyi ve insanca yaşam kurma özlemleriyle ilgilidir. O nedenle umudu düzen içinde aramak ezilenlere sırt çevirmek, umutsuzluğa teslim olmaktır! Peki, tek başına umutlu olmak yeterli midir? Umutlu olmak lafzi bir durum. Ama umudu olanın değiştirme gücü ve eylemi de güçlü olur. Yaşamın her anında eylem ister. Çözümün yol ve yöntemlerini geliştirmeyi, yeni yollar ve yeni kuvvetler oluşturmayı gerektirir. Umut, değişim iradesini ne ölçüde açığa çıkardığımız ve uyguladığımızla ilgilidir.

Kapitalizm her şeyi meta haline getirdiği gibi umudu da pazarlar. Onu gerçek anlamından yalıtıp insanlara sunar. Burada da korkunç bir yabancılaşmayla karşı karşıya kalırız. Kar elde etmek adına birçok duyguyu/hissi bu şekilde kullandığı gibi umut ile de böyle bir ilişki kurar. Nihayetinde korkunç sonuçlar doğuran, ezilen kitlelerin kurtuluşu için ortak noktaları körelten bir durumdur bu. Çünkü umudun toplumsal karakterini parçalayıp bireysel umutlar sunarak ezilenlerin öfkelerini ve özlemlerini kontrol altıda tutmuş olur.

Peki, nedir umut? Sokakta, tek tek insanlarda ve toplumda karşılığı nedir? Umut, geleceğe dair olumlu beklentileri ifade eder. Hem bir duygudur hem de geleceğe adım adım yürürken, var olanı değiştirip dönüştürme inancıdır. Yani aslında mevcut durumu aşıp yeni durumu yaratma beklentisidir. Kapitalist düzen bu durumdan para kazanmak adına yeni pazarlar oluşturduğu gibi halihazırdaki pazarları da genişletip güçlendirir. Mesela bahis, şans oyunları, iddia gibi araçların bu denli yaygın olması ve en çok da ezilen kitleler tarafından kullanılması hiç de şaşırtıcı değildir. Çünkü umudu orada arar insanlar. Orada aramaları gerektiği onlara dayatılır. Truman Show gibi bir dünya kurulur. Her şey sanaldır. Sahtedir. Reklamlarda herkes mutludur. Güzeldir. Toktur. Şıktır. İnsanların sürekli hayal kurması istenir. Düzenin öyle veya böyle bir parçası olan her bir bireyin günlük yaşamında umutlanmanın çeşitli hallerine tanık oluruz. Şu işe girsem, şu krediyi çeksem, bu evliliği yapsam, çocuk doğursam, piyangoyu tuttursam gibi başlayan cümlelerde görürüz umut dünyasını. Ancak tam da burada bu tür beklentilerin ve bunun için gereken çabanın altında yatan şeyleri incelediğimizde aksine hayli umutsuz bir durum olduğunu da görürüz. Çünkü buradaki umut dünyası bireysel kurtuluş ve zemininde geleceğe dair yürütülen inanç ve pratikle ilgilidir.

Kapitalizm bu tür umutlanma hallerini pazar ile buluşturur ve karına kar katar. Özlemleri de kontrol altında tutar. Çünkü geleceğe dair umutlu olmak, hayali kurulan yaşama dair olduğu için özlemlerin sisteme karşı tepkiye dönüşmesini engellemek ister. Aksi halde dünyayı değiştirme ideolojisi ile buluşan umut, kapitalist sisteme öfkeyi de oluşturur. Burjuva ideolojisinin; ezilenleri silahsızlandırma amacıyla kullandığı her türlü aygıt yaşamımızın her parçasında umut adı altında umutsuzluğu örgütler, şekillendirir ve yönetir. Düzen içi umutlanma halleri çelişiktir. Umutsuzluğu körükler ve sürekli bir kriz halini örgütler. Bu durum ezilen kitleleri çözüm ile buluşturmaktan ziyade onları çözümden yalıtır, her türlü çözüm aracından uzaklaştırıp düzen içine çeker.

Peki devrimci bireylerdeki umutsuzluk halini nasıl ele almalıyız? Bunun sebepleri ile nasıl mücadele etmeliyiz? Bu sorunu etraflıca incelediğimizde görünen ilk şey mücadelenin çeşitli süreçlerinde birbirine benzer örneklerinin olması. Örneğin rüzgarın arkamızdan estiği, düşmanın üzerine etkili bir şekilde yürüdüğümüz, sokakları ve meydanları gümbür gümbür inlettiğimiz günlerde birlikte yürüdüklerimizin adımları kararlıdır. Ancak mücadelenin belirli evrelerinde (doğru olmasa da) bir gerçek olarak, zorlu günlerde, her açıdan ve her türlü aygıt ile saldırı altında olduğumuz çetin süreçlerde; yolda tökezleyenleri, umutsuzluğa kapılanları çokça görürüz.

Ezilenlere, mücadelenin araç ve yöntemlerine güvensizlik, devrimci teorinin yaşamda karşılık bulamayacağına dair karamsarlığa sürüklenmek ve daha fazlası ideolojik kırılmayla ilgilidir. Elbette sınıf savaşımının bir gerçeğidir bu. Ancak kesinlikle uzlaşılacak veya idare edilecek bir durum değildir! Uzlaşmak, idare etmek, görmezden gelmek, ertelemek oportünizmi ifade eder. Marksist-Leninistler mevcut gerçeğimize hücum edip onu devrimci tarzda değiştirmekle yükümlüdür.

İzleyici, kaydedici, salt analizler ile durumu anlayan değil, müdahale iradesini açığa çıkaran, bunun meşru ve tarihsel deneyimlerini güne uyarlayıp çözümü zenginleştiren bir iradedir bizim ihtiyacımız olan. Devrimci öznenin varoluş sebebi başlı başına umutsuzluk ile savaşımdır zaten. Devrim fikri ve pratiğinin kendisi geçmiş ve mevcut durumun yadsınması, onunla savaşım yürütülmesidir. Umut buradadır. Bu eylemli varlık zaten yeni bir umudun ışık kaynağı, geleceğin can suyudur.

Umutsuz devrimci yenilmiş ve yorgun bir devrimcidir. Çevremize bir bakalım, ne kadar çok şeyden şikayet eden ama hiçbir şey değiştirmek için uğraşmayan devrimcilerle doludur etrafımız.

Umutsuzluk başladığı zaman devrimcilik de bir iş gibi yapılır. Her şey rutinleşir. Emekçilik zayıflar. Sadece kendine verilen görevi yapar ve onun dışında hiçbir şeyi tamamlamak için uğraşmaz. Hatta umursamaz bile. Hep yorgundurlar, partiye yönelik hep alaycı bir eleştirileri vardır. Partidir onu anlamayan, dinlemeyen, haksızlık yapan. Yenilmiştir. Faşizme ve patronlar sınıfına karşı öfkesi azalmıştır. Bunu kendisine bile itiraf edemez. Yenilgisini kendinde değil hep başka yerlerde arar. Partinin kolektif dünyasında değil bireysel dünyada heyecanları, mutluluğu arar. Ya ailesine gider ya da aile kurar. Kapitalist sisteme öfkesi olmayan bir devrimcinin nasıl umudu olabilir ki.

Ezilenlerin kaderini değiştirme iradesini açığa çıkaramamak yine ezilenlere dayatılan umutsuzluğun bir parçası olmak, umutsuzluğa karanlık katmaktır. Sınıf, cins özgürlük mücadelesi karanlığın içinde yükselen bir ışık niteliği taşır. Devrimci öznenin umudu toplumsaldır. Ezilenlerin çıkarlarıyla, onların gelecekte iyi ve insanca yaşam kurma özlemleriyle ilgilidir. O nedenle umudu düzen içinde aramak ezilenlere sırt çevirmek, umutsuzluğa teslim olmaktır! Peki tek başına umutlu olmak yeterli midir? Umutlu olmak lafzi bir durum. Ama umudu olanın değiştirme gücü ve eylemi de güçlü olur. Yaşamın her anında eylem ister. Çözümün yol ve yöntemlerini geliştirmeyi, yeni yollar ve yeni kuvvetler oluşturmayı gerektirir. Umut, değişim iradesini ne ölçüde açığa çıkardığımız ve uyguladığımızla ilgilidir. Umudu örgütlemek budur, aksi halde sadece umutlu olmak; yürümeyi düşünüp bedenimizden kendi kendine yürümesini beklemektir. Harekete geçirecek olan kuvvetin kaynağı elbette inanç ve düşünce olsa da adım atmadığımız zaman bir güce dönüşmez, yaşamda karşılık bulmaz. Sonuç olarak umutsuzluk ile savaşımımızda tarihsel ve toplumsal gücümüz hayal bile edilemeyecek kadar büyüktür. Devrim ve sosyalizmin sadece zihinde canlanan görüntüsü dahi muazzam bir umut kaynağıdır. Devrimci özne bu süreci tutkuyla, aşkla, inatla örgütleme kararlılığını sürdürdüğü ve yaşam tüm coşkusuyla bir ırmak gibi aktığı sürece umutsuzluk yenilmeye mahkum olacaktır. O halde tüm gücümüzle şairin dediği gibi haykırmalıyız: “Umutsuzluk yasak bize!”