24 Eylül 2024 Salı

Senem Pektaş yazdı | Üniversiteler açılıyor, fakat nasıl?

Sorunların çözümünü dayanışmacı bir noktayla sınırlamak, sorunları geçici çözecek ve soluk yaratacak araçlar bulmak yerine sonuç alacak yol ve yöntem bulmak gerekir. Gençlerin geleceğini çalan bu soygun düzeninin siyasi sorumlularını teşhir eden öfkeyi buraya yönlendirmek önemli bir adım olacaktır.

Milyonlarca öğrenci, geleceklerini belirleyecek öğrenim sürecine birçok sorunla birlikte başlayacak. Kapılarını öğrencilere açacak üniversitelerde, birbiri ardına yeni kararlar alındı. Üniversitelerin gündeminin ne olacağını şimdiden görmek, buna uygun hazırlık yapmak; fokurdayan memnuniyetsizlik ve öfkenin evriltilebileceği noktayı tayin edebilmek için de önemli bir yerde duruyor. O zaman soralım, üniversiteler açılıyor, fakat nasıl?

İlk önümüze çıkan piyasalaşmış eğitimin vücut bulduğu irili ufaklı özel üniversitelerdeki fahiş yıllık ücret zamları oldu. Yaz boyunca kampüslerde öğrenci bulunmayışını avantaja çeviren üniversite yönetimleri, yüzde 200’e varan zamla öğrencilerini karşıladı. Özel üniversitelerde okuyan öğrencilerin önemli bir kısmının kısmi burslarla okuduğunu, yükselen fiyatlar karşısında da ödeyemez ve eğitimine devam edemez hale geldiğini vurgulamak lazım. Merdiven altı dükkan gibi özellikle de İstanbul’da yoğunlaşan bu tip özel üniversitelerde öğrenimini sürdüren öğrencilerin önemli kısmı çalışarak kendi harç parasını çıkarmaya çalışıyor. Birçoğu taksitlendirme ve senet girdabında eğitimini sürdürebiliyor.

Öğrencilerin, okullardaki bu soyguna tepki vermemelerini ilgisizlik olarak yorumlamak veya öğrenci profiline dönük yanlış tespitler yapmak, bizi yanılgıya düşürür. Bu zamlara okul önü basın açıklamalarının örgütlenmesi, sosyal medyada ses yükseltilmesi gibi çeşitli yöntemler bir süredir yapılıyor. Burs kesimi gibi bir tehdidin sürekli varlığı buralarda hareketliliği sınırlı bir yere hapsetme ihtimali taşısa da zamlar nedeniyle okula devam edemeyeceği açık olan öğrenciler tepki göstermekten geri durmuyor.

Yıllık ücretlere zammın yanında özel üniversitelerdeki yemek, ulaşım, materyal giderleri ise uzun zamandır tepki çekiyor. Mütevelli heyetlerinin, vakıfların, değişik büyüklükte patronların yönettiği bu özel üniversiteler; bir kuruluş amacı olarak diploma ve bu yolla da geleceğe dair umut pazarlıyor. Bu kar hırsı, sorunların daha da derinleşmesine ve buna üniversitelilerden yükselecek sesin artmasına neden olacaktır.

Bu kıskacın etkisi devlet üniversitelerinde de yaşanıyor. İkinci öğretime gelen harç zamları ile yeni dönem başladı. Hemen hemen her üniversitede yemekhane fiyatları üç-dört katına çıkarılmış durumda, yurt ücretleri de aynı şekilde artırıldı. Halihazırda ekonomik kriz içinde olan öğrenci gençliğini daha da yoksullaştıracak tüm bu uygulamalar birbiri ardına diziliyor, pek çok üniversitelinin, sınırlı burslarla geçinebilmesi bile mümkün değil. Derslerin olmadığı tüm zamanını ise çalışarak geçiren öğrenci sayısı ise her geçen gün artıyor. Öğrenci ve işçi gençlik arasında ara bir geçici katman yaratmaya doğru yol alan bu tablo içinde yoksulluk; beslenme, barınma ve ulaşım sorunu hayati gündemler olarak önümüze geliyor. Bu durum üniversitelerin açılışı ile daha da yoğunlaşacak.

Tüm bu sorunların çözümünü dayanışmacı bir noktayla sınırlamak, sorunları geçici çözecek ve soluk yaratacak araçlar bulmak yerine sonuç alacak yol ve yöntem bulmak gerekir. Gençlerin geleceğini çalan bu soygun düzeninin siyasi sorumlularını teşhir eden ve öfkeyi buraya yönlendirmek önemli bir adım olacaktır.

Zam haberlerinin yanı sıra birçok üniversiteye yeni kayyum rektör atamaları da yine gece yarısı kararnameleri ile duyuruldu. Kayyum rektöre geliştirilecek mücadelenin içindeki potansiyeli Boğaziçi direnişi sürecinde deneyimledik. Bu dönem de kayyumların kararlarına karşı yükselecek tepkiler yine gündemimizde olacak. Yeni dönemde ise bu kıvılcımları büyütebilmek için önceki yılların deneyimlerinden sonuç çıkarmak, yeni bir yolu ancak bunun üstüne inşa etmek gerekli. Kayyumların aldığı kararlara karşı mücadeleyi yalnızca maruz kalanın gündemi olarak sınırlayan; okul toplulukları ve kulüplerinin bir bir kendi dar sınırları içindeki tepki ve açıklamalarını yeterli gören, "Yalnızca okulun bileşenlerinin karar alması" adı altında mücadeleyi sadece bir kesimle sınırlamak, sonuç almaktan uzak bir tutum haline geliyor.

Devrimci öğrencilerin, dışlandığı apolitik ve dar grupçu yaklaşımlara cepheden tutum alınması önemlidir. Aksi durum tepkinin üniversitenin kendi çemberinde, kendini eyleyen bir yankı yapmanın ötesine geçmeyecektir. Kayyumlara direnişi, birleşik mücadele pratiğini geliştirme görevi olarak ele almak, her bir üniversitede ve gençlik hareketi içinde birleşik mücadeleyi bir eğilim olarak açığa çıkarma zorunluluğumuz bulunuyor. Kayyum rektörlere geliştirilecek hattın en önemli halkası ve geri kalanını çözümleyecek olan nokta ise politik özgürlük sorunu olacaktır. Faşist şeflik rejiminin saldırılarının arttığı bu dönemde, üniversitelilerin ulaşım zammına karşı örgütlediği foruma saldırılardan öğrenci kulüplerin tüm haklarının gasbına; üniversitelilerin söz, eylem ve örgütlenme hakkı için yan yana geldiği her türden platformun en ağır biçimde saldırıya uğrayacağı açıktır. Buradan doğru gelecek her türden yasaklamalara eylem ve etkinlik iradesini sergileyebilmek, sorunlar etrafında yan yana gelinebilecek her türden kulüp, topluluk, platform gibi aracı inşa etmeyi önümüze koymaya ihtiyaç var.

Üniversiteli genç kadınlara dönük, yaşam tarzı özgürlüklerine saldıran söz ve söylem ise olağanca yoğunlaşmış halde. Bunun yanında kampüslerde yaşanan erkek şiddetine çözüm adresleri de bir bir hedef haline getirilerek kapatılmış ya da işlevsiz hale getirilmiş durumda. CİTÖK’lere ihtiyacı gündemden düşürmemek, yeniden açılmaları ve işlevli kullanımları için gerekli mekanizmaların yaratılması için üniversiteli genç kadınlar içinde çalışmalar yapmalıyız. Üniversiteli genç kadınların yaşadığı sorunların, ayrıca kadın olmaktan kaynaklı olduğunu görmek ve özel olarak gündemde tutmak önemli.

Devrimci mücadelenin en büyük kaldıraçlarından biri olagelmiş üniversiteler, bu dönem de sorunların bağrından yeni bir hareket filizlendirme olanağı ile önümüzde duruyor. Yeter ki dönemin yılgınlık, yorgunluk ve umutsuzluk haline üniversiteleri de teslim etmeyelim.