24 Eylül 2024 Salı

Savcı 18 gazetecinin tutukluluğunun devamını istedi

Diyarbakır'da mesleki faaliyetleri nedeniyle haklarında dava açılan 15'i tutuklu 18 gazetecinin duruşması ikinci günde sürüyor. Savcı, "mevcut delil durumu, atılı suçun vasıf ve mahiyeti, delillerin toplanmamış olması" gerekçeleriyle gazetecilerin tutukluluğunun devamını istedi.

Diyarbakır merkezli yürütülen soruşturma kapsamında 8 Haziran 2022'de gözaltına alınan ve 16 Haziran'da tutuklanan Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG) Eşbaşkanı Serdar Altan, Mezopotamya Ajansı (MA) editörü Aziz Oruç, Xwebûn gazetesi Yazı İşleri Müdürü Mehmet Ali Ertaş, gazeteciler Zeynel Abidin Bulut, Ömer Çelik, Mazlum Doğan Güler, İbrahim Koyuncu, Neşe Toprak, Elif Üngür, Abdurrahman Öncü, Suat Doğuhan, Remziye Temel, Ramazan Geciken, Lezgin Akdeniz ve Mehmet Şahin ile tutuksuz Esmer Tunç, İbrahim Bayram ve Mehmet Yalçın hakkında açılan davanın duruşması ikinci günde Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam ediyor.

KELEPÇELİ GETİRİLDİLER
Tutuklu gazeteciler salona getirilmeden önce mahkeme başkanı gazetecilerin avukatına, gülümseyerek "Avukat bey bugün bitireceğiz mi?" diye sordu. Avukat, "İfadeler biterse bitireceğiz" yanıtını verdiği sırada tutuklu gazeteciler yine kelepçeli bir şekilde salona getirildi.

'GAZETECİLİĞİN BEDELİ OLARAK CEZAEVİNDEYİZ'
Gazeteci Mehmet Şahin'in yarım kalan savunmasıyla devam etmesi beklenen duruşma, tercüman eksikliğinden kaynaklı Türkçe yapılacak savunmaların alınmasıyla başladı. Kürsüye ilk olarak çıkan Aziz Oruç, destek için gelenlere teşekkür ederek konuşmasına başladı. Türkiye'de gazeteciliğin ne olduğuna ilişkin uzunca açıklamalar yapıldığını hatırlatan Oruç, "Yıllarca bu salonlarda haber takibi yaptık, yargılandık, tutuklandık. Yerel mahkemenin 'örgüt üyesi değilsin' diyerek beraat kararı verdi ama bugün yine 'örgüt üyesi' iddiasıyla yargılanıyorum. Bu kadar çarpık ve içi gazetecilik kokan başka bir iddianame görmedim" dedi.

AKP iktidarıyla beraber ülkede 'terörist damgasının' sıradanlaştığına vurgu yapan Oruç, "Bu ülkenin adaletini terhis edecek AYM için bile 'terör örgütünün arka bahçesi' denildi. Bu şartlar altında yerel mahkeme Anayasaya uygun kararı nasıl verebilir? 400 gün sonra mahkeme salonuna gelebildik. Suç işlediğimiz için değil gazeteciliğin bedeli olarak cezaevindeyiz" ifadelerini kullandı.

'SİZ YAPMAZ MIYDINIZ BU HABERLERİ?'
"Magazin haberi, spor haberi yapsaydınız" diyenlere yönelik de konuşan Oruç, "Yapabilirdik ama bir hakikat ortada dururken bu hakikati görmezden gelemezdik. Gazeteciyiz ve haberlerimizi, programlarımızı savunmaktan vazgeçmeyeceğiz" diye konuştu. Kendisine yöneltilen suçlamalar arasında Dünya Anadil Günü, Newroz, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, seçim ve 1 Mayıs'a yönelik yaptığı sokak röportajları olduğunu hatırlatan Oruç, mahkeme heyetine doğru bakarak, "Bir an için bu coğrafyada gazetecilik yaptığınızı düşünün. Siz yapmaz mıydınız bu haberleri?" diye sordu.

Oruç sözlerini, "Kameramızı ve mikrofonumuzu alıp gazetecilik yaptığımızda damarlarınızdaki kanın hareketlendiğini biliyoruz. Bu günlerin hesabı sistem değişince verilecek elbet" diyerek sonlandırdı.

'ALGI YARATILMAYA ÇALIŞILDIĞI AÇIK'
Oruç'un ardından Elif Üngür'ün savunmasına geçildi. "Asimilasyon politikaları yüzünden anadilimde, Zazaca savunma yapamıyorum" diyerek konuşmasına başlayan Üngür, bugüne kadar 240 pragram çektiğini ve 2 binden fazla habere imza attığını söyledi. Bunların arasından sadece 22 haberin suçlama konusu yapıldığını ve bunların 7'sinin Newroz'a ilişkin olduğunu söyleyen Üngür, "Dolasıyıla burada bir algı yaratılmaya çalışıldığı açık" dedi.

Yaptığı haberlerin kamu yararı gözetilerek ele alındığını söyleyen Üngür, ödül aldığı bir haberin de suçlama konusu yapıldığını belirtti: "Bu içeriklerin hepsi habercilik faaliyetidir ve etik kurallara bağlı bir şekilde kaleme alınmıştır."

"Kadınların sesi olmak bir kadın gazeteci olarak benim görevim" diyen Üngür, Kürt basınına yönelik baskıların 'adaletsizliği gözler önüne serdiğini' söyledi.

'DAYIMLA GÖRÜŞMEM BİLE FARKLI YÖNLERE ÇEKİLMİŞ'
Üngür'ün ardından Suat Doğuhan'ın savunmasına geçildi. Türkiye'de tutuklanan ilk ve son gazeteci olmadıklarını belirterek konuşmasına başlayan Doğuhan, bulundukları binada başka bir medya şirketinin olmasının, 'örgütsel ilişki' olarak değerlendirildiğini belirtti: "Sayın savcının mantığına göre İstanbul'daki şirketlerin yarısı örgütsel faaliyet içerisinde. Öz dayım ile telefon görüşmem bile çok farklı yönlere çekilmiş. Çalışma arkadaşlarımla olan çekimlerle ilgili teknik konuşmalar bile suçlama konusu yapılmış. Yurtdışına 3 defa gittim ama sayın savcı onu bile 10 kere gitmişim diye göstermiş."

'KIYAMET KOPSA DAHİ SON SÖZÜMÜZ ÖZGÜR BASIN OLACAKTIR'
Tercümanın duruşma salonunda hazır bulunmasının ardından Mehmet Şahin'in yarıda kalınan savunmasına geçildi. Yazdığı manifestoyu okuyan Şahin, "Özgürlük, barış ve huzur içinde bir dünya bırakmak istiyorum. Buna karşı yapılan tüm saldırılara karşı duracağım. Çocukların mutlu geleceği için bu savaşın son bulması gerekiyor" dedi.

Kendisine yöneltilen suçlamaları değerlendiren Şahin, 2018 yılında gerçekleştirilen KESK mitinginde yaptığı konuşmadaki "Haksızlıklara ve hukuksuzluklara karşı mücadele edeceğiz ve sessiz kalmayacağız" sözlerinin suçlama konusunun yapıldığı belirterek, "Haksızlık ve hukuksuzluk. Bu iki sihirli kelime bugün suçlama konusu yapıldı. Başımıza gelen her şey haksızlık ve hukuksuzluk karşısında boyun eğmememiz ve sessiz kalmamamızdandır. Mitingte yaptığım bütün konuşmaların arkasındayım" dedi.

Şahin, sözlerini "Kıyamet kopsa dahi son sözümüz özgür basın olacaktır' diyerek noktaladı.

Mazlum Güler'in savunmasıyla devam eden duruşmada Güler, kendisinden önce savunma yapan arkadaşlarının beyanlarına katıldığını söyledi. İş arkadaşlarıyla olan konuşmaların dosyada suçlama konusu yapıldığını söyleyen Güler, "Benim onlarla olan konuşmamam hayatın olağan akışına aykırı olurdu" dedi.

Güler'in ardından savunmasını veren Ramazan Geciken de resmi noter işlemleri ve mesleki telefon görüşmelerinin aleyhinde delil olarak dosyaya koyulduğunu söyledi. Geciken şöyle konuştu: "Sanki yasadışı bir iş yapıyormuşuz gibi yansıtılmış. Hiçbir örgüt üyesi değilim ve hiçbir yerden talimat almıyorum. 400 günlük tutukluluğumuz artık bir cezaya dönüştü ve bizim şahsımızda bu ceza ailelerimize kesildi."

Duruşma İbrahim Koyuncu'nun Kürtçe savunmasıyla devam etti. 10 aylık sürenin sonunda hazırlanan iddianamenin içerisinde herhangi bir suç unsuru bulunmadığına vurgu yalan Koyuncu, "Bu da iddianamenin boş ve özensiz olduğu anlamına geliyor" diyerek beraatini talep etti.

'İDDİANAMEYE BAKTIĞIMIZDA TÜRKİYE'NİN İÇERİSİNDE BULUNDUĞU DURUMU GÖRÜYORUZ'
Koyuncu'nun ardından Abdurrahman Öncü de savunmasını Kürtçe yaptı. Meslektaşlarıyla yaptığı iş konuşmalarının suç unsuru olarak gösterildiğini belirten Öncü, evinde bulunan hard diskin vefat eden kardeşine ait olduğunu söyleyerek, "Öyle anlaşılıyor ki benim hakkımda bir şey olmadığı için bunu yaptılar" dedi.

Remziye Temel de Kürtçe yaptığı savunmasında iddianameyi değerlendirdi. "İddianameye baktığımızda Türkiye'nin içerisinde bulunduğu durumu da görüyoruz" diyen Temel, "Telefonda arkadaşıma programın saatini sormam, normal yaşamda konuşulan konular suç olarak gösteriliyor. 13 aydır tutuklu olmamın sebebi budur" diye konuştu.

Temel'n ardından kürsüye çıkan Neşe Toprak ise Kürt coğrafyasında kadınların yürüttüğü tüm faaliyetleri göz önüne getirmeyi görev edindiğini söyledi. 21. yüzyılda kadınların hâlâ baskı altında olduğunun altını çizen Toprak, sanatsal faaliyetlerine ve sanatın toplum için önemine değinerek, "Sanat ve sanatın savunuculuğu neden suç olarak değerlendiriliyor?" diye sordu. İddianamede kendisine yöneltilen suçlamaları değerlendiren Toprak, "Kadınların sesi olmak ve bu faaliyetleri sonuna kadar sürdürmek istiyoruz" diyerek savunmasını bitirdi.

Duruşma Lezgin Akdeniz'in savunmasıyla devam etti. 13 aydır bugünü beklediklerini söyleyen Akdeniz, kendilerinden sonra haklarında dava açılan kişilerin üçüncü duruşmalarının görüldüğünü söyleyerek yargılamanın uzatılmasına tepki gösterdi. İddianameyi baştan sona okuduğunu söyleyen Akdeniz, "Neyden dolayı tutuklu olduğumu anlamadım" dedi.

Verilen aranın ardından tutuklu gazeteciler duruşma salonuna yine kelepçeli olarak getirildi. Tutuksuz sanıkların savunmalarıyla devam eden duruşmada ilk olarak Kadir Bayram konuştu. İddianamenin içeriğinin boş olduğunu söyleyen Bayram, meslektaşlarının beyanlarına katıldığını söyledi.

Bayram'ın ardından Esmer Tunç tercüman aracılığıyla Kürtçe savunma yaptı. Tunç, "İki gün boyunca burada destek amaçlı bulunan arkadaşlara teşekkür ederim. Hakkımdaki iddialar mesleğim gereği yaptığım faaliyetleri içeriyor. Yaklaşık 800 sayfadan oluşan iddianamenin içeriği tamamen mesleki faaliyetleri kapsıyor. Bu ülkede kameran olmak suç mudur? Serdar Altan'ın da belirttiği gibi burada hesap vermek için değil hesap sormak için bulunuyoruz. Bu iki günün sonunda acaba bu ülkede adalet var mı yok mu belli olacak" dedi.

Duruşmada son olarak Mehmet Yalçın'ın savunması alındı. 10 yılı aşkın zamandır kameramanlık yaptığını söyleyen Yalçın, iddianamenin içeriğinde yer alan telefon konuşmalarına değinerek, "Bundan doğal bir şey yoktur" dedi.

Gazetecilerin savunmasının ardından gizli ve açık tanıklar dinlendi.

TANIK: HERHANGİ BİR SUÇ İŞLENMEDİ
Tanık sıfatında savunma yapan Mehmet Çelik, kendisinin Ari yapım şirketinin yanında akşam 18.00'den gece 22.00'ye kadar nöbetçi olarak çalıştığını ve "herhangi bir suç işlendiğini" görmediğini söyledi. Şirket çalışanlarını tanımadığını belirten Çelik, sadece yargılananların belgesel ve gazetecilik yaptıklarını bildiğini ifade etti. Çelik, daha önceki ifadelerinin hatırlatılması üzerine, "Ben öyle bir şey demedim" dedi.

GİZLİ TANIK 'EYLEMLERDEN' TANIYORMUŞ
Gizli tanık, duruşmaya Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile katıldı. Sesi ve görüntüsü değiştirilen tanık, ismi okunan gazetecilerin tümünü tanıdığını iddia etti. Tanık, "Nereden tanıyorsun?" diye soran mahkeme başkanına, "Diyarbakır'da gerçekleşen eylem ve etkinliklerden tanıyorum" dedi.

Gizli tanığa gazeteci Aziz Oruç soruldu. Gizli tanık, "Örgütün basın alanında faaliyet düzenliyor ve görev alıyordu. Daha önce nerede eğitim aldığını ve başka alanlarda görev aldığını da kendisi bana söyledi. Aldığı talimatla örgütün propagandasını içeren yayınlar yaptığını ve Avrupa'da yayın yapan kanala aktarıldığını biliyorum" iddialarında bulundu.

Gazetecilerin PEL prodüksiyonda kurgu, montaj ve programlar yaptığını ve bunları Stêrk ve Medya Haber TV'ye gönderdiklerini ileri süren gizli tanık, bu faaliyetlerin ise "örgütsel amaçlı" olduğunu söyledi.

Gazetecilerin avukat Resul Temur, tanığa, PEL prodüksiyonun sahibini tanıyıp tanımadığını sordu. Gizli tanık, prodüksiyonun sahibini 2-3 kez dışarıda gördüğünü ileri sürdü.

AÇIK TANIK KUDAY'IN BEYANLARI 
Açık tanık Kezban Kuday, daha önceki iddialarının arkasında durmayarak, söylediklerinin gerçeği yansıtmadığını, PEL prodüksiyonun röportaj ve programlar çekerek legal bir şekilde herkese açık paylaştığını söyledi.

TUTUKLULUĞA DEVAM TALEBİ
Savcı, mütalaasını açıkladı. Savcı, "mevcut delil durumu, atılı suçun vasıf ve mahiyeti, delillerin toplanmamış olması" gerekçeleriyle gazetecilerin tutukluluğunun devamını istedi.

Duruşma, avukatların mütalaa ve iddianameye dair savunmalarıyla devam ediyor.