24 Eylül 2024 Salı

Pınar Gayıp* yazdı | Yol arkadaşlarımın vedası

Şennur anne, Mehmet Şerif baba ve Sezgin'i 33 düş yolcuları için adaleti tesis ettiğimizi göremeden yitirdik. Birbirimizden öğrendik, birbirimize öğrettik, bitmez dediğimiz sarsıntılarda birbirimize sarılarak ayakta durduk, azmimizden güç aldık. Mücadelemizin zorluğu günden güne artarken, düş yolcuları gibi onlar da umut ışığımız, mücadele azmimiz oldu.

"Aslında ölmek de doğmak gibidir; yalnızca bir değişim" diyor Şilili yazar Isabel Allende. Dört neslin hikayesini okuyucularla buluşturduğu Ruhlar Evi kitabında.

Şili'de zengin bir hayat yaşarken yolu devrimcilerle kesişen ve devrim mücadelesine katılan Alba'nın hikayesini onun ağzından bizlere aktaran Allende, genç bir kadının en sevdiklerini yitirdiğinde yaşadığı acıyı, hayatta kalmak zorunda olduğunu betimliyor. Kişinin ölümünün ancak unutulduğunda gerçekleştiğini anlatıyor. Unutmadığımız, hatırlamakta ısrar ettiğimiz her ruh sonsuzluğa yürüyor, bizimle yaşıyor.

Tıpkı 20 Temmuz 2015'te katledilen düş yolcuları gibi. 8 yıldır sokaklara taşıdığımız mücadelemizle Suruç şehitlerini unutmadığımız gibi onları riyakar suratlara haykırıyoruz. Düş yolcularının ardından karşılaştığımız sayısız zorluklar arasında veda hakkımızın engellenmek istenmesi de yer alıyor. Lakin vedaya gelene kadar adalet mücadelesi yürüten bizlerin yan yana gelmemiz, anı biriktirmemiz defalarca engellenmek istendi. Binbir cam kırığının saplandığı kalbimizin acısıyla yaşayan bizlerin hikayesini 8 yıldır anlatıyoruz, anlatacağız da...

Fakat bu yazı özlemle andığımız ve göğsümüze kondurduğumuz yol arkadaşlarımız için kaleme alındı. Ölmenin de doğmak kadar doğal olduğunu zorla kabullenip, yer değiştirerek sevdiklerine kavuştuklarını ümit ettiğimiz yol arkadaşlarımız Şennur anne, Mehmet Şerif baba ve Sezgin için...

Anılarına binlerce kez minnetle ve saygıyla, tarifsiz özlemle...

BİR FOTOĞRAF KARESİ SAYFALARCA ŞEY SÖYLEYEBİLİR
Sayfalarca dile getirilemeyecek duyguları bir fotoğraf karesi tek başına üstlenir. 2016 yılının haziran ayında Suruç'taki Kürdistan mezarlığında yumruğunu kaldıran Şennur anne ve zafer işareti yapan Murat Yurtgül'ün annesi Şemsa annenin fotoğrafı gibi.

Suruç'ta kızı Polen'in katledilmesinin ardından hem 33'ler hem de tüm devrimciler için adalet mücadelesine katıldı Şennur anne. Başka katliamlar yaşanmasın diye. Kendi acısını bir kenara bırakıp bize siper oldu; gözlerimiz dolduğunda, ayakta duramayacağımız her anda Şennur anne yanı başımızda dağ gibi durdu. Yıkılmaz, sarsılmaz...

2016 yılının haziran ayında Suruç'a gitmiş, savcıyla görüşmüştük. Gazeteci olduğumu öğrenen savcı haber yapmamam için tehdit ettiğinde ilk tepki gösteren Şennur anneydi; "işi bu, O da oradaydı." Adliyeden çıktığımızda ağladığımda sarılıp teselli eden yine O'ydu. "Yol arkadaşı olduk bak" demişti, o gün başlayan yolculuğumuz aramızdan ayrıldığı 2018 yılına kadar sürdü. Her devrimcinin annesi, her devrimcinin yoldaşıydı. Fotoğraflarda, anmalarda müteessir görünen Şennur anne 33'lerin davasında savcının, hakimin suratına haykırdığı sözleriyle, anmalarda meydan okuyuşlarıyla devleşirdi.

Ölümsüzleşmeden önce katıldığı son Suruç davasında savcıya, "adalet başucunuzda bulunan raflardaki kitaplarda değil, vicdanlarda olur" sözleri Suruç için adalet mücadelesinin parolası oldu. Şennur anne tıpkı 33'ler gibi düş yolculuğumuzun köşe taşlarında yerini aldı...

YOL ARKADAŞLIĞIMIZ HEP BAKİ KALDI
Şennur anne gibi Mehmet Şerif baba da sarsılmaz dağımızdı. Canlı bomba saldırısının ardından yaralıları hastaneye kaldırmış, yaşamını yitirenlerin teşhis işlemleri devam ederken güvenlik nedeniyle bir eve sığınmıştık. Akşam saatleri elinde Murat ve Emrullah'ın fotoğrafıyla Mehmet Şerif (Akhamur) baba ve anne Zehra Akhamur gelmişti. "Tanıyor musunuz, gördünüz mü" diye herkese soruyorlardı, bir umut "yaşıyor" yanıtını bekliyorlardı. Bu yanıtı veremedik, iki yoldaşımızın da ölümsüzleştiğini bildiğimiz halde "bilmiyorum" yalanını söyledik.

Ağırlığını yaşadığım bu duyguyu Mehmet Şerif amcaya anlattığımda tebessüm edip sarılmıştı. "Ne diyecektin ki" demişti...

Suruç'a gittiğimde ilk uğrak noktam Akhamur ailemizin evi olmuştu. "Çocuklar gelmiş" diyerek asla tatmin olamayacakları bir sofra kuruldu, gün sonu mezar anmasında sona ermişti. Ünlü, Sadet, Yurtgül, Akhamur ailelerinin buluştuğu o gün, mezar anmasında Şennur anne ile Şemsa annenin fotoğrafını çektiğim gündü.

Mehmet Şerif amcanın katılabildiği oturmalardan duruşmalara, yıl dönümü etkinliklerine yoldaşlığımız, yol arkadaşlığımız hep baki kaldı. Ta ki covid-19 hastalığı nedeniyle aramızdan ayrıldığı 6 Temmuz 2020 yılına dek...

HAYATTA KALMANIN AĞIRLIĞI
2020 yılında başka cam kırıkları da saplandı kalbimize. Suruç'ta ağır yaralanan, vücudundaki şarapnel parçaları nedeniyle yıllarca tedavi gören Sezgin Dağ, Türkiye'de maruz kaldığı tehditler ve baskılar nedeniyle sürgün hayat yaşamak zorunda kaldığı İsviçre'de yaşamını yitirdi.

Aralık ayında kalp krizi geçiren Dağ hastaneye gitmiş, ilaç verilerek geri gönderildi, kampta fenalaşınca ambulans yerine çağrılan taksiyle gittiği hastane yolunda gözlerini dünyaya kapadı...

Şennur anne, Mehmet Şerif baba ve Sezgin'i 33 düş yolcuları için adaleti tesis ettiğimizi göremeden yitirdik. Birbirimizden öğrendik, birbirimize öğrettik, bitmez dediğimiz sarsıntılarda birbirimize sarılarak ayakta durduk, azmimizden güç aldık. Mücadelemizin zorluğu günden güne artarken, düş yolcuları gibi onlar da umut ışığımız, mücadele azmimiz oldu.

Asla unutulmayacakları andının tekrarıyla anıları önünde saygıyla, sonsuz özlemle ve de sevgiyle... Hiçbir düş yarım kalmayacak!

*Suruç katliamı tanığı, ETHA editörü.