24 Eylül 2024 Salı

Pınar Gayıp yazdı | Türkiye-Yunanistan: Hem 'düşman' hem ortak

Türkiye ve Yunanistan parasının olmadığını iddia ederek ve sermaye odaklı politikalarını devreye koyarak orman yangınlarına müdahale etmemesini meşrulaştırmaya çalışıyor. İki hükumette de ulus devletin bekası için iklim krizini bahane gösteriyor. Türkiye, işgal ve ilhak politikalarıyla başlattığı savaşlar sonucu ülkeye yığdığı göçmen ve mültecileri Yunanistan'a itiyor. Yunanistan ise mülteci düşmanlığını hem denizde hem de karada sergiliyor.

Buzullar eriyor, okyanus ve deniz sularının sıcaklığı her geçen gün artıyor, rekor derecede sıcak günler yaşanıyor... Emperyalist ve kapitalist devletlerin sermaye odaklı rant ve doğa talanı politikaları nedeniyle dünyanın dört bir yanında iklim krizi günden güne derinleşiyor. Son on yılda dünyada 82 milyon hektar ormanlık alan yandı. Afrika, Avrupa, Çin, ABD batı kıyılarında yaşanan kuraklıkla 2022, dünyanın en kurak yılı olarak kayıtlara geçti.

Dünyanın bir ucunda iklim krizini derinleştirecek bir olay, dünyanın öteki ucundaki bütün yaşamı etkiliyor çünkü biyoçeşitlilik ve ekosistem yok oluyor. Özetle söylenirse iklim krizi nedeniyle bazı ülkeler sular altında kalırken, bazı ülkelerde aşırı sıcak havalar ve kuraklık meydana geliyor. Ege Denizi'nin iki kıyısında yaşanan orman yangınları, nasıl bir felaketle karşı karşıya olduğumuz kadar söz konusu doğa olunca burjuva devletlerin yaklaşımlarının özsel olarak aynı olduğunu da gösteriyor.

Yaşadığımız coğrafyada her gün birbiri ardına, özellikle rant alanı bölgelerde, sermayeye peşkeş çekilmek için bir türlü söndürülemeyen yangınlar çıkıyor. Kısa bir süre sonra kül olan bu alanlar şirketlere veriliyor, devasa oteller, işletmeler vs. dikiliyor. Hükumetin rant ve doğa talanı projelerinin yanı sıra ulus devletin bekası için "güvenlikçi politika" adı altında bu yangınlara müdahale edilmiyor veya sesiz kalınıyor. Kürdistan'da ormanlar yakılıyor, HES, JES, RES, GES'ler yapılıyor, Kürt halkı göçe zorlanıyor, bölgeye asker ve jandarma yığılıyor.

2023 yılı temmuz başında başlayan orman yangınları hala sürüyor. Arama-kurtarma ekiplerinin, hayvanları kurtarmak için seferber olan örgütlerin çalışmalara katıldığı Çanakkale günlerce yandı. İktidar sözcüleri sırayla "can kaybı yok" açıklamalarıyla insan odaklı düşüncelerini ortaya koydu. Oysa yaban hayvanları ve evlerdeki, çiftliklerdeki hayvanlar ölüme terk edildi, katledildi. Çanakkale'de hala incelemeler sürüyor. Arama kurtarma ekibinde yer alan aktivistler, özellikle muhaliflerin, devrimcilerin bu çalışmada yer almasının önemine dikkat çekiyor. "Yer almalılar ki insan odaklı davranmaktan uzaklaşılsın doğa ve hayvanlar merkeze alınabilsin, suçların üstünün örtülmesi engellensin" diyor.

Sınırın hemen ötesinde Yunanistan'da da devasa orman yangınları ne yazık ki devam ediyor. Boyutları inanılmaz büyüklüğe ulaşan yangınlarda Evros nehri yakınlarındaki Dadia ormanında yangın sürüyor. Öyle ki devasa yangının dumanı İyonya Denizine ulaştı.

Türkiye ve Yunanistan parasının olmadığını iddia ederek ve sermaye odaklı politikalarını devreye koyarak orman yangınlarına müdahale etmemesini meşrulaştırmaya çalışıyor. İki hükumet de ulus devletin bekası için iklim krizini bahane gösteriyor. Türkiye, işgal ve ilhak politikalarıyla başlattığı savaşlar sonucu ülkeye yığdığı göçmen ve mültecileri Yunanistan'a itiyor. Yunanistan ise mülteci düşmanlığını hem denizde hem de karada sergiliyor. İtalya sınırına mülteci tekneleri itilip deniz, göçmen mezarlığı haline getirilirken, tıpkı Türk devleti gibi, Yunan devleti de kıyılarda ortaya çıkan orman yangınları için "Türkler mültecileri gönderiyor, mülteciler ormanlarımızı yakıyor, ülkemizi işgal etmek istiyor" yalanını öne sürüyor. Klasik "vatan elden gidiyor" söylemiyle milliyetçiliği körükleyen iki devlet de suçlarının üstünü örtmeye çabalıyor. Ormanları korumak, yangınları söndürmek için ekipmanları çoğaltmak yerine savaş bütçelerini arttıran iki devlet de milliyetçi hamasetle suçlarını mültecilerinin üzerine yıkıyor.
Sınır tanımayan küresel iklim krizine karşı tüm dünyada topyekun mücadele gerekiyor. Türkiye ve Yunanistan başta olmak üzere emperyalist ve kapitalist devletlerin yalanlarını teşhir edip, halkı bilinçlendirip mücadeleye katmak başlıca görevlerimiz arasında yer alıyor.

Bu politikalara karşı mücadele yürüten ekoloji aktivistleri Yunanistan'ın Türkiye'den farkı olmadığını; yangından, enerji projelerine her ekolojik yıkımda niyetlerinin ses çıkaran insanları susturmak olduğunu kaydediyor. Faşist yöneticilerin göçmenler üzerinden Türkiye düşmanlığını körüklemek istediğine dikkat çekiyor. Yıllarca "Göçmenleri Türkiye buraya gönderiyor, önce adalarımızı Müslümanlaştıracaklar sonra da ülkemizi işgal edecekler." Dönem dönem olayların tipine göre bu yalanları dönüştürüp kullanıyorlar. Üstelik bunu siyasetçiler ve milletvekilleri parlamentoda, basın açıklamasında, halkın arasında yapıyor.

Yunanistan'ın güneyinde yer alan Mora yarımadası açıklarında 700 mülteciyi taşıyan bir gemi battı, 110 kişi kurtarıldı ancak 590 kişinin akıbeti aylardır bilinmiyor. Ülkedeki cesur gazeteciler cansız bedenlerin karaya vurmasının ardından bir araştırma yaptı ve gerçekleri gözler önüne serdi: Yunanistan sahil güvenliği gemiyi kurtarmak için değil İtalyan kurtarma bölgesine atmak için çalışıyor ki böylece "sorumluluğumuz yok" diyebiliyor. Henüz hafızamız bu yaşananları sindirememişken 18 mülteci Edirne sınırının karşısındaki ormanda yanarak katledildi.

Yunan hükumetinin mültecilere uyguladığı politikalar, askerlerin sistematik işkencesi, mültecilerin can güvenliğinin olmadığını gösteriyor. Bu nedenle yardım istediyseler de karşılığını alamadıklarını, ölüme mahkum edildiklerini tahmin etmek zor değil. Zira Yunanistan bu suçun üstünü örtmeye dahi yeltenmiyor. "AB ve etrafında toplanan güçlerin ortak mutabakatı bu politikalar, yani Yunanistan aldığı emri yerine getiriyor" diyerek suçunu "kabul ediyor."

Peki küresel kapitalizmin, neoliberalizmin gözlerimizin içine bakarak işlediği bu insanlık suçlarına, ulus devletin bekası için doğayı, insanı, hayvanları, mültecileri katletmesine nasıl karşı çıkacağız? Burada Yunanistan'daki ekolojistlere kulak vermek önemli: "Birincisi bu tip ekolojik tahribatların özellikle komşu ülkelerin veya komşu ülkelerdeki politik faaliyet yürüten insanları bir araya getirmesi şart. Bunun en önemli örneği Midilli Adası. Midilli'nin suyu Kazdağları'ndan denizin altından geliyor, Kazdağları hem Gökçeada'yı hem de Midilli'yi besliyor. Kazdağları'nda yıllara yayılan bir mücadele ve direniş var. Kazdağları'ndaki siyanürle zehirlenen su Midilli'deki suyu da zehirleyecek. Buna karşı bir enternasyonal mücadele yürütülmesi lazım. Midilli'nin tam karşısındaki Çanakkale'de günlerce yangın vardı. Tıpkı geçen sene Midilli'deki orman yangınları gibi. İki ülke arasında ekoloji mücadelesi yürütenlerin dayanışması için bir köprü olmalı. İkincisi iki ülkenin de demokratik kitle örgütlerinin, partilerinin çok ciddi şekilde göçü gündemine alması lazım. Yunanistan'da da Türkiye'de de faşistler, göçmenler üzerinden her türlü argümanı kazanıyor ve bunun nedeni muhaliflerin göçe dair yapısal sözünün olmaması. Dolayısıyla tüm muhalif seslerin, kurumların ancak en çok da sendikasından demokratik kitle örgütüne hangi alanda faaliyet gösteriyorlarsa göç meselesinin tali değil temel bir mesele olduğunu kabullenmesidir. Kadın özgürlük mücadelesinden sınıf mücadelesine, ekoloji hareketine her siyasal ve demokratik harekete bunu kabul ettirmek lazım. İki ülkede de göçmenlerin bir nefret objesine dönüşmesini, sağın başarısına değil muhalefetin, soldan sosyal demokratına, isabetli bir söz kuramamasına bağlamak lazım."

Emperyalist kapitalist devletler, kendi bekaları için ulus devlet argümanıyla sömürge savaşları başlatıyor; doğamızı, hayvanları katlediyor, geri dönülemez ve onarılamaz tahribatlara yol açıyor. İklim krizinin nedeni sermaye sınıfıyken, bedelini "üçüncü dünya ülkesi" diye adlandırılan ülkelerdeki yoksullar ödüyor. İşgal ve ilhak odaklı politikalar yüzünden mülteci/göçmenler ölüme mahkum ediliyor. Bunun önüne geçmek için tek yol tüm mücadele alanlarını birleştirmek ve bizi yok etmek isteyen burjuvaziye karşı birlikte mücadeleden geçiyor.