24 Eylül 2024 Salı

İstanbul Tabip Odası: Barışı savunmak hekimlik görevi

İstanbul Tabip Odası, Efrin işgali esnasında barışı savunan TTB Merkez Konsey üyelerinin cezalandırılmasına ilişkin basın toplantısı düzenledi. Savaşa karşı barışı savunmanın hekimliğin bir görevi olduğu vurgulanan açıklamada, TTB'nin hekimlik görevlerinin yapmaya devam edeceği, bunun bedellerini ödeyeceği belirtildi.
İstanbul Tabip Odası, "Savaş bir halk sağlığı sorunudur" başlıklı açıklama nedeniyle Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi üyesine verilen cezaya ilişkin Oda binasında basın toplantısı düzenledi.
 
Basın toplantısına HDP Milletvekilleri Ali Kenanoğlu ve Garo Paylan, Limter-İş Genel Başkanı Kanber Saygılı, EMEP MYK üyesi Levent Tüzel, İHD İstanbul Başkanı Gülseren Yoleri, Eğitim-Sen Genel Başkanı Feray Aytekin ve çok sayıda akademisyen, sendika temsilcisi ve siyasetçi katıldı.
 
Basın metnini okuyan İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Pınar Saip, TTB Merkez Konsey üyelerinin toplamda 20 yıl hapis cezası aldığını söyledi. Saip, TTB yöneticileri, aktivistleri olarak geçmişten bugüne hakkımızda davalar açıldı, birçok kez yargılandıklarını kaydetti. Saip, "12 Eylül askeri mahkemeleri dahil hiçbirinde hakkımızda bir ceza kararı verilmemişti. Verilen karar arkadaşlarımızın suçlu olduğunu değil, 'Türk Yargısı'nın bugün geldiği yeri göstermektedir. Hiçbir şiddet eylemi ya da çağrısı içermeyen, tam tersine tümüyle barışçıl açıklamalar nedeniyle bir tabip örgütünün yöneticilerini hapis cezasına çarptıran mahkeme kararı, başta Dünya Tabipler Birliği olmak üzere uluslararası tabip örgütlerinin ve kamuoyunun hayret ve şaşkınlıkla izledikleri gibi, sadece Türkiye değil dünya hukuk tarihine de geçmiştir" şeklinde konuştu.
 
'HİÇBİR MAHKEME SAVAŞIN ÖLÜMLER YARATTIĞI GERÇEĞİNİ DEĞİŞTİREMEZ'
 
Hiçbir mahkeme kararının savaşın ölümlere, yaralanmalara, hastalıklara ve sakat kalmalara yol açtığı gerçeğini değiştiremeceğini vurgulayan Saip, sözlerini şöyle sürdürdü: "Hiçbir mahkeme kararı Birinci Dünya Savaşında yarısına yakınım sivillerin oluşturduğu 16 milyon insanın, İkinci Dünya Savaşında dörtte üçünü sivillerin oluşturduğu 65 milyon insanın öldüğü gerçeğini değiştiremez. Hiçbir mahkeme kararı savaşın bir halk sağlığı sorunu olduğu gerçeğini değiştiremez. Ve hiçbir mahkeme kararı 'Savaş bir halk sağlığı sorunudur!' dedikleri İçin cezalandırılmaya teşebbüs edilen arkadaşlarımızın suçsuzluğu, meşruluğu, haklılığı gerçeğini değiştiremez! Hiçbir mahkeme kararı hekimleri ve hekim örgütlerini savaşa karşı barışı savunmaktan vazgeçiremez. İfade ediyoruz ki; barışı savunmak suç değildir, barışı savunduğu için hapis cezasına çarptırılan TTB 2016-2018 dönemi Merkez Konseyi'nin 11 üyesinin her biri ve hepsi, her birimizin ve hepimizin onurudur!"
 
'İKTİDARDAN BEKLENTİMİZ YOK'
 
Saip'in ardından söz alan TTB 2. Başkanı Dr. Ali Çerkezoğlu ise bu davanın herkesin davası olduğunu belirtti, bunun basitçe bir dayanışmanın ötesine ulaştırmak zorunda olunduğunun altını çizdi. Cezalandırılmaya çalışılan aslında hekimliğin ve vicdanın olduğuna dikkat çeken Çerkezoğlu, "'Savaş bir hak sağlığı sorunudur' tanımını hekimler zaten bilir. Halk sağlığı derslerinde bilinir. Bu kadar net ve açıktır. Ortada söylenen kaynaklı bir yargılama yok. Buradaki mesajımız iktidara değil, Türkiye'deki yargı sistemini sorgulamaya, demokratik bir sistem kurmaya çağırıyoruz. Burada bir kasıt var, bir beklentimiz yok iktidardan. Beklentimiz demokrasi mücadelesini yürütenlerle sesimizi buluşturmaktır. AKP başkanın işaretiyle merkez konsey üyelerimizin evleri basıldı" dedi.
 
İnsanların hukuksuzca yargılandığını, tutuklandığını kaydeden Çerkezoğlu, yapılan yargılamaların sonucunun baştan belli olduğu ve hapis cezası ile sonuçlandığını söyledi, "Bizim bu yargı sistemine itirazımız var, sadece kendi davalarımız için değil, bu yargı sisteminin esastan değişmesini istiyoruz" diye konuştu.
 
'HUKUK YOK'
 
TTB eski Başkanı Gençay Gürsoy, bugün barış akademisyeni Füsun Üsler'i hapishaneye uğurladıklarını hatırlatarak, "Bu olay dünya demokrasi tarihinin eşi görülmemiş bir kara leke olarak geçerken Füsun Hoca'nın kişisel tarihine onur olarak geçecektir. Barış akademisyenleri davasıyla organik içindedir bu dava. Beni TTB'nin kurucusu olarak nitelendiyor karar metninde ve halen TTB'nin başkanı olduğum yazıyor. Bizden bihaber mahkemeler. Hukukun bu derece yerlerde sürüklendiği, bir kişinin tüm kurumları teslim aldığı bir dönem dahi yaşamadık. Herkes nasıl bir ülkede yaşadığımızı biliyor, hukuk dışı bir şey yok çünkü; hukuk yok. Tüm hekimler gerekirse 'savaş bir halk sorunudur' rozet yapıp takmalıdır" ifadelerini kullandı.  
 
'BARIŞ DEMEK SUÇ SAYILIYOR'
 
TTB eski Başkanı Özdemir Aktan ise bir mücadele yürütülmesi gerektiğini dile getirerek, şunları söyledi: "Bu ülke laik, demokratik bir hukuk devleti olmayı hak ediyor. 'Savaş bir halk sağlığı sorunudur' dediğimiz için bedel ödeniyor. Bir gün bunların hepsinin anılıp, anlatılacak. Biz bu sözle o kadar çok meydanlara çıktık ki daha önce suç değildi, bugün 'suç' olmaya başladı, 'barış' demenin suç olduğu gibi. Bugünler keşke yaşanmasaydı dediğimiz günlerdi ama birçok siyasetçilerin, gazetecilerin ödediği bedel gelecek için önemli bir yerde duruyor. Bu ülke için hep beraber mücadele etmeye devam edeceğiz."
 
'YARGILANAN ŞEY BİLİMSELLİK'
 
TTB eski Başkanı Raşit Tükel ise şunları dile getirdi: "Aslında iki bildirilerimiz yargılandı ama 'savaş bir halk sağlığı sorunudur' bildirimiz öne çıktı. Diğer bildirimizin sonunda 'barış içinde yaşamak mümkün' diye bitiyordu. Hekimler iyilik haline kavuşmanın mücadelesidir. Çevreyi, sosyal ortamı en çok bozan şeylerin başında savaşlar geliyor. Sadece kişilerin yaşamını yitirmesi olarak görmemiz gerekiyor. Savaş, halk sağlığı sorunları içinde önlenebilir olandır. Barış talebi kadar hekimlikle uyumlu başka bir talep yok. Bu görev bizim her zaman için sıkı sıkıya olduğumuz görevdir. Yargılanan diğer şey ise aslında bilimsellik. Sadece politik bir söylem değil, akla uygun bir tutum yargılanıyor. Düşüncenin ifade edilmesinin ne kadar zor olduğunu farkındayız. Sadece bizim değil, tüm toplumun karşı karşıya olduğu tehdit karşısında mücadele edeceğimiz bir süreçtir."
 
KESK İstanbul Şubeler Platformu adına Ayfer Koçak, yan yana durabiliyor olmalarının geleceği umutlandırdığını vurguladı. Koçak, "TTB ile ilk kez yan yana gelmiyoruz, çok büyük bedeller ödedik. En yakını 10 Ekim'de yol arkadaşlarımızı 'barış' için kaybettik. Savaş karşıtlığı noktasında herkese değen bir ifade halk sağlığı sorunu olduğu. Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki en doğru olan yargılanıyor. Savaşın yaraları barışı savunduğumuz için verdiğimiz bedellerden daha ağır olacak. KESK, TTB ile yan yana olmaya devam edecek" diye belirtti.
 
'SAVAŞA KARŞI BARIŞ DEMEYE DEVAM EDEĞİZ'
 
Limter-İş Genel Başkanı Kanber Saygılı, bu cezalandırmanın içinden geçilen sürecin niteliğini, durumunu ortaya koyduğuna işaret etti, sözlerine şöyle devam etti: "Bizim neyle karşı karşıya olduğumuzun bir fotoğrafını ortaya çıkıyor. Barış bazen kurşuna diziliyor, bazen kelepçeleniyor, barışın başına gelmedik zulüm kalmıyor. TTB gibi savaşa karşı 'barış' demeye devam edeceğiz. Savaş çığırtkanlığı yapanlar tarafından ceza verilmesi tabiî ki kabul edilemez. Dün itibariyle seçme seçilme hakkımız bile gasp edildi. Önümüzdeki süreçler bakımından yaşadığımız coğrafyada daha zor günler olacağını göstermesine rağmen, egemenler de rahat değil, AKP de huzurlu değil. Dün ki birlikteliğimiz bozluyor, emek irademiz kırılıyor. Kolektif irademizi büyütmek zorundayız."
 
Eğitim-Sen Genel Başkanı Feray Aytekin ise şunları kaydetti: "Eğitim- Sen her darbe döneminde en ağır bedelleri ödeyenlerdendir. Bu memlekete dair hayalleri olanlar olarak mutsuzluğu reddedip, kolektif bir mücadele ördük. Her daim eşitlikten, laikten yana olanlar her dönem bedel ödedi. TTB bizim onurumuzdur. Biz hep birlikte AKP faşizminin en yoğun olduğu dönemde bile umudu, inancı örgütledik, örgütlemeye devam ediyoruz. Dün ki seçimlerin iptal edilmesi kararından sonra da dayanışmayı büyütmenin zamanıdır."