24 Eylül 2024 Salı

'İmralı'dan ülkeye yayılan tecrit ancak karşı koyuşla sona erebilir'

İmralı'da uygulanan mutlak tecrit ve ülkeye yayılan tecridin ancak karşı koyuşla sona ereceğini belirten Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Rezan Sarıca, tarihsel ve siyasal gelişmelerin bunu gösterdiğini söyledi. 2022 yılında gerçekleşen CPT'nin İmralı ziyareti sonrası raporunu açıklaması gerektiğinin altını çizen Sarıca, "Hükümet açısından baktığımızda işkence yok ise insan hakları ihlal edilmiyorsa CPT'nin mart ayında yolladığı raporu açıklasın. Eğer bunu yapmıyorsa ki şu ana kadar yapmadı, orada o zaman işkencenin her boyutuyla uygulandığını da kabul etmiş olacaktır" dedi.

PKK lideri Abdullah Öcalan, uluslararası komplo sonucu 1999 yılından bu yana tutsak. Öcalan hakkında "vatana ihanet" iddiasıyla idam cezası istenmiş ancak Avrupa Birliği uyum yasaları gereğinde cezası ağırlaştırılmış müebbet hapse çevrilmişti. Öcalan, Marmara Denizinde bulunan, askeri ve uçuşa, sivil girişe yasak İmralı Ada Hapishanesinde tutuluyor.

PKK lideri Abdullah Öcalan üzerinde 12 yıldır ağırlaştırılmış ve mutlak tecrit uygulanıyor. Kürt düşmanlığı politikasını sürdüren AKP-MHP iktidarı bugün tıpkı 1990'lı yıllarda olduğu gibi Öcalan'ın adını ağzını alanlara, tecridi dillendirenlere, tepki gösterenlere savaş açmış durumda. Tecrit protestolarına polis saldırısında işkenceyle gözaltına alınanlara gözaltında da işkence sürerken, öldürülmekle tehdit ediliyor. Yanı sıra tecridi dillendiren ve Öcalan'a destek açıklaması yapanlar da hedef alınıyor. Son olarak Tele1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ tecrit politikasına tepki gösterdiği için tutuklandı.

Yanardağ'ın tutuklanması şüphesiz ki halklara verilen bir gözdağı. Çünkü AKP-MHP faşist iktidarı İmralı'da uyguladığı tecrit politikasını başta tutsaklar olmak üzere tüm Türkiye'ye uygulamaya çalışıyor. Peki İmralı'da tecrit ne zaman başladı, Öcalan'a yönelik işkenceler neler, tecrit politikasına nasıl direnilmeli, abluka nasıl yarılmalı Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Rezan Sarıca ile konuştuk.

'İMRALI'DA FARKLI BİR REJİM UYGULANIYOR'
Tecrit politikası için son 12 yılı değerlendirmek gerektiğini belirten Sarıca, "İmralı'nın kendi mekansal özellikleri olağanüstü. Adalet Bakanlığına bağlı klasik F Tipi zincirinin dışına çıkan, kendine özgü özellikleri olan bir hapishane. Burası hem ada hapishanesi hem de askeri yasak bölge. Yani tamamen denetim dışı. Temel hak ve özgürlüklerin orada farklı şekilde uygulanması veya uygulanmaması, farklı bir prosedür inşa edilmesinden kaynaklı farklı bir rejime sahip" dedi.

'TOPLUMSAL TEPKİLERDEN SONRA 2011'DE ARAYA SIKIŞTIRILAN 5 AVUKAT GÖRÜŞÜ OLDU'
Hali hazırda sınırlandırılan hakların 2011'den sonra hiç uygulanmadığına dikkat çeken Sarıca, "2 Temmuz 2011'den bu yana sadece beş avukat görüşü gerçekleştirebildik, 2019'da büyük toplumsal tepkiler sonucunda araya sıkışan görüşmeler bunlar. 12 yıldır başka bir avukat görüşmesi yok. 2014'ten bu yana 9 yılı bulacak süreçte beş aile ziyareti gerçekleşti. Telefon görüşmesi 24 yıllık İmralı tarihinde yalnızca iki kez uygulandı o da 20 yıl sonra. Pandemide kimi kaygılardan kaynaklı 27 Nisanda kısa bir telefon görüşmesi oldu. 25 Mart 2021 tarihinde gerçekleşen görüşme bir anda kesildi o da son derece kısa oldu. Yazılı, sözlü, yüz yüze bir görüşme gerçekleşmedi" ifadelerini kullandı.

'İŞKENCE KOŞULLARI ALTINDA TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİN İHLALİ'
Başkalarının denetimi ve keyfi uygulamaları altında, özgürlüğünden mahrum koşullarda, dış dünyadan tamamen kopuk, kapalı bir mekanın kaygılara yol açtığını söyleyen Sarıca, Öcalan'a yönelik fiziksel, psikolojik bir baskı var mı, sağlığı ne durumda, hukuki koşullardan yararlanabiliyor mu bilgileri olmadığını da ekledi. Sarıca, "Hukuki literatür açısından da uluslararası içtihatlar açısından ve evrensel değerler açısından bir risk doğuruyor. Böylesine denetimden uzak, kapalı bir mekanizmanın işletildiği, kapalı bir ağırlaştırılmış rejimde her türlü risk var demektir. Her türlü hakkın ihlali, işkence koşulları temel hak ve özgürlüklerin ihlali vardır. Bu yönüyle doğrudan bizlerin ve ailelerin yoğun kaygıları uzun süredir devam ediyor. Bu haber alamama hali iki buçuk yıla ulaşmak üzere, son derece kaygılı bir durum" dedi.

'GERÇEĞİN ORTAYA ÇIKMASINI ENGELLEMEK İSTİYOR İKTİDAR'
İktidarın özel politikasına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Avukat Sarıca, iktidarın ayyuka çıkan beslendiği kimi teknikler, yol ve yöntemler olduğunu belirtti. Devlet yönetimini ele geçiren iktidarın, bütün kaynak ve araçlarını kullanarak bir tarz ortaya koyduğuna dikkat çeken Sarıca, "Türk ve Kürt halklarını, Türkiye ve Mezopotamya coğrafyasını hem de Türkiye'yle ilişkili olanları manipülasyon siyaseti üzerinden yönetiyor. Bu siyasetin çok farklı uygulama biçimleri var, temel amaç hakikati gizlemek. Gerçeği halktan gizlemek ve yalan, sahte bir tarih üretmek. Hakikati gizleyerek zihin kontrolüyle, fiziki olarak da yönlendirme ideolojisiyle hareket ediyor iktidar. Halkların en çok ihtiyaç duyduğu şey gerçeklik, gerçek tarih. Gerçeğin ortaya çıkmasını engellemek için de özgür basının baskı altına alındığını biliyoruz" ifadelerini kullandı.

'İMRALI KAPATILARAK HAKİKAT GİZLENECEK'
Kürt meselesinin tarihsel ve derinleşmiş en önemli mesele olduğunun altını çizen Sarıca, Kürt meselesinin Türkiye'nin siyasetini, yönetimini, ekonomisini, tarihini etkileyen bir gerçek olduğunu da vurguladı. Halkların kültür, kimlik zenginliği içinde yaşadığı Türkiye'de tek dil, tek millet üretme siyasetini yürüten devletin geçmişinin 1920'lere kadar gittiğini belirten Sarıca, "Buna karşı en önemli siyaseti yürüten sayın Öcalan. Dolayısıyla O'nun bulunduğu mekan da temsili olarak en önemli mekan. Hakikati anlatmaya çalışan gerçek tarihi bütün halklara anlatmaya çalışan bir noktada duruyor. Bütün toplumsal sorunların asıl çözüm yollarını gerçekçi şekilde ortaya koyduğu birçok öneri, çözüm projesi sundu. Ama iktidarın, devletin toplumsal sorunları çözmek gibi bir derdi yok. Zaten çözülse böyle bir siyaseti yürütme ihtiyacı da duymayacak, karakterinde demokrasi ve özgürlükler olmayınca siyaseti manipülasyon üzerine kuruyor. Bu yüzden İmralı mekanı kapatılarak hakikat gizlenecek" dedi.

'ÖCALAN AKTİF SİYASETTEYKEN TOPLUM BİRLEŞTİ'
2013-2015 yıllarını hatırlatan Avukat Sarıca, şöyle devam etti: "Devletin de içinde olduğu bir süreç işletildi. Bugünkü toplum o günkü toplumdan farklı değil ama o günden bugüne yönetilen, yönlendirilen, maniple edilen bir toplum var karşımızda. Toplumun nasıl nefes aldığı, refaha kavuştuğu huzur içinde yıllar geçirdiğini biliyoruz. Hafızalar taze. Ama bugün devlet ürettiği manüpilatif siyasetle toplumları yönetebileceği birer düşman üretme siyaseti yürütüyor. Nefret üretiliyor. Toplumlar karşı karşıya getirilmiş durumda, ikiye bölünmüş. Asıl bölücülüğün bu siyasetin ürünü olduğunu görmemiz lazım. Sayın Öcalan aktif siyasetteyken toplumun nasıl birleştiği yakın tarihte görülürken bugün demokratik siyasetten uzaklaştırılan sayın Öcalan gerçekliğinde toplum karşı karşıya gelmiş durumda. Sayın Öcalan fırsat bulduğu her anda düşüncelerini paylaşmaya çalıştı, toplumsal uzlaşı ve özgür siyasetin, evrensel hukuk olması gerektiğini ortaya koydu. Üçlü sacayağı üzerine bir siyaset çizgisinin bu toplumun sorunlarını çözecek yegane öneriler olduğunu ortaya koydu.

'ÖZGÜRLÜK ALANLARINI OLABİLDİĞİNDE DARALTIYOR'
"Bugün üç ana argüman uygulansa toplum bugün içerisinde olduğu çoklu kriz içinde olmayacaktı. Hukukun uygulanmadığından bahsediyoruz, hatta iktidarın aracı haline geldiğini, dışına çıkmadığını, bağımsız ve tarafsız olmadığını net görüyoruz. Ama evrensel hukuk uygulandığında bugün toplum bir güvene kavuşacak. Sonuçta bireylerin ve halkların özgürlükleri güvence altına alınmış. Anayasanın bir kısmında eleştirebileceğimiz düzeyde tabii ki bir kısmı güvence altına alınmış ve uluslararası hukuk açısından da kazanım var. Bu kazanımları da hedef alan bir siyaset yürütüyor iktidar. Bu sis perdesini bertaraf edecek ortadan kaldıracak düşünceler sayın Öcalan'da birikmiş durumda. Dolayısıyla tüm topluma yaydığı dediğimiz nokta kimsenin siyaset yapmasını istemiyor, iktidar. Siyaset yapmak isteyen, farklı bir fikir ortaya koymak isteyen herkes gözaltı, tutuklama, baskı, tehdit, korkuya maruz kalıyor. Bir nefret yaratma zihin ve kitle kontrolü yeni büyük yalanlarla zihin bulanıklığı üzerinden kontrol söz konusu. Bir de üstüne korku yayarak tamamen muhalefeti demokratik toplumu baskılamak için çok yönlü bir siyaset yürütüyor. Özgür siyaset olsa bu kadar siyasetçi cezaevinde olmaz, HDP'nin il ve ilçe yöneticilerinden, vekillere, eşbaşkanlara tutuklu olmaz. Son yıllarda çok ciddi bir baskı ürünü olan Kobanê, HDP kapatma davası bunlar özgür siyaseti ortadan kaldıran karşı müdahaleler, sayın Öcalan'ın özgürlük alanlarını açma isteğine karşılık özgürlük alanlarını olabildiğince daraltıyor."

'DİRENMEKTEN BAŞKA YOL OLMADIĞINI TARİHSEL VE SİYASAL GELİŞMELER GÖSTERDİ'
Tecridi yok etmek için toplumsal olarak iktidarın yapmak istediğinin tam tersini yapmak gerektiğinin altını çizen Sarıca, özgürlüklerden asla vazgeçmemek gerektiğini söyledi. Sarıca, "Bu baskı altında toplum sindirildiği zaman bir yere varılamaz, bir şey elde edilemez; ne bir başarı ne de bir zafer. Elbette yegane yolu karşı çıkma, protesto etme her alanda hukukçunun, STK'nın, siyasetçilerin buna karşı bir siyaset yürütmesi ve toplumu bu yönüyle hem bir arada tutma hem de bilinçlendirme görevleri de var. Devlet tüm araçlarıyla saldırıyor, baskı uyguluyor buna karşı ne kadar kişi örgütlenir, toplum örgütlülüğünü büyütürse devletin araçları işlevsiz kalır. 1940'lardan bu yana başka yolunun olmadığını tarihsel ve siyasal gelişmeler göstermiştir."

'İMRALI'DAKİ İŞKENCE KOŞULLARINA AMASIZ KARŞI ÇIKMAK GEREK'
Muhalefetin devlet dilini kullanarak toplumu pasifize etme siyasetine tepki gösteren Sarıca, Türkiye'nin tüm gelişmelerini etkileyecek ve belirleyici düzeyde değiştirecek meselenin Kürt meselesi ve sayın Öcalan'ın konumu olduğunu kaydetti. Sarıca, "Türkiye'nin tüm sorunlarını değişim ve çözmeye yönelik etkileyecek mesele Sayın Öcalan'a olan yaklaşımdır. Çünkü toplumu bunun üzerinden yanlış yönlendiriyor, bertaraf edecek olan Sayın Öcalan'ın içinde bulunduğu koşullara demokrasi ve hukuk adına amasız karşı çıkması lazım. İşkenceyi kime uygulandığına göre ayrıştıramazsınız. İmralı'da açık bir işkence, suç var. Buna karşı çıkmazsanız kimseye alternatif olduğunuzu söyleyemezsiniz. İmralı'daki işkence koşullarına karşı çıkacaksınız ki sis perdesi aralanabilsin. Toplumları iktidarın rüzgarından ancak böyle koparabilirsiniz" dedi.

'CPT GÖZLEM RAPORUNU AÇIKLASIN'
Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Rezan Sarıca, son olarak şunları söyledi: "İmralı'daki koşulların gündemleşmesi bizim için önemli çünkü ciddi bir hukuksuzluk var. Sayın Öcalan için hukuk geçerli değil, hukuk İmralı'ya nüfuz etmiyor. Devlet kendi ideolojisi ve politikasıyla rejim uyguluyor ve bunu meşru bir hükümet üzerinden yapıyor. Anayasaya ve uluslararası sözleşmelere uymak ve gereğini yerine getirmek zorunda. İmralı'daki koşullar BM'nin tedbir kararıyla derhal sonlandırılması gereken koşullar. Tecrit koşullarının bir an önce kalkması lazım bu vesileyle Adalet Bakanlığına şu çağrıyı yapalım; Eylül 2022'de CPT'nin İmralı'ya gittiği açıklandı, CPT ziyaretle ilgili gözlemlerini, raporunu Türkiye'ye iletti. Bu raporun açıklanması Türkiye'nin onayına bağlı olduğu söyleniyor. CPT'nin bunu açıklama yetkisi var çünkü İmralı'da işkence var. İşkencenin olduğu yerde CPT üye devletin onayını almak zorunda değil. Hükümet açısından baktığımızda işkence yok ise insan hakları ihlal edilmiyorsa CPT'nin mart ayında yolladığı raporu açıklasın. Eğer bunu yapmıyorsa ki şu ana kadar yapmadı, orada o zaman işkencenin her boyutuyla uygulandığını da kabul etmiş olacaktır."