24 Eylül 2024 Salı

HDP Sözcüsü Kubilay: Dünya halklarının direnişini selamlıyoruz

HDP Sözcüsü Günay Kubilay, güncel gelişmelerle ilgili yaptığı basın toplantısında dünyanın bir çok ülkesinde gerçekleşen halk direnişlerini selamladı. Kubilay, "Dünyada gösterilen kitlesel tepkilerle hükümetler geri adımlar atmak zorunda kalır, hepimizi heyecanlandıran çok olumlu örneklerin altına imza atılırken, bizde ise AKP-MHP iktidarının bu kadar cesur davranmasının, krizin bütün faturasını halka yıkmasının kabahatini biraz da kendimizde aramak zorundayız" dedi, halkların birleşik mücadelesinin büyütülmesi gerektiğine vurgu yaptı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Günay Kubilay, bu haftaki basın toplantısını HDP İstanbul İl Örgütünde gerçekleştirdi. Haftalık güncel gelişmeleri 8 başlıkta değerlendiren Kubilay, dünyanın pek çok ülkesinde halkların ve ezilenlerin direnişlerini selamladı. Kubilay, "HDP olarak kapitalizmin yeni liberal kuşatmasına meydan okuyan, umutlarımızı biraz daha büyüten bu direnişleri bizlere armağan edenleri ve bunlara öncülük edenleri saygıyla selamlıyoruz. Yaşamını yitirenleri saygıyla anıyoruz. Adını andığımız direnişlere öncülük eden ülkelerdeki emekçiler ve halklar, içinden geçmekte olduğumuz verili kapitalist dünyada emeğin tek tek ülkelerde izole edilerek yalnızlaştırıldığı verili koşullarda enternasyonalist bir örgütlenme ve dayanışmanın, bütün dünya işçileri ve ezilen halklarının birleşmesinin ne kadar yakıcı bir ihtiyaç olduğunu bir kez daha hepimize göstermiş oldular" diye konuştu.

'HDP BELEDİYELERİNE İKTİDAR SALDIRISI ARALIKSIZ SÜRÜYOR'
HDP Sözcüsü Günay Kubilay, bu sabah Van'da gerçekleştirilen gözaltı saldırısına dikkat çekerek konuşmasına başladı. Kubilay "15'ten fazla kadın gözaltına alındı. Gözaltına alınan kişiler arasında Van Saray Belediye Eş Başkanımız Caziye Duman da bulunuyor. AKP ses çıkaran herkesi her kesimi özellikle de kadın iradesini hedef alıyor. Kayyım Darbesi'nin aynı zamanda özgür kadın iradesine yönelik bir saldırı olduğunu, eş başkanlığı hedef aldığını zaten kendileri ifade etmişti. Bugünkü saldırı da bunu kanıtlıyor. Yine bu sabah 'eylem yapılacağı' iddiasıyla Van İpekyolu Belediyemiz ablukaya alınmış. Kürdün iradesinin yansıdığı bütün belediyeler kuşatma altındadır. Bu saldırıyı bir kez daha sert bir dille kınıyor, halk iradesine yönelik bu darbeci zihniyeti reddediyoruz" diye konuştu.

'IŞİD'İN YAPAMADIĞINI ERDOĞAN YAPMAK İSTİYOR'
1 Kasım Dünya Kobani Günü'ne değinen Kubilay, konuşmasına şöyle devam etti: "1 Kasım IŞİD kuşatmasına karşı efsanevi bir direniş sergileyen Kobanê halkı ve dostları için, Noam Chomsky ve Arjantinli Nobel Barış Ödülü sahibi Adolfo Perez Esquievel'in de aralarında bulunduğu aydınların çağrısıyla 2014 yılından itibaren Dünya Kobanê Günü ilan edilmişti. Kobanê halkı ve onlara destek verenler sadece Kobanê için değil, tüm dünya halkları için büyük bir tehlike olan bir barbarlık çetesine karşı direnmiş ve tarihte izleri silinmeyecek bir zaferi dünya halklarına armağan etmiştir. Bütün dünya halkları, Kobanê'ye ve Rojava'ya büyük bir minnetle yaklaşırken, AKP-MHP iktidarı ise hala bu direnişe karşı düşmanca yaklaşımını sürdürüyor. O gün IŞİD çeteleriyle Kobanê'yi düşürmeye çalışanlar, bugün IŞİD ve El Kaide artığı çeteler eşliğinde Kuzey Suriye'ye saldırtmakta, kendince Kobanê'yi düşürmeye çalışmaktadır. Erdoğan, 'Kobanê'nin kontrolümüz altına girmesi lazım' diyerek, o gün IŞİD'in yapamadığını, bugün kendisinin yapmak istediğini açık açık söylemektedir."

Kubilay, Kobane direnişinin ezilen dünya halkları nezdinde silinmez derin izler bıraktığına işaret etti ve devam etti: "Kobanê durdurulamaz denilen katliamcı, tecavüzcü, köleci, katil IŞİD çetelerinin durdurulduğu, geriletildiği ve yenilgiye uğratıldığı yerdir. Kobanê'de düştü denilen umut yeniden dirilmiş, bitti denilen direniş tekrar ayağa kalkmış ve bölge halklarına yol gösteren bir meşaleye dönüşmüştür. Kobanê direnişi, sadece bir kentin değil, insanlığın ortak değerlerine savaş açmış bir barbarlık ordusunun ve 'Kobanê düştü düşüyor' diye müjde verenlerin heveslerinin kursaklarında kaldığı yerdir. Kobane, Rojava Devrimi'ne açılan kapının anahtarı olmuş, bütün Ortadoğulu kadınlara yol gösteren kadın devriminin sembolik bir ifadesi olarak tarihteki yerini almıştır.

'ROJAVA İKTİDARIN SALDIRILARINA RAĞMEN DEMOKRASİ OKULUNA DÖNÜŞMÜŞTÜR'
2 Kasım'ın da Dünya Rojava Günü ilan edildiğini hatırlatan Kubilay, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Rojava devriminin en özgün bir özelliklerinden biri ise Ortadoğu'da jeopolitik bir karmaşanın ve Suriye'de iç savaşın yaşandığı koşullarda dahi eşitlikçi, özgürlükçü ve demokratik bir yönetim biçiminin mümkün olduğunu gösteren özgün bir kadın devrimidir ve Kadın özgürlük mücadelesinde kadınların en önemli ilham kaynağı olmaya devam etmesidir. AKP-MHP iktidarının bütün karalamalarına karşın Rojava Kürtlerin, Süryanilerin, Arapların, Türkmenlerin, Çerkeslerin ve Ermenilerin, özcesi Rojava'da bulunan etnik aidiyetlerin ve inançların kendilerini özgürce ifade edebildiği eşitlikçi ve özgürlükçü bir yaşam birimine, incelenmeye değer bir demokrasi okuluna dönüşmüş bulunuyor."

Bağdadi'nin öldürüldüğü bölgenin açığa çıkması pek çok hakikati gün ışığına çıkardığını vurgulayan Kubilay, "Her ne hikmetse, iktidarın lehine en küçük bir gelişmeyi dahi günlerce köpürten AKP medyası, IŞİD liderinin öldürülmesinin üzerinde hiç durmadığı gibi kayda değer haber bile yapmadı" diye belirtti.

BAĞDADİ'NİN İDLİB'TE ÖLDÜRÜLMESİ AKP'NİN IŞİD'E NASIL KOL KANAT GERDİĞİNİN KANITIDIR
Erdoğan'ın kimler için güvenli bölge yaratmak istediğinin anlaşıldığını söyleyen Kubilay, konuşmasında şunları kaydetti:

"Güvenli Bölge diyen Erdoğan ve şürekâsının asıl kimler için ‘Güvenli Bölge' yaratmak istediği daha iyi anlaşılıyor. Böylece bütün dünya IŞİD lideri Bağdadi'nin Türkiye'nin gözlem noktalarıyla çevirdiği ve Türkiye sınırına 5 kilometre mesafedeki İdlib'in Başira köyünde gayet güvenli bir şekilde yaşadığını öğrenmiş oldu. Bağdadi'nin Türkiye'nin askeri üslerinin bulunduğu İdlib'de yaşadığının ortaya çıkışı siyasi iktidarın IŞİD gibi bir barbarlık çetesine ve tecavüzcü ordusuna başından beri nasıl kol kanat gerdiğinin, koruyup kolladığının en çarpıcı bir kanıtıdır. Bu saptamayı doğrulayan diğer bir kanıt ise IŞİD sözcüsünün de Türkiye'nin kontrolündeki Cerablus'ta öldürülmesi AKP-MHP iktidarının IŞİD ve türevi çeteleri koruyup kolladığının ve Kürtlere karşı kullandığının açık bir göstergesidir. Bağdadi'nin ve sözcüsünün öldürülmesiyle AKP-MHP iktidarı suçüstü yakalandığının altını bir kez daha çizmek istiyoruz. Nitekim başta Erdoğan olmak üzere iktidar adına resmi ağızlardan yapılan açıklamalar da gösterilen tepkinin iş üstünde yakalanan hırsızın verdiği kontrolsüz tepkilerden farksızdır ve suçluluk psikolojisinin dışa vurumundan ibarettir. Suriye politikasını Kürt düşmanlığı ve Kürt kazanımlarının yok edilmesi üzerine inşa etmiş iktidarın, Rojava'lı Kürtleri kendisine tehdit olarak görür, sınır komşusu olmasını savaş ve işgal nedeni sayarken, IŞİD çetesi ve onun türevi çetelerle komşu olmakta beis görmemiştir. Her iki ölümle ortaya çıkan hakikat AKP-MHP iktidarının utanç vesikasıdır. Böylece başından beri Kürtlerin bir siyasal statü sahibi olmaması için içine girmiş oldukları bütün kirli ilişkiler deşifre olmuştur.

CHP'NİN TEZKERE DESTEĞİ IŞİD BARBARLIĞINA VERİLEN DESTEKTİR
Bir başka hakikat de şudur: Başta CHP merkezi olmak üzere, modern ve seküler bir Ortadoğu tahayyül eden parlamento içi muhalefet partilerinin iktidar tezkeresine verdikleri destek, aynı zamanda Kürtler eliyle inşa edilen demokratik modernizme ve sekülerizme karşı IŞİD barbarlığına verdikleri bir destektir. IŞİD sadece askeri bir güç değildir ve Ortadoğu'da derin kökleri olan bir arkaik, cinsiyetçi ve kölece yaşam düşüncesinin en barbar taşıyıcılarından biridir. IŞİD'in bugün askeri olarak yenilgiye uğratılmış olması, onun demokratik, modern ve seküler yaşam tarzına yönelik ölümcül bir tehlike olmaktan çıktığı anlamına gelmez. Liderinin ve sözcüsünün öldürülmüş olması, bu tür bir barbarlık çetesini ve tecavüz ordusunu sarsabilir, ancak ideolojik, politik ve örgütsel varlığını ortadan kaldırmaya yetmez. HDP olarak bu hakikat karşısında Kürt karşıtlığı nedeniyle gözlerini kapatarak hükümet tezkeresine destek veren ve IŞİD gibi bir ölümcül tehlikeyi görmezden gelen parti içi muhalefet partilerini bir kez daha düşünmeye ve bu yanlış politik tutumlarını gözden geçirmeye davet ediyoruz."

'TÜRKİYE SURİYE TOPRAKLARINDAN ÇIKMALI, KÜRTLER ANAYASA KOMİTESİ'NE DAHİL EDİLMELİDİR'
Kubilay, Suriye'de demokratik çözümün önündeki en büyük engelin Türkiye olduğuna dikkat çekti ve ekledi: 

"Türkiye derhal Suriye topraklarından çıkmalı, kendi sınırlarına çekilmelidir. Türkiye'nin güvenlik kaygıları bütünüyle yapaydır. Yapay olduğu onun saldırgan tutumundan, Suriye topraklarına yayılma ve nüfuz etme girişimlerinden ve militirast politikalarından anlaşılmaktadır. Gerçek güvenlik kaygısı ve yaşamsal tehlikeyle yüz yüze olan, uluslararası kamuoyunun destek ve dayanışmasına ihtiyacı olan başta Kürtler olmak üzere Kuzey-Doğu Suriye halklarıdır. Dün BM'nin koordinatörlüğünde 150 kişiden oluşan Suriye Anayasa Komitesi ilk toplantısını gerçekleştirdi. 8 yıl boyunca süren ve ardında büyük bir yıkım, acı ve göz yaşı bırakan Suriye'de yeni bir toplumsal sözleşmenin yapılmaya başlanmış olması ve anayasal bir çözüm sürecine giriliyor olması olumlu bir gelişme, önemli bir başlangıç adımıdır. Ne var ki, yeni Suriye'nin inşasında demokratik bir siyasi çözüm sürecine girilmesinin ve kalıcı bir siyasi çözüme ulaşılmasının yolu, Suriye'de yaşayan bütün halkların, bütün inançların, bütün kimliklerin anayasal çözüm sürecinin bir parçası olmasından, anayasa komitesinde yer almasından geçer. Ne var ki, AKP iktidarının tıkayıcı tavrı ve Kürt düşmanlığı nedeniyle Kuzey-Doğu Suriye halkları, Rojavalı Kürtler Anayasa Komitesi'ne alınmayarak dışlanmışlardır. Bu çok büyük bir talihsizlik, çok önemli bir tarihsel yanlıştır. HDP olarak Birleşmiş Milletleri bu tarihsel yanlışa son vermeye ve yakalanmış bu tarihsel fırsatı Demokratik Suriye'nin harcına dönüştürmeye çağırıyoruz: Kürtler dahil, Kuzey-Doğu Suriye halklarının temsilcileri de Suriye Anayasa Komitesi'ne dahil edilmeli, Suriye'de kalıcı bir demokratik anayasal çözümün önü açılmalıdır."

'CUMHURİYETİN İLAN EDİLDİĞİ GÜN, KÜRT HALKININ İRADESİ GASP EDİLDİ'
Cizre'ye kayyum atanan günde, tarihsel bir hakikatin altını çizen Kubilay, konuşmasında şunları belirtti: "Bildiğiniz gibi Cizre'ye 29 Ekim'de, Cumhuriyetin ilan edildiği, halkın kendi kendini yönetmeye adım attığı tarihi bir günde, Kürt halkının siyasi iradesi bu iktidar tarafından gasbedilmiş, Cizre'de seçme ve seçilme hakkına son verilmiş, Kürtlere kendi kendinizi yönetemezsiniz denmiştir. Eş belediye başkanlarımıza ve seçilmişlerimize yönelik gözaltı, tutuklama, rehin alma operasyonları aralıksız sürüyor. Bu zamana kadar hiçbir iddialarını, suçlamalarını kanıtlayamadılar. Uyduruk gerekçeler ileri sürerek, gizli tanık gibi utanç verici bir yönteme başvurarak tutuklamaları, yerel yöneticilerimizi demokratik siyasetten tasfiye uygulamalarına hız kesmeden devam ediyorlar. Kayyım her hangi bir uygulama değildir. Yerel yönetimleri Sarayın rejiminin organik uzantısı haline getirme ve belediyeleri Sarayın isterleri ve direktifleri doğrultusunda yönetme biçimidir. Kayyum bir rejimdir, yönetme biçimidir ve AKP'ye kaybettirilen her seçime, AKP iktidarına kaybettirilen her iktisadi ve siyasi çıkar alanına karşılık HDP'ye ödettirilen siyasi bedeldir. HDP'den alınan siyasi intikamdır. Onun için atanan kayyımlar için evrensel bağlam, hukuksal gerekçe ve yasal dayanak aranması boşunadır. Onlar, bu HDP'liler 'belediyenin parasını dağa gönderiyorlar' yalanına kimseyi inandıramazlarsa, biliyorlar ki, bu memlekette şoven milliyetçi ajitasyonla gözü kapayan, kulaklarını tıkayan milyonlarca alıcı olduğunu bilerek 'silahlı örgüte şunu yaptılar, bunu yaptılar' yalanını uydurarak, su almaya başlamış gemiyi biraz daha yüzdürmek istiyorlar."

'ADRESE TESLİM KAYYUM'
3 yıl önce eski HDP Eşbaşkanları Figen Yüksekdağ ile Selahattin Demirtaş'ın aralarında bulunduğu HDP milletvekillerine dönük saldırıyı hatırlatan Kubilay, "AKP'ye 7 Haziran seçimlerini kaybettirmenin diyeti olarak siyasi rehin alındılar" diye konuştu.

Kubilay konuşmasında şunları ifade etti: "Arkasından HDP bileşeni Demokratik Bölgeler Partisi'nin bünyesindeki 102 belediyeden 95'ine el konularak Kürt halkının siyasi iradesine kayyum atandı. 2016'da 4 Kasım'dan başlayarak o gün gereken ses çıkarılmadığı için, kayyımlar geldiği yere gönderilmediği için 31 Mart'ta İstanbul halkının siyasi iradesine YSK eliyle sandık darbesi yapılmış ve kayyım döneminin yolu bir kez daha açılmış oldu.

Artık Türkiye'de saray rejiminin yerel ayakları kayyım rejimidir. Kayyım atamayı göze alamadığı her yerde İstanbul'dan başlayarak belediyelerin yetkilerini budayacak ve saraya bağlayacaktır. İstanbul'u, Ankara'yı, Antalya'yı, Adana'yı, Mersin'i, İzmir'i hiç kaybetmemiş gibi rant alanı olarak görülen her yeri saraya bağlayacak düzenlemeler yapılacaktır. Nitekim, İstanbul Boğazı'yla bu süreç başlamıştır. Erdoğan İstanbul boğazı kayyımı olarak kendini atayacak, adrese teslim kayyım ataması adım, adım genişleyecektir."

'HELE BİR HİZMETLERİ AÇIKLAYIN, GÖRELİM'
İktidara kayyumlara ilişkin çağrıda bulunan Kubilay, şunları söyledi: "Bir önceki kayyım döneminde bir orduya yetecek kadar baklava kadayıfların yendiğini söylemiştik. Pek çoğu belgeliydi. Ancak, eşeledikçe ortaya çıkan faturalar öylesine kabarık ki, bunların baklava börekle yenmesi de mümkün görünmüyor. Sabah akşam HDP belediyelerine çamur atıp duruyorsunuz? Bu kadar parayı nereye harcadınız? Açıklayın: Gever, küçük bir ilçe. Personel giderleri dahil, yıllık bütçesi 22 milyon lira. 680 milyon lira borcu var. Cizre, o da küçücük bir ilçe 220 milyon borcu var. Bu borçları ne için yaptınız, bu paraları nereye harcadınız, hangi kirli işlerde kullandınız. Açıklayın, herkes öğrensin, sizi taktir etsin! Öyle ya, memlekete bu kadar önemli ve değerli hizmetler yaptınız. Bu değerli hizmetlerinizi halktan neden saklıyorsunuz, gizliyorsunuz? Hele bir açıklayın görelim."

'KRİZİN FATURASINI HALKIN YÜZDE 99'UNA KESMEKTE SAKINCA GÖRMÜYORLAR'
Ekonomi verileri değerlendiren Kubilay, konuşmasına şöyle devam etti: "Ekonomi bakan Albayrak'ın şirin gösterme çabalarına karşın ekonomi verileri ve göstergeleri iyiye doğru bir gidişin olmadığını, işçilerin, emekçilerin, emeklilerin, yoksulların, köylülerin, esnafın yaşamını alt üst edecek yeni gelişmelerle karşı karşıya kalacağımızı işaret ediyor.2018'in son çeyreğinden itibaren daralan ekonomiden yine negatif rakamlar geliyor.

2019'da birinci çeyrekte yüzde 2,4, ikinci çeyrekte yüzde 1,5 daralan Türkiye ekonomisinin üçüncü çeyrekte ise yüzde 2 oranında daralması bekleniyor. Bu rakamlara rağmen Bakan Albayrak, pozitif büyüme rakamlarından söz ediyor. Dünya Bankası'nın Türkiye'ye dair yılsonu büyüme öngörüsü yüzde 0. Berat Albayrak, dün 'Yeni Ekonomi Programı'nda inşallah yüzde 5'in altını tarihimizde ilk defa göreceğiz' dediği saatlerde Merkez Bankası, 2019 sonu için enflasyon tahminini yüzde 12, 2020 sonu için yüzde 8,2, 2021 sonu için yüzde 5,4 olarak açıkladı. Anımsanacağı gibi 2018 Ağustos'unda kriz ilk baş gösterdiğinde krizin faturasının toplumun yüzde 99'una ödetileceğini söylüyorduk. Ne yazık ki, artık krizin faturasını emekçi sınıflar ödüyor. AKP iktidarı, ekonomi ve yönetimdeki başarısızlığının üzerine örtmek ve savaşla derinleşen ekonomik krize bütçe yaratmak için çareler arıyor. Doğalgazdan elektriğe otoyollardan köprülere, etten süte kadar pek çok kalemde yapılan zamlar yetmeyince yeni vergi kalemleri icat ediyor. Şimdiye kadar olmayan Dijital Hizmet Vergisi ve Konaklama Vergisi ve mevcut vergilerde yapılan artışlarla 5-6 milyar TL'lik kaynak yaratmaya çalışıyorlar. Yeni yüzde 40'lık Gelir Vergisi dilimi ile toplanan gelir vergisi miktarının artırılması planlanıyor. Bununla da yetinmeyip bir nevi torba yasa olan yeni vergi paketinin içine Cumhurbaşkanına 70 milyar TL'lik borçlanma yetkisi vermek istiyorlar. Ne yazık ki, krizin başından beri bu ve benzeri politikalara milyonların sokaklara aktığı kitlesel tepkiler gösterilmeyince adım adım krizin faturasını bütünüyle yüzde 99'un sırtına yıkacak yeni düzenleme yapmakta bir sakınca görmüyorlar."

'DÜNYA HALKLARININ DİRENİŞİ UMUTLARIMIZI BÜYÜTTÜ'
Türkiye'deki gibi kuşatılan, yeni liberal politikalarla işsizliğe, yoksulluğa, açlığa, sefalete mahkum edilmek istenen diğer ülkelerdeki işçiler ile halkların direndiğini vurgulayan Kubilay, direnen halkları selamladı. Kubilay şöyle konuştu:

"Irak:Bağdat'ta bir aydır yoksulluğu, işsizliği, yetersiz kamu hizmetlerini ve yolsuzluğu protesto için halk sokaklara çıktı. Cumhurbaşkanı istifa kararı aldı. Lübnan: Beyrut'ta hükümetin sosyal medyaya iletişim vergisi getirmesi üzerine halk sokaklara çıktı, başbakan istifa etti. Hong Kong: Halk tarafsızlığından şüphe ettikleri Çin mahkemelerinde suçluların yargılanmasının önünü açacak tasarıyı haziran ayından itibaren protesto etmeye başladı, tasarı iptal edildi. Şili: Elektrik şirketinin elektrik zammı yapma kararı üzerine halk sokaklara çıktı. Başbakan Pinera içişleri bakanı ve ekonomi bakanı da dahil toplam 8 bakanı görevden aldı ve 'Şili değişti biz de bu değişime ayak uydurmak zorundayız' demek zorunda kaldı. Ekvador: Hükümet, tüm ülkede kitlesel protestolara neden olan ve devlet şiddetinin 6 can aldığı akaryakıt zammına dair kararnameyi 11 günün sonunda geri çekti. Cezayir: Halk Cumhurbaşkanı Buteflika'nın yeniden ve 5. defa cumhurbaşkanı adayı olmasını protesto etti. Buteflika istifa etmek zorunda kaldı.

"HDP olarak kapitalizmin yeni liberal kuşatmasına meydan okuyan, umutlarımızı biraz daha büyüten direnişleri bizlere armağan edenleri selamlıyoruz. Yaşamını yitirenleri saygıyla anıyoruz. Adını andığımız direnişlere öncülük eden ülkelerdeki emekçiler ve halklar, içinden geçmekte olduğumuz verili kapitalist dünyada emeğin tek tek ülkelerde izole edilerek yalnızlaştırıldığı verili koşullarda enternasyonalist bir örgütlenme ve dayanışmanın, bütün dünya işçileri ve ezilen halklarının birleşmesinin ne kadar yakıcı bir ihtiyaç olduğunu bir kez daha hepimize göstermiş oldular. Demek ki, dünya da gösterilen kitlesel tepkilerle hükümetler geri adımlar atmak zorunda kalır, hepimizi heyecanlandıran çok olumlu örneklerin altına imza atılırken, bizde ise AKP-MHP iktidarının bu kadar cesur davranmasının, krizin bütün faturasını halka yıkmasının kabahatini biraz da kendimizde aramak zorundayız. Artık, AKP'ye oy vermiş olsun ya da olmasın bütün işçilerin, emekçilerin, yoksulların görmesi gereken hakikat şudur: AKP iktidarı alın terinin değerini bilen emek dostu bir parti değildir. AKP iktidarından kurtulmaksızın, işsizliğin, yoksulluğun, pahalılığın, sefaletin, savaşın, acının, göz yaşının sonu gelmeyecektir."

'PARTİMİZ YENİ BİR MÜCADELE HAMLESİ BAŞLATIYOR'
Kubilay son olarak, partisinin il kongresine çağrı yaptı ve "İl örgütümüz 3 Kasım Pazar güna 3. Olağan kongresini gerçekleştirecek. Barışa, demokrasiye, eşitliğe ve özgürlüğe daha fazla ses, daha fazla renk katmak için yeni bir mücadele hamlesini başlatıyor" dedi.