24 Eylül 2024 Salı

Güneş Erzurumluoğlu* | Suruç katliamı herkes için yeni bir tarih

20 Temmuz denildiğinde gözlerin önüne gelen sayısız görsel var. Benimkine ise gerçekten bir köprü geliyor. Benimle devrim arasında kurulan, Gezi ile Rojava arasına, birleşik devrime kurulan bir köprü. Öyle ki bu köprü bugün sayısız insanı birbirine bağlıyor ve 33'lerin düşlerine sahip çıkıyor. Bu köprü inşa çalışmalarına katılma kararı alan herkes için yeni bir tarih oldu.

Suruç'a doğru yola çıkış hazırlıklarını, yolculuğu, bahçeyi kısaca her ayrıntıyı çok iyi hatırlıyorum. Gitmeye karar verdiğim günleri, yolculuk öncesi Keke'lerle geçirdiğim vakitleri, sorduğum alakasız soruların hepsini hatırlamak bana tarif edilemez bir mutluluk veriyor. Çünkü kendi sınırlarımı yıkmaya başladığım en doğru adımlarımı atıyordum. Bana geride bıraktığımız zaman içerisinde "Hiç keşke gitmeseydim dedin mi" sorusu defalarca kez yöneltildi, benim aklımdansa bir defa bile geçmedi.  

Devrim topraklarının yanı başındaydık. Yani olmamız gereken zamanda, olunması gereken yere doğru yoldaydık. Rojava Devrimine katkı sunmak için hazır olan gençliğe bir kapıydı Beraber Savunduk Beraber İnşa Edeceğiz kampanyası.

Sekiz yıl önce o yolculukta benim kadar herkes de ne yapacağını bilmiyordu. Yanlış anlaşılmasın, bunu şu yüzden söylüyorum. Keke Adana'dan hareket edecek otobüsteki arkadaşların alanda ne yapabileceklerinin yer aldığı bir liste oluşturmamızı istemişti. Bende herkese tek tek sormaya başladım. Bir sorun vardı ki herkes "Ne iş olursa yaparım" cevabını veriyordu. Listenin sonunda ben de aynı cevabı vermiştim.

Herkesin orada olmak için birçok sebebi vardı, ben de öğrenme yoluna çıkmıştım. O gün çok şey öğrendim. Mesela karpuz kesmesini, her insanın heyecanını farklı yaşadığını, aynı anda her yerde olma isteğini… Kobanê İnşa Kampanyası bugün hala bana, bize çok şey öğretiyor.

O gün birçok şeyi ilk defa yaşadım. Katliamın gerçekleştiği o bahçede ilk defa slogan attım, en büyük heyecanla. O bahçenin hemen önünde ilk defa ve son defa sarıldım Cebo'ya, tüm yoldaş sıcaklığıyla. Basın açıklamasına geçmeden son şeyleri öğrendim Keke'den, tüm merakımla.

Yarım kaldı...

Yerini koskaca bir sessizlik ve çınlama aldı...

O bahçedeki yaşadığımız hisler anlatılamaz. Kokular, sesler, anlamamanın verdiği korku. Elden ele taşınırken ki telaş. Ambulansın gelmemesinin çaresizliği. Halkın kendi canıymışçasına gösterdiği çaba. Hepsi bugün hala bizimle, çok taze bir öfke, çok kararlı bir hesap sorma bilinci.

20 Temmuz denildiğinde gözlerin önüne gelen sayısız görsel var. Benimkine ise gerçekten bir köprü geliyor. Benimle devrim arasında kurulan, Gezi ile Rojava arasına, birleşik devrime kurulan bir köprü. Öyle ki bu köprü bugün sayısız insanı birbirine bağlıyor ve 33'lerin düşlerine sahip çıkıyor. Bu köprü inşa çalışmalarına katılma kararı alan herkes için yeni bir tarih oldu.

Suruç Katliamı, AKP-IŞİD ortaklığıyla yapılan Türkiye-Kürdistan tarihinin en kanlı gençlik katliamydı. 8 yıldır göstermiş olduğumuz mücadele daha ilk günden kendini ortaya koymuştu aslında. Milyonlarca insan Suruç şehitlerini, yaralılarını, ailelerini ilk andan sahiplendi. Her yıl gerçekleşen Suruç anmaları da faşist şeflik rejimine meydan okumaya dönüştü. 33'lerin birleşik mücadele çizgisi adalet mücadelesinin en belirgin tarafı oldu.

Ben öğrenmek için çıktığım yolda çok şey öğrendim. Belki de en önemli diyebileceğim, 33'lerden, tarihimizden güç alarak geleceğe yürümek olacaktır. Yola çıktığım karanlık, vardığım aydınlık, "Beraber Savunduk Beraber İnşa Edeceğiz" kampanyası sadece bana değil çoğumuza çok şey öğretti.

Suruç katliamının 8. Yılına geliyoruz. Ortada bir kişinin üzerine yıkılan bir katliam davası, ödül gibi para cezası ve sayısız tutuklu yaralılarımız, ailelerimiz var.

Bunun yanındaysa Türkiye-Kürdistan tarihinin en kanlı gençlik katliamına 18 ay gizlilik kararı uygulandı. Ailelerimizin, yaralılarımızın, sosyalistlerin ve avukatlarımızın mücadelesiyle katliam davası başladı. Suruç aileleri, sosyalistler yıllarca kilometrelerce uzaklıkta bir cezaevi kampüsünde gitti, tiyatro gibi bir mahkemede inatla adalet için mücadele verdik. Ancak mahkeme katliamın aydınlatılması için çaba sarf etmedi. Katliam gününe ilişkin kayıp olan 5 saatlik görüntü, Abdullah Ömer Arslan'ın serbest bırakılması, Ahmet Davutoğlu'nun itirafına rağmen mahkemeye getirilmemesi, tek bir sanıkla kapatılan davayla katliamın işbirlikçileri ve diğer failleri cezasızlıkla ödüllendirildi. Bunun yerine katliamın hemen ardından Suruç yaralıları, aileleri, 33'lerin yoldaşları 8 yıldır gözaltına alınıyor, tutuklanıyor, işkence görüyorlar. Suruç katliamı davasında yargılanması gerekenler yargılanmıyor, aksine yaralılarımız ailelerimiz, avukatlarımız yargılanıyor.

Kitlesel katliamlarla, tutuklama, işkencelerle korku iklimi yaratmaya, sindirmeye çalışılıyor. Böyle olunca aklıma Besna anne geliyor. Besna anne Suruç şehidimiz Evrim Deniz Erol'un mezarı başında yaptığı konuşmadan tutuklu. Bize yolladığı mektupta da şöyle demişti, "Tüm yüreğimle inanıyorum ki; Bizler Barış Anneleri, Cumartesi Anneleri ve Tutsak Anneleri olarak bu topraklara barışı getireceğiz, bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın."  Besna annenin tek bir cümlesi bile katliamlarla, tutuklama saldırılarıyla ya da herhangi başka yöntemle başaramayacaklarını gösteriyor.

Suruç için adalet mücadelesi sürecek, faşist şeflik rejimine karşı adalet için birleşik mücadeleyi büyüteceğiz. Türkiye-Kürdistan'ın her yerinde, Avrupa'nın her sokağında 33'lerin düşlerini yaşatacak, öğrenecek, mücadelemizi büyüteceğiz. 33'lerin ideali olan devrim ve sosyalizmin zaferi için devraldığımız bayrağı sonuna kadar taşıyacağız. Biliyoruz ki düşlerimize, özgürlüğe bedel ödemeden ulaşmayacağız.

*Suruç'ta ağır yaralanan Güneş Erzurumluoğlu'nun tedavisi halen sürüyor.