24 Eylül 2024 Salı

Gezi direnişi: Ezilenlerin onur ve özgürlük isyanı

Aynı günün akşamı saat 19.00?da Taksim?de toplanma çağrısı yapıldı. Polis yine saldırdı. Ancak kitle Taksim'e aktı. ?Sık bakalım sık bakalım biber gazı sık bakalım? tezahüratları bir meydan okumayı ifade ediyor, korku duvarının aşıldığını gösteriyordu.
Adım adım Gezi isyanına doğru giden olaylar serisinin ilki 27 Mayıs 2013 Pazartesi gecesi yaşandı. AKP'li İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin projesi kapsamında iş makineleri Gezi Parkı'na girdi ve beş ağacı söktü. Haberi alan 20 kişilik grup müdahale ederek ağaç kıyımını durdurdu. Ardından da parkta doğa nöbetine başladı.
 
Ancak polis, biber gazı ve copla saldırdı. Yakın mesafeden yüzüne sıkılan biber gazına rağmen direnen “Kırmızılı Kadın” direnişin de sembol figürlerinden biri oldu.
 
 
BDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder'in iş makinelerinin önüne geçerek, yıkım girişimini durdurdu.
 
29 Mayıs günü Başbakan Erdoğan, İstanbul Boğazı'na yapılacak olan 3. köprünün temel atma töreninde, Gezi Parkı'nda nöbet tutan aktivistleri hedef aldı, "Ne yaparsanız yapın biz karar verdik" dedi, Toplu Kışlası'nın yapılacağını duyurdu. Ancak bu tehditlere rağmen Gezi Parkı, siyasi yasakçılığı delerek bir siyasi toplanma alanına dönüşüyordu.
 
 
Çevik kuvvet polisi, 30 Mayıs günü sabaha karşı saat 05.00 sıralarında parka baskın düzenledi. Zabıtalar, nöbet çadırlarını ateşe verdi. Parktaki grup zorla dışarı çıkarıldıktan sonra iş makineleri yeniden çalışmaya başladı. BDP milletvekili Sırrı Süreyya Önder yine dozerlerin önüne geçerek bedenini siper etti ve yıkımı durdurdu.
 
Polis saldırısına ve park yıkımına karşı tepkiler de çoğalmıştı. Parka gelen protestocuların sayısı kısa sürede arttı.
 
Taksim Dayanışması 30 Mayıs akşam saat 19.00'da basın açıklaması yapacağını duyurdu ve herkesi dayanışmaya çağırdı. Bu çağrı etkili oldu. Binlerce insan Taksim'e aktı. Fiili Taksim yasağını delerek Gezi Parkı'nı dolduran on binlerce insan parka “Taksim için nöbetteyiz” pankartı astı. Kardeş Türküler'in de aralarında olduğu sanatçılar konser verdi.
 
 
31 Mayıs Cuma sabahı yine saat 05.00 sıralarında polis baskını yaşandı. İki koldan parka giren polis, nöbet tutan 3 bine yakın insanın üzerine gaz bombaları attı. TOMA'lardan tazyikli su sıktı. Müdahale sırasında parkın Harbiye tarafına bakan duvar çöktü. Duvarın altına kalarak yaralananlar oldu. Parktan zorla çıkarılan grup, polis şiddeti altında İstiklal Caddesi'ne çekilmek zorunda kaldı. Gezi Parkı polis tarafından işgal edildi, etrafı bariyerlerle kapatıldı.
 
Üst üste yaşanan sabah baskınları ve yoğunlaşan polis şiddeti halkın geniş kesimlerinin öfkesini alevlendirdi.
 
Taksim Dayanışması, saat 10.00 civarında Divan Oteli önünde polis şiddetini protesto eden bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Gezi Parkı'na alınmayan kitle Taksim Meydanı'nda oturma eylemi yapmaya başladı. Öğle saatlerinde DİSK açıklama yaptığı sırada binlerce kişiye yine şiddetli bir polis bir saldırısı başladı.
 
Taksim ve civarındaki direnişler Harbiye, Gümüşsuyu, İstiklal Caddesi ve Tarlabaşı'nda daha da yoğunlaşmıştı. Sokağa çıkamayan protestocular ise balkonlarına, pencerelerine ya da kapılarının önüne çıkıp tencere tava çalarak eylemlere destek verdi.
 
 
Aynı günün akşamı saat 19.00’da Taksim’de toplanma çağrısı yapıldı. Polis yine saldırdı. Ancak kitle Taksim'e aktı. “Sık bakalım sık bakalım biber gazı sık bakalım” tezahüratları bir meydan okumayı ifade ediyor, korku duvarının aşıldığını gösteriyordu.
 
Artık geri dönüş yoktu. “Her Yer Taksim Her Yer Direniş” sloganı dalga dalga yayıldı. Ankara ve İzmir başta olmak üzere Adana, Mersin, Eskişehir, Hatay, Dersim, Kocaeli, Konya, Manisa, Zonguldak dahil pek çok kentte insanlar sokaklara aktı.
 
 
1 Haziran sabahı yine barikat başlarında karşılandı. Polis, öğleden sonra saat 15.00’ten itibaren Taksim Meydanı'ndan kademeli olarak çekilmeye başladı. Taksim ve Gezi Parkı civarındaki bölgede aralıksız 36 saattir çatışan ve direnen, buna karşın hiçbir yorgunluk belirtisi göstermeyen kitle, polisin çekilmesiyle birlikte yeniden Taksim Meydanı ve Gezi Parkı'nı zapt etti. Gezi Parkı girişindeki resmi araçlar tahrip edildi, parkta bulunan konteyner ateşe verildi. Ardından da Gezi Parkı'nda direnişin ruhuna ve fikrine uygun ortak bir yaşam ve dayanışma alanı inşası başlatıldı.
 
 
İsyan ve direnişin bir diğer yüzünde yaralanmalar, sakatlanmalar ve hatta ölümler vardı. İstanbul'da yüz binlerin Taksim'i ve Gezi'yi zapt ettiği saatlerde, Ankara'dan şiddetlenen çatışmaların ortasında 26 yaşında genç bir işçi olan Ethem Sarısülük'ün polis kurşunuyla vurulduğu haberi geldi.
 
İstanbul'un emekçi semtleri de ayaktaydı. Gazi Mahallesi'nde her akşam saat 21.00'da toplanan kitle yakındaki karakolu kuşatma altına alıyor ve sabahın ilk saatlerine kadar polisle çatışıyordu. Mahalle halkının bir kısmı da tencere ve tava çalarak evlerinin balkonlarından eyleme katılıyordu. 2 Haziran akşamı çevre yolunu trafiğe kapatıp Taksim'e yürümeyi deneyen Gazi halkı şiddetli polis saldırısıyla karşılaştı. 
 
 
İlk ölüm haberi 2 Haziran gecesi Ataşehir 1 Mayıs Mahallesi'nden geldi. Binlerce insanın mahallenin ortasından geçen çevre yolunu kapatıp Taksim'e yürümek istediği eylemde, araçlardan birinin şoförü aracını eylemcilerin üzerine sürdü. Akşam saat 22.00 sularında yaşanan olayda 21 yaşındaki Mehmet Ayvalıtaş yaşamını yitirdi. Ayvalıtaş ilk Gezi şehidi oldu. 
 
 
2 Haziran gecesi Eskişehir'de Anadolu Üniversitesi öğrencisi 19 yaşındaki Ali İsmail Korkmaz polis şiddetinden kaçarken girdiği ara sokakta eylemcilere pusu kuran eli sopalı siviller ve polisler tarafından öldüresiye dövüldü ve komaya girdi. Eskişehir'de kent merkezini özgürleştiren eylemciler, zamanla sayısı 300'ü bulan çadırlarda 15 gün boyunca bir yandan kolektif bir yaşamı örerken, diğer yandan “Diren Ali” sloganıyla Ali İsmail Korkmaz'ın yaşam mücadelesine destek verdi. 
 
3 Haziran'da kadın örgütleri ile LGBTİ birey ve örgütlerin girişimiyle Taksim ve civarındaki duvarlarda yazan küfür ve cinsiyetçi yazılar silinmeye başlandı. Bu eylem, direnişte kullanılan dilde etkili oldu. Direniş aynı zamanda bir farkındalık ve zihniyet devrimi yaratıyordu. 
 
 
Dolmabahçe'deki direnişte öne çıkan taraftar grubu Çarşı, herkesin gönlünü fethediyordu. Bu çatışmalarda bir buldozeri ele geçiren eylemciler, TOMA saldırısını püskürttü. “Polis Olaylarına Müdahale Aracı” POMA olarak adlandırılan bu araç, isyanın en çok konuşulan konularından biri oldu. 
 
 
Derken Hatay'dan bir ölüm haberi geldi. Hatay'daki Gezi eylemlerinin yoğunlaştığı Armutlu Mahallesi'ndeki direnişte 3 Haziran gece yarısına doğru 22 yaşındaki Abdullah Cömert başına isabet eden gaz fişeği nedeniyle yaşamını yitirdi. Abdocan, Mehmet Ayvalıtaş'ın ardından ikinci Gezi şehidi oldu. 
 
4 Haziran günü Başbakan'ın yurt dışına çıkmasının ardından siyasi tansiyon biraz düşer gibi oldu. Başbakan Vekili Bülent Arınç yumuşak mesajlar vermeye çalıştı.  Gezi Parkı yüzlerce çadırın kurulduğu, geceli gündüzlü etkinliklerin yapıldığı bir yaşam alanıydı. Kütüphane, her şeyin ücretsiz olduğu ve halkın sınırsız paylaşım ve dayanışmasına yaslanan devrim market, revir, çay ocağı, ortak mutfak ve bostan ile Nazım ustanın “Bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine” dediği kolektif bir yaşamın temelleri adım adım atılıyordu. Taksim Komünü, bir halklar ve özgürlükler adası, bir yeryüzü sofrası oluyordu. 
 
Aynı gün KESK üyeleri dayanışma için coğrafya genelinde yarım günlüğüne iş bıraktı. Avukatlar Çağlayan Adliyesi'nde protesto eylemi gerçekleştirdi. Ankara, İzmir, Dersim gibi yerlerde çatışmalar sürüyordu. Hatay'da Abdullah Cömert'in cenazesinde yine polis şiddeti vardı. Gerek Mehmet Ayvalıtaş, gerekse Abdocan coğrafya genelinde eylemlerle sahiplenildi. 
 
5 Haziran'da Taksim Dayanışması üyeleri, Başbakan Vekili Bülent Arınç ile görüşerek taleplerini iletti. Bu talepler şöyleydi:
Topçu Kışlası projesinin iptal edilmesi; AKM'nin yıkım planından vazgeçilmesi; halkın itiraz ettiği doğayı ve kent yaşamını tahrip eden projelere son verilmesi, İstanbul, Hatay ve Ankara'nın vali ve emniyet müdürlerinin görevden alınması; gaz bombası kullanımının yasaklanması ve Türkiye genelindeki meydanlarda gösterilere yönelik fiili engellemelerin sonlandırılması. 
 
Aynı saatlerde DİSK, KESK, TTB ve TMMOB, “Doğaya, yaşama, emeğe, Taksim'e sahip çık” sloganıyla coğrafya genelinde iş bırakma eylemi başlattı. 
 
 
Gezi Parkı'nda o gece Miraç Kandili kutlandı. Ortak bir kararla içki içilmeyen alanda, antikapitalist Müslümanlar kazan kaynatıp pilav ve kandil simidi dağıttı. 
 
7 Haziran Cuma günü Gezi Parkı'nda Antikapitalist Müslümanlar cuma namazı kıldılar. Başta Ezilenlerin Sosyalist Partisi üyeleri olmak üzere sol, sosyalist çevreler de onların etrafında bir koruma duvarı oluşturdu. 
 
8 Haziran Cumartesi Taksim'in en kitlesel günlerinden biri oldu. Beşiktaş, Galatasaray, Fenerbahçe Trabzonspor taraftarlarının çağrısıyla yüz binler Taksim Meydanı'nı doldurdu. Akşam saatlerinde Çarşı grubunun kitlesel bir yürüyüşle alana girip meşalelerle tribün gösterisi yapması, coşku ve zaferi doruğa çıkardı. Aynı saatlerde İzmir Gündoğdu Meydanı'nda 100 binden fazla kişi meşaleli gösteri gerçekleştiriyordu. Ankara'da da Kızılay, Güvenpark ve Kuğulupark'ta gösteriler sürüyordu. 
 
 
9 Haziran günü Taksim'de yüz binlerin katıldığı bir miting yapıldı. Taksim Dayanışması'nın çağrısıyla yapılan mitingde Gezi direnişinde şehit düşenler anıldı. Meydan, “Bu daha başlangıç mücadeleye devam” sloganıyla inliyordu. 
 
11 Haziran sabahı Taksim'e yönelik polis saldırısı başladı. Başbakan'ın hedef gösterdiği pankart ve flamaların AKM'den ve anıttan toplanması amacıyla yapıldığı söylenen bu müdahalede Taksim Meydanı ve Gezi Parkı gaz bombasına boğuldu. Meydan boşaltılırken SDP il binasını basan polis 59 kişiyi gözaltına aldı. Polis müdahalesi karşısında ESP ve SDP'li sosyalistler başta olmak üzere çok sayıda kişi direnişe geçti. 
 
 
Taksim Meydanı ve civarı saatler boyunca çatışmalara sahne oldu. Çatışmalar sırasında en ilginç karelerden biri “Sapanlı Teyze” olarak simgeleşen kadın direnişçinin görüntüsüydü. 
 
Polis saldırısının ardından 12 Haziran'da park ve meydan yeniden toparlandı. Devrim müzesi, kütüphane, bostan, mutfak ve market yeniden düzenlendi. Park merdivenlerinde oturma eylemi başlatıldı. Park çevresinde güvenlik amacıyla insan zinciri oluşturuldu. 
 
Aynı gün Başbakan'ın 11 kişilik Gezi Parkı heyetiyle görüştüğü söylendi ancak bu heyet, eylemcileri temsil etmediği gerekçesiyle eleştiri konusu oldu. 
 
Eylemlerin bir an önce sonlanmasını isteyen Başbakan Erdoğan, 13 Haziran gecesi Taksim Dayanışması heyeti ile görüştü. Taksim'de ise Gezi şehitleri anması vardı. Piyanist Davide Martello üst üste iki gece Taksim Meydanı'nda piyano çalmaya başladı.
 
Gece yarısından sabahın dördüne kadar Başbakan'la görüşen Taksim Dayanışması heyeti tartışmak ve ortak bir karar almak üzere Gezi Parkı'na döndü. Parkın 7 farklı yerinde eşit söz hakkı temelinde forumlar yapıldı. Bu sırada bir ölüm haberi daha geldi. Ankara'da 1 Haziran günü polis tarafından silahla vurularak komaya giren Ethem Sarısülük yaşamını yitirmişti. Ethem, 3. Gezi şehidi oldu. 
 
 
15 Haziran Cumartesi günü isyan için yeni bir dönüm noktası oldu. Başbakan Erdoğan Ankara Sincan'da düzenlediği mitingde; ertesi gün İstanbul’da yapacakları miting öncesinde, Taksim'in boşaltılmasını istedi, aksi halde zorla boşaltılacağını söyledi. Bu gözdağının ardından akşam saatlerinde Taksim Meydanı ve Gezi Parkı'na dönük polis saldırısı başladı. Müdahale bu kez, o güne dek yaşananlardan çok daha şiddetliydi. Çoluk çocuk, yaşlı genç, savunmasız demeden amansız bir şiddet uygulayan polis kısa sürede alanı ve parkı boşalttı. Kitle Harbiye yönüne çekilmek zorunda kaldı. 
 
Polis saldırısına karşı direniş de aynı kararlılıkla sürdü. Yüzlerce insan hastanelere kaldırıldı. Bütün coğrafya genelinde protestolar yükseldi. İstanbul'un semtlerinde ve Taksim civarındaki direniş ertesi günün sabahına kadar kesintisiz sürdü. Eylemciler barikatları aşa aşa, çatışa çatışa alana ulaşmaya çalışıyordu. 
 
 
Emekçi semtlerde de eylemler şiddetleniyordu. Ezilenler ilçe ilçe, semt semt direniyordu. İşte bu semtlerden Okmeydanı'nda, sabah ekmek almak için evden çıkan 14 yaşındaki Berkin Elvan başından gaz fişeğiyle vurularak komaya girdi ve aylarca yaşam mücadelesi verdi. 
 
17 Haziran'da sendikaların Taksim'de miting yapma çağrısıyla meydan yeniden kuşatmaya alındı. Polis, Taksim'e çıkan bütün yolları kapatmıştı. Direnişçiler tüm kararlılıklarına rağmen Taksim'e giremedi. Böylece 15 Haziran'daki saldırıdan sonra Taksim'de alan hakimiyeti ve komün deneyimi son buldu. 
 
 
18 Haziran sabahı ise ev ve kurum baskınları yaşandı. Siyasi iktidar Gezi İsyanının intikamını almak için harekete geçmişti. İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Antalya gibi illerde isyan süresince öne çıkan Ezilenlerin Sosyalist Partisi’nin üye ve yöneticilerinin evleri ile parti binaları basıldı ve çok sayıda sosyalist gözaltına alınarak tutuklandı. 
 
Aynı gün Ankara'da Ethem Sarısülük'ün vurulduğu yerde “Duran Kadın” eylemi başladı. Duran insan eylemleri siyasi tepki ve direniş ruhunu diri tutuyor, “Biz buradayız” diyordu. Bu hareket on yılların birikmiş özlemlerini ve mücadele gücünü dışa vurmuştu. İnsanlar hayallerine dokunmuş, o hayalleri yaşamıştı. Öyle bastırılmayla birden sönecek değildi. 
 
Nitekim eylemlerin yönü yerel alanlara çevrildi. Yerellerde ve mahallelerde park forumlarına dönüştürülerek direniş ruhu ve mücadele canlı tutuldu.
 
18 Haziran'da Beşiktaş Abbasağa ve Kadıköy Yoğurtçu Parkı'nda toplanan forumlar ertesi günden itibaren İstanbul'un birçok ilçesine ve diğer illere yayıldı. İstanbul'da 51, Ankara'da 13, İzmir'de 9 farklı yerde forumlar toplanıyordu. 
Öte yandan, eylemcilerin siyasal sahneden çekilmeye niyeti yoktu. 22 Haziran'da Taksim'de Gezi şehitleri anıldı. Ellerinde karanfillerle alana gelen binlerce insan yine polisle çatıştı. 
 
Sonraki günler ve haftalar boyunca eylemciler ve Taksim Dayanışması Taksim'e ve Gezi Parkı'na çıkma ısrarını sürdürdü. Bu süreçte Ramazan ayı dolayısıyla Antikapitalist Müslümanların çağrısıyla 9 Temmuz'da Yeryüzü Sofrası adıyla bir iftar sofrası kuruldu. Alana çıkamasalar da İstiklal Caddesi boyunca kurulan bu sofrada Gezi isyancıları yine bir aradaydı ve Gezi ruhunu yaşatıyor, dayanışmayı büyütüyordu. 
 
 
Not: Bu yazının hazırlanmasında tutsak yazar Ali Haydar Saygılı'nın Ceylan Yayınları'ndan çıkan "Ayaklanmalar Çağı" kitabından yararlanılmıştır.