21 Eylül 2024 Cumartesi

Erdoğan'dan Bahçeli'ye: Herkes kendi yoluna

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin yerel seçimlerde ittifak olmayacağına ilişkin sözlerine yanıt veren Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, "Saygı duyarız, herkes kendi yoluna" dedi.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
 
Erdoğan, MHP Genel Başkanı Bahçeli'nin yerel seçimlerde AKP ile ittifak yapma niyetlerinin kalmadığını açıklamasına yanıt verirken çeşitli konularda farklı düşünmelerinin normal olduğunu dile getirdi.
 
"Kimseyi kişisel olarak hedef almamız söz konusu değildir" diyen Erdoğan, yerel seçimleri de kastederek "Görüş farklılıklarımızın Cumhur İttifakı'na gölge düşürmesine izin vermemeliyiz. Gördük ki MHP kendisi için çok farklı bir tercih yaptı, saygı duyarız. Söyleyeceğimiz tek şey yerel seçimlerde madem 'biz yolumuza' diyorlar biz de herkes kendi yoluna deriz" ifadesini kullandı.
 
Erdoğan, Bahçeli ile bir görüşmesinin şu anda gündemde olmadığını ancak görüşmenin olmaması için bir sebebin bulunmadığını söyledi.
 
Erdoğan'ın grup toplantısında yaptığı konuşmanın satır başları şöyle:
 
-MHP ve AK Parti iki ayrı siyasi partidir. MHP ile son dönemde af, erken emeklilik ve Danıştay kararı gibi konularda farklı düşündüğümüz görülüyor. Biz Cumhur İttifakı'na verdiğimiz önem nedeniyle bu farklılığa verdiğimiz önemi yapıcı olarak dile getirdik.
 
-Esasen bizim siyaset tarzımızda da böyle bir üslubun yeri yoktur. Mesela af meselesi ilk gündeme geldiğinde hemen arkadaşlarıma talimat verdim. Bu işi tüm boyutlarıyla masaya yatırın diye. Araştırmalarımız milletin vicdanında yaralar açılacağını gösterdi. Burada bir temel ilke var. Temel ilke neydi? Temel ilke, bir devlet kendisine karşı işlenen suçları af yetkisine sahip olabilir. Ama halkına, milletine karşı işlenen suçları af yetkisine devlet sahip değildir.
 
-Bir defa şunu çok iyi anlamamız gerekiyor. Biz, bu mülkü ayakta tutmak için adil davranmak zorundayız. Kalkıp da uyuşturucu baronlarıyla, uyuşturucu baronlarına torbacılık yapanları bir araya getirmek veya ayrı ayrı değerlendirmek de mümkündür. Biz devlet olarak uyuşturucu baronlarıyla da, torbacılarla da, onu içenlerle de mücadele ettik ve etmeye devam ediyoruz.
 
-Hiçbir dönemde uyuşturucularla veya uyuşturucu müptelalarıyla mücadelede, bizim iktidarımız döneminde olduğu kadar mücadele verilmemiştir. Doğu'dan Batı'ya tüm bölgelerde ne gibi çalışmalar yapıldıysa hepsini topladık ve gereğini yaptık. Şu an 50 binin üzerinde uyuşturucu mahkumu var. Ekranları başında bizi izleyen milletime sesleniyorum. Allah aşkına bunlara kader mahkumu diyebilir miyiz? Efendim işte aldatılmış, ne demek aldatılmış? Bu 6 yaşında, 10 yaşında çocuk mu?
 
-Aynı şekilde emeklilikte yaşa takılanlar diye ifade edilen meselede ülkemizin kaldıramayacağı bir yükün fotoğrafı çıktı. Bunun kararını Meclis verecektir. Bizim kimseyi ne kurum ne de isim olarak hedef almamız söz konusun değildir. Sosyal medyadaki açıklamaların yanlış anlamadan kaynaklandığını düşünüyor ve üzülüyorum.
 
-Andımız konusunda Türkiye'yi hak etmediği bir tartışmaya sürükleyen bu karar bazı hastalıkların hala yaşadığını gösteriyor. Bize göre milletimizin en büyük ve en etkili andı İstiklal Marşımızdır. İstiklal Marşımız dışında bir ant tanımıyoruz, tanımayacağız.
 
-Andın ilk halini, Türk Ocakları'nı kapatmasıyla, üniversiteleri perişan etmesiyle bilinen tıp doktoru Reşit Galip yazmıştır. İnsanları kafataslarına göre sınıflandıran çalışmaları destekleyen bu kişi aynı zamanda Türkçe ezan zulmünün de mimarıdır.
 
-Ben Türküm ama Türkçü değilim. Sizin Türkçülük yapma hakkınız varsa o zaman benim Kürt vatandaşımın da Kürtçülük yapma hakkı doğar.
 
-Bırakalım Türk Türklüğüyle, Kürt Kürtlüğüyle, Laz Lazlığıyla, Roman Romanlığıyla, Çerkez Çerkezliğiyle, Abaza Abazalığıyla övünsün ama asla bunu kalkıp da ırkçılık yapma boyutuna taşımayalım. Bunu yaptığınız anda ayrımcılık yapmış olursunuz. Bizim ortaya koyduğumuz bu fotoğrafta, tek tipçi rejim özentisi bir metnin çocuklarımıza her sabah okutulmasının yeri var mıdır?
 
-Yol arkadaşımı (Bekir Bozdağ) feda edemem. Bakanımıza yönelik bu tehdidi ve hakareti gerçekten bir genel başkana yakıştıramadım. Bu üzücüydü. Ben ayrımcı değilim diyeceksin, yıllarca bakanlık yapmış arkadaşımıza bir taraftan hakaret, bir taraftan tehdit savuracaksın. Benim arkadaşımın yakından uzaktan ırkçılıkla alakası yok.
 
-Kökeni Kürt olabilir, bu millete hizmet etme aşkını yaşamış bir arkadaşımızdır. Neden hedef saptırıyorsunuz? Bu bakanımızın şehrine ve ülkesine büyük hizmetler yaptığına şahidiz. Hiçbir arkadaşımızın tehdit edilmesine göz yumamayız.
 
-Görüş farklılıklarımızın Cumhur İttifakı'na gölge düşürmesine izin vermemeliyiz. Biz Cumhur İttifakı'nı ülkemizin son yıllardaki en önemli kazanımlarından biri olarak görüyor ve geleceğe taşımak istiyoruz. Bu ittifakın ruhuna zarar verecek hiçbir işin içerisinde olmadık, olmayız. Milletimizin bize emaneti olan Cumhur İttifakı'nı günlük siyasi tartışmaların üzerinde tutmak istedik. Gördük ki MHP kendisi için çok farklı bir tercih yaptı. Saygı duyarız. Söyleyeceğimiz tek şey yerel seçimlerde madem 'biz yolumuza' diyorlar, biz de herkes kendi yoluna deriz.
 
-Hazırlıkları belli bir noktaya getirecek ve büyükşehirlerden başlayarak adaylarımızı belirleyip sahaya erkenden ineceğiz.
 
-Cumhur İttifakı noktasında bizim bir sıkıntımız yok. MHP yerel seçimlerde kendi adaylarıyla devam edecek, biz de aynı şekilde kendi adaylarımızla yerel seçimlerde meydanlarda olacağız. Ama biz Cumhur İttifakı'nın devamından yanayız. Cumhur İttifakı'na herhangi bir leke gelsin asla istemeyiz.
 
KAŞIKÇI'NIN ÖLDÜRÜLMESİ
 
Erdoğan, Kaşıkçı cinayetine dair şunları söyledi: 
 
"Şöyle bir kısa hafıza tazelemesi yapalım. Kaşıkçı, ilk olarak 28 Eylül Cuma günü saat 11.50'de evlilik işlemleri için konsolosluğuna gidiyor. Bir planlama çalışmaya başlıyor. Konsolosluk görevlilerinden bazıları acele ile ülkelerine gitmeleri, hazırlık çalışmalarının Suudi Arabistan’da yapıldığını gösteriyor.
 
1 Ekim tarihinde saat 16.30'da operasyondan bir gün önce, yani pazartesi, 3 kişilik bir ekip tarifeli seferle İstanbul'a inip önce otele yerleşiyor, sonra başkonsolosluğa gidiyor. Bu arada bir başka ekip de Belgrad Ormanı ve Yalova'da keşif çalışmaları yapıyor. 3 kişilik bir ekip yine İstanbul'a gelip otele yerleşiyor. Aralarında generallerin de bulunduğu 9 kişilik ekip de, havalimanına inip başka otele gidiyor. 15 kişiden oluşan bu ekip, sabah 09.50 ile 11.00 saatleri arasında ayrı ayrı gelip buluşuyor. Önce kamera sistemindeki hard disk sökülüyor. Kaşıkçı, saat 13.08'de konsolosluk binasına yaya olarak giriyor. Tabii, nişanlısı kendisi ile beraber. Bu saatten sonra da kendisinden haber alınamıyor.
 
Akşam saat 17.50'de ülkemiz resmi makamlarına nişanlısı tarafından Kaşıkçı'nın konsolosluk binasında zorla alıkonulduğu şeklinde bir başvuru yapılıyor. İlgili birimler çalışmalar yapılıyor. Viyana Sözleşmesi gereği diplomatik dokunulmazlığa sahip olduğu için, bu da tartışma konusu oldu artık, masaya yatırılacak. Başkonsolosluk binası ve görevlileri hakkında fiili bir işlem yapılmıyor.
 
Cinayetin olduğu günün arifesinde çeşitli uçaklarla 15 görevli ve adli tıpçının ülkemize geldiği görülüyor. Bu kişilerden ülkemizden ayrıldığı tespit ediliyor. Dublör ve yanındaki şahsın da akşam Riyad'a hareket ettiği görülüyor.
 
Suudi Arabistan Kralı ile 14 Ekim'de yaptığımız görüşmede kendisine meseleyi elimizdeki bulgular ışığında anlattım. Ortak çalışma grubu konusunda mutabık kaldık.
 
18 Ekim'de bir kez daha binada inceleme yapıldı. 19 Ekim tarihinde Suudi Arabistan yönetimi Cemal Kaşıkçı'nın öldürüldüğünü resmen kabul etti. Yönetim, arbedede öldüğünü söyledi. Kral ile bir konuşma daha gerçekleştirdik. Olaya karıştığı belirtilen 18 kişinin şu an tutuklandığını ifade etti. 
 
21 Ekim'de de ABD Başkanı Trump ile kapsamlı bir telefon görüşmesi gerçekleştirerek olayın tüm yönleriyle aydınlatılması konusunda mutabık kaldık.
 
Şu sorular herkesin kafasını kurcalamaya devam ediyor; olayla ilişkili vasıflara sahip 15 kişi cinayet günü niçin İstanbul’da toplanmıştır? Bu kişiler kimden emir alarak mı olarak gelmişlerdir? Başkonsolosluk binası niçin hemen değil de günler sonra incelemeye açılmıştır? Cinayet açıkça ortadayken onca tutarsız açıklama niçin yapılmıştır? Cesedin yerli işbirlikçiye verildiği ifadesi doğruysa bu kimdir? Ceset hala neden ortada yok? Bu sorular cevaplanmadan mesele kapatılmayacak.
 
Buradan şimdi bir çağrı yapmak istiyorum. Bu çağrım Suudi Arabistan kralı ve üst yönetiminedir. Olayın cereyan ettiği yer İstanbul’dur. Tutuklanan bu 18 kişinin yargılanmasının İstanbul’da yapılması teklifimdir. Takdir kendilerindedir."