24 Eylül 2024 Salı

Cengizhan Karaşin yazdı | Akbelen direnişi nezdinde avukatlık mesleği

Dünyanın hiç bir yerinde hukuk yok, tarihin hiç bir diliminde belirleyici olacak seviyede var olmadı, olamayacak da. Fiili mücadele örülebilir mi örülemez mi? Uygun strateji ve taktiklerimiz var mı yok mu? Yeni mücadele araçları yaratılabilir mi? Yani Akbelen Ormanı "hukuk" olmadan nasıl kurtarılabilir? Sorular arttırılabilir. En azından doğru soru ve cevaplara ulaşana kadar  "hukuk" ayağımıza dolanmaz.

"Avukat filan dinlemem, bilmem."

Bu cümle, Avukat İsmail Hakkı Atal gözaltına alındıktan 5 dakika sonra bir jandarma eri tarafından söylendi. Gözaltındaki meslektaşının yanına geçmek isteyen avukatlar ile jandarma eri arasında geçen bu diyalog çoğu kişiye göre ülkede hukukun bittiği veya işlemediğine örnek gösterilir nitelikte.

Hatta videosu çekilmiş olsa sosyal medyada "işte sözün, hukukun bittiği yerdeyiz" başlığıyla önceden de defalarca yapıldığı gibi paylaşılırdı. Bir nevi temcit pilavı. Bıkmadan usanmadan yapılan ve hiçbir sonuca ulaşılamayan bir teşhir ya da propaganda şekli. Faydalı olmaktan ziyade asil konuyu ıskalatan bir durum.

Mesela ıskalanan konulardan biri jandarma erinin siyasi bilinci. "Sözün bittiği yerdeyiz"cilerden daha net daha ileri bir siyasi bilinç. Hukukun kırıntısı yok çünkü Limak var. Jandarma durumun farkında. "Bana bu yollarla gelmeyin, konu net" diyor. Peki konu jandarma eri için bile bu kadar net iken devamlı neden "hukuk yok" teşhiri yapılır? Buna hemen "Toplum da görsün bunu anlasın, hukuk filan kalmadı herkesin haberi olsun" denebilir. Bu cevapta naif ve yaşadığı toplumdan uzaklıkla alakalı. İktidara oy veren yüzde 52 de hukukun kırıntısının olmadığının farkında. O zaman bu propaganda kime yapılıyor. Yüzde 48'lik muhalif olarak adlandırılan kesime mi? Onlar da durumun farkında. Hukuk bitti teşhiri ile birlikte onbinlerce kişi Akbelen Ormanına akmadı.

Mesela bu propaganda Avrupa'ya mı yapılıyor? Hukuki yollar bir de Avrupa nezdinde yürütülecek de Avrupa "demokratik kamuoyuna" mı teşhir yapılıyor. Daha çok değil bir yıl önce Tolstoy'u Dostoyevski'yi yasaklayabilen "demokratik kamuoyuna" mı? Onlar da hukukun belirleyici olamayacağının farkında.

O zaman en ufak arbededen çoklu gözaltılara kadar "avukatımız gelsin" talebi, orman kesilirken "mahkeme ret kararı versin" dileği jandarma erinin siyasi bilincinden ve durumun farkındalığından daha geri değil mi?

Basit birer taktik olacak hususlar "mutlak" haline getirilmiş durumda değil mi? Bu seviye "yasacılık" ve hukuka güven "pasif direniş" garabetinden öte bir yere varamıyor. Müvekkili yerine direnmesi gereken avukat, halk yerine ormanı kurtarması gereken mahkeme bekleniyor. Gelmedikçe de daha çok hukukun bittiği teşhiri. Hem hukuki yollar ve pasif direniş dışına çıkamayan bir bilinç hem de hukukun bittiği teşhiri. Kuyruğunu yiye yiye bitiremeyen bir direniş kültürü.

Mutlak bir çözüm veya öneri olmasa da, en azından bir mücadelenin taş çatlasa destekleyicisi olacak yan unsuru olabilecek "hukuk"u bu iddialı durumdan çıkarmak lazım.

Aksi halde ortalık her biri birer "hukukçuya" dönüşmüş çevreciden, köylüden, eylemciden geçilmeyecek bir hale gelecek. Sorunları çözemesek de önümüzü biraz açıp, jandarma eri gibi biz de kabul edelim; "Hukuk yok, kırıntısı dahi yok".

Sevindirici olan bu yokluk hali bize has bir durum değil. Dünyanın hiç bir yerinde hukuk yok, tarihin hiç bir diliminde belirleyici olacak seviyede var olmadı, olamayacak da. Fiili mücadele örülebilir mi örülemez mi? Uygun strateji ve taktiklerimiz var mı yok mu? Yeni mücadele araçları yaratılabilir mi? Yani Akbelen Ormanı "hukuk" olmadan nasıl kurtarılabilir? Sorular arttırılabilir. En azından doğru soru ve cevaplara ulaşana kadar  "hukuk" ayağımıza dolanmaz.