19 Eylül 2024 Perşembe

'Bizim İbo'muz, Rojava'nın Hasan Ali'si: Tufan Eroğluer'

10 Ekim Ankara patlamasında beraber karar vermiştik Rojava'ya gelip bu katillerden hesap sormaya. İlk önce ben, sonra İbo gelerek bir nevi tuttuk sözümüzü. Rojava'da beraber fazla vakit geçiremesek de ikimiz de biliyorduk yalnız olmadığımızı. Dünyanın her yerinden insanların geldiği, her kültüründen insanların olduğu Rojava'da yalnız değildik. Ve bulunduğumuz her alanda devrimciliğimizi yaşatma ve pes etmeme durumunu yaşadık.
10 Ekim Ankara katliamının ardından IŞİD'e karşı savaşmak üzere Rojava'ya giden ve Rakka'da yaşamını yitiren BÖG savaşçısı Tufan Eroğluer'in yaşamını yitirmesinin üzerinden bir yıl geçti. Yoldaşı Zeynel İbo Gökdemir, gönderdiği mektupta Eroğluer'i anlattı. 
 
Rojava'da bulunan Gökdemir'in mektubu “Bizim İbo'muz, Rojava'nın Hasan Ali'si: Tufan Eroğluer” başlıklı mektubu şöyle:
 
"Bir balyoz darbesi camı paramparça eder ama çeliği sertleştirir"
 
Güzel söz edebiyat değildir. Edebiyatı küçümsemek bizden uzaktır. Gerçek edebiyat ruhları ve vicdanları etkiler. Edebiyat büyük duyguları dillendirdiği gibi, her saniye yaşadığımız, tüm yaşamımızı kuşatan küçük ayrıntıları, büyük coşkular kadar küçük ve en incelmiş duyguları dillendirir. Büyük romanlar yüz yıllar boyu elden ele dolaşır, sınırları aşar, kuşakları kavrar, insan bilincini süzer ve güzelleştirir. Türkiye ve Kürdistan devrimcilerinin romanları henüz yazılmadı. Yazılsaydı en büyük romanları kıskandıracak, en büyük şairlere ilham kaynağı olacak güzellikte yaşamlar ortaya çıkardı.
 
Bu büyük yaşamların kahramanları için güzel kelimesini kullanmaya gerek yok. Onlar 'kendinde güzeldir.'
 
Devrimcilik bitmeyen bir bilinç, adanmışlık ve özgürlük yoludur. Her zaman her koşulda haklıda ve doğruda durabilmektir. Devrimcilik 'kendinde güzeldir'. Kendinde güzellik tarif istemez. Kendi doğasından dolayı bulunduğu ortamı da güzelleştirir. Kalleşliklerle, ihanetlerle, pusularla kuşatılmış kapitalizmin çirkinlikleri devrimcilere bulaşamaz.
 
29 Mayıs'ta ölümsüzleşen Hasan Ali'yi (İbrahim Tufan Eroğluer) sonsuzluğa uğurlayalı tam 1 yıl geçti. Kapitalizmin çirkinliklerinin buluşmadığı, her zaman çevresine gülücükler saçan, her koşulda bir çıkış yolu arayan ve bulan, yorulmak nedir bilmeyen, devrimciliği bir yaşam felsefesi olarak algılayan ve yaşayan, temiz yürekli, Hasan ALİ'nin şehit düşen dayısı, Ali ASLAN'ın dediği gibi, "neysek oyuz, öyle yaşamalı ve öyle anlatmalıyız". İşte bunu yaşayan ve yaşatan İBO'yu kaleme almaya çalışacağım naçizane.
 
Ne Hasan ALİ ismine ne de Tufan ismine aşinalığımız var, biz direk İBO diye seslenirdik. Hep de öyle kaldı bizim için İBO.
 
Kapitalizmin pisliklerinden bunalmış ve heyecanlı bir şekilde geldiği Rojava'da ilk başlarda adaptasyon sorunu yaşasa da (mevcut bazı faktörlerden dolayı) sonralarda yine bizim İBO oldu ve hepimize örnek bir devrimci modelini çizdi. Fiziği ile yaşı arasında dağlar kadar fark olsa da bitmek bilmeyen enerjisi ile her sorunda bıkmadan tekrarladığı 'bir balyoz darbesi camı paramparça eder ama çeliği sertleştirir' metaforu hepimize, özellikle genç yoldaşlarımıza örnek teşkil etti. O, tartışmalardaki üslubu, inatçılığı ve sakinliğiyle tanınır genellikle.
 
Hasan ALİ'yle yaşanılacak, cephede beraber çarpışacak günleri beklerken düzenlemeler oldu, ben farklı bir alana geçtim. Rojava'da kalan arkadaşların şaşkın ve heyecanla anlattıklarını Türkiye'den tanımamla birlikte normal karşıladım. Dedim ki işte bu, bizim İBO.
 
İnatçılığı demiştim ya, ayağına kaynar su dökmesine rağmen koştuğunu anlatıyordu, yoldaşlar dedim o İBO çünkü o suyun acısını hissetmiştir ama siz etkilenmeyin diye yansıtmamıştır. Kendisinden çok yoldaşını düşünen bir devrimci.
 
Sonra barbar IŞİD çeteleriyle savaşmak için gitti, Rakka'da yanında yoldaşı Ayşe Deniz ile birlikte bir mayının patlaması sonucu şehit düştü. Öyle kolay da olmadı şehit düşmesi tam 5 saat direnmiş yoldaşım tam 5 saat inatçılığını ortaya koymuş. İki devrimci, iki yoldaş aynı gün toprağa düştüler.
 
Daha sonraları cepheye gittiğimde onunla beraber savaşmış MLKP'li ve TİKKO'lu yoldaşların anlattıklarıyla bir kez daha gurur ve hüznü bir arada yaşadım. Nöbet tutarkenki ciddiyeti, genç yoldaşlarla şakalaşmaları, devrime ve komünar yaşama olan inancını anlattılar yoldaşlar. Ben de şehirden tanıdığım kadarını anlattım. 10 Ekim Ankara patlamasında beraber karar vermiştik Rojava'ya gelip bu katillerden hesap sormaya. İlk önce ben, sonra İbo gelerek bir nevi tuttuk sözümüzü. Rojava'da beraber fazla vakit geçiremesek de ikimiz de biliyorduk yalnız olmadığımızı. Dünyanın her yerinden insanların geldiği, her kültüründen insanların olduğu Rojava'da yalnız değildik. Ve bulunduğumuz her alanda devrimciliğimizi yaşatma ve pes etmeme durumunu yaşadık.
 
Sonraları İbo ve Ayşe Deniz'in şehit düştüğü eve gittik. Oraya taşınan aile bize kamuflaj parçası getirdi. Sonradan öğrendik ki o kamuflaj o gün Hasan Ali'nin kullandığı ve basınçla yırtılan kamuflajının parçası. Aradan 8 ay geçmesine rağmen o kamuflaj parçası dönüp dolaşıp bana geldi. Bunu tarihin bize yüklemiş olduğu bir mesaj olarak anladım ve hep yanımda taşımaya karar verdim. O bez parçasının manevi değerinin bana güç verdiğini keşfetmek geç olmadı.
 
Hasan Ali'nin devrettiği bayrağı taşımanın gururu ve heyecanını ilk günkü gibi hissediyorum damarlarımda. Zamanın bu kadar hızla akıp giderken ölümsüzleşen yoldaşlarımızın gücüyle, inancıyla ilerlemeye devam ediyoruz. Onların devrimci kararlılığı ve cüreti yol gösteriyor bizlere. Aydınlatıyor yolumuzu. Bizim İBO'yu yılların vermiş olduğu tanımışlıkla kaleme almak zor geliyor. Ama şunu açıklıkla söyleyebilirim ki gözü arkada kalmadan devrettiği bayrağı sonuna kadar taşıyacağız. Şehitlerimiz geçmişi değil geleceği anlatıyor bizlere. Yol gösteriyor yarınlara.