24 Eylül 2024 Salı

Batman, İzmir ve Diyarbakır'da kayıp eylemleri

Batman, İzmir ve Diyarbakır'da kayıp yakınları kayıpların akıbetini sordu, hakikat ve adalet talebini yineledi.

İnsan Hakları Derneği (İHD) Batman, İzmir ve Diyarbakır şubeleri, gözaltında kaybedilenlerin akıbetini sordu, adaletin sağlanmasını istedi.

BATMAN
İHD Batman Şubesi, eylemlerinin 590'ıncı haftasında Gülistan Caddesi İnsan Hakları Anıtı önünde bir araya geldi. "Kayıplar bulunsun, failler yargılansın" pankartı açılan eylemde basın açıklamasını Abdurrahim Boğa okudu.

Özgür Halk gazetesinin Batman temsilcisi Çetin Abayay'ın hikayesini kamuoyuyla paylaşan Boğa, "Defalarca kez gözaltına alınan Çetin Abayay 29 Temmuz 1992 günü saat 19.30′da evine giderken saldırıya uğradı. İkisi 18-19 yaşlarında, biri 25 yaşlarında olan üç saldırgan, daha sonra Çetin Abayay'ın yanındaki arkadaşına da ateş etmek istedi ama silahları tutukluk yapınca kaçtılar. Kurşunlanarak ağır yaralanan Çetin Abayay, Batman Devlet Hastanesi'ndeki ilk müdahalenin ardından kaldırıldığı Diyarbakır Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde 30 Temmuz 1992 günü saat 10.00′da yaşamını yitirdi" dedi.

Boğa, "Karanlıkta kalan binlerce kayıp ve binlerce faili meçhul cinayetleri işleyen failler yargılanmadıkça, bu ülkede toplumsal barışa ulaşmak mümkün olmayacaktır. Biz biliyoruz ki susmak kaybedenleri cesaretlendiren politik bir tercihtir, susmayacağız. Adalet ve hakikat arayışımızda ısrarcı olacağız" ifadelerini kullandı.              

İZMİR
İHD İzmir Şubesi eyleminde "Kayıplar vicdandır sahip çık" ve "Failler belli kayıplar nerede?" pankartları açıldı. Basın açıklamasını İHD Şube Sekreteri Ali Aydın okudu.

Halkın Emek Partisi (HEP) Diyarbakır İl Başkanı Vedat Aydın'ın hikayesini kamuoyuyla paylaşan Aydın, 5 Temmuz 1991'de evine gelen polisler tarafından "ifaden var" denilerek götürülen Aydın'ın gözaltına alındığının hiçbir zaman kabul edilmediğini vurguladı. Aydın'ın işkence edilmiş cenazesinin 7 Temmuz 1991'de Elazığ'da bulunduğunu aktaran Aydın, "Defnedilmek üzere, 10 Temmuz 1991 tarihinde cenazesinin getirildiği Diyarbakır'da yüzlerce araçlık konvoy ve on binlerce kişi tarafından karşılandı. Cenazeye katılanlara ateş açıldı, olaylar çıktı ve 8 kişi yaşamını yitirdi. Aralarında milletvekilleri ve gazetecilerin de bulunduğu yüzlerce kişi yaralandı. Aynı günlerde; İHD Adana Şube Başkanı Avukat Elif Tuncer, Yönetim Kurulu üyeleri, Hasan Üzüm, Cemal Ölçmez, İHD Adana Şube üyeleri Yusuf Üzüm ile İmam Turan; Diyarbakır'a Vedat Aydın'ın cenazesine giderken Siverek'te bir kamyonun altında kaldı ve hepsi yaşamını yitirdi. Kaza mı? Katliam mı? O yılların karanlığında araştırılmadı" dedi.

Vedat Aydın'ın demokratik ve siyasi mücadelesinin devlet içinde organize olan karanlık yapılar tarafından hedef alındığını söyleyen Aydın, faillerin meçhul değil belli olduğunun altını çizdi.

"İfadesinde 'Eşimi devlet öldürdü' diyen Şükran Aydın bu ifadesini geri çekmesi için tehdit edildi. Onlarca kez evi basıldı, gözaltına alındı. Beş yıl boyunca evinin önünde 'beyaz toros' bekletildi. JİTEM mensubu Abdulkadir Aygan'ın soruşturma dosyasına alınan ifadesinde ve JİTEM mensubu Murat İpek'in basına yaptığı açıklamalarda, Vedat Aydın'ın katledilmesinin JİTEM Komutanı Cem Ersever ve ekibi tarafından Diyarbakır Alay Komutanı İsmet Yediyıldız'ın bilgisi dâhilinde yapıldığı yer aldı" diyen Aydın, Vedat Aydın dosyasının onca itirafa rağmen ilerlemediğine işaret etti.

DİYARBAKIR
İHD Diyarbakır Şubesi ve Kayıp Yakınlarının, "Kayıplar bulunsun failler yargılansın" eyleminin 754'inci haftası Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde gerçekleştirildi. Kayıp yakınları, hak savunucuları ve demokratik kitle örgütü temsilcilerinin katıldığı eylemde, kayıpların fotoğrafları taşındı. Bu hafta, Şırnak'ın Cizre ilçesinde 1992 tarihinde katledilen Mesut Dündar'ın failleri soruldu. İHD Diyarbakır Şubesi Kayıp Komisyonu üyesi Fırat Akdeniz, Mesut Dündar'ın katledilme hikayesini paylaştı.

"Mesut Dündar, Şırnak'ın Cizre ilçesinde ikamet ediyordu. Çocukken menenjit hastalığına yakalanmış ve maddi imkânsızlıklar nedeniyle tedavi olmadığı için zihinsel engelli olarak yaşamını sürdürmek zorunda kalmıştı" diyen Akdeniz, Dündar'ın defalarca gözaltına alındığını ve işkence gördüğünü aktardı.

1992 yılı Temmuz ayında polislerin, ailesiyle yaşayan Dündar'ın evine baskın yaparak "Mesut'u Elazığ akıl hastanesine götürmek için geldiklerini" söylediklerini belirten Akdeniz, "Polisler, Mesut ve babasını evden alarak götürür. Daha sonra Mesut'u Cizre Hastanesine yatırırlar. Ancak Mesut, korkup hastane camından atlayarak kaçar" dedi.

Polisin 3 gün boyunca Dündar'ı aradığını ve ailesini getirmeleri için tehdit ettiğini belirten Akdeniz, "Mesut Dündar eve geri dönmez, ancak her gün ailesini telefonla arar. Bu sırada polisler de her gün evlerine baskın yapıyordu. Mesut'un ailesini telefonla aradığı günlerden bir gün, polisin eve baskın yapmaması üzerine aile Mesut'un yakalandığını düşünür. 6 Eylül 1992 tarihinde Mesut Dündar'ın cesedi, Sulak köyü Şeyh Değirmenci Su Değirmeni'nin yanında elleri arkadan bağlı boğulmuş bir halde bulunur. Sulak köyünde olayı gören çok sayıda görgü tanığının beyanlarına göre; Mesut'u olay yerine getiren biri polis 3 silahlı sivil giyimli kişilermiş. Olay yerine gelen askerler, cesedin altında bir bubin tuzağı olabileceği gerekçesiyle cesedi bir zırhlı personel aracının arkasında sürüklenir" ifadelerini kullandı.