24 Eylül 2024 Salı

Bêrîtan Asya* yazdı | Sağ kalmanın dayanılmaz ağırlığı

Hayallerimiz yarım kalmadı, hayal kırıcılara karşı verecek savaşımız var. Tam aksine Türkiye ve Bakur Kürdistan'da "Suruç için adalet herkes için adalet" diyerek faşizmin bütün katliamlarının hesabını bir adalet mücadelesine dönüştüren bir kararlılıkla, Rojava'da 33'lerin hayallerini gerçekleştiren bir inatla yürüdük. Ve katliamdan hemen sonra "Kobanê sana yine geliriz" sloganı ile yüzünü Rojava Devrimine dönen onlarca sosyalist genç ve kadın hem cephelerde ve hem devrimin inşasında düş yolcularının hayallerini gerçekleştirdi, gerçekleştiriyor.

8 yılını dolduruyor ve 9. yılını karşılıyor 33 kez yüreğimizi ve beynimizi yerinden oynatan Suruç katliamı.

Ne demişti sair "Öldürülür ışığı taşıyanlar, ama dokunamaz ışığa kimse." Ve evet öldürüldük 33 yerimizden, yaralandık 33 yerimizden, 33 kez vurdular gülüşlerimizden ve hayallerimizden. Ne kadar da kara bir sayı 33…

Fakat ne kadar çaba gösterdilerse de dokunamadılar hayallerimize, dokunamadılar Kobanê ve Rojava Devriminin ışığına. Çünkü inancımız, gülüşlerimiz, hayallerimiz en derinliklerinden geliyordu tarihin. Haklıydık, güçlüydük ve her şeyden öte en güzel gülüşlere sahiptik. Her şeye inat en büyük silahımızdı, gülüşlerimiz, hayallerimiz. "Gülmek bir halk gülebiliyorsa gülmektir" sözünü gülüşlerine nakış nakış işledi 33'ler. Ve kimimiz yanı başında ki halkla gülebilmek için, kimimiz ise yakılmış, yıkılmış kendi ülkemizin Rojava parçasında halkımız ile gülebilmek için düştük yollara. En önemlisi ise iki coğrafyanın devrim dalgasına köprü olmak için. Gazi'nin, Gezi'nin barikat çocuklarıydık, Karadeniz'in asi çocukları, Amed'in, Kızıltepe'nin, Colemerg'in, Agirî'nin serhildan çocuklarıydık. Farklı coğrafyaların ama aynı acıları yaşayan Kürt, Türk, Arap, Çerkez, Alevi, Laz halklarının çocuklarıydık. Öğretmen, doktor, mühendis, ressam, sanatçı, tiyatrocu, işçi, emekçi, kadın, genç, işsiz, LGBTİ, sosyalist ve komünistler, anarşistler.

Farklı dillerimiz, kültürlerimiz, doğup büyüdüğümüz coğrafyalarımız çok da anlam taşımıyordu. Karadeniz'in hırçın dalgaları Fırat'ın, Dicle'nin dingin dalgalarına karışıp çağlamıştı Amara Kültür Merkezinin bahçesinde. Belki de ilk kez böylesi bir mozaiğe tanık oluyordu Pirsus'un engin ovaları ve gökyüzü. Ve bundandır ki o karanlığın gümbürdeyen sesi patladığında Pirsus ağladı, yer ağladı, gök ağladı ve onulmaz bir öfkeye dönüştü aydınlık inancımız, karanlığın bekçilerine karşı.

Ve oradaydık, hepimiz Temmuzun yakıcı sıcağında. Kobanê'ye, devrimin kalbine en fazla 5 kilometre uzaklıkta Amara Kültür Merkezinin bahçesinde. Van'dan yola çıkmıştık. Van ve Colemerg grubu birleşmişti. Yaklaşık 15 gün önce başlamıştık Van'da kampanyanın hazırlıklarına. Ramazan ayı idi. Hiç tanımadığımız Van sokaklarında kampanya aracılığı ile tanıştığımız ve bizimle Kobanê'ye gelmek isteyen gençler ile birlikte stant, çağrı, afiş, bildiri ve yardım kampanyası yürütüyorduk.

Kampanyamız artık halklaşmıştı. Ramazan ayında zekat vermek isteyen yüzlerce Vanlı yurtsever emekçi, zekatlarını standa koyduğumuz yardım kutusuna atıyordu. Halklar, standa kıyafet, ilaç, yiyecek, içecek, oyuncak ve kırtasiye malzemeleri getiriyordu. Gelmek isteyenler vize başvurusu yapar gibi standımıza başvuru yapıyordu. Örneğin şu anda ismini hatırlamadığım orta yaşlı bir inşat işçisi gelip Kobanê'de inşaat yapmak istediğini söyleyerek bizimle geldi ve katliamda yaralananlar arasındaydı.

19'u akşamı yola çıktığımızda bir an önce varmanın getirdiği heyecan doruktaydı. Otobüsün cam kenarında usul usul hayallere dalarak bizimle yolculuk yapan ve katliamda ölümsüzleşen Süleyman hoca da oradaydı. Heyecanını bir o kadar coşkulu ama bir o kadar da usulca yaşayan Süleyman hoca...

Yolculuğun en güzel ve unutulmaz anılarından biri ise bir dinlenme tesisinde mola verdiğimizde anda yaşandı. Belirlediğimiz hareket saati geldiğinde arkadaşları araca toplamak için fotoğrafçı bir arkadaş ile birlikte anons mikrofonundan "Van'dan Kobanê'ye seyahat etmekte olan Van turizmin sayın yolcuları hareket saatiniz gelmiştir" çağrısını yapıp aracın yanına döndüğümüzde aracın etrafında toplanan onlarca kişinin de bizimle Kobanê'ye gelmek istediğini söylediği andı. Tabii aracımız dolu olduğundan kimseyi alma şansımız yoktu.

Diğer kentlerde ki gruplar ile ilk buluşma alanımız Amed olacaktı. Amed'e ulaştığımızda ise bizi Koşuyolu parkında karşılayan onlarca genç vardı. İlk buluşma yerimizde sabahın çok erken bir saatinde bizi bekleyen Emrullah ve Murat'ı polis sanarak müdahale edişimiz ise yol boyunca espiri konusu olmuştu. Ve katliamda ölümsüzleşen Emrullah, Murat ve Veysel de oradaydı. Amed'ten yola çıktıktan sonra Suruç'a ulaşana dek en az 3 defa aracımızın yolu kesilerek araçta ki yardım malzemeleri talan edilmişti. Ve son kontrol ise Suruç girişindeydi. Amara'ya vardığımızda ise bizi karşılayan yüzlerce gülen göz. Bir an önce Kobanê'ye ulaşmak isteyen yüzlerce yürek. Ve Kobanê'ye gidiş amacımızı ilan eden açıklama dakikaları.

Ve kısa dönem önce genç bir yoldaş tarafından formüle edilmiş "Arin'den Sibel'e yürüyoruz zafere" sloganı. Sonra kulakları sağır eden, gökyüzünü adeta kırmızıya döndüren patlama; çığlıklar, bağırmalar ve sanki giderek uzaklaşan sesler, gözlerin önüne çekilen beyaz bir perde, bir gün önceden başlayarak tüm yaşananlar film şeridi gibi geçiyor. Geçiyor önümden gül yüzlü, gül gülüşlü yoldaşlar sirenler içinde. Halkın, sağ kalan her bir yoldaşın bir yaralıyı daha kurtarmak için koşturmacaları, yaralıların taşınmasını engelleyen "siz daha ölmediniz mi" diye bağırıp yaralılara, şehitlere ve yardıma koşan halka, ambulanslara hastaneye saldıran polisler.  Temmuzun yakıcı sıcağında yanan bedenlerimiz, saçlarımız… ama düşler yanmaz ki, çünkü tarihin ve ezilenlerin haklı tarihinden gelir bizim düşlerimiz, yaksalar da bedenlerimizi yakamazlar ki inancımızı umudumuzu, çünkü ezilenlerin ezenlere karşı verdiği mücadelenin çelik inancı ve iradesidir bizim ki.

Ölmedik ama 8 yıl boyunca her 20 Temmuz'da sağ kalmanın dayanılmaz ağırlığını yaşadık. Onların bedenleri siper olduğu için hayatta kalabilmenin ağırlığını yaşadık her an. Sağ tarafta Aydan Ezgi, arkada, Vatan Budak, sağ arka tarafta Mert Cömert ve onların arkasında Cebo, Keke, Büşra, Hatice Ezgi, Duygu, Nazegül anne, Hogir ve daha onlarcası. Ama bu ağırlık bir yüke dönüşmedi, bir yılgınlığa, korkuya dönüşmedi. Dönüşemez çünkü daha sorulacak onca hesabımız var. Hayallerimiz yarım kalmadı, hayal kırıcılara karşı verecek savaşımız var. Tam aksine Türkiye ve Bakur Kürdistan'da "Suruç için adalet herkes için adalet" diyerek faşizmin bütün katliamlarının hesabını bir adalet mücadelesine dönüştüren bir kararlılıkla, Rojava'da 33'lerin hayallerini gerçekleştiren bir inatla yürüdük. Ve katliamdan hemen sonra "Kobanê sana yine geliriz" sloganı ile yüzünü Rojava Devrimine dönen onlarca sosyalist genç ve kadın hem cephelerde ve hem devrimin inşasında düş yolcularının hayallerini gerçekleştirdi, gerçekleştiriyor. Oyun parkı, kütüphane, hatıra ormanı hepsi bu hayallerin sembolik anıları olarak onlar adına yapıldı ve gülüşleri ile bize yol göstermeye devam ediyor. Devrim topraklarında onların hayallerini gerçekleştirebilme onuru ise onlara layık olmaktan geçer.

Gençlik önderlerinden Cebrail Günebakan "Gerekirse silah alıp savaşırız, gerekirse mevzilere lojistik taşırız" demişti ya işte yoldaşları bugün bütün savunma ve inşa mevzilerinde O'nun-onların parolası ile gecelerini gündüzüne katıyor. Rojavalı genç komünist öncü Zilan Destan (Elende El Mihemed) yoldaş işte bu harcın bir ürünüdür. Rojavalı yüzlerce gence 33 düş yolcusunun hayallerini ve pratiklerini anlatan, onları komünist hareket ve devrim saflarında örgütleyen Zilan yoldaş Kobanêli genç bir kadın olarak devrim topraklarında 33'lerin kızıl bayrağını devrim burçlarına diken ilk Rojavalı genç komünistlerinden biridir. Son nefesine kadar onların takipçisi olmuştur. Onlar bu devrimin harcı, mayası oldular ve bu maya tuttu. Şimdi onların göndere çektiği kızıl orak-çekiçli bayrağı dalgalanıyor Rojava semalarında ve hiçbir zaman da düşmeyecek.

Ve bugün dönüp geriye baktığımızda doğru zamanda doğru yerde olmanın getirdiği mutluluk ve hafiflik. Bugün yine olsa yine giderdim diyebilmenin ferahlığı ve inancı. İnançlarımız ve hayallerimiz uğruna düştük toprağa ama yenilmedik, daha yürüyecek yolumuz var deme kararlılığı. İşte bizi biz yapan varlığımız, tarihimiz, inancımız ve hayallerimiz.
Hiçbir düş yarım kalmadı, kalmayacak…
Anılarına bağlılıkla...

*Suruç yaralılarından SYPG Temsilcisi Bêrîtan Asya