24 Eylül 2024 Salı

Aydın Akyüz: Direniş kitlelere yayılmalı

Politik İslamcı iktidarın hapishane politikası nettir. 19 Aralık konseptidir. Adım adım 19 Aralık saldırısı sonrası uygulamalara doğru kazanılmış mevzileri gasp etmeye çalışıyor. Buna İmralı tecrit statüsünü adım adım genelleştirerek bütün hapishanelere hakim kılmak da diyebiliriz. Bu yolla, yasallaştırıp demoklesin kılıcı gibi devrimci tutsakların tepesinde bekletilen tek tip elbise dayatmasını uygulamak için fırsat yaratmaya çalışılıyor.
Kürt halk önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin sonlandırılması için DTK Eşbaşkanı ve HDP Milletvekili Leyla Güven'in başlatmış olduğu süresiz açlık grevi eylemini bulunduğu hapishaneden destekleyen ve 50. günü geride bırakan MLKP dava tutsağı Aydın Akyüz ile yaptığımız röportajda hem süreci konuştuk hem de neden süresiz açlık grevine girdiğini anlattı. Akyüz, "Her koşul altında direniş bayrağını yükseltmek devrimci bir görev ve sorumluluk olduğu gibi, bu tarihi direnişte kolektifi temsil etmenin onurunu, gururunu ve mutluluğunu taşıyorum" dedi.
 
Aydın Akyüz'ün sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:
 
'ZİNDAN DİRENİŞİNİN ÖZNESİ OLMA ÇABASINDAYIM'
 
Bu sürece aktif bir özne olarak dahil olduğundan yaşadığın duyguları bizimle paylaşırmısınız?
 
Kısaca kendimi tanıtmakla başlayayım. Ezilen bir mezhep ve ulusa mensup olmanın getirdiği baskı ve ayrımcılığı çocukluğum ve gençlik yılları boyunca hep hissettim. Devrimciliği tercih etmemde ezilen inanç ve ulusa mensup olmanın yanısıra 80'li yılların sonlarında işçi ve devrimci hareketin ilgi uyandıran yükselişinden derinden etkilenmemin önemli bir etkisi oldu.
 
Sorunuza dönecek olursam; 2007 yılında doğrudan tecrit hapishaneleriyle tanışsam da tecrite karşı mücadele '90'larda, aralıklarla 2000'den bu yana aralıksız gündem konusu oldu. Eskişehir hücre hapishane sistemine karşı ajitasyon ve propaganda faaliyetleri, kent merkezlerinde ve pazar yerlerinde yapılan protesto amaçlı "Şimşek Eylemler"de yer aldım. Keza '96 ve 2000'lerde de dışarda zindan direnişine omuz verenlerin arasındaydım. Dışarıda geçirdiğim üç aylık kısa arayı saymazsak 11 yılı aşkındır F Tipi tecritine karşı fiili mücadelenin ve zaman zaman yükseltilen zindan direnişlerinin öznesi olma çabası içindeyim. Bugün de İmralı tecriti başta olmak üzere zindanlarda sürmekte olan tecrit politikalarına ve keyfi dayatmalara karşı parçası olduğum kolektifi temsil etmeye çalışıyorum.
 
Her koşul altında direniş bayrağını yükseltmek devrimci bir görev ve sorumluluk olduğu gibi, bu tarihi direnişte kolektifi temsil etmenin onurunu, gururunu ve mutluluğunu taşıyorum. Kolektife, şehitlerimize, zindanlardan kentlerin sokak ve meydanlarına, barikat eylemleri ve müfreze baskınlarından dağların doruklarındaki gerilla mücadelelerine kadar her yerde ve değişik biçimlerde mücadele ve direniş bayrağını yükselten yoldaşlarıma layık olmaktır muradım. Direnişe öncülük yapan Leyla Güven'in iradesine ve tarihsel inisiyatifine güç vermeyi, kadın devrimine ve kadın özgürlük mücadelesine duyduğum Güven ve inancın bir gereği olarak da görüyorum.
 
'İKTİDARIN HAPİSHANE POLİTİKASI 19 ARALIK KONSEPTİDİR'
 
Bu direnişe dahil olmanda hangi düşünceler rol oynadı?
 
Öncelikle belirtmem gerekir ki direnişin aktif bir öznesi olmak için çok neden var. Mevcut iktidar ve bundan önceki iktidarlar, işçi ve emekçilere, ezilen halklara, kadınlara, inançlara karşı saldırı politikasını hayata geçirmek için öncüyü kitlelerden koparma, kitleleri öncüsüz bırakma taktiğini her dönem kullanmıştır. Kürt halk önderi sayın Abdullah Öcalan üzerinde uygulanan ağır tecritin de böyle bir saldırı olduğu çok açık. Kürt halkını önderinden kopararak hem Kürt halkı üzerinde baskıyı, inkar ve imhayı dayatmak hem de önderlerini imhayı amaçlayan bu saldırı politikası aynı zamanda işçi ve emekçilere, kadınlara, gençliğe, hak arayan her kesime gözdağı vermeyi amaçlayan geniş bir saldırı politikasının da devamı niteliğindedir. Yasaklanan grevler, izin verilmeyen eylem ve etkinliklerden saldırının nasıl geniş bir cepheye yayıldığını çok rahatlıkla görebiliriz.
 
Nasıl ki devlet İmralı tecritiyle Kürt yurtsever halkına gözdağı verip sindirmek istiyorsa, İmralı tecritinin kırılması Kürt halkı üzerindeki sömürgeci faşist baskının gevşetilmesi sonucunu doğuracaktır. Genel politik özgürlük mücadelesine itilim kazandıracaktır. Son bir kaç yıllık süreç bile açıkça gösterdi ki Kürt halk önderi Abdullah Öcalan'a ve yanındaki 3 Kürt yurtsever devrimciye dayatılan ağır tecritin varlığı genel politik özgürlük mevzileri ve zindanlar üzerinde demoklesin kılıcı gibi durmaktadır.
 
İmralı'da ağır tecritin sürdüğü son 3-4 yılda sadece OHAL döneminde değil günümüze kadar sonraki süreçte de tüm zindanlarda adım adım hak gaspları devam etti. Sohbet ve spor hakkı artık istisna olmaya başladı. Kısa dalga bandı bulunan radyolar toplatıldı. İç posta yasaklandı. Bir çok hapishanede politik yayınlar ve kitaplar verilmemeye başlandı ya da sınırlandırıldı. Oradan oraya sürgün, yıldırma, bezdirme ve işkence aracı olarak rutin hak getirildi. Kendi hukuklarını ayak altına alarak, disiplin cezalarını keyfi yorumlarla infaz yakma aracına yönelik daha ağır disiplin cezaları verilmeye başlandı. Çıplak arama dayatmasından, tacize ve onur kırıcı biçimlere dönüşen aramalara  kadar bir çok uygulama rutinleştirilmeye çalışılıyor.
 
Politik İslamcı iktidarın hapishane politikası nettir. 19 Aralık konseptidir. Adım adım 19 Aralık saldırısı sonrası uygulamalara doğru kazanılmış mevzileri gasp etmeye çalışıyor. Buna İmralı tecrit statüsünü adım adım genelleştirerek bütün hapishanelere hakim kılmak da diyebiliriz. Bu yolla, yasallaştırıp demoklesin kılıcı gibi devrimci tutsakların tepesinde bekletilen tek tip elbise dayatmasını uygulamak için fırsat yaratmaya çalışılıyor.
 
O yüzden denilebilir ki hapishanelerde giderek ağırlaştırılan tecriti Abdullah Öcalan'a uygulanan ağır tecrite karşı mücadeleden bağımsız düşünülemez. Sadece İmralı tecritine karşı mücadeleyle elde edilecek her kazanım fiilen genel tecrit politikasının geriletilmesi sonucunu doğuracaktır. Sürmekte olan zindan direnişine bu perspektifle katıldık. Tüm hapishanelerdeki tecrit, baskı, işkence, sürgün politikalarına son verilmesi taleplerimiz güncelliğini korumaktadır. Mücadelemiz böyle bir boyuta da sahiptir.
 
'DAYANIŞMA DUYGULARIYLA MUTLULUKLAR ÜRETİYORUZ HERGÜN VE HER AN'
 
Birazda hapishane ortamından bahsedermisiniz?
 
Büyük zindan direnişleri, devrimci, tutsaklar arasında manevi bağları güçlendirerek devrimci siper yoldaşlığının niteliğini de yükseltir. Burada da aylarca yaşadığımız şey bu. Herkes adeta süresiz açlık grevindeki tutsakların etrafında birbirine kenetlenerek direnişi büyütmeye çalışıyor. Sevgiye dayalı güçlü dayanışma duygularıyla mutluluklar üretiyoruz hergün ve her an. F Tipi tecrit koşullarına rağmen rutinin ötesinde iletişim içindeyiz bütün hücrelerdeki tutsaklar olarak.
 
Aynı hücreyi paylaştığım yoldaşlar da ilk günden itibaren rahat etmem için ellerinden geleni yapmaya çalışıyorlar. Diğer hücrelerden, başkaca hapishanelerden ve dışarıdan yoldaşlarda adeta bir seferberlikle bilgi ve varsa deneyimlerini paylaştılar. Özellikle 2001 ölüm orucu gazisi görüşmecimin duyar duymaz işinden izin alarak görüşe gelip başarı dileklerini ve deneyimlerini paylaşmasından manevi olarak büyük bir güç aldığımı söyleyebilirim. Keza gönüllü refakatçım olan, ilk günden beri sıvı tüketiminin hazırlanmasından, günlük yaşamın benim için kolaylaştırılmasına kadar elinden gelen her türlü çabayı sergileyen, ölüm orucu şehidimiz Hüseyin Kayacı'ya da refakatçılık yapmış Uğur yoldaşın emeğini ve manevi desteğini anmasam eksik kalır.
 
Son olarak dışardakilere neler söylemek istersiniz?
 
Genel zindan direnişlerinin sadece zindanlarla sınırlı bir mücadeleyle kazanılamayacağına dair bir çok deneyimimiz var. Dışarı ayağının iyi örülmesi, direnişin geniş kitlelere yayılması, duyarlılığın geliştirilmesi, dağınık örgütsüz güçlerin toparlanarak merkezileştirilmesi ve yaygın kitlesel sokak hareketinin yaratılması, kentlerin değişik noktalarında direniş merkezlerinin kurulması yoluyla sağlanabilir.