23 Eylül 2024 Pazartesi

Tirej Günebakan yazdı | Rojava devriminin ölümsüz savaşçısı: İsmet Şahin

Pîrsûs yoldaş Kobanê'de ölümsüzleşen yoldaşlarının intikamını almak için sabırsızlanıyordu. Daha eğitime yeni başlamıştık ki, Pîrsûs yoldaş ön cepheye, savaşa katılma talebinde bulundu. Komutanlık eğitimin bitmesi gerektiği konusunda yoldaşı ikna etti. Ama bu çok uzun sürmedi. İki üç gün sonra bu talebini yeniledi. Komutan yoldaşlar tekrar ikna ettiler. Ama Pîrsûs yoldaş daha önce tanıdığı yoldaşlarının intikamını almaya çok odaklanmıştı.

Partideki adıyla Pîrsûs Armanç (İsmet Şahin) yoldaşı tanıyanların sayısı çok az. Onu tanıyabilen yoldaş sayısı az olduğu gibi bu yoldaşların bazıları şehit düştü. Medine Özmez (Roza Rênas) yoldaş bu yoldaşlardan biriydi. Roza yoldaşla birlikte tanıştık Pîrsûs yoldaşla. Ben, Roza ve birkaç yoldaş daha özgür topraklara, devrim topraklarına geçmek için Suruç'ta Rojava'dan gelen göçmenlerin kampında bekliyorduk. Biz hemen geçebileceğimizi düşünürken günler geçmişti. Pîrsûs yoldaş ve yanında bir arkadaşıyla birlikte sınırı geçip Rojava devrimini savunmak ve onun birer yiğit savaşçısı olmak için sınıra gelmişlerdi. Bizi geçirecek kurye arkadaş onları da bizim bulunduğumuz çadıra getirdi. O gün tanıştık. Pîrsûs yoldaş ne yaptığından emin ve daha o anda bir savaşçı ruh haline girmişti bile. Tabi kim olduğumuzu bilmiyordu. Bizi de yurtsever gençlerden zannediyordu. Biz de hemen o gün bir şey demedik. Birlikte o küçük çadırda günler geçirdik. Güvenlikten kaynaklı neredeyse hiç dışarı çıkamıyorduk. Ama zamanımızı çok iyi örgütlüyorduk. Sabahları kalkıp çadır önünde kısa bir spor, ardından kahvaltı ve sonra bir tartışma konusu bulup tartışmalar yapıyorduk. Oyunlar oynuyor, şarkılar söylüyor, şiirler okuyorduk. O birkaç gün içinde bir erkeklik atölyesi yaptık. "Benim kadınlarla işim olmaz, ben bir tahta mıyım ki beni atölyeye sokacaksınız" diyen Pîrsûs yoldaş bile çalışmadan sonra çok iyi geçtiğini söylemiş, "Hiç böyle düşünmemiştim. Bunu arada yapmak gerekir" demişti.

Bizi 'tanımaktan mutluluk duyduğunu' söylüyordu. Durmadan sorular sorup öğrenmeye çalışıyordu. Bizim şimdiye kadar tanıdıklarından biraz farklı olduğumuzu anlamıştı ama kim olduğumuzu hala bilmiyordu. Sanırım sınırı geçmeden önceki son gündü. Beni biraz ileriye çağırıp, "Yoldaş kadın yoldaşlara sormaktan çekindim, ama sana sormaktan da aslında çekiniyorum. Ama yine de sormak istiyorum tabi eğer illegaliteyi bozmayacak ve eğer ayıp olmayacaksa siz kimsiniz?" diye sordu. Ben biraz gülümseyip, "Yoldaş bu sorun illegaliteyi bozmaz ama ayıp bir soru, kadın yoldaşlara sakın sorma" dedim. İlk önce biraz utandı ama sonra gülümsediğimi fark edince benimle dalgamı geçiyorsun dedi. Bende "Gel çadırda hep birlikte konuşalım" dedim. Ve çadıra geçip Pîrsûs ve yanındaki arkadaşına partiyi anlattık. Akşama kadar sürmüştü sohbetimiz. Günün sonunda "Artık bende partiliyim" dedi.

Sınırı ilk geçtiğimizde hepimizde olduğu gibi onda da müthiş bir heyecan ve coşku vardı. Geçerken askerler bizi iki taraftan görmüş ve üstümüze gelmişlerdi. Koşarak geçtik. Nefes nefeseydik, tren raylarının arka tarafındaki yükseltiye sırtımızı dayayıp soluklanıyorduk. Ama o kadar mutluyduk ki o halimizle ilk duygularımızı dile getirmeye çalışıyorduk belli belirsiz. Hepimizin üstü başı bir yerlerinden yırtılmıştı telleri geçerken. Kimin umurundaydı artık bu kıyafetler. Pîrsûs yoldaşta "Aman nasılsa askeri kamuflaj giyeceğiz artık üstümüzdekiler çöp" dedi.

Sınırı geçmiştik. Devrimin birer savaşçılarıydık. Parti karargahına gittik. KGÖ tam da o dönemde özgür alanlarda Suruç katliamının hesabını sormak için bir açıklama yaptı. Sevgili Baran yoldaş da "Gençliğimizin bu eylemini selamlıyor ve Şehit Sarya yeni savaşçı eğitim taburunu açıyoruz" açıklaması yaptı. Biz ilk savaşçıları olacaktık taburumuzun. Ama önce inşa edilmesi gerekiyordu. Tüm yoldaşlarla yoğun bir emek harcayarak kendi taburumuzu kendimiz inşa ettik. Ardından eğitim alıp taburumuzun savaşçısı olduk. Kendi ellerimizle inşa ettiğimiz taburun ilk savaşçıları olduğumuz için sanki dünyanın en mutlu insanlarıydık. Emek yoğunluklu bir süreçti. Bu süreçte Pîrsûs yoldaş, Kürdistan'ın özgürlüğüne sevdalı bir sosyalist yurtsever olarak, Rojava'ya gelmiş, kendini şehitlerin hesabını sormaya adamıştı. Aslen Urfa/Suruç'lu olan ancak Antep'te yaşayan Pîrsûs yoldaşımız, işçilikten gelen disiplini ve emekçiliği ile öne çıkmış, öğrenme isteğini ve savaş kararlılığını günlük yaşamında da ortaya koymuştu. Yoldaşlık sevgisi ile dolu, yaşamda canlı ve neşeli katılımıyla öne çıkan yoldaşlarımızdandı.

HESAPLAŞMA KARARLIĞI
Pîrsûs yoldaş Kobanê'de ölümsüzleşen yoldaşlarının intikamını almak için sabırsızlanıyordu. Daha eğitime yeni başlamıştık ki, Pîrsûs yoldaş ön cepheye, savaşa katılma talebinde bulundu. Komutanlık eğitimin bitmesi gerektiği konusunda yoldaşı ikna etti. Ama bu çok uzun sürmedi. İki üç gün sonra bu talebini yeniledi. Komutan yoldaşlar tekrar ikna ettiler. Ama Pîrsûs yoldaş daha önce tanıdığı yoldaşlarının intikamını almaya çok odaklanmıştı. "Ben buraya savaşmaya ve ölmeye geldim cepheye gittiğimde geri dönmeyeceğim ki bu kadar eğitimi ben ne yapayım" diyordu. Hatta "Eğer beni göndermezseniz ben de kaçar giderim" diyordu. Komutan yoldaşları oldukça zorluyordu. Her defasında savaşmak için eğitimin önemi üzerine saatlerce ikna tartışmaları yapmak zorunda kalıyorlardı. Pîrsûs yoldaşta eğitimin bitirilmesi için yoldaşları ikna etmeye çabalıyordu.

Pîrsûs yoldaş komutan yoldaşların kendisinin zayıf olduğunu düşündüklerini ve bu yüzden cepheye göndermediklerini düşünmeye başlamıştı. Halbuki hiçbirimiz daha cepheye gitmemiştik. Ama yoldaş DAİŞ'ten intikam almaya o kadar odaklanmıştı ki bunu göremiyordu. Kendisini güçlendirmek için sabahları ağır spor yapmaya başladı. Zaten sporları raht ve silahımızla yapıyorduk. Pîrsûs yoldaş, bunların yanında çok sevdiği BKC ve 500 adetlik mermi çantasını da alarak sporlara katılmaya başladı. Yoldaşın savaşma tutkusu görülmeye değerdi. Birlikte gün içinde daha fazla spor yapmaya başlamıştık. "Ben bu ideolojik eğitimleri ne yapacağım" demesine rağmen bütün eğitimleri pür dikkat dinliyor, kavramaya çalışıyordu. Eğitim sonraları aklına takılanları ya eğitmen yoldaşlara yada eğitim devresindeki yoldaşlara soruyordu. Özellikle kadın özgürlük mücadelesi ve erkeklik tartışmalarına çok önem veriyordu. Bir gün bu çerçevede 'insanlaşma' kavramı geçti tartışma içerisinde. Bu kavrama biraz içerlemiş olsa da yine de anlam vermeye çalışmış. Gün sonunda "Yoldaş bu insanlaşma tartışması bana garip geliyor. Biz hayvan değiliz ki insanlaşalım diyorum ama kadın yoldaşların anlatımlarından anlıyorum ki erkeklerin yaptıkları hayvandan çok bir farkı yok" dedi. Anlamak ve kavramak için çok çabalıyordu.

Bir akşam komutan yoldaşlar Tişrîn hamlesi (Kobanê'nin güneyi) için ertesi sabah iki yoldaşı savaş cephesine göndereceklerini söyledi. Hepimiz çok mutluyduk. Diğer yandan da içimizde 'ya ben gönderilmezsem' korkusu vardı. Sabah olduğunda ilk defa savaşa gireceğimizden hepimizin eli ayağı heyecandan birbirine giriyordu. Aylardır bunun için bekliyorduk. Pîrsûs yoldaş cepheye gideceğinden çok emindi. Kahvaltıdan sonra komutan yoldaşlar bizi okul olarak kullandığımız yerde topladı. Kısa bir konuşma yaptıktan sonra Roza ve Pîrsûs yoldaşların savaş cephesine gideceklerini açıkladılar. Alkışlar koptu. Biz alkışlıyorduk ama gidemediğimiz için de içimizde bir burukluk vardı. Roza yoldaşla sarıldık. Pîrsûs yoldaş "Yoldaş, ben sana demedim mi ben gideceğim diye. Bak ben çok çalıştım gidiyorum sen de çok çalış sende git. Gel iyice sarılalım birbirimize, nasıl olsa ben geri gelmeyeceğim" diyerek yanımdan ayrıldı. En büyük tutkusu BKC ile çetelerle dövüşmek ve daha önce, Kobanê'de şehit düşen tanıdığı arkadaşlar ve şehitlerin hesabını sormaktı. Tam da bu nedenle, bir savaşçı olarak, her geçen gün kendini daha fazla geliştirmişti. Pîrsûs yoldaşımız, büyük tutkusunu ve hesap sorma kararlılığını kuşanarak Kobanê'nin güneyini özgürleştirme hamlesinde yerini aldığında, "Yoldaşlar, en büyük dileğim gerçek oldu" diyerek yola çıktı. Pîrsûs yoldaşımız, İstanbul'da, son mermilerine kadar dövüşerek ölümsüzleşen Yeliz Erbay (Berçem Rênas) ve Şirin Öter (Ekin Su) komutanlarımıza atfederek katıldığımız bu operasyonda, büyük bir istek ve kararlılıkla yerini aldı, şehitlerin hesabını sorma isteğiyle cepheye koştu.

Askeri bir uğurlama töreni yapıldı ve yoldaşlar gitmek için arabaya bindi. Pîrsûs yoldaş "Elimde BKC ile hiçbir çete beni geçemez" diyerek gitti. Daha iki gün olmamıştı ki 24 Aralık 2015 tarihinde yoldaşın şehadet haberi geldi. Elinde o çok sevdiği BKC silahıyla şehit düşmüştü. Gerçekten de dediği gibi dönmeye değil ölmeye gitmişti.

İyi ki seninle o gün o çadırda tanıştık ve iyi ki sen partili bir yoldaş oldun. Seninle yoldaş olmanın mutluluğunu hep yüreğimde taşıyacağım. Ve yoldaşım, senin ölümüne savunduğun bu devrimi ölesiye savunmaya ve sosyalizme doğru ilerletmeye devam edeceğiz.

Yaşasın Rojava Devrimi! Devrim ve sosyalizm şehitleri ölümsüzdür!