22 Eylül 2024 Pazar

Tecride karşı mücadele paneli: Dışarıyı harekete geçirelim

Tecride ve tutsaklara yönelik hak gasplarına karşı düzenlenen panelde, 80'li ve 90'lı yıllarda tutsakların kazanımla sonuçlanan direnişleri hatırlatıldı. Bu direnişlerin kazanılmasının en önemli yanının dışarıda da güçlü bir direniş olduğuna dikkat çekilen panelde, bugün tüm ülkeye yayılan tecrit işkencesine karşı tutsakların direndiği gibi dışarının harekete geçirilerek mücadele edilmesi çağrısı yapıldı.

Birleşik Mücadele Güçleri (BMG), Ayağa Kalk kampanyası kapsamında tutsaklara yönelik hak ihlali ve tecrit işkencesine ilişkin panel düzenlendi. Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Bahçelievler İlçe Örgütünde düzenlenen "Tecride ve hapishanelerdeki hak gasplarına karşı mücadeleyi tartışıyoruz. Ayağa kalk" şiarlı panelde Tutsaklarla Dayanışma İnisiyatifi (TDİ) adına Mehmet Acettin, Özgürlük İçin Hukukçular Derneğinden (ÖHD) Mizgin Argıç, BMG'den Kerem Bükre konuşmacı olarak yer alırken, panelin kolaylaştırıcılığını Bejna Kılıç üstlendi.

Panel, devrim şehitleri anısına saygı duruşuyla başladı. Ardından sunumlara geçildi.

ACETTİN: TECRİT SADECE HAPİSHANEDE DEĞİL TOPLUMDA DA UYGULANIYOR
TDİ adına sunum yapan Mehmet Acettin, tecrit ve hapishanelerin durumunun tutsakları toplumdan soyutlamak olduğunu aktardı. Tutsakların toplumdan, arkadaşlıktan, aileden soyutlamaya çalışıldığını ifade eden Acettin, "Tecrit sadece hapishanelerde değil aynı zamanda toplumsal kesimin içerisinde de bir tecrit durumu söz konusu" dedi. Toplumun bütünün tecrit altına alındığını ifade eden Acettin, bu şekilde tutsakların durumuna bakılması gerektiğini belirtti.

Bugünkü tecrit politikasının yeni olmamakla birlikte çok boyutlu olduğunu dile getiren Acettin, 1971 yılı ve '80 yılındaki devrimcilerin atılımına dikkat çekti. 24 Ocak kararlarını hatırlatan Acettin, "Fabrikalarda işçiler; köylüler ayaklanıyordu. Devletin kurtuluşu darbeydi. 12 Eylül darbesi faşizmi kurumsal harekete geçirdi, 90'larda ayaklarını ördü, 2000'lerde cezaevleri saldırıları oldu. 96'dan sonraki süreçte kazanım oldu ama geçici oldu tutsaklar açısından. Fiziki koşulların hazır olmaması anlamını taşıyordu. Çünkü o zaman daha önce bildiğimiz gibi klasik hapishaneler vardı; birlikte kalmak vardı" dedi.

'TECRİT HAPİSHANESİ SADECE F TİPİ HAPİSHANE DEĞİL'
Neoliberal politikaların hayata geçirilmesi için ilk ayağın hapishaneler olduğunu anımsatan Acettin, Ecevit'in 19 Aralık katliamı öncesi söylediği, "eğer biz hapishaneleri kontrol altında tutamazsak, bu ekonomi politikalarını hayata geçiremeyiz" sözlerini hatırlattı. Acettin, Eskişehir tabutluğuna karşı tutsakların yürüttüğü mücadele ile bunun engellendiğini, 96 ölüm orucunun bir kazanım getirdiğini fakat bunun da geçici olduğunu ekledi. Tecrit hapishanesinin yalnızca F Tipi olmadığını, devletin faşist ülkelerdeki tecrit hapishanelerini örnek alarak S, Y, H tipi hapishaneler açtığını kaydeden Acettin, bununla birlikte tutsaklarla her türlü dayanışmanın da engellenmeye çalışıldığını söyledi.

Tutsakların ailelerinden çok uzak kentlere sürgün sevklerle görüşlerinin engellendiğini, tutsaklara para yatıranların "örgüte finansman sağladığı" iddiasıyla gözaltına alınıp tutuklandığını kaydeden Acettin, "İnsan okumazsa, iletişim kuramazsa, bir insan göremezse insanlıktan kendisini soyutlamış olacak. Bunu öngörüyorlar" dedi.

İmralı'daki mutlak tecrit işkencesine ve tutsaklara yönelik hak gasplarına karşı, Kürt sorununun demokratik çözümü için süren açlık grevi eylemlerine işaret eden Acettin, birlikte mücadele yürütme çağrısı yaptı.

ARGIÇ: TECRİDİ SADECE İMRALI'YLA SINIRLI TUTMAMALIYIZ
ÖHD üyesi Avukat Mizgin Argıç yaklaşık üç yıldır Öcalan'dan haber alınamadığına dikkat çekerek İmralı'da mutlak bir iletişimsizlik hali olduğunu söyledi. CPT'nin İmralı adasından yaptığı ziyaret sonrası raporunu yayınlamamasını eleştiren Argıç, "CPT İmralı adasına yaptığı ziyaretin üzerinden iki yıl geçti. Bu konuda başta hukukçular olmak üzere birçok sivil toplum kuruluşu başvuruda bulundu. Amed'te 1330 avukat başta olmak demokratik güçlerin başvuruları oldu ama buna rağmen CPT sessizliğini koruyor. Tecridi tartışırken sadece İmralı ve cezaevleriyle sınırlı tutmamalıyız. Cezaevlerindeki tecrit politikası tüm topluma sirayet etmiş durumda. Giderek derinleşen tecrit politikaları toplumda normalleştirilmek isteniyor. İmralı'ya yapılan tüm başvurular Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından disiplin cezalarıyla engelleniyor" ifadelerini kullandı.

BÜKRE: TECRİT SALDIRISI DÖNEM DÖNEM AĞIRLAŞARAK UYGULANDI
Son sunumu ise BMG adına Kerem Bükre yaptı. Faşist diktatörlüğün dönem dönem ağırlaştırarak tecrit saldırılarını uyguladığını söyledi. "Mesela ekonomik krize girdiği dönemlerde ve de Kürt hareketinin, sınıfsal hareketin, halk hareketinin yüksele geçtiği dönemlerde ilk saldırdıkları yerler hapishaneler oluyor. Çünkü işçi sınıfının ve yurtsever halkın öncüleri orada olduğu için ilk etapta onları teslim almaya, sonra da işçi sınıfı ve topyekun Kürt hareketini teslim almak için faşist diktatörlük dönem dönem saldırılarını artırıyor" diyen Bükre, '80 askeri faşist darbesinin de ilk saldırısının hapishanelerde olduğunu, devrimci tutsakların teslim alınmak istendiğini kaydetti.

'DIŞARIDA TUTSAKLARIN MÜCADELESİNE DESTEK OLUNMALI'
Ancak gerek 80'lı yıllarda gerek 90'lı yıllarda devrimci tutsakların saldırılara direnişle yanıt verdiğini söyleyen Bükre, Eskişehir tabutluğuna karşı mücadeleyi iki eksende ele almak gerektiğini kaydetti. Bükre şöyle açıkladı: "Dışarıda da güçlü bir antifaşist hareketin gücü devam ediyordu. Ölüm orucunun o dönem kazanılmasının en önemli nedeni dışarıdaki kitle hareketinin çok güçlü olması. Her akşam emekçi mahallelerde eylemler yapılması, işçi sınıfının, birçok kurumun sokakta basın açıklaması yapması, ailelerin cezaevleri önünde eylem yapması karşısında faşist diktatörlük geri adım attı. 2000'lerin faşist başbakanı 19 Aralık katliamına ilişkin 'IMF politikalarını hayata geçirmemiz için F tiplerini hayata geçirmemiz lazım' dedi. Toplumsal bir yükseliş olacaktı IMF politikalarına karşı bunu önlemek için saldırdılar. F tiplerini sosyalist, devrimci örgütleri, yurtseverleri tasfiye etmek için hayata geçirmek istiyordu. Geçiremediler."

'BU SORUNA TUTSAKLARIN SORUNU OLARAK BAKMAMAK LAZIM'
Türkiye'de topluma yayılan bir tecrit işkencesi olduğunu belirten Bükre, 2015 Haziran seçimlerini tanımayan iktidarın kasım darbesi sonrasında uyguladığı faşist politikalara işaret etti. PKK lideri Abdullah Öcalan'dan yaklaşık 3 yıldır haber alınamadığını, devrimci tutsakların hapishanelerde sayısız ihlale uğradığını kaydeden Bükre, "Her türlü baskıya, zulme karşı ayakta kalan, ona karşı mücadele eden bir cezaevi geleneğimiz var. Ama soruna tutsakların sorunu, tutsaklar direniyor teslim olmuyor diye bakmamak lazım. Geldiğimiz süreç de daha ağır bir süreçle karşı karşıyayız. BMG'nin başlattığı 'ayağa kalk' kampanyasına da buradan bakmak lazım" dedi.

'DIŞARIYI HAREKETE GEÇİRMEMİZ LAZIM'
Yapılması gerekenin dışarıya harekete geçirmek olduğunun altını çizen Bükre, '96 yılındaki gibi tutsakları sahiplenecek eylem örgütlendiği, sendikalar ve demokratik kitle örgütlerini harekete geçirildiği takdirde devrimci tutsakların eylemlerinin zaferle sonuçlanacağını vurguladı. "Tutsaklar nereye kadar direnebilecek. Ölüm orucuna da giriyorlar. Ama biz başta dışarıdaki tecridi parçaladığımız an itibariyle cezaevlerindeki tecridi parçalarız" diyen Bükre, "ayağa kalk" kampanyasıyla süreci örgütleyeceklerini aktardı.

Sunumların ardından ara verilirken, panel soru ve cevaplarla devam etti.