30 Eylül 2024 Pazartesi

'Suruç katliamında ihmal değil kasıt var'

Suruç İçin Adalet Platformu tarafından hazırlanan katliam raporunda adaletsizliklere dikkat çekildi. Katliam soruşturmasının 'gizlilik' kararıyla birlikte her yönüyle örtbas edilmeye çalışıldığına vurgu yapılan raporda, kamu görevlilerinin ihmalle suçlanmalarının yeterli olmayacağı, kasıtlı bir tutumun olduğu belirtildi. Raporda, "Suruç için adalet, herkes için adalet" mücadelesinin süreceği vurgulandı.

Suruç İçin Adalet Platformu, Suruç katliamının 5. yıl dönümü nedeniyle hazırladığı raporu kamuoyuna açıkladı. Urfa Barosu'nda düzenlenen basın toplantısında açıklanan raporda, daha ilk başta "gizlilik" kararı alınarak başlayan sürecin tamamında adaletsizliğin olduğu vurgulandı.

Katliamın soruşturma sürecinde ihmaller ve eksikliklere dikkat çekilen raporda, ailelerin, yaralıların ve avukatların taleplerinin karşılanmadığı vurgulandı.

GİZLİLİK KARARIYLA YARGI SÜRECİNDE ADALETSİZLİK BAŞLADI
Suruç İçin Adalet Platformu tarafından hazırlanan raporda Kobane'nin yeniden inşa sürecine katılmak için Suruç'ta Amara Kültür Merkezi'ne düzenlenen saldırıda 33 gencin yaşamını yitirdiği, 150'ye yakın gencin de yaralandığı hatırlatıldı.

Raporda, katliamın faili Şey Abdurrahman Alagöz ve Ankara katliamının faili kardeşi Yunus Emre Alagöz hakkında hiçbir işlem yapılmadığı, istihbarat raporlarına rağmen Suruç'ta ellerini kollarını sallayarak kültür merkezine kadar geldikleri hatırlatıldı. Raporda, katliam sonrasında devam eden soruşturma ve yargılama aşamasındaki adaletsizliklere yer verildi.

"Katliam soruşturması 'gizlilik' zırhıyla müşteki ve vekillerine kapatılmış, soruşturmanın genişletilmesine ilişkin taleplerimiz görmezden gelinmiştir. Katliamın hemen ardından mağdur ve müştekileri de kapsayacak şekilde kısıtlama kararı verilmiş olması, tüm kamuoyunun etkin ve sonuç alıcı bir soruşturma yürütülmeyeceği yönündeki haklı kaygılarını pekiştirmiştir" denilen raporda, gizlilik kararının kaldırılması, soruşturmanın genişletilmesi dahi tüm taleplerin reddedildiği, bu çerçevede AYM'ye yapılan başvurunun da reddedildiği, AİHM başvurusunun da halen sonuçlanmadığı hatırlatıldı.

SURUÇ KATLİAMI ARAŞTIRILSAYDI, ANKARA KATLİAMI GERÇEKLEŞMEZDİ
"Müşteki-müdahil taraf olarak soruşturmayla ilgili sınırlı gelişmeler, bizden ve kamuoyundan gizlenmiş, taleplerimizle ilgili hiçbir işlem yapılmadığı ise ancak davanın 18 ay sonra açılması ve gizlilik kararının kaldırılmasıyla anlaşılmıştır. Savcılığa sunmuş olduğumuz dilekçemizde, başka katliamların yaşanmaması için araştırılması gereken hususlar tek tek belirtilmiş olmasına rağmen hiçbir işlem yapılmamış, bombacının kardeşi hakkındaki arama kaydı dahi dikkate alınmamış ve bu kişi 10 Ekim Ankara katliamını gerçekleştirmiştir" denilen raporda, "5 yıldır yinelediğimiz gibi 'Suruç katliamı araştırılsaydı, Ankara katliamı gerçekleşmezdi.'Sadece dosyaya tarafımızca sunulan soruşturmanın genişletilmesi dilekçesi yönünde araştırma yapılsaydı dahi Ankara katliamı önlenebilirdi" tespitine yer verildi.

"Katliamda yaşamını yitiren ve yaralananlar ile kampanya çağrısı yapan kurumlar adına başta dönemin Cumhurbaşkanı, Başbakanı, İçişleri Bakanı, Milli Savunma Bakanı, Genelkurmay Başkanı, Emniyet Genel Müdürü, Şanlıurfa Valisi, Suruç Kaymakamı, Suruç İlçe Emniyet Müdürü, Şanlıurfa Çevik Kuvvet Şube müdürü, Şanlıurfa olay yeri inceleme ve kimlik tespit şube müdürü, milli istihbarat teşkilatı müsteşarı ve katliamda sorumluluğu bulunan tüm kamu görevlileri hakkında tarafımızca suç duyurusunda bulunulmuştur. Ancak Suruç İlçe Emniyet Müdürü Mehmet Yapalıal dışında diğer kamu görevlileri hakkında soruşturma izni verilmemiş, katliamda açık sorumluluğu bulunan bu kişiler hakkında kavuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar verilmiştir" denilen raporda, katliamda sorumlu olan kamu görevlilerinin korunduğuna dikkat çekildi.

Bu çerçevede  "İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nin 2. Maddesinden kaynağını alan, devletin kendi egemenlik alanı içinde bulunan kişilerin yaşamlarını korumak için uygun tedbirler alma yükümlülüğünden ve devletin her türlü potansiyel şiddeti önleme" sorumluluğunun yerine getirilmemesinden kaynaklanan hukuki başvuruların da AYM tarafından reddedildiği hatırlatıldı.

"Gizlilik kararı altında yürütülen soruşturma aşaması tam 18 ay sürmüş, Ankara Katliamı davasından gönderilen belgelere dayanılarak dava açılmıştır. Şanlıurfa 5. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından görülmeye başlayan davanın mahkeme karşısına çıkarılabilen tek sanığı, aynı zamanda 10 Ekim Ankara Katliamı nedeniyle tutuklu bulunan Yakub Şahin'dir. Dosyanın diğer sanıkları İlhami Bali ve Deniz Büyükçelebi ise hala firaridir. Katliamın 5. Yılında 14 celseyi gerimizde bıraktığımız davanın 15. Celsesi 18 Ağustos'ta yine Hilvan Cezaevi Kampüsü'nde bulunan duruşma salonunda görülmeye devam edecek" denilen açıklamada, geride kalan 14 celsede yaşanan adaletsizliklere dikkat çekildi.

AİLELERE HER TÜRLÜ ZORLUK ÇIKARILIYOR
"18 ay boyunca gizlilik kararı altında sürdürülen soruşturma dosyası, yürütülen adalet mücadelesi sonucunda kapatılamamış, 4 Mayıs 2017 de davanın ilk duruşması tüm itirazlarımıza rağmen Hilvan Cezaevi Kampüsü'nde görülmeye başlamıştır. Duruşmaların adliyede ya da adliyede uygun bir duruşma salonu bulunmadığı takdirde davayı takip etmeyi kolaylaştıracak başkaca bir yerde yapılması taleplerimiz her celse reddedilmiştir" denilen raporda, davanın tek tutuklu sanığı Yapık Şahin'in 'güvenlik' bahanesiyle hiç mahkemeye bile getirilmediğini ancak duruşmaya katılan ailelere her türlü zorluğun çıkarıldığı belirtildi.

Raporda, "Bu durum davayı takip edenlerde, daha en baştan mahkemenin adil bir yargılama yürütemeyeceği ve vereceği karardan da adalet beklenmeyeceği yönündeki yaygın kanıyı güçlendirmiştir" denildi.

YAKUP ŞAHİN MAHKEMEYE GETİRİLMİYOR
"Katliamın yargı önüne çıkarılabilmiş tek sanığı olan Yakup Şahin ilk duruşmaya SEGBİS'le katılmıştır. Sanığın duruşmada bizzat hazır edilmesi talebimiz ilk celse reddedilmiş olsa da 14.07.2017 tarihli 2. celsede aynı talep tarafımızca yinelenmiştir. Aynı celse Cumhuriyet Savcısı da sanığın duruşmada hazır edilmesini talep etmiş ve mahkeme 3. celseye Yakup Şahin'in bizzat getirilmesine karar vermiştir" denilen raporda, şunlar kaydedildi:

"Celse arasında hiçbir gerekçe olmaksızın, duruşma savcısı talebinden vazgeçerek, sanığın yine segbisle dinlenmesini mahkemeden talep etmiştir. Mahkeme duruşmadan o güne kadar herhangi bir değişiklik olmamasına rağmen kararını geri alarak sanığın duruşmaya segbisle katılmasına karar vermiştir. Belli ki 'birileri' Yakub Şahin'in duruşma salonuna getirilecek olması ve müşteki ve vekillerinin olduğu ortamda sorgusunun yapılacak olmasını engellemiştir. Mahkeme hiçbir gerekçe göstermeksizin kararından vazgeçerek, davaya dışarıdan müdahale edildiğini kabul etmiş, bu müdahaleye karşı koyamadığını da verdiği kararla açıkça ortaya koymuştur."

KAMERA GÖRÜNTÜLERİ EKSİK VERİLDİ
Katliamla ilgili görüntülerin dava dosyasına ancak üç buçuk yıl sonra getirilebildiği hatırlatılan raporda, şunlar kaydedildi:

"Önündeki olayı aydınlatmak ve failleri bulmakla görevli olan mahkemenin, hiçbir talebe gerek duymaksızın, olayın aydınlatılması için en kolay ulaşabileceği delil olan kamera görüntülerini talep etmekten özellikle kaçınmış olması nasıl açıklanabilir? Mahkeme, kayıtları talep etmekten dahi neden kaçınmıştır? Bu sorunun yanıtı görüntü kayıtları dosyaya geldiğinde anlaşılmıştır.

"Mahkeme her celse talep etmemize rağmen ancak davanın 6. celsesinde görüntülerin istenmesine karar vermiştir. Gelen görüntüler incelendiğinde, katliamdan sonraki 5 saatlik görüntülerin kesildiği görülmüş, kolluktan görüntülerin tamamı yeniden talep edilmiştir. Bu güne kadar kesilen 5 saatlik görüntüler hala dosyaya getirtilemediği gibi görüntüleri göndermeyenler, görüntülerin bir kısmını yok eden kamu görevlileri hakkında bu güne kadar Mahkeme tarafından suç duyurusunda da bulunulmamıştır.

"Açıktır ki, katliamdan sonraki görüntüler bilerek dosyaya gönderilmemektedir. Çünkü o kayıtlarda, katliamdan sonra yaralıların hastanelere götürülmesinin kolluk tarafından nasıl engellendiği, kitle üzerine gaz sıkıldığı ve belki bundan daha fazlasına dair bilgi vardır. Kolluk güçleri, görüntüleri göndermeyerek, tanık anlatımlarıyla sabit tüm bu olayların ortaya çıkmasını engellemeye çalışmakta, bunun için suç işlemeyi sürdürmektedir. Mahkeme de suç duyurusunda bulunmayarak, kamu görevlilerinin suçunu örtmesine göz yummaktadır."

ABDULLAH ÖMER ARSLAN KORUNMAYA DEVAM EDİLİYOR
Katliamın gerçekleştiği gün, Amara Kültür Merkezi önünde Suruç halkı tarafından katliamla bağı olabileceği düşüncesiyle yakalanan ve emniyet görevlilerine teslim edilen Abdullah Ömer Arslan'la ilgili, soruşturma aşamasında etkin herhangi bir işlem yapılmadı ve bu kişi hakkında takipsizlik kararı verildi. Raporda, Arslan'la ilgili şu bilgilere yer verildi:

"Kovuşturma aşamasında da Abdullah Ömer Arslan'la ilgili işlem yapmaktan kaçınılmış, müdahil taraf olarak ısrarlı talebimiz sonucu davanın 6. Celsesinde "tanık" sıfatıyla dinlenilmesine karar verilen Arslan, 22.11.2018 tarihli yedinci duruşmada dinlenilmiştir.

"Suruç katliamı tanıkları, patlama gerçekleşmeden çok kısa bir süre önce, gürültülü bir motor sesi geldiğini ve motor ile canlı bomba Şeyh Abdurrahman Alagöz'e işaret verildiğini ve motor sesi akabinde fünye sesi duyduklarını söylemişlerdir. Yine Ankara Katliamının dava dosyası evrakları içerisinde canlı bombanın Suruç ilçesine motosiklet ile gönderildiği bilgisi yer almıştır. Abdullah Ömer Arslan, Suruç katliamından bir süre sonra Amara Kültür Merkezine gelmiş ve şüpheli davranışları ile vatandaşların dikkatini çekmiştir. Vatandaşlar tarafından yakalanan Arslan'ı teslim alan kolluk görevlileri bu kişiyi emniyete götürüp sorgusunu yapmak yerine, Amara Kültür Merkezi'nin içerisine kaçırmıştır. Onlarca yaralı kültür merkezinde hastaneye götürülmeyi beklerken, polis Arslan'ın sakal tıraşı ile uğraşmış, tanınmamasını sağladıktan sonra salıvermiştir. Arslan duruşmada bu durumu aynı şekilde ifade etmiştir.

"Halfeti'ye bağlı Gürkuyu köyünde imam olduğunu belirten Arslan, Suruç'a çok uzak bir yerde yaşıyor olmasına rağmen Amara Kültür Merkezi önüne motosikletle neden geldiğini açıklayamamış, çantasında yer alan El Nusra bayrağı ve diğer dergilere dair çelişkili beyanlar vermiştir. Olay yerine geldiğini belirttiği motosikleti ise elinden çıkarmaya çalışmış ve bunun için de Suruç emniyetinden yardım aldığını duruşmada itiraf etmek durumunda kalmıştır. Bu kişi katliam günü kolluk tarafından dinlenmiş akabinde hakkında hiç bir işlem yapılmamıştır. Savcılık bizzat dinlemeyi tercih etmemiş, bu kişi hakkında ayrıca hiç bir işlem de yapmadan yeterli delile ulaşılamadığı kanaatine vararak Arslan hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir.

"Arslan hakkındaki idari soruşturma dosyasındaki belgelerden ortaya çıktığı üzere, katliam günü Abdullah Ömer Arslan'ın telefonunda Suriye'deki kişilerle çok sayıda görüşmesinin olduğu görülmüş olmasına rağmen telefonuna el konulmamış, Arslan hakkında hiçbir işlem yapılmadan salıverilmiştir."

Dosyaya gelen belgeler doğrultusunda 7 Ağustos 2019'daki 11. celsede A. Ömer Aslan hakkında suç duyurusunda bulunulması kararı verilmesine rağmen bugüne kadar herhangi bir işlem yapılmadığı belirtilen raporda, "En küçük bir hak talebinde bulunanların tutuklama ile karşılaştığı ülkemizde, Arslan hakkında 33 kişinin yaşamını yitirdiği bir katliamın faili olarak soruşturma yürütülmesine rağmen, hakkında bir tedbir uygulanmamış olmasının hukuki bir gerekçesi yoktur. Soruşturma aşamasında korunan, kovuşturma aşamasından uzak tutulmaya çalışılan, ancak ısrarlı bir hukuki mücadele sonucu hakkında suç duyurusunda bulunulabilen Ömer Arslan'ın, yargı mensupları tarafından hala korunduğunu söylemek zorundayız" denildi.

KAMU GÖREVLİLERİ HAKKINDA AÇILAN DAVALAR ANA DAVA İLE BİRLEŞTİRİLMELİ
Suruç Emniyet Müdürü Mehmet Yapalıal hakkında katliamdaki sorumluluğu nedeniyle 'görevi kötüye kullanmak' suçundan Suruç Asliye Ceza Mahkemesi'nde açılan dava karara çıkmış, sanık hakkında 8 ay 10 gün hapis cezası verilmiş, verilen ceza 7.500 lira para cezasına çevrilmiştir. Ceza dosyasına sunulan belgelerde, "Suruç katliamını gerçekleştiren Şeyh Abdurrahman Alagöz'ün terör nitelikli kayıp şahıs olduğunun olaydan kısa bir süre önce Suruç Emniyet Müdürlüğü'ne bildirildiği; canlı bomba eylemlerine karşı önlemler alınması için talimatlar verildiği; katliamın gerçekleştiği tarihi de kapsar şekilde (canlı bomba saldırısının olduğu Amara Kültür Merkezi'nin de olduğu) birçok cadde ve sokakta 24 saat esasına göre kişilerin üstlerinin ve eşyalarının aranmasına ilişkin mahkeme kararı alındığı" belirtilmektedir.

Suruç Emniyet Müdürlüğü'nde görevli polis memurları Ahmet Davarcı ve Ali Koçak hakkında Suruç Asliye Ceza Mahkemesi'nin 2017/653 E. Sayılı dosyası ile görevi kötüye kullanmaktan açılan dava derdest olup duruşması 20 Ekim'de görülecektir. Bu davada sanık olarak dinlenen polis memurları da, 20 Temmuz günü, yüzlerce kişinin Suruç'a geleceğinden haberdar olunduğunu, buna ilişkin güvenlik toplantıları yapıldığını beyan etmişlerdir. Tüm bu güvenlik toplantıları ve alınan kararlara rağmen Amara Kültür Merkezi önünde ve çevresinde kimlik kontrolü, üst araması vs. yapılmadığı, aslında hiçbir güvenlik önlemi alınmadığı ortaya çıkmıştır.

Ortada ihmal değil KASIT vardır ve bu bir İDDİA değil belgelerle ortaya konulmuş GERÇEKTİR" diyen Suruç İçin Adalet Platformu, kamu görevlileri hakkında açılan söz konusu iki davanın katliam davası ile birleştirilmesi talebini yineledi ve şunları ekledi:

"Mahkeme kamu görevlileri ile ilgili açılan bu iki davayı, katliam ana davası ile birleştirmekten kaçınmış, bu dosyaların sanıklarının, tanık olarak dahi dinlenmelerine karar verme cesareti gösterememiştir. Oysa katliamın tüm sorumlularını ortaya çıkarma sorumluluğu bulunan mahkemenin, katliamı tüm yönleriyle ele alması, katliama ilişkin sorumluluğu olan ve yargılanan kamu görevlilerinin yargılamasını üstlenmesi gerekirdi. Öncesi, katliam anı ve sonrasına ilişkin tüm bilgi ve belgeleri birlikte değerlendirerek bir sonuca ulaşması gereken mahkeme, görevini bir kenara bırakarak, kamu görevlilerini koruma, katliam davasından uzak tutma yolunu seçmiştir."

FİRARİ SANIKLAR HAKKINDA SOMUT BİR İŞLEM YAPILMAMAKTA
"Davanın firari sanıkları İlhami Bali ve Deniz Büyükçelebi hakkında, tüm duruşmaların ara kararında haklarındaki yakalama kararının devamına karar verilmekte, ancak bu ara kararlar uyarınca hangi tarihte hangi somut işlemin yapıldığı tarafımızca defalarca sorulmasına rağmen bir yanıt alınamamaktadır" denilen raporda, şunlar kaydedildi:

"En son Ankara Gar katliamının firari sanıkları yönünden devam eden Ankara 4.Ağır Ceza Mahkemesi'ne Gaziantep İl Emniyet Müdürlüğü tarafından gönderilen 22/04/2020 tarihli yazıda, hem Ankara hem de Suruç katliamı davasının firari sanıklarından İlhami Bali'nin Suriye'de bir esir kampında bulunduğunun tespit edildiği bildirilmiştir.

"Bu araştırma tutanağı dahi Suruç katliamı dosyasına gönderilmemiş, yıllar sonra başka bir dava dosyası vesilesiyle öğrenilmiştir. Firari sanıklarla ilgili yakalamaya dönük bir işlem yapılmadığı gibi, sanıklar hakkındaki istihbarat bilgileri de dosyaya gönderilmemektedir."

Raporda, katliam soruşturmasını yürüten savcılarla ilgili yapılan "görevi kötüye kullanma" suçlamasıyla ilgili olarak yapılan tüm başvuruların da reddedildiği belirtildi.

SURUÇ İÇİN ADALET MÜCADELESİ VERENLERE YÖNELİK BASKILAR
"Katliamın hemen ardından başlayan "Suruç İçin Adalet" mücadelesi tam beş yıldır durmaksızın sürüyor. Bir yanda ailelerin, yaralıların, tanıkların ve tüm öznelerin olduğu, diğer yanında yüzlerce meslektaşımızla kurduğumuz Suruç İçin Adalet Platformu'nun durduğu adalet mücadelesi, yaşanan tüm zorluklara rağmen adalet arayışını sürdürüyor" denilen raporda, adalet mücadelesi yürütenlere yönelik baskılarla ilgili olarak şu bilgiler yer aldı:

"Bu güne kadar Suruç katliamında yakınlarını kaybeden ve Suruç katliamında yaralanan pek çok kişi gözaltına alındı, tutuklandı, haklarında çok sayıda dava açıldı. Suruç'ta yaşamını yitiren Evrim Deniz'in annesi Besra Erol, Medali Barutçu'nun kardeşleri Kübra ve Tahsin Barutçu, katliamdan yaralı kurtulan Merve Nur İşleyici ve Efe Çatalbaş çeşitli gerekçelerle halen tutuklular. Yine Suruç davasını takip eden avukatlar da geride kalan beş yıl içerisinde gözaltına alındılar ve tutuklandılar. Dava avukatlarından meslektaşımız Av. Sevda Çelik Özbingöl ise halen Suruç katliamı davasının görüldüğü Hilvan'da bulunan hapishane kampüsündeki T Tipi Cezaevinde 5 aydır tutuklu. Yine her ay yapılan Suruç anmaları çok kez engellenmeye çalışıldı ama ailelerin ısrarlı duruşu ile bugüne kadar sürdürüldü. Yıldönümlerinde yapılan yürüyüşlere polis saldırısı ve gözaltılar da baskıların başka bir yanı."

TALEPLER
"5 yıldır bizler katliamın aydınlatılması için mücadele ederken, katliamı aydınlatma
yönünde tek bir adım atmayanlar, Suruç'u unutturmayanlarla mücadele ediyor. Tüm bu
baskılara rağmen tam 5 yıldır 'Suruç İçin Adalet Herkes İçin Adalet' talebi yükselmeye
devam ediyor ve edecek!" denilen raporda, talepler şöyle sıralandı.

Suruç Katliamı davasını gören Şunlıurfa 5. Ağır Ceza Mahkemesi kovuşturmayı derinleştirmeli, katliamın tüm yanlarıyla araştırılması ve sorumluların bulunması konusunda "istekli ve cesaretli" olmalı, yargılamanın gerektirdiği özen ve ciddiyetle hareket etmelidir.
Duruşma Hilvan Cezaevi Kampüsü'nün dışında uygun bir duruşma salonuna alınmalı, davayı takip edenler üzerinde oluşturulan baskıya son verilmelidir.
Sanık Yakub Şahin duruşmada hazır edilmeli, katılan vekilleri olarak bizlerin sanığa uygun ortamda soru sorması sağlanmalıdır.
Katliam sonrasına ilişkin görüntüleri yok eden kamu görevlileri tespit edilmeli ve haklarında işlem başlatılmalıdır.
Abdullah Ömer Arslan'ın korunmasından vazgeçilmeli, hakkındaki somut delillerin varlığı göz önünde bulundurularak bir an önce tutuklanmalıdır.
Katliamda sorumluluğu bulunan polisler hakkında açılan davalar ana dava ile birleştirilmeli, katliama ilişkin deliller birlikte değerlendirilerek kovuşturma kamu görevlilerine doğru genişletilmelidir.
Katliamda sorumluluğu olan başta dönemin Cumhurbaşkanı, Başbakanı, İçişleri Bakanı, Milli Savunma Bakanı, Genelkurmay Başkanı, Emniyet Genel Müdürü, Şanlıurfa Valisi, Suruç Kaymakamı, Suruç İlçe Emniyet Müdürü, Şanlıurfa Çevik Kuvvet Şube müdürü, Şanlıurfa olay yeri inceleme ve kimlik tespit şube müdürü, milli istihbarat teşkilatı müsteşarı ve sorumluluğu bulunan tüm kamu görevlileri hakkında yapılan başvurularımızın hukuksuz gerekçelerle reddinden vazgeçilmeli, kamu görevlileri üzerindeki yargı eliyle yaratılan koruma zırhı kaldırılmalıdır.
Firari sanıklar İlhami Bali ve Deniz Büyükçelebi'nin yakalanması için gerekli işlemler yapılmalıdır.
Suruç katliamının soruşturulması ve kovuşturulması aşamalarında görevi kötüye kullanan yargı mensupları hakkında cezai ve idari işlem yapılmalıdır.
Suruç için Adalet mücadelesi yürütenler üzerindeki baskılar son bulmalı, adalet arayanlarla değil, katliamda sorumluluğu olanlarla mücadele edilmelidir.