SKM '33'lerin baktığı yerden direnişin sınırsız mekanları' paneli düzenledi
SKM, Suruç'ta katledilen 33 düş yolcusu anısına panel düzenledi. Kobanê yeniden inşa için yola çıkan Suruç'ta DAİŞ katliamında ölümsüzleşen 33'lerin yola çıktıkları BEKSAV'da düzenlenen panelde, "33'lerin baktığı yerden direnişin sınırsız mekanları, Kobanê, Suruç, Gazze" başlıklarında sunumlar yapıldı.
Sosyalist Kadın Meclisleri (SKM), Suruç katliamının 9. yıldönümü çalışmaları kapsamında "33'lerin baktığı yerden direnişin sınırsız mekanları, Kobanê, Suruç, Gazze" paneli düzenledi.
Bilim Eğitim Estetik Kültür Sanat Araştırmaları Vakfı (BEKSAV) da düzenlenen panelde, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) MYK üyesi Semiha Şahin, Kobanê davası kapsamında 7,5 yıl boyunca hapishanede rehin tutulan Kürt siyasetçi Sebahat Tuncel ve Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) Eş Genel Başkanı Özlem Gümüştaş söz aldı.
Açılış konuşmasını yapan Senem Nur Pektaş, 33'lerin Suruç'a doğru yola çıktıkları BEKSAV'ın bahçesinde buluştuklarını söyledi, "Sınırlarla çizilmiş bir dünyadayız. Biz mekanları sınırsızlaştıranlar için yan yana geldik" dedi.
Türkiye, Kürdistan ve Filistin hapishanelerinde direnen kadınlar, Filistin hapishanelerinde direnen tutsakların selamlandığı panel, sınırsızlar, bedenlerini ölüme yatıranlar, can feda direnenler için saygı duruşuyla başladı.
ŞAHİN: GÖZLERİMİZİN ÖNÜNDE BİR HALK SOYKIRIMA UĞRUYOR
DEM Parti MYK üyesi Semiha Şahin, 33'lerin baktığı yerden Filistin direnişi üzerine söz aldı. Şahin, konuşmasına ABD'li aktivist Rachel Corrie'yi anarak başladı.
Filistin devletini ve tarihselliğini unutturma amacıyla Gazze, Batı Şeria, Kudüs adlandırması yapıldığını söyleyen Şahin, bunun dilimize de yansıdığına işaret etti. Aksa Tufanı harekatının ardından siyonist İsrail'in saldırganlığında 40 bin insanın katledildiğini hatırlatan Şahin, "Gözlerimizin önünde bir halk soykırıma uğruyor. Sadece insanları değil, tarihi, coğrafyası, yerleşim alanları tahribat altında" dedi.
'FİLİSTİN'DE BÜYÜK BİR DİRENİŞ VAR'
Filistin'de katliamın yanı sıra büyük bir direniş de yaşandığını vurgulayan Şahin, Aksa Tufanı'nın ardından başlatılan katliam saldırısının "Hamas'ı yok etme", "terör sorunu" olarak tariflenerek maniple edilmek istendiğine dikkat çekti. Aksa Tufanı harekatının Filistin halkının özgürlük, işgal ve soykırımdan, siyonizmden kurtulma talebinin ardından gerçekleştirildiğine işaret eden Şahin, Türkiye ve Kürdistan coğrafyasında Filistin direnişinin beklenen karşılığı bulamadığı eleştirisinde bulundu.
'FİLİSTİN'DE KATLİAM AKSA TUFANI'YLA BAŞLADI SÖYLEMİ GERÇEKLERİN ÜSTÜNÜ ÖRTMEYE YÖNELİK'
"Filistin direnişini geçmişte Denizlerden, İrfanlardan, şehit vermiş Kürt hareketinden biliyoruz. Ama şu an islami hareketlerle özdeşleştirilerek bir yabancılaşma halini yaşıyoruz" diyen Şahin, Aksa Tufanı'nın 14 direniş örgütü başlatıldığını ve bugün de sürdürüldüğünü anlattı. Siyonist İsrail'in bu yenilmezlik mitinin bu harekatla yerle bir edildiğine vurgu yapan Şahin, Aksa Tufanı eyleminin ardından saldırıların arttığı, Gazze işgalinin derinleştiği, halkı katliamla karşı karşıya bıraktığı söylemlerine tepki gösterdi.
'AKSA TUFANI İŞGAL POLİTİKALARINA TEPKİDİR'
Siyonist İsrail'in "vadedilmiş topraklar" ilan ederek 1948'den bu yana Filistin halkına yönelik katliam, işgal saldırıları yürüttüğünü söyleyen Şahin, "Bu tartışmalar Filistin'de yaşananların üstünü örtmeye yöneliktir. 1948'den bu yana Filistin toprakları vadedilmiş topraklar olarak addedildi ve Filistin toprakları büyük göç aldı. Filistinlilerin ölümle yüz yüze gelmesi, bahçelerine, tarlalarına, evlerine, tarihine el konulması bu süreçte başladı. Neredeyse her yıl, her ay İsrail'in yürüttüğü saldırılarla karşı karşıya kaldığını görüyoruz. Aksa Tufanı'nı İsrail'in saldırı için gerekçesi değil, İsrail'in işgal politikalarına tepki olarak görmek gerekiyor" değerlendirmesinde bulundu.
'ÜNİVERSİTE BOYKOTLARI İSRAİL'İN O KADAR GÜÇLÜ OLMADIĞINI GÖSTERDİ
Türkiye'de Filistin İçin Bin Genç, Boykot Hareketinin eylemleri yapıldığı, bunlara katılım olduğunu ancak sınırlı bir sahipleniş yaşandığını aktaran Şahin, ABD ve Avrupa ülkelerinde üniversitelerde gerçekleştirilen direniş, boykot, işgal hareketlerini hatırlattı. Vietnam işgalinin ardından ABD üniversitelerinde ilk kez polisin üniversitelere çağrıldığını söyleyen Şahin, eylemlere yönelik saldırıda özel üniversite yönetimleriyle siyonist işgalcilerin işbirliğinin etkili olduğuna dikkat çekti. Üniversitelerdeki boykot hareketlerinin yenilmez denilen İsrail'in uluslararası arenada o kadar güçlü olmadığını gösterdiğini söyledi.
'GAZZE'DE SALDIRILARDA DURULAN YER TURNUSOLDUR'
Türkiye'de Kürt halkının taleplerinin devrimciler, demokratlar bakımından turnusol olduğunu söyleyen Şahin, "Gazze'ye yönelik katliam saldırılarına karşı durulan yer de turnusol görevi görüyor" değerlendirmesinde bulundu.
İsrail'in Filistin'de işgalci olduğunu, direnişin Hamas ile sınırlandırılarak halkın özgürlük talebinin üzerinin örtülmek istendiğine bir kez daha dikkat çeken Şahin, "Siyonist İsrail, yerleşimci sömürgeciliğin bütün özelliklerini göstermektedir. 'Biz halka değil Hamas'a karşı savaşıyoruz' diyor İsrail, tüm dünyaya bunun propagandasını yapıyor. Ama aslında bütün İsrailli yetkililer bütün Filistinliler gidene, tüm Yahudilerin güvenliği sağlanana kadar savaş bitmeyecek diyor" hatırlatmasında bulundu.
'ENTERNASYONALLER EGEMENLERİN DEĞİL EZİLENLERİN MÜCADELESİNE BAKAR'
Enternasyonal mücadelenin öncülerinin, egemenlerin savaşlarla ilgili halka gösterdikleriyle değil, ezilenlerin uğruna savaştığı düşünce ve ideolojiyle bakması gerektiğine vurgu yapan Şahin, "Ortadoğu'da gerçek bir barışın oluşması için emperyalistlerin, siyonistlerin, işbirlikçilerinin bize gösterdiklerine değil, ezilen hakların özgürlük, kurtuluş mücadelelerine bakmalıyız" diye konuştu.
'EGEMENLERİN ÇİZDİĞİ SINIRLARI TANIMAYALIM'
Şahin konuşmasını, "Demokratik bir Ortadoğu, demokratik Filistin, Kürdistan coğrafyasının özgürleşmesi bakımından yönümüzü buraya çevirmeliyiz. Sınırları egemenler bize dayatıyor. İşgalcilikte, egemenler sınır tanımıyor. Biz de bu sınırları tanımamalıyız. Filistin direnişi, Bakur, Başûr, Rojava, Rojhilat, Filistin direnişleri bizim direnişlerimizdir" sözleriyle tamamladı.
TUNCEL: 33'LER HALKLARIN ÖZGÜRLÜĞÜ İÇİN HAYATLARINI VERDİ
Kürt siyasetçi Sebahat Tuncel, 33'lerin baktığı yerden Kobanê direnişi ekseninde yaptığı sunumunda, "Suruç'ta ölümsüzleşenlerin hepsinin bir hayatı vardı. Ama halkların özgürlüğü için, başka bir yaşam için gözlerini kırpmadan hayatlarını verdiler" sözleriyle konuşmasına başladı.
'FİLİSTİN HALKININ KÜRT MÜCADELESİ BAŞLARKEN DAYANIŞMASINI UNUTMAYALIM'
Kürdistan ve Filistin halklarının özgürlük mücadelesinin Ortadoğu'nun barışı için önemli olduğuna işaret eden Tuncel, "Bu sorunları çözmeden halkların özgürleşmesi mümkün değil. Kürt sorununu konuşurken, Filistin davasını, Arap halkının özgürlük mücadelesini konuşmalıyız" diye ekledi.
Kürt halkının mücadelesi başlarken, Filistin halkının, Arap halkının kurduğu dayanışmayı unutmamak gerektiğini vurgulayan Tuncel, "Rojava devrimiyle birlikte Ortadoğu'da yeni bir yaşam filizlendi. Bütün halklar birbirini ötekileştirmeden, birbirinin varlığını, özgürlük, var olma hakkını kabul ederek yeni yaşamı kurmaya çalışıyor" dedi.
Kobanê'nin Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesindeki yargılamayla yeniden gündeme geldiğini hatırlatan Tuncel, yargılamanın Kobanê halkıyla dayanışmaya yönelik olduğuna dikkat çekti. 6-8 Ekim'deki dayanışmanın 6 yıl sonra yargılama konusu hale getirildiğini, HDP'nin attığı twitin sosyal patlamaya ve şiddete yol açtığının söylendiğini hatırlatan Tuncel, dava süresince bunu reddettiklerini belirterek, dava sonunda yargılamanın başlamasına gerekçe yapılan şiddet ve ölümlerden beraat ettiklerini hatırlattı. Tuncel, dava sonunda HDP eski Eşbaşkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş ile MYK üyelerine, siyasal faaliyetleri, miting ve toplantılardaki konuşmalardan dolayı ağır cezalar verildiğini söyledi.
'IŞİD KOBANÊ'DE KÜRT HALKI, TÜRKİYELİ SOSYALİST, ENTERNASYONALİSTLERİN DİRENİŞİYLE YENİLDİ'
"Kobanê devlet, Kürtler, sosyalistler için ne anlam ifade ediyor" sorusunu yönelten Tuncel şu yanıtı verdi: "Kobanê IŞİD gibi barbar çetelerin yenilgisidir. Bu, Kürt halkının, gençlerinin, Türkiyeli sosyalistlerin, enternasyonalistlerin, dünya halklarının direnişiyle sağlandı. Kobanê'nin kurtuluşu dünyanın kurtulmasıdır. AKP o dönem Kürtlerle değil IŞİD ile ilişki kurdu. Silah gönderdiler. Hala ilişkileri var cihadist gruplarla. Efrîn hala işgal altında. Türkiye'de de sadece sosyalistler bunu tartışıyor. AKP'nin Kürt karşıtı politikası, sadece Türkiye ile de sınırlı değil."
ABD, Rusya, Fransa gibi emperyalist güçlerin elinde işgalci Türk devletini Uluslararası Ceza Mahkemesinde yargılayacak çok sayıda belge bulunduğunu ancak bugün çıkarları gereği bunları kullanmadıklarını söyleyen Tuncel, "Filistin'de de aynı şey yaşanıyor. Dünya halkları, Filistin halkı, İsrail halkı ayakta, ama devletler savaş politikalarını destekliyor, Türkiye de dahil. Bakmayın Erdoğan'ın one minute demesine. Ticari, ekonomik, siyasi ilişkileri devam ediyor. İsrail'in savaş politikasından vazgeçmiyorlar" diye konuştu.
'KÜRTLER VARLIĞINI KANITLAMA MÜCADELESİ VERİYOR'
Kürt meselesinde de durumun aynı olduğunu aktaran Tuncel, yıllardır Kürtlerin dilinin, coğrafyasının yasak olduğunu, Kürdistan ve Kürdüm demenin de bu yasaklar içinde olduğunu kaydetti. Kendi kimliğine, kültürüne sahip çıkanların hapishanelere atıldığını, Kürtlerin dört parçaya ayrılarak dört ulus devletin baskı, şiddet politikalarıyla karşı karşıya bırakıldığını söyleyen Tuncel, "Kürtler buna rağmen 21. yüzyılın şafağında kendi dilini, kültürünü koruyabilmiş. Şimdi de varlığını kanıtlamaya çalışıyor. Kürtlerin varlığı tanınmıyor. Mahkeme salonlarında da bunu ifade ettik. Kürtler fiili olarak vatandaşlıktan çıkarılmış durumda. Kürtler statüsüz bırakılmak isteniyor. Rojava'da seçim yapılacak seçim yapamazsın diyor Erdoğan. Sana seçim yapmak hak da Kürtlere değil mi" sorusunu yöneltti.
Erdoğan'ın bir dönem "katil" dediği Esad ile görüşmek için çağrılar yaptığını hatırlatan Tuncel, bu çağrının, halkların kardeşliği, eşitliği, Kürt sorununun çözümünü amaçlamadığına dikkat çekti. Özgür Özel'in de Esad ile görüşeceğini açıkladığını hatırlatan Tuncel, bu görüşmeden de umutlu olmadığını anlattı. CHP lideri Özel'in kayyumlara karşı olduğunu söylediğini anacak kayyum yasasını AYM'ye taşımadığını, Kürt sorunu ve tecride ilişkin bir şey söylemediğini belirten Tuncel, "Öcalan'ın düşüncelerini paylaşmanız gerekmez. Mesela, 5275 sayılı yasaya uy, herkese eşit uygulamalısın demiyor. Neden Rojava'yı tehdit olarak görüyorsun, 30 km. duvar örmek istiyorsun demiyor. Ne diyecek Özgür Özel Esad'a, gitmeden önce bunu toplumla paylaşmalıdır" dedi.
'SURUÇ'TA ÖLÜMSÜZLEŞENLER KARDEŞLİK KÖPRÜSÜNÜ KURMAK İÇİN YOLA ÇIKTI'
Deniz Gezmiş ve yoldaşlarının Zap suyu üzerine kurduğu Gençlik Köprüsünü hatırlatan Tuncel, bu köprünün kardeşlik köprüsü olduğunu ve yıkılarak kardeşliğin ortadan kaldırılmaya çalışıldığını belirtti. Sosyalist gençlerin bu köprüyü yeniden kurduğunu hatırlatan Tuncel, Suruç'ta ölümsüzleşen 33 düş yolcusunun Kobanê'ye yola çıkışının da bu anlamı taşıdığına vurgu yaptı.
'SURUÇ KATLİAM, SOSYALİSTLERLE KÜRTLERİN BİRLİKTE MÜCADELESİNİ HEDEFLEDİ'
Tuncel şöyle konuştu: "Sosyalistler, gençler Kobanê halkıyla dayanışma için gittiğinde sizler büyük bedel verdiniz. IŞİD bombaları patladı. Suruç'ta, Ankara'da, Amed'de hepsi kardeşliğe karşı patlatılan bombalardır. Sosyalistler ile Kürtlerin birlikte mücadelesini hedeflemiştir. Figen başkan şahsında da yapılan bu. Biz sosyalistler neden Kürtlerle yan yana durdu, dayanışma için değil, birlikte mücadele için yan yana geldi. Ortadoğu'da halklar birlikte yaşayacaksak, dayanışmayı aşan birlikte mücadeleyi kurmalıyız" diye konuştu.
'KADINLAR OLARAK BARIŞ HAREKETİ ÖRMELİYİZ'
Kürt sorununun Kürtlerin meselesi olarak kaldığı sürece devletin savaş, çatışma, çözümsüzlük politikalarına devam edeceğini vurgulayan Tuncel, savaş döneminde kadınların yaşadığı acılara işaret ederek, "Kadın bedeni savaş alanı olarak görülüyor, yoksullaştırılıyor, yaşam alanından koparılıyor, taciz, tecavüz normalleştiriliyor. Bunu Filistin ve Ukrayna'da yaşıyoruz. Kadınlar olarak ses çıkarmalıyız, barış hareketi örmeliyiz" çağrısında bulundu.
90'lı yıllarda aydınların yürüttüğü mücadeleyi hatırlatan Tuncel, bugün bunun ortadan kaldırıldığını belirterek şunları söyledi: "Bunlar bizim gerçekliğimiz. Aydın yok diye mücadeleden vaz mı geçeceğiz. Hayır. O zaman kendi aydınımızı yaratacağız, kendimiz mücadele edeceğiz. Hep birlikte mücadele edeceğiz. Devlet bizi umutsuzluğa sürüklemek istiyor, yalnızlaştırmak istiyor. Kapitalizmin atasözüdür bu, yalnızlaştırma. Türkiye'de bu böl, parçala, yönettir."
'UMUDU DİRİ TUTALIM'
Kobanê direnişinin başarabiliriz, mümkün fikrini, başarma umudunu, iradesini ortaya çıkardığını söyleyen Tuncel, "Biz bunu yapabiliriz. Buna gücümüz var. Kadınlar olarak özellikle erkek egemenliğini, cinsiyetçiliği, milliyetçiliği, savaş politikalarını kabul etmemek umudu diri tutmaktır. Arkadaşların sloganı var ya 'Umut dimdik ayakta'. Umut varsa başarabiliriz. Umudu diri tutmak, mücadeleyi hep birlikte örmek gerekir" diye ekledi.
Hapishaneden çıktıktan sonra kimsenin davetini beklemeden nerede mücadele varsa oraya gittiğini söyleyen Tuncel, herkese davet beklemeden her mücadeleye dahil olma önerisinde bulundu. Lenin'in "durmak gerilemektir" sözünü hatırlatan Tuncel, artık durmanın zamanı olmadığını vurguladı.
'KENDİ ÖZGÜRLÜĞÜMÜZÜ KENDİMİZ KAZANALIM'
Faşizmin kurumsallaştığı tartışmalarının bir kenara bırakılmasını salık veren Tuncel, "Faşizm kurumsaldır bu ülkede. Bu ülkede faşizm var. Bu düzeni değiştirelim kadınlar olarak. İran'da kadınlar jin jiyan azadî, kadın yaşam özgürlük diyordu. Gelin bu yaşamı özgürleştirelim. Kendi özgürlüğümüzü kendimiz kazanalım" çağrısında bulundu.
GÜMÜŞTAŞ: SURUÇ ROJAVA DEVRİMİNE BAKTIĞIMIZ KAPIYDI
ESP Eş Genel Başkanı Özlem Gümüştaş, 33'lerin baktığı yerden Suruç ve Kobanê'ye gidiş kampanyasını anlattı.
Suruç'un nasıl bir kent olduğunu ve nerede durduğunu anlatarak konuşmasına başlayan Gümüştaş, Rojava devrimi başarıldığı ve Kobanê'nin bir kez daha kazanıldığı döneme kadar Suruç'un direniş merkezi olduğunu söyledi. Gümüştaş şunları ekledi: "Emperyalist devletlere karşı halkların birlikte, eşit ve özgür yaşamayı var ettiği, kadın devrimini güncel kıldığı halkçı devrim vardı Rojava'da. Suruç ilk olarak bu devrime baktığımız kapıydı. Devrime yönelik saldırılar, kuşatmalar başladığında devrimin karşısında savunma, çetelerin saldırılarına karşı bir duruş örgütleme yeriydi. Sınırda çokça çadır vardı, Rojava halklarının ihtiyaçlarını karşılamak içindi bu çadırlar. Bir noktadan sonra Rojava'yı terk etmek zorunda kalan halkın barınma merkezine dönüştü. Türkiye'nin birçok noktasından gidenler savaştan etkilenen bir bölge olma sorumluluğuyla halklarımıza yardımları ulaştırıyorlardı. Yaşam koridorları oluşturulması için sınırda yaşam zincirleri oluşturuldu. Savaşın karşısında yaşam için orada durdular, devrimi, hepimizin ortak kaderini sahiplendiler. Kadınlar, feministler, avukatlar, Alevi örgütleri, Alevi halkımız IŞİD çetelerine karşı oraya gidip mücadelelerini kendi cephelerinden örgütledi. Türkiye Kürdistan halklarının ortak umutları, ortak kaderimiz için buluştular Suruç'ta."
Rojava halklarının, 2012'de Rojava devrimi ilan edildiğinde, "eşit ve özgür yaşayacağız, kendi toplumsal sözleşmemiz, devrim kurumlarımızla burada yaşayacağız, dünyanın bütün ordularına, islamcı çetelerine karşı direneceğiz" dediğini hatırlatan Gümüştaş, "Başka bir dünyanın, devrimin mümkün olduğunun ilk fişeğini çaktığı yerdi. Bütün dünyanın, Türkiye'nin emekçi sol hareketinin en çok da antifaşist devrimci yurtsever gençlerin yüzünü döndüğü yerdi" diyerek Rojava devrim savunmasına katılanları hatırlattı, ölümsüzleşenleri andı.
Türkiye'de bir yıl sonra Gezi ayaklanması yaşandığını hatırlatan Gümüştaş, "Kürt halkının direnişinden ve o direnişin siyasi birikiminden beslenmiştir Gezi. Onur ve özgürlük isyanıdır. Türkiye halkları, komünal yaşamı, ortak değerleri birlikte var etmeye dokunmayı Gezi ile deneyimlemiştir. Rojava bunu her gün hatırlatan güncel bir devrimdir" diye ekledi.
'6-8 EKİM TÜRKİYE KÜRDİSTAN BİRLEŞİK DEVRİMİNİN BAĞLAŞIK HALİDİR'
AKP ve çetelerinin devrimin başladığı yer olan Kobanê'den devrimi bitirmek istediğini ve saldırı başlattığını söyleyen Gümüştaş, "Şiddetli bir savaş, mücadele yürütüldü. Her gün Kobanê'nin düşeceği tehdidi yapıldı. Orası düşer, devrim düşerse siyasi iktidar Gezi'yi yapan, her gün sınıra giden halkımıza daha büyük bir kararlılıkla saldıracağı tehdidinde bulundu. 6-8 Ekim tarihsel eşiği Kobanê'deki çığlığa el vermek için Gezi kadar önemli, ondan çok daha ileri bir direniştir. Türkiye kürdistan birleşik devriminin en bağlaşık halidir. Türkiye kürdistan birleşik devriminin güncel olduğunu anlatıyor" diye konuştu.
'SOSYALİST GENÇLERİN YÜZÜNÜ KOBANÊ'YE DÖNMESİ BİR DAYANIŞMA HAREKETİ DEĞİLDİR'
Sosyalist gençlerin bu zaman diliminde yüzlerini Kobanê'ye çevirdiğini kaydeden Gümüştaş, bunun bir dayanışma hareketi olmadığını vurguladı. Kobanê kampanyasına karar veren sosyalist gençlerin halkların birlikte yaşam umudu ve mücadelesinden beslendiğine dikkat çeken Gümüştaş, kampanya kararının alındığı sürece ilişkin şunları anlattı: "Şubat 2015 SGDF 7. kongresi ODTÜ Vişnelik'te yapıldı. Sosyalist gençler, 'özgürlük yakında gününü devrime ayarla' şiarını attılar. HDP'nin seçimlerdeki birer militanı olarak çalışma, birleşik demokratik çalışmayı güçlendirme, Suruç'tan Kobanêye gidecek yolculukla halkın yaralarını onarma, beraber savunduğumuz devrimi beraber inşa etme kararı aldılar. Onları oraya bu sorumluluk bilinci, devrimin güncelliğine inançları götürdü."
'İKİ DİLLİ İKİ ÜLKELİ KAMPANYA YÜRÜTÜLDÜ'
Sosyalist gençlerin devrimi kuran pratik mücadele içinde olma sorumluluğuyla hareket ettiğini kaydeden Gümüştaş, iki dilli iki ülkeli kampanya yürütüldüğünü, Batıda Gezi isyanının çocuklarına, gençlerine, kadınlara devrimle buluşma, Kürdistan gençliğine kendi devrimine sahip çıkma çağrısı yapıldığını hatırlattı.
'SGDF'LİLER YOLA ÇIKTIKLARINDA ÇOKTAN SINIRI GEÇMİŞTİ'
Sayısız genç ve farklı yaştan insanın Suruç'ta devrim için yola koyulduğunu, katliamın yaşandığı Amara Kültür Merkezi'nin bahçesindeki kocaman ağacın altında buluştuğunu söyleyen Gümüştaş, "Oraya gittikleri an o sınırı geçtikleri andı. Suruç, Miştenur tepesiyle sınırı yıkan bir yerdi. Karşıyla, devrimle bütünleşmiş, yaşamının parçası olarak gören bir noktaydı. SGDF'liler de yola çıktıklarında çoktan sınırı geçmişlerdi. Her yıl Amara Kültür Merkezindeki o ağacın altında toplandığımızda yoldaşların sınırları nasıl geçip kanatlandığını konuşuruz" diye ekledi.
'İKTİDAR GEZİ VE KOBANÊ DİRENİŞİNİN BULUŞMASINI ENGELLEMEYE ÇALIŞTI'
Suruç katliamının gençliğe yönelik en büyük saldırı, 12 Eylül'den sonra en ağır saldırganlık olduğunu söyleyerek, saldırıyı "faşist iktidarın çaresizliği" olarak nitelendiren Gümüştaş, "Gezi ve Kobanê direnişinin buluşması iktidarın beka sorunudur. İktidarın engellemeye çalıştığı budur. Bu buluşma, Türkiye ve Kürdistan halklarının birliği, iktidarın damarına basan bir şeydir. Sosyalist gençler çok bilinçli olarak hedeflenmiştir, bu buluşma katliamla bastırılmak istenmiştir" diye konuştu.
'FAŞİST ŞEFLİK REJİMİ SURUÇ'TAN BUGÜNE VARLIĞINI DEVRİMCİLERİ TASFİYE ETMEYE ADADI'
Suruç katliamıyla saray darbesinin başlatıldığını, faşist şeflik rejiminin kuruluşuna tanıklık ettiklerini aktaran Gümüştaş, "AKP-MHP faşist şeflik rejimi, o günden bu yana varlığını, bu birleşik mücadeleyi, devrimcileri, yurtseverleri tasfiye etmeye adadı" dedi.
'SURUÇ BİRLEŞİK ADALET MÜCADELEMİZİN MAYASIDIR'
Gümüştaş konuşmasını şöyle sürdürdü: "Suruç birleşik mücadelemizin, Suruç katliamı birleşik adalet mücadelemizin, faşizme karşı birleşik mücadelemizin mayası olmayı, 12. yılını kutlayacağımız Rojava devriminin mayası olmayı sürdürdü. Ailelerimiz SGDF'liler o günden bugüne, adalet mücadelesini sürdürdü.
"20 Temmuz'a geri sayımımız başladı. Birleşik adalet mücadelesini her konu ve sorunda büyütmek, Colemêrg, kadınlar, LGBTİ+'lar, mülteciler için büyütmek, eylemli dayanışmayı düstur haline getirmek, Suruç şehitleri bunu söylüyor. Herkes için adalet demeye çağırıyor.
'HALKLARIN ÖZGÜRLÜĞÜ BİRLEŞİK MÜCADELEDEN GEÇİYOR'
33'lerin gözünden bugün bir kez daha baksak, mücadele içinde olacakları bir gerçekle karşılaşırdık. Kadın hareketi, LGBTİ+ hareketi, Kürt özgürlük mücadelesi, özerk demokratik üniversite, lise mücadelesi, HDP'nin baraj yıkma mücadelesini büyüttüler. Bugün onları anarken, güncel görev hala işgal tehlikesi altında tutulan Rojava'yla, Colemêrg'le dayanışmak, saldırıya uğrayan mültecilerle dayanışmak, halkların özgürlüğünün birleşik mücadeleden geçtiğini söylemektir."
Sunumların ardından paneli dinlemek için gelenler söz alarak duygularını anlattı.
Ardından Grup Vardiya, Suruç şehitleri sevdiği ve onlar anısına hazırladıkları şarkıları seslendi. Etkinlik "Umut Dimdik Ayakta" marşının hep birlikte söylenmesiyle sona erdi.