30 Eylül 2024 Pazartesi

Serhat Rojavalı yazdı: Sivas'ı unutmadık, hesabı mutlaka sorulacak 

Sivas katliamı, bizzat devlet eliyle örgütlenen bir kontrgerilla saldırısıydı. Otele sığınanlar dünyanın gözü önünde diri diri yakıldı. Politik İslamcılar vurucu güç olarak kullanıldı. Üzerinden tam 27 yıl geçti. Yargılama bir tiyatroydu. Gerçek failler hiçbir zaman ortaya çıkartılmadı. Yakınların yitiren aileler ile Alevi halkımızın adalet arayışları hiç durmadı.

Sivas katliamının üzerinden 27 yıl geçti. Acısı halen o gün gibi taze. Yüreklerimizi acıtmaya devam ediyor. Tarihi katliamlarla yazılı sömürgeci devlet, 2 Temmuz 1993 tarihinde bir kez daha Alevi halkımızı hedef aldı. 33 aydın ve sanatçı, Madımak Oteli'nde diri diri yakıldı. 
     
Üzerinden yıllar geçti. O dönemin devlet yöneticileri olan Süleyman Demirel (Cumhurbaşkanı), Tansu Çiller (Başbakan), Erdal İnönü (Başbakan Yardımcısı), Mehmet Gazioğlu (İçişleri Bakanı), Ahmet Karabilgin (Sivas Valisi), Temel Karamollaoğlu (Belediye Başkanı), Doğukan Öner (Sivas Emniyet Müdürü) ve diğer yetkililer bugüne kadar hesap vermediler.

ÇEYREK ASIR ÖNCE SİVAS'TA NELER YAŞANDI?
‘90'lı yıllarda, demokratik Alevi hareketini de içerisine alan kitle hareketinde bir yükseliş yaşanıyordu. Cemevleri, Pir Sultan Abdal Kültür Dernekleri yayılıyor, mücadeleyi büyütme amacıyla yeni yeni kurumlar açılıyordu. Alevi halkımız, kendi öz örgütlülüklerini oluşturuyordu. Ancak hareket iki kanaldan ilerledi. Bir kesim antifaşist, ilerici demokratik cephe ile birleşik hareket ederken, diğer kesim burjuva sisteme yedekleniyordu. Cem Vakfı ve ona bağlı bazı dede ve ocaklar, Alevilerin devlet çizgisinden kopmasını önleme temelinde lanetli bir rol üstlenmişti. Faşist devlet, ilerici, demokrat ve antifaşist zeminde kendisine yol açan demokratik Alevi hareketini daha filizken ezme ve iradesini kırma peşindeydi. Alevilerin düzenden kopmaları faşist devleti endişelendiriyordu. 90'larda serhildanlarla kitleselleşen ve büyüyen Kürt ulusal özgürlük mücadelesi ile demokratik Alevi hareketinin birleşme olasılığı sömürgeci rejimin en büyük korkusuydu. Faşist diktatörlük bu olasılığın önünü kesmek üzere Malatya'da, Maraş'ta, Çorum'da Alevilere yönelik saldırı ve katliamlar gerçekleştirdi. Bu kez Sivas'ta bu zincire yeni bir halka ekleme hazırlığına girişti.

Çok sayıda Alevi aydın ve sanatçı geleneksel Pir Sultan Abdal Şenlikleri için Sivas'a gitmişti. Misafirler, Madımak Oteli'nde kalıyordu. Şenliklerin başlamasından iki gün önce saldırılar başlamıştı. Özellikle Alevilerin yoğun yaşadığı mahallelerde tehdit içerikli el ilanları dağıtıldı. Panel ve toplantılara saldırılar oldu. Aziz Nesin başta olmak üzere aydın ve sanatçılar hedef gösterildi. 

Katliam planı yürürlüğe konmuştu. 2 Temmuz 1993 günü Cuma namazı çıkışında fitil ateşlendi. Camiden çıkan örgütlü provokatörler, binlerce kişiyi Madımak Oteli'ne yönlendirdi. Polis ve askerler geri çekildi. Katliam için hazırlanmış faşist güruh, "Alevilere ölüm", "Aziz Nesin'e ölüm", "Sivas Alevilere mezar olacak" şeklinde sloganlar atıyordu. Otel kuşatıldı. Dönemin Valisi, Emniyet Müdürü, askeri yetkilileri ortalıktan kaybolmuştu. Otele sığınan aydınların güçlükle ulaştıkları Başbakan Yardımcısı İnönü, "Devlet yardıma yetişecek, kimsenin kılına zarar gelmeyecek endişelenmeyin" dedikten kısa süre sonra, katiller sürüsü oteli ateşe verdi. 33 aydın ve sanatçı ile iki otel çalışanı yangında katledildi.

Hayatını yitiren 33 kişi arasında Hasret Gültekin, Nesimi Çimen, Behçet Aysan, Metin Altıok ile 66 yaşındaki Asım Bezirci ile 12 yaşındaki Koray Kaya da vardı.

YARGILAMA BİR TİYATROYDU
Sivas Katliamı, bizzat devlet eliyle örgütlenen bir kontrgerilla saldırısıydı. Otele sığınanlar dünyanın gözü önünde diri diri yakıldı. Politik İslamcılar vurucu güç olarak kullanıldı. Üzerinden tam 27 yıl geçti. Katliam saldırısını bizzat örgütleyen ve saldırıda yer alan güruhtan bir kaç kişi göstermelik olarak yargılandı. Televizyonlardan canlı olarak izletilen katliamın baş sorumlularından kimileri kamuoyu gözünden kaçırıldı. Yargılama bir tiyatroydu. Gerçek failler hiçbir zaman ortaya çıkartılmadı. Yakınların yitiren aileler ile Alevi halkımızın adalet arayışları hiç durmadı.

Demirel'den Çiller'e devletin tüm yetkilileri, Sivas'ta katledilen yada saldırıya uğrayan aydın ve sanatçıları suçlayıcı konuşmalarla katliamın arkasında durduklarını ortaya koydu. Koalisyon ortağı CHP'nin o dönemki Genel Başkanı Erdal İnönü, Başbakan Yardımcısı olduğu halde "yetkim yoktu, bir şey yapamadım" sözleriyle kendini temize çıkarmaya çalıştı. Katliamın, devlet otoritesinde gerçekleştiği itiraf etti.

Cumhurbaşkanı Demirel, "Olay münferittir, ağır tahrik var, bu tahrik sonucu halk galeyana gelmiş, güvenlik kuvvetleri ellerinden geleni yapmışlardır" diyerek, katilleri koruyacaklarını belirtmiş oldu.

Başbakan Çiller "Çok şükür otel dışındaki halkımız yangından zarar görmemiştir" sözüyle katillere açık desteğini ilan etti.

Çiller'in atadığı Vali Karabilgin, "Eylemcilere dokunmayın" talimatıyla otelin yakılmasında sorumluluk sahibiydi. Onlarca canın öldürülmesine göz yumdu.

Devlet erkanının sözlerinde, diri diri yakılan insanları hedef gösteren ve tahrik safsatalarından başka bir değerlendirme yoktu. Pek çok devlet yetkilisi benzer açıklamalarla katliamın arkasında olduklarını belirten bir duruş ortaya koydu.

Yargılama süreci, tam bir burjuva hukuk maskaralığına dönüştü. Mahkeme heyetleri defalarca değiştirildi. Gizlilik kararları, istenen belgelerin mahkemeye iletilmemesi, yalancı tanıklar, sahte belgeler, il il dolaştırılan dava dosyası…

Sonuçta katliamla ilişkisi olan 190 kişi gözaltına alındı, 124'ü tutuklandı. 37'si beraat ettirildi, 8'inin ülke dışına kaçmasına göz yumuldu. Mahkeme kararında, Aziz Nesin'in kitabı "ağır tahrik unsuru" olarak görüldü ve cezalarda indirime gidildi. Mahkemenin verdiği karar, kamuoyu baskısı ile üç kez Yargıtay'dan döndü.

Katliamın elebaşı olarak öne çıkan isimlerden Cafer Erçakmak, devlet gözetiminde saklandığı Sivas'ta eceliyle öldü.

HESABI SORULMAZSA YARALAR HEP AÇIK KALACAK
Sömürgeci faşist Türk devleti, kuruluşundan itibaren Kürtlere, Ermenilere, Rumlara, Süryanilere, Alevilere, devrimci ve komünistlere yönelik toplu katliam ve kıyımlarla kendisini var etti.

Devlet eliyle gerçekleştirilen bu katliamların hesabı sorulmadan yaralar hep açık kalacak. Adalet talebi askıda kalacak. Halklarımız acı çekmeye devam edecek.

Maraş'ın, Çorum'un, Sivas'ın hesabı sorulmadığı ve gerçek adalet sağlanmadığı sürece Alevi halkımızın yarası iyileşmeyecek. Acılar gün gün yenilenecek.

Sivas Katliamı'nın üzerinden 27 yıl geçerken, bu dönem içerisinde nice yeni devlet katliamı yaşandı. Burjuva hukukuna göre soruşturmalar, yargılamalar yapıldı, ama biliniyor ki yargı sistemi zaten bu devlet saldırılarını aklamak ya da örtbas etmek üzerine kurulu.

Adalet talebiyle sürdürülen mücadele, devlet eliyle yönetilen hukuk sisteminin dışına çıkmayı başardıkça ve devrim mücadelesine bağlandıkça gerçek bir sonuç ortaya çıkarabilir. Faşistlerin değil, halkın adaleti ile halklarımızın kanayan yarası iyileşir.

Biz de hesaplar kapanmaz. Ezilen halklara karşı suç işleyenlerden er ya da geç hesap sorulacak.