25 Eylül 2024 Çarşamba

Serhat Rojavalı yazdı | Cenevre halkların iradesine karşıdır

Özerk yönetimin temsil edilmediği ve Kürtlerin katılmadığı böylesi toplantılardan barış ya da halkların çıkarına bir sonuç çıkmasını kimse beklememeli. Zaten yapılan toplantılar ve açıklamalar da bunu ortaya koymaktadır. Suriye sorununun gerçek sahipleri kendi sorunlarını tartışarak bir irade oluşturacaklardır. Esas çözüm, halkların ortaya koyacakları birleşik, eşit ve özgür iradesinden çıkacaktır. Geleceği de halkların iradesini esas alan ve onlarla birlikte çözümler üretenler kazanacaktır.

Suriye sorununu çözme iddiasıyla emperyalist ve gerici bölge devletleri, Cenevre'de sekiz toplantı yaptılar. Bunun dışında; Viyana, Münih, Astana, Riyad, Kahire ve Soçi'de onlarca toplantı yapıldı. Doğal olarak hiçbirinden bir sonuç çıkmadı. İlk toplantının ardından Suriye daha çok parçalandı, işgal edildi. Daha fazla kan döküldü. Aynı işgalci ve inkarcı akıl, 24 Ağustos 2020'de yeni bir toplantı için hazırlıklara başlamışken, katılımcıların bazılarının koronavirüsüne yakalandıkları gerekçesiyle toplantı iptal edildi.

Gerçek sebebin bu olmadığı elbette herkes tarafından biliniyor. Bu toplantıdan da halklar adına bir sonuç çıkmayacağını, daha önce yapılan ve ortaya konulan yaklaşımlardan görmek mümkündü.

İlk toplantı, Cenevre'de 30 Haziran 2012 yılında yapılmıştı. Suriye için yapılan bu toplantıda Suriye'yi temsilen hiç kimse yoktu. Toplantıya ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa, Katar, Türkiye, Irak ve Kuveyt'ten temsilciler katıldı, ‘geçiş hükümetinin kurulması' kararına varıldı. Sözü edilen geçiş hükümeti nasıl olacak? Kimler ve nasıl kuracak? Ortada belli bir şey olmadığı için toplantı başarısızlıkla sonuçlandı. Türkiye ve Katar, Esad'la oluşacak bir hükümeti kabul etmeyeceklerini açıkladı.

Yok sayılan ve görüşmelere dahil edilmeyen Kürtler, Suriye'de iç savaşın tırmanması sonrası, 19 Temmuz 2012'de Rojava Devrimini ilan etti. Bu sıralarda Suriye'de devletin otoritesi falan kalmamış, her yerde rejime karşı ayaklanmalar başlamıştı.

22 Ocak 2014'de toplanan Cenevre 2'ye Kürtler yine çağrılmadı. Bunun üzerine Kürtler de Cenevre'den çıkacak sonucu tanımayacaklarını açıkladı. Kendi özerk yönetimlerini Cenevre toplantısının başlayacağı gün ilan etti.

Kobane zaferinden iki gün sonra, 29 Ocak 2015'de Cenevre 3 toplantısı yapıldı. Bu toplantıya; PYD, TEV- DEM ve MSD ( Demokratik Suriye Meclisi) kurumsal olarak değil, kurumlardan tek tek insanlar olarak davet edildi. Kurum temsilcileri heyet olarak Cenevre'ye gitti. Fakat sömürgeci faşist Türk devletinin ‘ya ben ya Kürtler' dayatması sonucu, emperyalistler Türklerden yana tavır aldı. Rojava heyetini toplantıya almadı.

Yaşananlara bakılınca Cenevre, bir inkârın, yok saymanın uluslararası düzeyde sürdürülmesi rolü oynadı. ABD, Rusya ve AB emperyalistleri uzun süre Kürtlerin varlığını hesaba katmayan bir tutum içinde oldu. Kobane zaferine kadar bu böyle devam etti. Zaferden sonra da askeri olarak ilişki kurarken, siyasi olarak ilişki kurmadı. Bu, bilinçli bir tercihti. Eğer devrimin kurumlarıyla siyasi ilişki kurarlarsa bu bir muhataplık diye düşünülüyor. Bu nedenle, emperyalistler ve gerici devletler Rojava özerk yönetimi ile siyasi ilişki kurmaya yanaşmadılar.

Cenevre toplantılarının beşincisi 2017 yılı içinde yapıldı. Bu toplantıların son üçü Suriye Anayasa Komitesi toplantıları adıyla yapıldı. Bunlardan da barış adına bir sonuç çıkmadı. Fakat her toplantı sonrası, işgalci Türk devletinin saldırıları boyutlandı. Efrin ve Serekaniye işgalleri böylesi toplantıların ardından gelişti. Çetelerin saldırıları da her seferinde bu toplantılarla birlikte hız kazandı.

Osmanlı devletinin, 24 Ağustos 1516'da Suriye'nin Mercidabık alanını işgal ettiği tarihte, sömürgeci faşist Türk devletinin, 24 Ağustos 2016'de başlattığı ‘Fırat Kalkanı' saldırısı yıl dönümünde, Cenevre görüşmelerinin dokuzuncusunu yapma kararı alınmıştı. Bu, tesadüfen seçilmiş bir gün değil, Kürtlere bir mesaj verilmektedir. Buna tüm bileşenler de ortak oldular. ABD, AB ve Rusya, bugüne kadar Özerk Yönetimin bu toplantılara katılmasını istemedi. 24 Ağustos'ta yapılması planlanan Cenevre toplantısının 9'cu ve Anayasa Komitesi toplantısının 3'cüsüne de davet etmediler.

Bu duruma dair ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey; "Suriye Anayasa Komitesi'nde yer alanlar, müzakerelere katılanlar, tüm ülke genelinden seçiliyor. Katılım spesifik, örgütsel yapıya dayanmıyor. Kuzey Doğu Suriye'de yaşayanların temsili konusu dönem dönem gündeme geliyor. Size söyleyebileceğim şu, olması gerektiği gibi, bunu dış güçler değil, Suriyeli farklı muhalif unsurlar, Kuzey Doğu Suriye'deki siyasi ve hükümet güçlerinin temsilcileri ile şu anda bu konuyu tartışıyor" diyor.

J. Jeffrey de açıktan, Özerk Yönetimin örgütlü biçimde alınmayacağını söylüyordu. Bu, bilinçli bir politikadır. İşgalci Türk devletinin desteklediği ve diğer devletlerce de terörist görülen DAİŞ ve artıkları toplantılara çağrılıyor. Suriye'nin geleceği için görüşleri alınıyor. Esadlı Suriye'yi kabul etmeyeceğiz demelerine karşın Suriye hükümeti toplantılarda yer alıyor. Sömürgeci Türk devleti katılıyor, üstelik kimlerin katılıp katılmayacağına dair inkârcı yaklaşımlarını dayatabiliyor. Fakat esas muhatap ve taraf olan, Suriye halkları için barış isteyen, eşit ve gönüllü bir arada yaşamayı savunan, gerici bölge devletlerinin provokasyonlarına rağmen bir arada yaşama iradesini korumayı başaran Özek Yönetim toplantılara alınmıyor.

Bunun dünya ve bölge gericilerinin geleneksel inkâr siyasetlerinin bir yansıması ve halkların kardeşliği, eşit ve gönüllü birlik karşıtı, sonuç olarak halklara düşman bir tutum olduğu ezilen halklarımız tarafından iyi anlaşılması gerekiyor. 24 Ağustos'ta yapılması planlanan Suriye Anayasa Komitesi görüşmeleri, Covid-19 bulaştı gerekçesiyle ertelendi. Toplantı başlamadan sonlandı. Toplantının ertelenme gerekçesinin Covid-19 olmadığı, emperyalistler ve sömürgeci bölge devletleri arasında rekabet ve hegemonya çatışmalarının birlik değil ayrılık yönünde süreci etkilediği değerlendirilebilir. Bir başka yazının konusu olacak erteleme gerekçesinin ayrıca birileri tarafından dayatılmış olmasının da olasılıklardan birisi olarak düşünülmesi yanlış olmaz.

Özerk yönetimin temsil edilmediği ve Kürtlerin katılmadığı böylesi toplantılardan barış ya da halkların çıkarına bir sonuç çıkmasını kimse beklememeli. Zaten yapılan toplantılar ve açıklamalar da bunu ortaya koymaktadır. Suriye devleti, bu toplantılara ‘zaman kazanmak' için katıldığını açıkça ifade ediyor. BM temsilcisi Staffan De Misture, 28 Kasım 2017'de yapılan 8. toplantıda bir sonuç çıkmayacağını ve başarısızlıkla sonuçlandığını itiraf etmişti. Bunun üzerine de istifa etmişti.

Türk devletinin de toplantılara katılma sebebi işgali büyütmek ve çeteleri yeniden konumlandırmak için zaman ve fırsat kazanmasıdır. Bu tiyatrodan nasıl bir barış çıksın. Efrin, Cerablus, Azez, Bab, Gıre Spi ve Serekaniye Türk devletinin işgali altında. Bu ABD ve Rusya ile yapılan anlaşmalarla onaylanmış durumda. İdlib'de çatışmalar devam ediyor. Özerk Yönetim, yeni işgal saldırıları tehdidi altında, bu koşullarda nasıl bir uzlaşma ve barış olacak? Nasıl anayasa yapılacak? Ertelenmesiydi bu dokuzuncu toplantının da daha öncekilerin bir tekrarı olacağı hemen herkesin ortak kanaatiydi.

Suriye sorununun gerçek sahipleri kendi sorunlarını tartışarak bir irade oluşturacaklardır. Esas çözüm, halkların ortaya koyacakları birleşik, eşit ve özgür iradesinden çıkacaktır. Geleceği de halkların iradesini esas alan ve onlarla birlikte çözümler üretenler kazanacaktır.