23 Eylül 2024 Pazartesi

Serhat Raperin yazdı | Devrimci yaşamda düzenin etkisini kırmak

Ücretli bir işçi, ufacık hayaller için bile günlerce çalışmak zorundadır. Hayatını daha iyi bir hale getirmek ya da daha doğru bir ifadeyle sadece hayatta kalmak için bile gününün yarısını ağır çalışma koşullarında geçirmektedir. Bu ve binlerce başka nesnel gerçeklik karşısında mevcut durumu değiştirme iddiası ile yola çıkmak, bu yolun bir parçası olmak sıradanlaştırılacak, bir "iş"e dönüştürülecek mesele değildir.

Yolumuz, koskoca bir yaşamı, küresel bir sistemi, geçmiş ve gelecekle diyalektik bir bağ içerisinde değiştirme, yani tüm verili gerçekleri toplumsal ihtiyaçlar ve özlemler ışığında buluşturma kavgasıdır. Kapitalist dünya düzeni yaşamın hiçbir parçasında boşluk tanımaz. Sistem tüm boşlukları doldurur ve doldurduğu her boşluğun parçası olduğu bütünü etkileri örgütler. Yani, karşımızda duran kuvvet günün her anında, yaşamımızın her parçasında, büsbütün her şeyde kendini var etme, hedeflerine hücum etme niteliği taşıyor. Reklamlarda, duygu ve düşüncelerimizde, kıyafetlerimizde, insan ilişkilerinde, üretim ilişkilerinde, arzularımız ve beğenilerimizde… Her şeyde yani. Bunların hepsinde ve daha fazlasında tüm araç ve yöntemler kullanılarak, kitlelere burjuva ideolojisinin pompalandığını, yön verildiğini, algı yaratıldığını ve tüm yaşamın şekillendiğini görüyoruz. Dolayısıyla burada düşman algımızın ne kadar geniş olması gerektiği, bizi yabancılaştırmaya, çürümeye ve asalaklaştırmaya zemin hazırlayacak, bunu örgütleyecek her parçayı iyi kavramamız gerektiği gerçeği yaşamın her anında karşımızda, içimizde, etrafımızda duruyor.

Devrimcilik, hayatın içinde çeşitli parçalarda/anlarda vuku bulan bir hobi, uğraş, meslek, meşgale değildir. Böyle bir pratik sadece yaşamın belli parçalarında değişimi örgütler ve bütünü hedefleyen bir görüş açısından yoksundur. Devrimin her aşaması, nihayetinde, sınırı olmayan bir değişim ve gelişimi hedefler. Sürekli ileriye atılan adımları, geride kalan şeyleri öne taşımayı, engelleri parçalayıp etkisizleştirmeyi ve bunu kitlelerle yapmayı ifade eder. Peki, kapitalist düzen, onun tüm devletleri ve yönetim biçimleri, fikirleri ve propaganda aygıtları, sermayedarları, özel savaş unsurları tüm enerjisiyle iş başındayken, yaşamın sadece belli parçalarında devrimci faaliyet örgütleyerek başarılı olmak mümkün mü? Kitleleri devrim mücadelesiyle buluşturmak için kendini belirli saatlerle sınırlamış bir devrimcilik olabilir mi?

Devrimcilik bir hırka gibi giyilip her an üzerimizde taşıyabileceğimiz bir kimlik değildir. Devrim, iliklerimize dek tutkuyla yaşadığımız, büyük bir heyecan ve adanmış bir ruhla yolunu döşeme iradesi gösterdiğimiz bir yaşam biçiminin karşılığıdır. Dolayısıyla kalbimizin vurduğu her an bizimle beraber olan bir şey olarak değil de günlük yaşamda herhangi bir "işten" biri olarak yaşandığı vakit devrimcilik tükenen bir zeminde yok olma yoluna girer. Çünkü devrimi bir yaşam tarzı olarak ele almak, 24 saat onu üretme ve geliştirme iradesi göstermek demektir. Biraz, şu kadar, bu kadar yapılacak bir iş değil, her an, hareketimizin her parçasında kendini gösterecek bir yaşam tarzıdır. Aksi halde açığa çıkan tüketici ilişkileniş bir yana, devrimi örgütlemenin yollarına engel olacak bir dizi sorunları açığa çıkartır. Bu durum bir tutku, irade ve esasında ruh hali sorunudur. Bir kadının çığlığını yüreğinde duyamamak, bir çocuğun açlığı karşısında tüylerini diken diken hissedememek, nasır ve yaralarla dolu bir işçinin ellerini görememek, böyle yaşamamakla ilgilidir. Toplumsal acılara, özlemlere ve gereksinimlere vakıf olan, tüm bunların çözümü adına devrimin gerekliliğini her hücresinde hissedenler, kaybedecekleri bir an bile olmadığının farkındadırlar. Bu bilinçle örgütlenen bir yaşam boşluk tanımaz.

Ücretli bir işçi ufacık hayaller için bile günlerce çalışmak zorundadır. Hayatını daha iyi bir hale getirmek ya da daha doğru bir ifadeyle sadece hayatta kalmak için bile gününün yarısını ağır çalışma koşullarında geçirmektedir. Bu ve binlerce başka nesnel gerçeklik karşısında mevcut durumu değiştirme iddiası ile yola çıkmak, bu yolun bir parçası olmak sıradanlaştırılacak, bir "iş"e dönüştürülecek mesele değildir. Yaşamın her parçasında karşımızda duran düşmana karşı verilecek savaş ancak yine yaşamın her parçasında olabilir. Tabii devrimci yaşamadan devrimci savaşım vermek de olanaksızdır. Kişi kendini kandırmaktan, sınıfa, ezilenlere ihanet etmekten başka bir şey yapmaz. "Mış" gibi görünerek, parti ve kitlesinin devrimi örgütlemek adına kendine sunduğu imkanları "kişisel" zevk ve ihtiyaçlarını öncelik ederek kullanarak, koskoca güne ancak bir iki devrimci görev koyarak yapılan her pratik sınıfa ve ezilenlere sorumsuzluktan ve bencillikten başka neyi ifade eder? Kaybedecek vaktimiz yok, verili gerçeklere savaş açmamız için birçok sebep, bu savaşı kazanmamız için koskoca bir tarih ve mücadele geleneğine sahibiz. Hayat devam ettikçe devrim de devam eder. Dolayısıyla mekana ve zamana göre devrimcilik değildir parolamız. Her mekanın ve tüm zamanlarının devrimcisi olmak, kendini sınırlardan arındırmaktır. Aksi durumda mekanın ve zamanın zorlukları birer bahaneye dönüşerek devrimciliğimizi tüketmeye, yakınmacılığa, çözümsüzlüğe götürür.

Kuvvetlerimizin kudreti, yaşamlarının detaylarındadır. Her bir parça yan yana geldiğinde kocaman bir resim çıkar önümüze. Mesele her bir detayda durumu devrimci kılmaktır. Kudreti yaratacak olan budur. Devrimci savaş partisi olmak, devrimin feda bölüğünün militan kadrolarını yaratmak, bedellerin bilinciyle hareket etmeyi, dolayısıyla ona göre konumlanmayı gerektirir. Düşmanın onca saldırısına karşı gününün her parçasında buna karşı bir hazırlık örgütleme, kendini yenileme, devrimci savaşımı büyütmeyi gerektirir. Aksi halde sadece direnişçi pozisyonunda kalınır. Elbette direniş savaşın önemli bir parçası olsa da elzem olan saldırı kapasitesini geliştirmektir. İşte tüm bunları dert etmeksizin, günlük rutine sıkışan, ufacık sorunlarda boğulan, çözüm gücüne sırtını dönen, kim olduğumuz gerçeğine yabancılaşan bir devrimci için zafer kelimesi beş harfin yan yana gelmesinden başka bir şeyi ifade etmez. Bu pratik yenilgiden başka bir şey getirmez. Zafere ulaşmak bedelleri fedai bir ruhla, devrimci tutkuyla göğüsleme iradesidir. Zafer kazanmak, hayatı devrimci kılmak, "sıcak yataklardan", "rahat" tan, "vazgeçilmez" bir dizi şeyden kendini özgürleştirmeyi gerektirir. Özgür bir dünya savaşımı, ancak özgürlük bilincini kuşanmış militanların devrimci pratikleriyle kazanılır.

Yıldızlaşan her devrimci yürek için hesap sorma bilincini kuşanan, halklarımıza, ezilenlere karşı yürütülen savaşa topyekûn direniş ve devrimci savaş bilinciyle yaklaşan, geleceğe dair iddialı olmayı devrimci pratiğiyle bütünleştirenlerin kazanmaktan başka  seçeneği yoktur. Her militan cephanesi kadar savaşabilir, o halde günlük yaşamımızın her parçasında devrimci olanı büyütmek bizi daha da donanımlı kılar. Donanımı olmayan/cephanesi olmayanın savaşımı da zayıf olur. Cephanemizi kuşanalım, savaşın devrimci gerekliliklerini yerine getirmek adına yaşamın her parçasında devrimi büyütelim.