23 Eylül 2024 Pazartesi

Senem Pektaş yazdı | 'F Tipi' mi öğrenci yurtları mı?

Görsellere eklenen F tipi hapishanelerde hücre hücre direnen yüzlerce, binlerce devrimci, sosyalist, yurtsever tutsağın koşulları hakkında tek kelime laf söylenmezken, bu insanlık dışı koşullar siyasi mücadelenin konusu haline getirilmezken yalnızca üniversitelilerin kaldığı ranzanın görüntüsü "ibretlik" olarak hapishane görselleri ile servis ediliyor. Boğaziçi'nin pırıl pırıl gençleri bu şartlarda kalamaz ama ekseriyetle devrimci tutsakların tecrit edildiği F tipi hapishanelerde bu koşullar insani midir?

Üniversitelerin açılmasına az zaman kalmışken öğrenci gençliğin barınma sorunu yine ayyuka çıkmış halde. Kiracı-ev sahibi kavgaları birbirini öldürme raddesine gelmişken, ailelerin yüksek kiraları ödeyemeyerek parklarda, bahçelerde yaşamaya mecbur bırakıldığı görseller her gün önümüze düşerken öğrenci gençliğin bu dertten muzdarip olmaması beklenemez elbette. Çanakkale 18 Mart Üniversitesi'nden Boğaziçi'ne, ODTÜ'den Kırklareli Üniversitesi'ne değişik kentlerdeki pek çok öğrenci kendi okullarının özgün koşulları değiştiği için yeni akademik yıla yine barınamayarak giriyor. Oransal olarak baktığımızda İstanbul'da  KYK yurtlarında bir yatak başına 40 öğrenci düşüyor, kayıt hakkı bulunmasına rağmen ev ya da yurt sorunu olduğu için eğitime devam edemediğini söyleyen öğrenci sayısı on binleri aşmış durumda. Bu barınamama halinin çözümünde iktidarın attığı adımlar bizi barınamama sorunundan niteliksiz barınmaya doğru sürüklüyor. Kalabileceğin bir oda var ama 12 kişi kalıyorsunuz. Yemek veriliyor fakat her gün başka biri gıda zehirlenmesi yaşıyor, çalışma masan var ama kullanma olanağın yok. Tüm bu tablo karşısında "Biz imkan sağladık, yatak kapasitesini artırdık" diyerek en azından ilk adımdan öfkeyi soğurmaya çalışıyorlar. 

Nihayetinde tüm bu koşullar içinde "barınamıyoruz" diyerek başlayan ve kent kent yayılarak ilerleyen sokak eylemlerinden tutalım da imza kampanyalarına kadar öğrenci gençlik içinde yüzünü bu soruna dönen bir eğilim açığa çıktı. Mevcut koşullarda ise sürekli gündem edilen, dillendirilen fakat yeni bir yol haritası ortaya konulamaz halde, havada asılı duran bir gündem olarak önümüzde duruyor. Yaygın eğilim ise kendini yalnızca öğrenci gençliğin yaşadığı sorunlara merhem olma, sorunları hafifleten bir dayanışma ağı gibi hareket etme pratiği ile var eden öğrenci örgütleri anlık çareler üretirken barınma krizini yaratan politikaların kaynağı olan siyasi iktidarın teşhirini ve ona karşı mücadeleyi ıskalıyor.

Öğrenci gençliğin barınma sorununun gündem edilmesi için değişik araçlar geliştirmek ve sosyal medyayı da bunun bir ayağı olarak ele almak pekala bir yöntem. Ancak öğrenci gençlikle dayanışma eylemleri üzerinden kendini var eden ve gençlik kitlelerinin sorunlarına çözüm olacak politik mücadele hattını birlikte örmeye karşı oluşturulan mesafeli duruş; devrimci mücadelenin değerlerine uzaklaşmayı içinde barındırmaktadır. Nihayetinde sergilenen pratik yalnız bu sorunları ilgi çekici biçimlerde görünür olarak dile getirmekle, ajitatif söylemlerle kendi sözünü sosyal medyadan yaygınlaştırma ile sınırlı kalıyor.

Barınma sorununun geldiği düzeyin teşhirinde -ama yalnızca sorunun var olduğunun tespit edilmesinde- bu dönem öne çıkan söylemlerden biri de bu yurtların "F Tipi" hapishane biçiminde olduğudur. Boğaziçi Üniversitesi'nde barınma krizine yüzeysel bir çözüm kayyum rektör tarafından hazırlanan ranzaların fotoğrafları ile hapishaneden koğuş fotoğrafları yan yana konuluyor, iki görsel arasındaki farkların bulunması isteniyor ve "Bize reva görülen bu mu?" diye soruluyor. Yani aslında bu iki görselin yan yana getirilişinin, KYK yurtları fotoğraflarına demir parmaklıklar eklenerek yapılan tasarımların anlatmaya çalıştığı açıktan şu: "Üniversiteli gençler 'suçlulardan' bile daha kötü şartlarda yaşıyor!"

O görsellere eklenen F tipi hapishanelerde hücre hücre direnen yüzlerce, binlerce devrimci, sosyalist, yurtsever tutsağın koşulları hakkında tek kelime laf söylenmezken, bu insanlık dışı koşullar siyasi mücadelenin konusu haline getirilmezken yalnızca üniversitelilerin kaldığı ranzanın görüntüsü "ibretlik" olarak hapishane görselleri ile servis ediliyor. Boğaziçi'nin pırıl pırıl gençleri bu şartlarda kalamaz ama devrimci tutsakların tecrit edildiği F tipi hapishanelerde bu koşullar insani midir? Peki öğrenci haklarından bakacak olursak F tipi hapishanelerde eğitim hakkı engellenen, kitap sınırlaması ile okuma hakkı gasp edilen tutsak öğrenciler için ne diyeceğiz? Hapishane idaresinin "sakıncalı" gördüğü için sınava giremeyen ve bunun için okulu uzatmak zorunda kalan tutsak öğrencilerin F tipi koşullarını "normal" mi göreceğiz?

Devrimci-demokratik mücadelenin duraklarından biri olan hapishanelerde bugün binlerce tutsak öğrenci, on binlerce politik tutsak; tecride, hak gasplarına, kitap yayın hakkının gasp edilmesinden havalandırma süresinin kısaltılmasına, sohbet ve iletişim cezalarına kadar sayısız başlıkta mücadele ediyor, her gün her saat. Üstelik sesini, soluğunu, mücadelesini ve taleplerini dört duvarın sınırlarından aşırma ve kitlelerle buluşturmanın yollarını arıyor. Gençlik hareketinin yüzünü dönmesi gereken yer tutsak öğrencilerin sorunları ile öğrenci gençliğin sorunlarının kaynağının aynı olduğunu görüp bu iki mücadele gündemini birleştirmektir.