23 Kasım 2024 Cumartesi

Şafak Genç yazdı | Çeteler, siyasi kaos ve bir devletin iflası: Haiti

1791-1804 yılları arasında gerçekleşen Haiti Devrimi ile Haiti, köleleştirilmiş insanların kendilerini ezenlere karşı başarılı bir devrim gerçekleştirdiği ilk ülke ve aynı zamanda Latin Amerika ve Karayipler'de bağımsızlığını elde eden ilk devlet olmuştur. Bu nedenle Haiti Devrimi, Amerika kıtasındaki köleleştirilmiş insanların ayaklanmaları için bir örnek teşkil etmiş ve dünya tarihinde özel bir yer almıştır.

Haiti'de limanlar kapalı, ülkeye neredeyse hiç mazot girmiyor, uzun süredir okullar açılmıyor, hastaneler çalışmıyor ve polisler kendilerinden daha iyi silahlanmış çetelerle bağlantılı olan patronlarına güvenmedikleri için göreve gitmek istemiyor. Elektrik ve internetin ne zaman sağlanacağı belirsiz. Bir açlık krizi kapıda. Yabancı pasaportlu insanlar çoktan ülkeyi terk etti.

Sadece bu yıl içinde yaklaşık iki bin kişinin hayatını kaybettiği ve binlerce kişinin başkent Port-au-Prince'den kaçtığı Haiti'de devletin çöküşüne ve kaosa yol açan olaylar hız kesmeden devam ediyor. Emperyalist ve sömürgeci müdahaleler, uzaktan kontrol ve devletin yapısal kırılganlığı, işçi ve emekçilerin, ezilenlerin yaşamlarını belirleyen yeni krizlere yol açıyor.

Halk için büyük acılara neden olan sadece siyasi ve sosyal krizler değildir. Sık sık yaşanmakla birlikte 2010 ve 2021'deki şiddetli depremler ya da 2016'daki kasırga gibi doğal afetler de istikrarı bozan faktörler arasında yer alıyor. Haiti ayrıca kuraklık ve sellerden de etkilenmekte. Sömürge koşulları nedeniyle, tüm bu felaketlerden sonra yeniden inşası bir yana, gerçek anlamda halkın korunması bile söz konusu değil. Haiti örneği, sömürge ülkelerin iklim değişikliğinin sonuçlarından en çok etkilenen ülkeler olduğunu bir kez daha gösteriyor.

Bugün ülke "çete ayaklanması" nedeniyle manşetlerde yer alıyor. Felaketin tırmanışı o kadar büyük ki, uluslararası medya bile bu küçük ülke hakkında haber yapıyor.

HAİTİ'DE SÖMÜRGECİLİĞİN TARİHİ
1791-1804 yılları arasında gerçekleşen Haiti Devrimi ile Haiti, köleleştirilmiş insanların kendilerini ezenlere karşı başarılı bir devrim gerçekleştirdiği ilk ülke ve aynı zamanda Latin Amerika ve Karayipler'de bağımsızlığını elde eden ilk devlet olmuştur. Bu nedenle Haiti Devrimi, Amerika kıtasındaki köleleştirilmiş insanların ayaklanmaları için bir örnek teşkil etmiş ve dünya tarihinde özel bir yer almıştır.

Haiti'nin kuruluşundan bu yana sömürgecilerin intikamından özellikle etkilenmesinin bir başka nedeni de budur. Napolyon'un Haitililerin kendi birliklerine karşı kazandığı zaferden sonra söylediği şu ünlü cümle bunu göstermektedir: "Haiti'nin zencileri kendi sularında kaynamaya bırakılmalıdır."

Bağımsızlığının Fransa tarafından tanınması karşılığında Haiti, eski plantasyon sahiplerine son derece yüksek tazminatlar ödemek zorunda bırakılmış, bu da en başından itibaren gelişimini ciddi şekilde kısıtlamış ve onu yeni sömürgeci bağımlılığa sürüklemiştir.

Haiti Devrimi'nin geleceğini güvencelemek için dönemin Başkanı Jean-Pierre Boyer, 1825'de Fransa'nın tüm ulusal bütçesine eşdeğer bir bağımsızlık tazminatı ödemeyi kabul etmişti. 1915-1934 yılları arasında ABD, "yabancı mülkiyeti koruma" bahanesiyle adayı işgal etti. 20. yüzyılda, önce Francois Duvalier ve ardından oğlu Jean Claude Duvalier'in ABD destekli askeri diktatörlüğü 1957'den 1986'ya kadar hüküm sürdü ve bu dönemde yaklaşık 60 bin kişi öldürüldü. Jean Claude Duvalier 1986 yılında bir halk ayaklanmasıyla devrildi. İktidar mücadelelerinin yaşandığı bir geçiş döneminin ardından 1990 yılında ilk kez serbest seçimler yapıldı ve kurtuluş teologu Jean Bertrand Aristide başkan seçildi. Ancak 1991 yılında askeri bir darbe ile görevden alındı. ABD tarafından 1994 yılında görevine iade edildi ve 1996 yılında görev süresini tamamladı. Doğrudan yeniden seçilme yasağı nedeniyle ancak 2000 yılında yeniden aday olabildi ve yeniden başkan seçildi. İkinci görev dönemi de 2004 yılında bir darbe ile sona erdi. Bu darbe sırasında Aristide özel bir ABD birimi tarafından kaçırıldı. Antiemperyalist söylemleri olan Aristide sosyal demokrat halkçı bir program izledi ve yoksullar arasında büyük bir popülariteye sahip oldu. Ayrıca Fransa'dan sömürgecilik ve kölelik için tazminat talep etti.

2004 darbesini BM misyonu MINUSTAH ve çeşitli ABD komprador hükümetleri takip etti ve emperyalist saldırganlık ve istikrarsızlaştırma girişimleri hiç bitmeyen bir devlet ve sosyal krize yol açtı. 2000'li yıllardan bu yana askerler BM şemsiyesi altında, ancak esasen ABD'nin kontrolü ve finansmanı altında ülkeye müdahale etti. Çete şiddeti ve müdahalelerden oluşan bir kısır döngü gelişti. Halkın 2004 darbesinden bu yana sürekli bir sorun haline gelen ve çeşitli hükümetler tarafından sistematik olarak kışkırtılan çete şiddetiyle mücadeledeki başarısızlığa karşı aylarca süren protestoları hiçbir sonuç vermedi. 2004'ten 2017'ye kadar süren MINUSTAH da herhangi bir gelişme sağlamadı. Aksine, BM birlikleri çok sayıda insan hakları ihlali ve cinsel şiddetle suçlandı ve varlıkları 2010 yılında 20 bin insanın yaşamına mal olduğu bir kolera salgınının patlak vermesine de yol açtı.

Haiti'nin isyanlar ve özgürlük serüvenlerle olduğu kadar sömürgeci baskı, emperyalist müdahale ve diktatörlüklerle karakterize edilen tarihi, yatıştırılması neredeyse imkansız görünen ve çetelerin artık emperyalistlerin görmezden gelemeyeceği bir güç faktörü haline geldiği şiddet sarmalının koşullarını yarattı.

ÇETELERİN SAVAŞI
Kendilerine "Taliban" ya da "Barbekü" (çete lideri Jimmy Chérizier'in lakabı) adını veren saldırgan çeteler dünya çapında ün kazanmıştır. Emperyalist hükümetler ve Batı medyası tarafından şiddetin ana sorumlusu ve daha fazla müdahale için bir bahane olarak tanımlansalar da, Haiti'deki yıkımın nedeni değil, sadece semptom taşıyıcılarıdırlar.

Bu çeteler ülkenin siyasi elitleriyle yakından bağlantılı paramiliter gruplardır. Toton Macoutlar adı verilen ordunun paramiliter kolu, 50 yıllık baba-oğul Duvalier diktatörlüğü döneminde de kurulmuştu.

Bugün, kendilerini devrimci olarak tanımlayan çeşitli çetelerin belirleyici ittifakı G9 olarak bilinmektedir. Eylül 2022'de, yakıt sıkıntısı sırasında Port-au-Prince'deki en önemli petrol deposunun kontrolünü ele geçirerek Haiti Başbakanı Ariel Henry'yi istifaya zorlamaya çalışmışlardı. Ariel Henry, 2021 yılında Başkan Jovenel Moise'nin öldürülmesinden bu yana seçilmemiş geçici bir başbakan olarak ülkeyi yönetiyordu ve kısa süre önce seçimlerin Ağustos 2025'e kadar tekrar yapılmayacağını açıklayarak büyük bir öfkeye ve protestolara neden olmuştu.

G9 grubunun lideri Jimmy Chérizier, Port-au-Prince'in La Saline bölgesindeki bir katliam nedeniyle polislikten ihraç edilmiş eski bir zat. Chérizier kendisini bir devrimci olarak pazarlamakta, sosyal eşitsizlik ve yabancı müdahalelerle mücadele edeceğini vaat etmekte ve Haiti devriminin önderi ve bağımsız Haiti'nin ilk genel valisi Jean Jacques Dessalines'e olumlu atıflarda bulunmaktadır. Antiemperyalist söylemine iyi bir örnek, Haiti'ye olası bir askeri müdahaleyle ilgili olarak söylediği, "Eğer yabancı birliklerin desteğiyle iktidarı ele geçirmeye çalışırlarsa, Dessaline kanımızın son damlasına kadar savaşacağız" sözüdür.

Bununla birlikte, Haiti'nin 1804'teki bağımsızlığından bu yana ülkeyi satarak geçinen iktidardaki komprador burjuvaziyle bağlantısı konusunda hiçbir yanılsama olmamalıdır. Yoksul La Saline mahallesindeki katliam 2018 yılında, daha sonra suikasta kurban giden Başkan Jovenel Moise'nin emriyle gerçekleştirilmiş ve 70 kişi hayatını kaybetmişti. Bu, ülkenin tüm siyasi kurumlarını yok eden yeni bir şiddet döngüsünün başlangıcıydı. Bu katliam, Haiti'de son yılların en umut verici ayaklanma hareketlerinden birine son verdi. Diasporadaki ve Haiti'nin birçok yerindeki gençler deprem fonlarının çalındığını ortaya çıkarmış ve yasal kovuşturma talep etmişti, ancak bu talep katliamla engellendi.

12 Mart 2024'te BM Güvenlik Kurumu tarafından Haiti için belirlenen Çekirdek Grubun uluslararası yöneticisi Başbakan Henry, G9 çetelerinin baskısı ve artan şiddeti nedeniyle istifa etti ve o zamandan beri Porto Riko'da sürgünde yaşıyor. Henry daha önce, bin Kenyalı polisin görevlendirilmesini de içeren bir BM "güvenlik misyonu" için müzakerelerde bulunmak üzere Kenya'ya gitmişti. Halihazırda Kenya polis birliklerinin konuşlandırılması belirsizliğini koruyor ve hatta Kenya Anayasa Mahkemesi bu konuşlandırmayı reddetmiş olmasına rağmen birliklerin sayısı binden 5 bin polise çıkarılmak isteniyor. Bu konuşlandırma, Haiti'nin uzun askeri müdahaleler ve yeni sömürgeci baskı tarihinde bir başka bölüm olacaktır.

Kenya Komünist Partisi Genel Sekreteri Benedict Wachira çok tartışılan bu misyonu eleştirerek, Kenya Başkanı William Ruto'nun ülkedeki ekonomik sıkıntıları rahatlatma amacıyla zorladığı bir proje olduğunu belirtti. "Haiti, Afrika'da olmayan bir Afrika ülkesi sayılır. Ancak polis misyonu kabul edilemez, çünkü Kenya hükümeti Haiti halkından hiçbir yetki almamıştır. ABD'nin Haiti'ye asker davet etmesinden son derece kuşkuluyuz. Amaç, emperyalizmi başka ülkelere taşımaktır. Kendileri gitmek istemiyorlar, dış kaynak kullanıyorlar. Neden emperyalizmi ücret karşılığında dışarıdan satın alıyorlar? Çünkü ABD güçleri halk tarafından tamamen reddediliyor. 2010 büyük Haiti depreminde Küba doktorlarını gönderirken, ABD askerilerini gönderdi. Buna karşı büyük tepkiler oluştu. O yüzden başka ülkelere başvurdular" diye durumu tarif etti.

G9 grubu olası polis misyonunu eylemlerini yoğunlaştırmak için kullandı ve Chérizier çeteleri şimdilik kendi altında birleştirdi. Örneğin, polis karakolları ve ülkenin en önemli iki hapishanesi saldırıya uğradı, 3 bin 700 mahkumun serbest bırakıldığı söyleniyor.

Çeteler, BM'nin bir başkanlık geçiş konseyi kurma planına karşı çıkıyor ve bunun yerine sosyal demokrat siyasetçi Jean Charles Moise ile kurtuluş teologu Jean Bertrand Aristide'e karşı ABD destekli 2004 darbesinde kilit rol oynayan sağcı siyasetçi Guy Philippe arasındaki olası bir koalisyonu destekliyor.

G9'un emperyalist müdahaleye karşı net tavrı olumlu bir izlenim yaratsa da, örneğin sağcı Guy Philippe'e verdiği destek, cins eşitsizliğinde yarattığı artış ya da Chérizier'in katliamcı polislik geçmişinin de gösterdiği gibi, G9 ilerici bir gücü temsil etmiyor. Aksine, çeteler halk tarafından o kadar nefret ediliyor ki şehrin bazı bölgelerinde hayati özsavunma grupları oluşturuldu. Çetelerin Haiti için gangsterleşmenin ötesine geçen bir siyasi projelerinin olup olmadığı oldukça şüpheli. Çetelerle en iyi ihtimalle, Duvalier diktatörlüğünün daha kaotik yeni bir versiyonu düşünülebilir.

Öte yandan ABD, Kanada, BM ve Karayip devletler topluluğu CARICOM gibi emperyalist güçler ve uluslararası burjuva yapılar, uluslararası polis misyonu şartıyla, çetelerle bağlantısı olmayan Haitili ve sadece erkeklerden oluşan bir geçiş konseyi önerisini ortaya attı. Aslında Haiti'nin kendi içinden geliştirdiği bir geçiş konseyi önerisi, çok sonra ABD, Kanada ve CARICOM devletlerinin çıkarları doğrultusunda bir anlaşmaya dönüştürüldü. Başkan Moise Temmuz 2021'de öldürüldüğünde ve uluslararası aktörler şimdi görevden alınan Ariel Henry'yi geçici Devlet Başkanı olarak atadığında, sivil toplum yapıları ve çeşitli siyasi aktörlerden oluşan Haiti muhalefeti Montana Anlaşması'nda bir araya gelmişti. Bu anlaşma emperyalist himayeci çözümün devamına karşı bir öneriydi ve seçimlerin düzenlenmesini, 2021 depreminden bu yana uluslararası STK'lar ve hükümetler arası örgütlerin siyasi müdahalelerinden önemli ölçüde zayıflamış olan burjuva demokratik kurumların güçlendirilmesini ve 2 yıllık bir geçiş sürecini içeriyordu. O dönemde emperyalistler bu öneriyi küçümseyerek reddetmişlerdi.

Bugün ise emperyalistlerin asıl kaygıları Haiti'den gelen mülteci akımının durdurulmasıdır. Emperyalistlerin insani felaketle boğuşan Haiti'nin acı çekmeye devam ettiği ama artık bir sorun teşkil etmediği statükoyla hiçbir sorunu yoktur. Haiti halkı tamamen tecrit edilme tehdidi altındadır.

Haiti'deki siyasi durumun nasıl gelişeceğini ve nihayetinde hangi güçlerin galip geleceğini tahmin etmek hala zor. Büyük bedellerle kazanılan bir özgürlük tarihine sahip bu ülke için bir umut ışığı zayıf görünüyor. Şubat ayında başkent Port-au-Prince'de Haiti ile dayanışma amacıyla eski Haiti Komünist Partisi'nin devamında kurulan Mücadeleci Halkın Örgütü (OPL) veya Halk Kampı Partisi gibi kurulan sol örgütlerin çağrısıyla bir konferans düzenlenmişti. Ancak ülke genelinde siyasi partiler, 29 yıllık Duvalier diktatörlüğü ve askeri müdahalelerin ardından hala zayıf. Mali, ekonomik ve siyasi bağımlılıkları kırmak ve kendi kaderini tayin etmek için yeni direniş biçimleri arayışındalar.