Rosa Sadet yazdı | Üç kadın tek sistem
Katiller, suçlarını ve ortaklarını kendi ağızları ile itiraf ediyorlar esasında. İpek Er'in katili tecavüzcü uzman çavuş Musa Orhan'ı serbest bırakan Süleyman Soylu ve yıllardır bir çok kadına yönelik suç işleyen faşist hareketin temsilcisi MHP'lilerden alıyorlar bu cesareti. Katil erkeklerin, böyle bir dönemde Soylu'nun ismini anarak yardım istemesi hiç tesadüf değil.
3 kadın, 2 katil ve erkek egemenliğinin tüm pisliği...
Aleyna Çakır, Gülay Uygun ve Müge Anlı...
Aleyna Çakır, 3 Haziran 2020 tarihinde evinde şüpheli bir şekilde ölü bulundu. Erkek arkadaşı olduğu öne sürülen Ümit Uygun, polisi arayarak Aleyna'nın intihar ettiğini iddia etti. Ümit Uygun, ifadesinin ardından serbest bırakıldı. Aleyna'nın bacaklarındaki morluklar ve Ümit'in yaklaşık bir ay önce Aleyna'ya uyguladığı şiddetin görüntüleri olmasına rağmen etkin soruşturma yürütülmedi. Kadın cinayetlerinin "Şüpheli kadın ölümü" olmadığını, gizlenen katillerden, erkek şiddetinin meşrulaştırılmasından, Şule Çet'in ölümündeki gibi katillerin korunmasından biliyoruz. Onlarca duruşmada, mahkeme salonları katil erkeklerin korunmasına şahitlik etti. Bu yüzden erkek egemen devlet ve medya diyemiyor ama biz diyoruz: Aleyna'nın katili Ankara'da çete üyesi Ümit Uygun.
Aleyna'nın katledilmesinden sonra anne ve babası adalet mücadelesi vermek istedi. Ve erkek egemen sisteminin kendilerine gösterdiği ilk yola, burjuva medyaya, yani Müge Anlı'ya başvurdular. Müge Anlı, ezilen cins olmasına rağmen erkek egemenliği ile işbirliği yapmış bir kadın. Senelerdir, televizyonlarda kadınları aşağılayan "Sen de kocaya kaçmasaydın canım" gibi sözlerle tecavüzü, şiddeti meşrulaştıran; reyting uğruna aylarca çocuk istismarcısını, katili ekranlara çıkaran bir kadın. (Hepimiz Palu Ailesi'nin işlediği tüm suçları aylarca ekranlarda nasıl anlattığına tanığız.) Kısacası, çocuğa ve kadına yönelik şiddeti magazinselleştirerek reyting peşinde koşuyor Müge Anlı. Aleyna'nın katledilmesi de birçok kadın cinayeti gibi bu programda magazinselleştirildi, adalet arayan Aleyna'nın anne ve babasının acısı reyting malzemesi haline getirildi. Buraya kadar senelerdir yapılandan bir farkı yoktu olanların esasında. Ama ta ki katil Ümit Uygun'un annesi Gülay Uygun hakkında soruşturma açılana kadar. İddiaya göre Gülay Uygun, çalıştığı yetiştirme yurdunda "genç kadınları pavyonda çalışmaya" zorluyordu. Bunun ardından Gülay, elinde pazar poşetleri, ağzında maskesi ile ensesinden vurulmuş halde ölü bulundu. Gülay'ın ölümünün hemen ardından katil Ümit, babası Durmuş ve çetenin üyeleri, ekranlara çıkıp tek bir gözyaşı bile dökmeden "Annem o kadar onurlu bir insandır ki bu soruşturmayı gururuna yediremedi, annemin katili Müge Anlı'dır" dedi. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'dan yardım isterken, başka erkek de çıkıp "Senelerdir ülkücüyüm ben" diye tehditler savuruyordu.
Esasen söyleyecek çok bir şey yok, katillerin sözleri bile erkek şiddetinin nasıl devlet destekli olduğunu ve her durumda kadınları vurduğunu gösteriyor. Aleyna, Ankara'da konsomatrislik yaparak yaşamını sürdüren bir kadın olduğu için "her türlü şiddeti hak ettiği" fikriyle suçlu ilan edilmeye çalışılıyor. Ama kadın özgürlük mücadelesi, Şule Çet'le birlikte "O saatte orada ne işi vardı", "O işi neden yapıyordu", "O da açık giymeseydi" gibi cümleleri kurdurtmuyor ve hiçbir kadın cinayetinin meşrulaştırılmasına izin vermiyor. O yüzden Aleyna'nın katledilmesi, biriken öfkemizi bir kez daha açığa çıkarttı. Esasen tüm bunlar kadınlar olarak hayatlarımıza sahip çıkma mücadelemizin kazanımıdır. Bu kazanım sonucunda burjuva medya Aleyna'nın katledilmesini, ekranlara taşımak zorunda kaldı. Çünkü, hiçbir kadın cinayeti meşru değildi artık.
Katiller, suçlarını örtbas etmek içinse başka bir kadını yani Gülay Uygun'u katletti. Ardından da bu cinayeti başka bir kadının, Müge Anlı'nın üzerine yıkmaya çalıştılar.
Bu ithamdan sonra Müge Anlı sosyal medyada kimi çevrelerce "kahraman, cesur kadın" ilan edilirken; kadın düşmanları tarafından da Gülay'ın katili olarak lanse edildi. Ama Müge Anlı ikisi de değildi. Egemen sistem, daima ezilenler cephesinden kendisine işbirlikçiler yaratır ve iktidarını bu şekilde sürdürebilir. Kuşkusuz erkek egemen sistemin işbirlikçilerinden birisi de Müge Anlı ve kahraman da değil. Müge Anlı'nın hedef gösterilmesinin ise iki sebebi var: İlki erkek egemen sistem "İstediğin kadar işbirlikçim ol, kadınsan yine döner yine ilk seni vururum" diyor. İkincisi ise ekranlarda ilk kez "ahlaklı kadın" normuna uymayan ve arkasında devlet destekli bir çetenin olduğu bir kadın cinayeti için ‘adalet' istenirken burjuva medyaya "Kadın cinayetlerini işlerken de bir sınırınız olsun" diye bir gözdağı veriliyor.
Kaçırılmaması gereken bir diğer nokta ise katillerin ekranlara çıkarak tehditler savurma cesaretini kimden aldıkları sorusu... Katiller, suçlarını ve ortaklarını kendi ağızları ile itiraf ediyorlar esasında. İpek Er'in katili tecavüzcü uzman çavuş Musa Orhan'ı serbest bırakan Süleyman Soylu ve yıllardır birçok kadına yönelik suç işleyen faşist hareketin temsilcisi MHP'lilerden alıyorlar bu cesareti. Katil erkeklerin, böyle bir dönemde Soylu'nun ismini anarak yardım istemesi hiç tesadüf değil. Fazla söze gerek yok, erkeklerin kadına karşı işlenmiş her türlü suçta AKP-MHP faşist bloku ile ortak oldukları bir kez de kendi dillerinden ortaya dökülüyor.
6284 sayılı yasayı uygulamayanlar ve İstanbul Sözleşmesi'ni tartışmaya açanlar tüm bu cinayetlerin sorumlusu aslında. İstanbul Sözleşmesi uygulanmış olsaydı, katil Ümit Uygun'un Aleyna'ya şiddet uyguladığı görüntüler ortaya çıktığı anda etkin önemler alınırdı. Ve bugün Aleyna da Gülay da hayatta olurdu; Müge Anlı'nın da hayatı ‘tehlikede' olmazdı. Tüm bu şiddeti teşhir ederken kadın özgürlük mücadelesinin; erkekleri, devleti, medyayı nasıl sıkıştırdığını da görmeliyiz. Kadınların öfkesi katledilen her bir kadının hesabı sorulana ve tek bir kadın bile katledilmeyene dek sürecek...