23 Eylül 2024 Pazartesi

Rejim ateş çemberinde - Efe Dağlı

Devrimci demokratik seçenek Kürdistan siyasal özgürlük hareketiyle Batı'da bütün ezilenlerin oluşturacağı ''tarihsel blok'' ile büyütülebilir. Türlü biçimlerde, bir ucundan başlayan, inşa edilen özgürlük bloğu, dönemi kazanmanın en stratejik aracıdır. Bazen çeşitli cephelerde bazen tekil mevzilerde sürdürülecek mücadele, yerellerin özgün ihtiyaç? imkan ve bileşenleriyle kısa zamanda bugünkünden daha kuvvetli bir seçeneğe dönüşebilir; politik, kültürel, sosyo ekonomik başlıklarla kalıcı örgütlenmelere ulaşabilir.
Faşizm aynı zamanda hız demektir. Muhalefet partisi başkanının hapisle tehdit edilmesinden 'vatan millet' ajitasyonuna oradan 'ezan'a odaklanan, sivil faşist milislerin sokağa döküldüğü, toplumsal karşılığı olsa gerici bir iç savaşın manzaralarını görebileceğimiz kışkırtmaya bir haftada ve ışık hızıyla varıldı. ''Yerli ve Milli'' faşizmin, dünyadaki muadilleri gibi acelesi var. Gerçekler, nispeten daha geniş bir zamanda ortaya çıktığı için ''ne tutturabilirsek kardır'' anlayışıyla demagojinin ve yalanın siyasal rantını hemen almak istiyorlar.
 
Buna ilkel düzeydeki basit tekrarları eklemeliyiz. G. Orwell'in 'siyaset dili yalanların kulağa hoş gelmesi için tasarlanmıştır' ifadesini günümüze, ''o yalanlara inanmak isteyenler bakımından'' şerhi düşülerek taşımak mümkün. Tehdit altındaki topluluklar ve toplumsal kesimler bakımından gerici iç savaş söylemleri korkuların tetiklenmesi anlamı taşır.
 
Ezan üstünde yapılan seferberlik çağrısının aktif militanlar haricindeki halk tarafından ihtiyatla karşılanması, konunun derhal 'ikinci Kabataş vakası' haline gerilemesi, hatta kimi yandaş gazetecilerin bu provakasyona dahil olmama çabası, iktidarın bir zamanlar fiyakalı olan, dinleyeni cezbeden yahut şu veya bu nedenle kulak verilen dilinin ne denli kirlendiğinin, itibarsızlaştığının delilidir. Bizzat yandaşları dahi, gücü elde tutmak ve kitleleri bu doğrultuda kışkırtmak için iktidarın yapamayacağı hiç bir şey olmadığının farkındadır. Bunun doğurabileceği felaketin ve AKP'nin geçiciliğinin de.
 
Çapsız bir banallık, ucuz düşmanlık iktidar uslubunun karakteridir. Allah'ı ve İslamı adeta mülk edinen, bu iki kavram üzerinden rakiplerini döven, itibarsızlaştıran AKP'nin, bizzat Allah ve İslam'a yüklenen adelet ilkeleri çerçevesinde sorgulanır hale gelmesi, bu iki kavramı onun tasallutundan kurtarmanın mümkün olduğunu göstermektedir. İslam ile siyasal İslamcı rantiyeciliğin birbirinden ayrışması anlamına gelen böyle bir sonuç, gerici iç savaşı önleme dinamiği taşıdığı için ayrıca anlamlı olacaktır.
 
Faşizmin işletim sistemi gibi çalışan kontrolsüz hızın, bazı hallerde, faşizmin marazi bir engeline dönüşebiliyor. Toplumun diyakeltiği nelere kadir. Allah'tan başkasına kulluğu yasaklayan İslam devriminin nişanesi ezanı okuyan ilk kişi Mekke zalimlerinin zulmüne maruz kalan bir köle olan Bilal-i Habeşi'ydi. O ezan üzerinden, hak ve özgürlük talep ederek iktidara ram olmayı, adleden Türkiye sathındaki ezilenleri vurmaya, itibarsızlaştırmaya kalkışmaksa Mekke zalimlerinin ruhunu canlandırmaktır. Sonuç vermez. Tenezzül edenleri o zalimlerle aynı yere sabitler.
 
İktidar sapır sapır dökülüyor. Elini neye atsa elinde kalıyor. Politik İslamcı-ırkçı miliyetçi alaşım toplumsal bünyeye yabancı. Kimse iktidar bloğunun daimi askeri olmak istemiyor. 'Kimse' derken, koşullanmış militan iktidar goygoycusu kesimleri kast etmiyoruz. Bir yıkımın ve çözülüşün üzerine gelen, topluma türlü vaatleri bulunan iktidar partisi, kendisine kötü gözle bakmayan geniş kesimlerde dahi bezginlik yarattı. Yeni bir yıkım ve çözülüşle birlikte toplumda gerginlik üreterek şimdiki haline dönüştü.
 
Marx'ın 3. Napolyon'dan bahsederken tarif ettiğine benzer biçimde, şimdiki iktidar da şu veya bu sınıftan çok bütün sınıfların artıklarından, döküntülerinden oluşan bir militan profiline yaslanarak korku salıyor. Korkunun kaynağı, iktidardan alaşağı edilme ihtimaline karşı bir tür 'Mursileşme' hamlesi geliştirme arayışıdır. Ancak büyük– devasa toplumsal olaylar ve çalkantılar gibi bir konjektürde şu veya bu grubun gücü, o toplumsal dalga karşısında sonucu tayin etme kapasitesinden yoksundur.
 
Devrimci– demokratik seçeneğin devreye girmediği, sokakta olmadığı hallerde, rejimin herhangi bir odağına, hatta bizzatihi kendisine dönük öfke ve umutsuzluk, rejimin bir başka adresine kolaylıkla kanalize edilmiştir. Bu ''bileşik kaplar'' düzeneği bir tür soğutucu– koruyucu işlevi görmüştür.
 
Gündem her ne ise, tartışılan konular hangileriyse bunları görmek bu başlıklarda söz üretmek ve bu arada döneme sıkışmadan gündemlerin ötesini görmek bir arada gerçekleştirilebildiği oranda bahsettiğimiz düzeneğin etkisi azalır. Söz, eylem ve örgütlenme biçimindeki saç ayağı, toplumun ezilenleri arasında kurulup kuvvetlendikçe etki iyice azalır ve devrimci demokratik seçenek galebe çalar.
 
Halihazırda bu seçenek Kürdistan siyasal özgürlük hareketiyle Batı'da bütün ezilenlerin oluşturacağı ''tarihsel blok'' ile büyütülebilir. Türlü biçimlerde, bir ucundan başlayan, inşa edilen özgürlük bloğu, dönemi kazanmanın en stratejik aracıdır. Bazen çeşitli cephelerde bazen tekil mevzilerde sürdürülecek mücadele, yerellerin özgün ihtiyaç– imkan ve bileşenleriyle kısa zamanda  bugünkünden daha kuvvetli bir seçeneğe dönüşebilir; politik, kültürel, sosyo ekonomik başlıklarla kalıcı örgütlenmelere ulaşabilir.
 
Siyasal özgürlük hareketinin mücavir alanını oluşturan milyonlar ve emekçi sol hareket bileşeni bütün kesimler bu tarihsel blok atılımının süreklilik teminatıdır.
 
Alternatif üretmeyen, basit bir karşıtlığı ve negatif politik söyleme takılan emekçi sol siyaset geniş kitleler nezdinde kuruculuk vasfını psikolojik açıdan kaybeder. Başka coğrafyaların toplumsal mücadeleleri bunun örnekleriyle dolu.
 
Bir başka detay, dışarıdan–üstten dikte eden aslında bir önceki yüzyılda da problemli olan davranış çizgisinin tekrarından kaçınmakta vücut buluyor. Durmaksızın kime ne yapacağını söyleyen, buyuran ve bu arada bir ucundan kendi özgücüyle onu hayata geçirmeye çabalamayan siyaset tarzı, tıpkı karamsarlık yayan, ''iradenin iyimserliğini'' ıskalayan örneklerde olduğu gibi tıkanmıştır. Buna içinden çıktığı toplumsal kültür coğrafyasının geleneğine yabancı, sahayı, toplumu ve sözü adeta iktidara terk eden, mesela İslamla politik İslamcılığı birbirine karıştıran ezilenlere dışarıdan ve onlara bir şeyler öğretiyormuş edasıyla giden, ''biz'' olma gibi bir duygusal ve düşünsel olgunluğuna varamayan mekanik siyaset tarzını eklemeliyiz.
 
Türkiye siyasi coğrafyasında özgürlük isteyen herkesi ağır baskı koşullarında. Bir devrimin bedelini on yıllardır ödendi; ödeniyor. Bunun vesile olduğu birikim güçlüdür. Faşist inzibati tedbirler siyasal özgürlük mücadelesini ortadan kaldıramaz. Yeter ki rejimin bütün kendini varediş biçimlerinden, sahte vaatlerinden uzak, müstakil, birleşik tarihsel bloğu toplumsallaşsın. Gerisini Gülten Akın söylüyor zaten: ''Bağışladığın özgürlüğe/yeğdir biçtiğin zindan/sonsuz güzelleşecek dünya/biz kurduğumuz zaman."